..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Hiçbir zaman karakterlerimin hüzünlü olduklarını düşünmedim. Tersine yaşam dolular. Trajediyi seçmediler, trajedi onları seçti. -Juliette Binoche
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Şiir > Modern Epik > leyla karaca




13 Kasım 2011
Şaşırtıcı Bir Göğün Aralanışı: Sır ve Sûr  
çiçekler bir serumla yaşadı / seri numarasını aydınlığın biliyorlar

leyla karaca



:BACG:
düşman nerede, neyi kalkan bileyim?
böyle soğumak örste bir kılıç gibi (Lir, s.163)

Kâmil Çağlar Aksu’nun ilk şiir kitabı Sır ve Sûr (173s.), Ferfir Yayınları’ndan çıktı. Soran, sorgulayan, düşünen, farkındalığı yüksek şiirlerden oluşan önemli bir ilk kitap. Sır ve Sûr, bir ağacın altında sakin, telaşsız otururken aniden belirip her şeyi darmadağın eden delişmen bir rüzgara benziyor. Benziyor çünkü, şair, kalemini kağıda değdirdikçe, ‘yaratılış anı’nın o sırlı müziğini, o gizem dolu başlangıcı, lirik bir yakarış ve destansı bir ezgiyle size yeniden hatırlatıyor. Varlığın o saf, berrak görüntüsüne ürpererek dokunuyor ve şaşırtıcı bir gök aralığından zıtların ironisini ve kavramların değişkenliğini seyredip insanın ezeli yarasına biraz daha yaklaşıyorsunuz. Yaratılış sancıları çeken, gizemli, epik bir arayışın saf ve derin imgelerle çığlığını duyarak. Kamil Çağlar, bitmemiş, tamamlanmamış bir sözü imgeye yaslanarak coşkulu bir müzikal gibi kurguluyor.

Kitabın başında ‘Halname için’ başlıklı yazıda K. Çağlar şiirini, “Esasen “insanın” yani “ademoğlunun” pişmanlığı, utancı ve bir nevi günah çıkarması, sarsılarak uyanması, yanlış yolda olduğunu anlaması. Ürpererek Tanrı gerçeğinin farkına varması, kendisini tuzağa çeken olguları irdelemesi ve bütün menfi durumlarını “bulgulaması”ndan ibarettir” şeklinde izah ediyor. Zihinlerde kök salmış nedenselliği, epik, lirik ve ironik bir dille eleştiren şair, bu yaklaşımla evrensele yaslanmış “durumun ortak sesi” olmayı amaçlıyor. Kitapta, alışılmadık,
başkalaşmış, özgün bir biçim ve imkanları genişletilmiş bir dil, gitgide yoğunluğu artan ve sınırsızlık hissi içinde devinen bir yapısökümle ilerliyor. Dili yapısöküme uğratmakla kalmayıp metafizik göndermeler ve soyutlamalarla şiirin çatısını kuran şair, “Dil, insana ait değildir, tersine insan dile aittir.”, diyen Heidegger’in sözünü pekiştiriyor.

Sır ve Sûr, destansı öğelerin baskın olduğu gizemli ve farklı okumalara imkan veren bir biçem ve biçime sahip. Yeşile kesmiş bir vadide dağılmış çiçekler gibi duran şiirlerin arasında ayaklarınız biraz da dikenlere denk geliyor; sert, acı ve umarsız olanı da duyumsuyorsunuz. Okur böylece, mısraların farklı renklerinde kayboldukça, incelen ve farklılaşan muhayyilesini var ve yok arasında bir gel-gitle yeniden bulmaya çalışır. Derin bir sözün yatağında kendini aka aka bulan, hırçın ancak yalın ve içten bir dildir bu seyredilen. Kâmil Çağlar, şiirindeki bu karmaşık yapının, Fransa’da 1960’larda ortaya çıkan Oulipo adlı akıma ve Mallarmé’ın “zar ile asla dönmeyecek şans “ adlı şiirin form yapısına eklemlenmesi gerektiği inancında olduğunu söyler. Sır ve Sûr’daki şiirler, Oulipo atölyesiyle pek çok açıdan ama özellikle, şiirde yeni yapı ve modellerin aranması, değişime açık olmak, iç içe geçmiş kurgular, oyunlar ve labirentlerle ilerleyen ve edebiyat-matematik-mantık üçlüsünün kullanılması bakımından benzerlikler taşımaktadır.

ey gizem
bana –buralı- olduğunu söyleme!
sorma! Sorma! Ne komik
ceviz tohumu benim beynim
içindeki ağaçtan korkuyor ve kinik
klinik vakıasın ve doktorların çekinik (Halname, s.15)


Kitapta uzun denilebilecek şiirler, destansı bir dile evrilmiş, zengin ve gizemli bir ritimle sürer. Dili biraz saklama çabası içinde kapalı ve hareketli, ele avuca sığmayan, zeki bir şiirdir bizi şaşırtan. Sert, vurgulu bir ezginin arasında sivrilen emir kipleri, ses uyumunu bile isteye bozan sorularla ilerler, lirik şiirin gizemini epik dokunuşlarla derinleştirir. Lirizm burada epik sayıklayışların dokunduğu bir işlik gibidir. Bunların yanında konuşma dilinin etrafında dönen bir söyleyiş de sıklıkla kendini gösterir. Şair, bir çırpıda anlaşılamayan bu komplike şiir yapısını mısralarda bir çerağ gibi ışıldatır. Sır ve Sûr, insanın modern çağ içindeki pasif ve eğreti duruşunu ironik bir dille eleştirmekten de geri kalmaz:

hipnoz eden markalar reklam afişleri eşyalar ve ergonomi,
kötü karanlığa kitleyen sesler ceplerde motorlarda cihazlarda müziklerde
popta topta varda yokta
avm’ler sistemin toplu hipnoz hapishaneleri, (Motor!, s.24)


Özellikle eleştirinin yoğunlaştığı mısralarda modern bir dervişin serzenişleri belirir. Bir şairin derin içgörüsüyle modern insanın çıkmazlarının altını çizer:

hasta televizyon
şimdi daha NET
beyinlerde ufalanan cıvık yankılar ve set!
hasta fikir
ne kadar hastayım, ne kadar haplıyım
ne kadar haklıyım
diye
hapı yutmuşsun dünya
izlet
yakında rüya satacak uykular
tatlı rüyalar (ateşler neşesi çanları vurur durur, s.25)


Sır ve Sûr’un şairi, yeri gelir kör bir karanlığı harflerle döker ak bir kağıda. Söz, ağır bir yükü sırtlandıkça şiir, dalında bir meyve gibi olgunlaşır:

ben her hasta şeye zaten
benzedim yeterince,
benimle sakın yarışma gece!
bak yalnızlığım ilah gibi sevgili,
tapılacak şey de değil…. (Belki Benimdir, s.42)

Seyreltilmiş bir yalnızlığı söyleten şair, şiirinde felsefenin yüz ifadelerini de iyi okur. Mekanın ve zamanın kesiştiği o yaşamsal noktayı, o yaşamak sözcüğünün ne’liğini sorgulamakta mahirdir. Ve o uzamın hayallerini, mümkünlerini şiirde gösterir. Yaşam arenasında hassas bir ruhla gezinirken gördüğünü söylemekten geri durmaz. Bazen dil, kadim zamanların ikliminde ufuktan yükselerek görünür:

insana bir seher bir ibret başı yaptık ayı,
birkaç yıldızla omuzladık o ağır sandukayı, (İnsanlık ve İblis, s.56)

Dil’in hançerini biledikçe, bu yolla dili dilden sıyırmak istediği hissine kapılır insan. Şair kendisi de kurguladığı bu ayrıksı dille yaşamın katılığından kurtulmak ister gibi soluklanır mısralarda. Ancak yine de, tüm bu çığlığın altında elbette varlığı hissedilen bir umudun ayak seslerini duyarız. Öylesine ki, bu umut doğada her zerrede mevcuttur. Şair, doğada her canlının, en ufak bir parçanın bile bir bilinç taşıdığı sırrının eşiğinde bekletir bizi:

çiçekler bir serumla yaşadı,
seri numarasını aydınlığın biliyorlar. (Serum, s.59)

Yine bunca umudun ve yakarışın yanında koşulsuz bekler insanı yalnızlık. Şair bu yalnızlığı eldeğmemiş bir renkle örer. Kanatlarını mavi bir göğe sermiş soylu bir kartal gibi güçlü ve birbaşına süzülür mısralar:

çehrende buzullar öyle açık ve seçik
sinende kapanmış kilitli çöller gizden,
sırtında kırılmış kirli kanat gökler ezik,
mavinin acısı çıkmış susmuş dilinden… (Hiçbirisin, s.65)

Alıntıladığım bu bölüm bir tükenmişliği nasıl da kusursuz anlatır! İnsan ruhunda gezinip duran bir karalığı nasıl da ebruli bir sesle boyar! Sır ve Sûr, bir kederin ağzından kendi tiryakını verebilen bir şiiri yazar. Üstelik bunu acıyı estetize ederek, insan olmanın getirdiği ızdırabı erinç dolu bir kaseye dökerek yapar. Şiirde aradığımız bu değil midir zaten? Tüm ızdırapları, elemleri, çıkmazları katlanılır/anlaşılır kılan bir söze dönüştürmek, kendimizi yeniden merhametten devşirmek… Dirlik içinde bir ülkeden geçerek sözle ağırlanmak ve gönenmek…. Kısaca yaşamı yaşanılır kılan bir mısraya göç etmek.

Diyebiliriz ki, şair, değişken ve devingen bir yapı içinde, yaratılmış olmanın coşkusunu ve alev alev bir arayışın hallerini yazmaktadır. Şiirde şairin, yer yer bile isteye bozduğu biçim ve bu biçim içinde yaşayan farklı ritim ve imgeler, bu kırılmaları/ çekilmeleri işaret eder. Sözün şekilden şekilde halden hale girmesi bundandır. Şair, ansızın değişebilen bu hareketli sağanakta bile bir ebru teknesinde gül çizer gibi çekingen dokunur hikmete. Bazen söz, onda cezbeye tutulmuş gibi çırpınır. Yeri gelir tertemiz, berrak bir kaynağa döner yüzünü, yeri gelir dağınık bir endişenin izini sürer ve parıldayan bir ışıltı gibi rahmete yönelir.

ellerini aç ellerini sıkma rahmete kaç,
tutma bulutlarını tutma kendi yağmurlarına saç! (Buz Devri, s.97)

Sır ve Sûr’un şairi, çoğunlukla konuşma diline yakın, rahat bir söyleyişle başlamayı tercih eder şiirlerine. “fazla yazmasın kalbindeki taksimetre” dedikten sonra,

hormonun yettiği yere kadar gidersin aşk
postmodern intikamsın, sermayesin pazarsın,
harcarız seni bidon bidon
sen ve dokuz saniyelik libidon (Aşk-ı Beşer, s.107)

diyerek, sözü, aşka dair bir sorgulama üzerinden bugünün dünyasına getirir.

Kamil Çağlar, şiirlerinde bir ölçüsüzlüğü yakalamak istercesine, sözü, durmaksızın kaynağına yönelen sular gibi özgür bırakır:

‘ben yalnızım..’ diyene kadar
kopmayan salıncak..
….
‘ve yanımda!..’ diyene kadar
üzüm vermemiş koruk.. (Koruk ve Salıncak, s.130)

Onun şiirlerinde her nesne yaşayan ve düşünen bir bilinçtir. Diridir, her zerreye söz hakkı verilmiştir. Şair, hızla akan yaşam içinde atladığımız duyguları bir gerilimin aynasında gösterir: Yalnızlık gülünçtür! Dijital çağda ölmek demodedir! Hayat hayattan uzaklaşmaktır gitgide!

Sır ve Sûr’da değişim ve hareket süreklidir, söz durmaksızın bu değişimin içinde yıkanır, yenilenir. Aşk, ölüm, yalnızlık, varoluş gibi temaları işlerken bireyin kimlik arayışına da sözcülük eder. Şiirinde yapısökümcü bir dile yönelirken, ses benzeşimlerini ve diri vurguları ustalıkla kullanır. Yer yer mısra içine kaydırılmış uyaklarla yarattığı müzik, ünlemler ve emir kipleriyle oluşturduğu devingen dokuyla şiirini örer. Kamil Çağlar, okurun zihnini alabora edecek ve onu şaşırtacak kadar çok yönlü kullanır dilin imkanlarını. Bunların yanında onun şiirlerinde alttan akan sufiyane bir söyleyiş kendini hissettirir. Bir arayışın sancılarını içten ve yalın bir ruh hali içinde verir. Epik bir yakarıştır bu Tanrı’ya, yaratılış anına ansızın dönmek ve onu anlamak çabasıdır topyekûn.


Orda nasıllar nasıl, nicedir ki her niçin?
Asılları küstürdük, sahteyi sevmek için.
…..
…..
Burada…. şimdi burada, sen çalan bir rapsodi;
Esin esin dize dize, birkaç satır ezgisin….
Ya rahmandan ya şeytandan eser eser geçersin….

Si ve Sin! …….Denir ki “gelsin!”………

Ve maestro son esi verir sana bir gün,
Şarkısı canın susar portede biter beden; gidersin (Ölüm Tınısı, s.169)



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın şiir ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Çeviri Günlükleri 2
Leyla Karaca / Üçüncü Mevki Dergisi İçin Söyleşi
Kırık Beyaz
Yaseminler Yavaş Açar
Çeviri Günlükleri 1
Sonsuzla Sek Sek'te Var mısın?
Leyla Karaca / Acemi Dergisi İçin Söyleşi
ve Şiir (1)
Yumuşak G Soruşturma; Şiirin Estetik Değeri
Muazzam

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Kalbinin Müziği [Öykü]
Sabit Bey"in Kımıltısız Yaşamı [Öykü]
Gökyüzü Notları Ya da Asıl Adıyla Göğsündeki Gökyüzü [Roman]
Göğsündeki Gökyüzü - Sevgili Büşra Ay'a Teşekkürle... [Roman]
Gitmek Ya da 'Kız Getmirsin?' [Deneme]
Duymak, Düşünmek ve Yanmak Üzerine Bir Kitap: Göğsündeki Gökyüzü [Deneme]
Güneşi Kestirmeden Doğduran Özgürlük İksircisi; Yasak Delme Saati [Deneme]
Bu Dünyada Sevmeyenler Ahrette Neye Yarar?* [Deneme]
Saf Bir Suyun Seyri: Berneva [Deneme]
Eski İstanbul’un Büyüsünde; Aslında Hüzün ve İstanbul [Deneme]


leyla karaca kimdir?

Ruh bedende ihtiyar olarak doğar; beden ruhu gençleştirmek için ihtiyarlar. (Oscar Wilde)


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © leyla karaca, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.