Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim. -Cervantes |
|
||||||||||
|
Son yılbaşından bahsediyorum. Bu kez yeni yıla girmek hiç kolay olmadı benim için. Eski yılda tutsak kalacağım diye ödüm koptu. … Taa ortaokuldan arkadaş, kırk yıl sonra ilk kez karşılaşacağız; olacak ya, gelirken hediye de almış. Elindekine, “Bun ne?” dedim. Viskiymiş. Şaşırdım tabi, insan kırk yıl görmediği arkadaşına tutar viski mi alır. Özrü de kabahatinden büyük: Hani benim ortaokulda dindersini karneye zayıf getirmişim ya, işte, mutlaka içki içiyordur, diye düşünmüş. Yeni yıla bununla gir, diye de tembih etti. Kel başa şimşir tarak misali gelse de, hediye hediyedir, aldık kabul ettik. Ha o dindersi olayı mı? Aslında önemli değil. Orta birdeyiz. İlk karneleri aldık, çoğu arkadaşın notu baştan aşağı spor totoyu andırıyor. O sıralar daha televizyonlar yok gibi, varsa da bir iki kahvehanede. Biz ilgi odağıyız. Trenden indik köy meydanına doğru ilerliyoruz. Herkes zayıfları soruyor, “Kaç tane?”. Arkadaşlar önce kendi zayıflarını söylüyorlar; üç tane, dört tane ama çok gerekliymiş gibi benimkini de söylemeden edemiyorlar: - Mehmet’in bir tane ama, Dindersi! Üstelik hacı amcalardan biri de, “Bu heç eyi olmamış, hepsi zayıf olaydı da Dindersi eyi olaydı!” demez mi? İşte viskinin getiriliş sebebi buymuş; her dersi çalışıp din dersini zayıf getiren çocuk büyüyünce içki içmeyecek de tarikat şeyhi olacak değil ya, diye düşünmüş olmalı. … Asıl sorun yeni yıl yaklaşırken ortaya çıktı. Oğlan şişeyi kaptı geldi. Nerden duydularsa kokusunun tahtakurusuna benzediğini duymuşlar. Bir yudum alıp arkasından çikolata sokuşturmazsan mide bulantısından helak edermiş adamı. Anlaşılan bizimkiler viskinin adını duyunca bilimsel araştırmalara dalmışlar. Kapağı açtım, bardağa dökmeğe çalışıyorum. Akmağa hiç niyeti yok. Silkele, ııh. İnadı inat, “Grev gözcüsü gibi”, “Ben bu şişeden çıkmam!” diyor. Olacak gibi değil. Kendi kendime de kuruluyorum yani. Ben bir şişeden viskiyi çıkaramayacak kadar yeteneksiz miyim yahu! Haydi dökülmüyor neyse de çoluk çocuk alay etmeğe başladı: -Sen yeni yıla bununla girmeyecek miydin? Kaldın gitti, eski yılda. … Bunun yerine bira filan içsek yeni yıla kabul edilir miyiz, dedim; o da olmuyor. Saat on biri geçmiş. Malum saat on, içki satışı son. Kanun böyle. Kaldık mı yine inatçı viski şişesinin eline. Bu arada çözüm aramaktayım. Bir an gelir gibi de oldu; “Bir bıçak getirin!” dedim. Bıçağın ucunu kapağın altından bir geçirirsin, tık koptu. Evet, yeni yıla giriyorum! Ardından çikolata ile dürte dürte bir dublesini hakladım. “Nasıl nasıl? Tahtakuru yer gibi mi?” soruları eşliğinde ikinci dubleyi yarıladım. Duble dedimse de öyle çok bir şey değil canım. Adı duble. Türk filmlerinde varsıl rölü oynayanlardan da bilirsiniz ya, bunun dublesi bardağın dibinde iki parmak. İkinci dublenin ikinci parmağını da halyol ediyordum ki, biri kumandanın neresine dokunduysa ekranda nur yüzlü bir ihtiyar. Ama, ağzından çıkanlar öyle çok nurlu değil: -Evlerine ateşler salsııın, yuvaları yıkılsınııın! Aman aman, ilencin bini bir para. Bir ilenen adama bir de bardağın dibinde kalan son yuduma baktım. Hiçbir anlam veremedim. Hem iki duble viskinin kime zararı var. Tek sakıncası, dışarıdan alındıysa döviz gider. Oysa durum öyle değilmiş; ben yeni yıla girememe telaşından anlamamışım. O çırpına çırpına ilenen ihtiyar o ünlü Fethullah Hocaefendi Hazretleriymiş. İlenilen de bizim Hazreti Tayyip. “Durun, siz kardeşsiniz!” diye bağırmak geldi içimden, ama sustum; büyük adam bunlar, neyi paylaşamadıklarını biliyor muyuz? Neyse, yeni yıla girerken keyifli de olmadı değil. Şimdi buna bir duble daha iyi gider. Gereksiz bilgi olarak şunu da anımsatayım ki, bizim Furunlu’da buna benzer beklenmedik keyifli durumlarda, “Amman Yavrum Çökelek!” derler. Neden derler, bilmem. Herhalde biri öyle uyduruvermiş, gerisinin de hoşuna gitmiş olmalı, söylenir gelir. Hem kamu malını yağmalamakla bizim köyün çökelek peynirinin ne ilgisi olabilir? … Bizim üçüncü duble de bitince sıra geldi, kalanını bir dahaki yeni yıla saklamağa. Yalnız kapağı da bozduk, düzelmiyor da, viski nasıl saklanacak? Aklıma birden çocukluğumdaki gazyağı şişeleri geldi. O zaman elektrik yok; aydınlanmada gazyağı kullanıyoruz. Uçup yabana gitmesin, diye de şişenin ağzını darı sömeği ile sıkıca kapatıyoruz. Sömek dediğim tanelenmiş darı koçanı. Gazyağını koruduğuna göre viskiyi de korur. Şöyle sıkıca yerleştirdim mi, bir sonraki yeni yıla kalır. “Getirin bir darı sömeği!” dedim. Ne deseler beğenirsiniz. Biz darı mı ekiyormuşuz, evde sömeğin ne işi varmış. İkide bir darı kavurması yiyoruz ya diyecek oldum, o darıları da pazardan tanelenmiş alıyormuşuz. Çok istiyorsam, arka bahçede bir hasırlık boş yer varmış, özel viski darısı ekebilirmişim. Ohoo, ben darı ekeceğim de sömeği olacak da kuruyacak da tanelenecek de. Ölme eşeğim ölme. Ben eski yılda mahsur kalırım da yıllarca yeni yıla bensiz girersiniz. Ama ben hazır darı sömeğinde ısrarlıyım. Hanıma döndüm: -Senin o darı aldığın satıcı, darı torbasını verirken, üstüne iki sömek koyup, “Yenge bunlar da bulunsun, bakarsın viski miski içen olur.” demiyor mu? Bu nasıl esnaflık, bu ne düşüncesizlik! Baktım bizimkilerin kaşları yukarı yukarı kalktı. Anlaşıldı, darıcılıkta sömek hizmeti söz konusu değil. Anlayacağınız zor durumdayım, bu yılı iyi kötü geçtik, gelecek yeni yıl tehlikede. Çaresiz “Bari bir çözüm yolu bulun.” der gibi boynumu bükmüşüm. Baktım oğlan bir plastik tıpa buldu geldi. Bu yıllık bununla idare edecek mişim. “Bunları nereden buldun?” dedim, “Çekmecede çok, sen darı sömeğinde ısrar etmesen!” dedi. Bir dahaki yeni yıla da hazırım anlayacağınız. av.mehmetonder@hotmail.com
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Mehmet Önder, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |