Fırtınalar insanın denizi sevmesine engel olamaz. -Maurois |
|
||||||||||
|
Zavallı insan! sırıl sıklam ıslanmış üzerine akan saniyelerle. Ve çoğu zaman kendine kendini avutacak binlerce yalan söylemekte. Hata üstüne hata... ve o hatanın üstüne bir başka hata. Ve yalan üstüne yalan. Ve o yalanın üstüne bir başka yalan daha. Ve günah üstüne günah, ve o günahın üstüne bir başka günah. Peki ne için? Yalnızca korumak için uçası aklını. Çünkü kendiyle yüzleşmekten acizdir insan. ve ihanetinin en büyüğü kendine ettiği ihanettir. Ve yalan duvarlarıyla örmüştür çevresini o ihanetin. Hep ama bağlaçlarıyla doludur cümleleri. Ama ben... ama bu... ama böyle... cümlecikleriyle başlayan ve kanmaya müsait insanın aklını kolayca işgal eden binlerce zavallı hınzır cümlecik. Peki ne olur? İsteklerimizin ve arzularımızın peşinden kısa, uzun ya da uzun metrajlı koşu yarışlarına atılır. Ve gözünün ucunun bile umurunda değildir sollayıp geçtiği gerçekler. Hep kıl payı kaçar. Ama gerçek sabittir. Ve insanın geri dönüş için vakti yoktur. Çünkü canını dişine takmış koşmaktadır zamanın yağmurunda ıslanmamak için. Ya da daha fazla damlayı hapsetmek için uykulu zihnine. Nasıl da gariptir o insancık. Bir taraftan da gözü hep kaçırdığı gerçeklerdedir. Ahlar ve vahlarla dolmaya başlar aklı. Ve o ahlar vahlar onu incitmesin diye bir kaç yalancık daha bulur. Çok geç diyerek başlar. Çok geçtir geri dönmek için. Hem önünde uzun bir yol vardır. Daha karşısına ne güzel gerçekler çıkacaktır. Bu da olmayı versindir yalancı kurtarıcı cümleler. Peki bu kadar mı umutsuz ve yalnızsın bu koca dünyada ey insan! inan bana değilsin. Önce kendi içine bakmalısın. Sus! Ve dinle! Ne diyor yüreğin? Ama yüreğinin kılığına girmiş tutkulardan bahsetmiyorum. Onlar ki alevlerin yaratıkları gibidir. Her kılığa girip kandırır seni. Aşk der adına, sevgi der, abartır sevda der. Ve sen onları masum cümlecikler zannedip atlarsın üzerine. Neyin var neyin yok teslim olursun. Sonra gerçekler yavaş yavaş ortaya çıkar. Yavaş yavaş acımaya başlar canın. Yavaş yavaş mide krampları başlar. Belki öfke nöbetleri gelir. Duygusalsan ağlarsın durmaadan. Apansız gelir ağlama nöbetlerin, duramazsın, durduramazsın kendini. Aklında hep nedenle başlayıp sonsuza dek süren sorular uzanıp gider. Çünkü bilki ey insan cennet dediğin üzeri bala kaplı küf ve pislik topudur. Bal bittiğinde içine düşeceğin tek şey o pisliktir. Ve tek suçlu vardır o da sensin. Çünkü sormadan, sorgulamadan gitmişsindir peşinden yalancı kahramanların. Peki dediğin gibi gerçekten çok mu geçtir ermeye sırrına yüce gerçeğin? Kesinlikle hayır! Andolsun güne ve güneşe, aya ve yıldızlara ve bildiğim tüm gerçeklere andolsun ki değil. Ve her zaman geri dönüş vardır. Evet, belki geri akmaz zaman. Yaşanan yaşanmıştır. Belki acıdır, belkide değil. Ama pişmansan önce vaz geç pişman olmaktan ey insan. çünkü yaptın, yaşadın, oldu ve bitti. Evet onları değiştiremezsin. Ama anlamlar senin elinde. İçlerini dolduran, onları önemli yapan senin aklın ve yüreğin. Neden değiştirmiyorsun onların anlamını? Neden yalandan bağışlamak yerine sığınmıyorsun yüreğinin merhametli kollarına. İnan bana ey insan, gerçek yüreğinde gizli. Bırak sana söylenen güzel sözlerin büyüsüne kapılmayı. O sözleri yüreğinden süzüp öyle dinle. Aklının tanrısal yanı kanmaya hazırdır sahte kahramanlara. Mesela en sahte kahraman tanrıya kanmışsındır daha doğuştan. Unut, hepsini unut. Gerçeği yüreğinde ara. İnan bana ey insan gerçek yüreğinde gizli. Seni yüceltecek de, avutacak da yüreğindir. Hadi sana bir ayna yapalım. Yalnızca seni gösterecek bir ayna. Ayna sana tek bir soru sorsun... “sen kimsin” ve sıralasın ardından. “hadi hayatındaki kavgaları, gürültüleri, sevgi kılığına girmiş her şeyi çıkar. Anne yok, baba yok kardeşler hiç yok... peki ne kalır geriye?” evet bu aynanın sorusu. Binlerce yıldır bilge kılığına girmiş şarlatanların aradığı, ancak yanıtın yakınına bile yaklaşamadığı sorular. İçinden hemen kendini küçümseyen cümleler geçiyor. Yine önünde amalar ve fakatların bulunduğu cümleler. “o bilgeler bulamadıysa yanıtı ben nasıl bulurum?” diyorsun mesela. İnan bana onların çoğu sormak için yaşadılar. Amaçları yanıt falan da değildi hani. Ancak sen farklı olabilirsin. Şimdi sen yaşamak için, yücelmek ve kendi varlığını farketmek için sor yüreğine... “ben kimim?”
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © mahmut dağ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |