İnsan özgür doğar, ama her yanı zincire vurulmuştur. -Rouesseau |
|
||||||||||
|
İlhan okey oynuyor, ben oyun bilmediğimden yanına oturdum, seyrediyorum. Bir ara biri ortaya bir taş atıp “Bu iş burada biter” demişti ki, gerçekten oyun orada bitti. “Herkes ayağa kalksın!” dedi içeri girenlerden biri. Polis kimliğini gösterdi, hepimiz ayağa kalktık. İlhan çok uzun boylu olduğundan herkesin arasından pamuk tarlasında kendiliğinden çıkmış ayçiçeği gibi sivrildi kaldı. Masamızın, en uzun ögeyi barındırması bakımından dikkat çekmekteydik, nitekim en önce bize geldiler. Görevlilerden biri İlhan’a: - Adın? - İlhan. - Et yemeklerini sever misin İlhan? İlhan soruyu duyunca kamera şakası yapıldığını sandı: - Eh, severim de sevmem de. Yanıt yetersizdi, görevliler aralarında fıs fıs konuşmaya başladılar. Sessizlik olunca ben başımı uzattım. Et yemeğinin sevilip sevilmediği soruluyor. Akşamüstü, karnım da aç; durulur mu? - Ben çok severim, dedim. Görevlilerden biri omuzlarımdan tutup oturttu. Soruları soran: - Senin böyle işlere boyun yetmez, otur orada. İşe bak niye yetmiyormuş ki? Altı üstü et yenecek. En güzeli haşlamadır, sıkarsın limonu, ekelersin karabiberi basarsın kaşığı. Bu yaptıkları da iş mi şimdi? Önce et sever misin, de sonra boyun yetmezmiş. Boyumuzla mı yiyeceğiz. … Görevliler öteki masalara gidip, İlhan’a göre daha kısa boylulara sorular sormaya başlayınca, bizim masanın çevresinde ister istemez yorumlar da başladı. Masamızdaki oyunculardan biri işi İlhan’a yönelik yorumla başlattı: - Gözün aydın İlhan, işsizim deyip durma artık. Bak emniyet basketbol takımı kuruyor. Üstüne bir bekçilik mekçilik, köşesin artık. İlhan umutlansın mı, umutlanmasın mı, düşünürken, yan masadan biri arı Türkçesiyle olaya yorum getirdi: - Evet arkadaşlar, güvenlik sepettopu takımı kuruyor. Devinimi bu bağlamda değerlendirmek gerekiyor. Yan masadaki yaşlı amca öztürkçe sözleri tam anlayamadı: - Ne, emniyette sepet mi örüyorlarmış? Yanındaki genç sözümona amcayı aydınlatmaya çalıştı: - Özelleştirme beyamca özelleştirme. Emniyet de özelleştiriliyomuş. Sele, sepet ne aklına gelirse örüp örüp pazarlanacakmış. Amca, çevreden fısıldanan “Yok artık daha neler!”, “Uyduruyor”, “Kandırma amcayı” seslerine hiç kulak asmadı. Sele sepet örme deyince içlendi. Çocukluğunda ayrılıp bir daha dönmediği, belki de dönemediği köyü aklına gelmişti: - Aah ah! dedi, ben köydeyken bir sepet örerdim; sepet derim size. Soyulmuş söğüt dalından hem de. İçinde şeker taşı. … Emniyetin girişindeki bekleme odasında iyice sıkılan yaşlı kadın “Buyrun Hayriye hanım” denilince bir ‘Ooh’ çekti. Hemen kalktı, ifade odasına yöneldi. Evde bulunmadığı bir anı kollayan azılı hırsız, içeri girmiş ve birtakım eşyasını alıp götürmüştü, hatta bununla da kalmamış, sofra kurup bir de yemek yemişti. İfadeyi alan görevli, önce şüphelendiği bir kişi olup olmadığını sordu. “Yok” dedi: - O akşam ahiretliğim Mukaddes’te kaldım. Yalnız yaşadığımızdan, ara sıra yaparız. Gah o bende kalır, gah ben onda. Mukaddes eski posta müdürünün karısı, benim rahmetli de belediyede katip olunca, küçük yer tabii, sıkıfıkı arkadaş olmuşlar. E tabi gelinir gidilirken Mukaddes’le biz de öyle olduk. İşte hâlâ, bir kez olsun birbirimizi kırmadan kırk yıldır … Görevli ifade alacak ama Mukaddes hanımın tanıtımından bir türlü olaya giremiyor: - Teyzeciğim artık içeri girsek. - Haa içeri dedin de, Mukaddes’in oğlu Ferudun içeri girmiş geçende. - Ne yapmış, birşey mi çalmış? - Yok yok, öyle şey yapmaz o. Yalnız oldum olası biraz anarşist derler. Bu sözleri söylerken bir yandan da “Aman buralardan uzak” anlamında kulak memesini çekiştirip masaya vurdu, üç kez. Hayriye hanımın sürekli ayrıntılara takılması gitgide memurun sabrını da taşırıyordu: - Teyze! Hırsız içeri nasıl girdi onu anlat. - Ben görmedim ki! - Peki kapıyı zorlamış mı, geldiğinde açık mıydı? - Hayır, ben buraya gelirken kapıyı kilitledim. - Şöyle sorayım, sen sabah Mukaddes hanımın evinden çıktın, hemen kendi evine geldin ya … - Hemen eve gelmedim; fırına, bakkala uğradım. - Oralara uğrayıp eve geldin ya, eve geldiğinde kapı açık mıydı? - Kilitliydi, anahtarımla açtım. Memur, içinden “Anahtarlı hırsız!” dedi: - Neler çalmış? Uzun uğraşlardan sonra içeri girebilen, soruyu da anlayan Hayriye hanım: - Neler çalmamış ki. Hatta, Mukaddes de çok üzüldü. Taa en üst raftaydı. Merdivensiz alınmazdı. - Mukaddes mi? - Hayır, Mukaddes değil, onun verdiği reçel kavanozu. - Peki nasıl almış? - Bilmem! Görevli ilk ipucunu ele geçirmişti aslında. İçinden bir “Hıımm!” dedi. Demek ki hırsız çok uzun boyluydu. - Başka ne çalmış? - Mutfakta iki kavanoz zeytin vardı. Biri kara zeytin, öteki yeşil zeytin. Kara zeytin kavanozunu almış, yeşil zeytini bırakmış. Görevli ikinci kez “Hıımm!” dedi. Demek ki hırsız kara zeytini çok seviyor, yeşil zeytine yüz vermiyor. Hayriye hanım olayı anlatmaya, ipuçlarını ortaya dökmeye devam ediyordu: - Hiç anlamadım. Akşam yemeği için torunum gelecek diye et yemeği pişirmiştim. Sen onu bırak benim diyet için pişirdiğim sebze yemeğini ye. Zehir zıkkım olsun! Önemli ipuçları bir bir ortaya dökülüyordu. Üçüncü kez “Hıımm!” dedi görevli: - Anlaşıldı, vejeteryan hırsız! Bu durumda çok uzun boylu, karatavuk, bortak kuşu gibi karazeytin seven, etyemez bir hırsızla karşı karşıya kalındığı bütün belirtileriyle ortaya dökülmüş oluyordu. … İlhan geri döndüğünde kahve kapanmak üzereydi. Biz heyecanla ağzının içine bakıyoruz: -Yine anneannem, dedi; artık iyice dalgınlaştı. Kavanozları anneme gönderdiğini unutmuş, çalındı, diye polise gitmiş. “Şüphelendiğin biri var mı?” demişler, “Et yemeyen, kara zeytin seven uzun boylulardan şüpheleniyorum” demiş. Baktım bütün uzun boyluları emniyete toplamışlar, yerdin yemezdin, severdin sevmezdin. Dinledik dinledik, boyumuz yetmediğinden hiç bir şey anlayamadık. av.mehmetonder@hotmail.com
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Mehmet Önder, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |