Sevginin bulunmadığı yerde us da arama. -Dostoyevski |
|
||||||||||
|
Bizim Harun: Ev halkı tüketim çılgınlığına yakalanınca ne yapıp edeceğini şaşırdı; ve istekler gitgide o denli çoğaldı ki dar gelirli Harun’un yerine Karun’u koysan, ekonomisini sarsacak boyuta ulaştı. Üstelik sorun Harun’un ev ahalisiyle de sınırlı değildi. Ülke insanının çoğu, her gördüğünü almak zorunluluğu duyacak kıvama getirilmişti. Yeni çıkan bir şeyi almayanlar ayıplanır olmuştu. Sayrılık sinsi sinsi ilerlemekteydi. Harun çaresizdi. … Bu yetmezmiş gibi, devlet büyüklerini üzmemek için üç çocuk yapmayı da göze almış, üçüncüsü biyolojik bir şanssızlık sonucu ikiz doğmuş, tıpatıp birbirine benzeyen iki kız daha gelince ister istemez büyüklerimizi daha çok sevindirir sayıya ulaşmıştı. Neyse ki, ikizlerin bir şey isteme yaşları daha gelmemişti. Önüne ne koysan yiyor, ne giydirsen sesleri çıkmıyordu. Asıl sorunun kaynağı karısıyla büyük kızıydı. Oğlan da onlardan geri kalmıyordu. Gözleri dört açmışlar, “Yeni bir şey çıkmadı mı? Biri bize bir şeyler satsın.” der gibi fellik fellik bakınıyorlardı. Harun becerebildiği kadarıyla engel olmaya çalışıyordu; ama ne çare, borcun bini aşması bir yana, her şeyin üç günde bir yenisini çıkarıyorlardı. … Bir akşam yine televizyonun karşısına geçmiş haberleri bekliyordu. O bekleyedursun, reklamcılar en yeni çıkan aygıtları gözünün içine içine sokarken hiç beklenmedik bir şey oldu. Büyük kız “Baba” dedi “Sen uyurken sürekli sayıklıyorsun.” Doğal olarak kabul etmek istemedi Harun, öyle ya hiç kimse kabul etmez böyle şeyleri. Uykudaki sayıklamayla horlamanın sahibi yoktur. Yalnız kızın söylediği ikinci tümce çok ilginçti: -Hani sayıklıyorsun dedim ya, dikkat ettim, senin söylediklerini yapınca hep iyi şeyler oluyor. Hani bir kez en son çıkan telefondan alacaktım da, vazgeçtim ya. İşte o gün “O telefonu almaa!” diye bağıra bağıra sayıkladın. Ben de almadım. Harun hiç beklemediği sözler duyuyordu: -Peki güzel değil miymiş? -Ortalıkta telefon yok ki! Arkadaşım parayı gönderdi, gelen kutudan salatalık çıktı! … İçinden bir “Hııımm!” dedi Harun. “Bu tüketim çılgınlığından sayıklayarak çıkacağız anlaşılan.” diye de ekledi yine içinden. Gelin, olayların gerisini Harun’dan dinleyelim: “Ev halkının satın alma çılgınlığı sayrılığına yakalandığı günden beri ilk kez bir sağaltım umudu belirmişti: Sayıklama! Çok sayıklamam gerekiyordu ama, kararlıydım, başaracaktım. O güven gelmişti bir kez. Sizi gidiler, dedim; her gördüğünüzü alır, babanızı borç içinde yüzdürür müsünüz. Alın size; bir sayıklayayım da görün, nasıl oluyormuş öyle her yeni çıkana gel gel etmek. Benim sayıklamalarımın ne denli yararlı olduğunu konuştuğumuz günün üstünden daha iki üç gün geçti geçmedi, hanım yeni buzdolabı diye tutturdu. Neymiş, bütün komşular almışmış. Üstelik iki katlıymış, altı mı buzluk üstü mü buzluk sen karar veriyormuşsun. Hanım başladı anlatmaya: -Bas düğmeye her tarafı derin dondurucu, bas öteki düğmeye altı dondurucu, üstü soğutucu… Daha neler anlatıyor. Bizim buzdolabı beş yıllık ya, okul çağına gelmişmiş. Sanki evlat. Hem iyi ya, yarından sonra ikizler de okula başlayacak, ağabeylik eder. Yalnız, şaka bir yana hanım çok endişeli. Biri çıkıp “A be utanmaz sıkılmazlar, bu hurdayı hâlâ atmadınız mı?” deyiverecek, diye ödü kopuyormuş. Anlayacağınız, elimde güçlü sayıklama kozum olmasa, işin sonu hiç iyi olmayacak. Alacağım elime balyozu “Sen misin bizi ele güne rezil eden.”. Vur ha vur. İnsanoğlu da gururu için yaşar canım! Ama gerek kalmadı. O akşam erkenden yattım. Başladım buzdolabı sayıklamaya. Önce belli belirsiz sonra anlaşılır biçimde: -Beş yıllık buzdolabı atılmaaaaz! Adam yok yere borca sokulmaaaz! Uykum gelene kadar sayıkladım. Hanım çocukları başıma topladı fıs fıs “Sessiz olun.” diye diye dinletti. Ben de uykum gelene değin sayıkladım. Sabah hanımın ilk sözleri çok hoştu: -Harun, bak ne diyeceğim. -Buyur. -Ben buzdolabını değiştirmekten vazgeçtim. -Nedenmiş o? -Nedeni var mı, daha beş yıllık buzdolabı. Güzel güzel de çalışıyor. “Geeel gel, yol burdan.” diyesi geliyor insanın. … Sıra geldi kızın araba isteğine. Efendim okula toplu taşıma araçlarıyla gidip gelmek çok sıkıcıymış; ille de araba. Hem öyle ıvır zıvırını da istemiyor, zevk sahibi. Bir tane beğenmiş, ama araba derim size! Tuzludur mu dediniz? Haklısınız. Hatta, tuz sözcüğü onun yanında şeker sınıfından sayılır. Beni satsalar birinci taksitin yarısına yetmem. Ama ne demiş atalarımız? Daha doğrusu bizim çocukların atası olarak içimden ben ne demişim: Sayıklama var, çare var! Kendimi bildim bileli hep “Ben horlamam!” diye kakışırdım. O gün bir değişiklik olsun, diye önce bir horlama servisi yaptım. Hanım bir dinledi iki dinledi, olmuyor. Bir yandan beni dürtmeye, bir yandan da homurdanmaya başladı: -Beyimiz hiç horlamaz canım, mahalle ayağa kalkıyor o başka! Horlama aşamasını abarttık anlaşılan. Uyuyup kalırım, diye hemen sayıklamaya başladım. Hanım hemen çocukları çağırdı. Hepsi başımda dinlemede. Tam anlaşılmayan noktaları üstüne basa basa yineliyorum: -Ne arabası? Evi satsak alamayız o arabayı. Otobüse otobüse! Hep birlikte fısıl fısıl bir şeyler konuşup arabanın alınmaması konusunda kurul kararı aldılar. Bu kez kahvaltının konusu araba. Kız hemen söze girdi: -Baba ben araba istemiştim ya! -Ha, ne güzel rahat edersin. -Artık istemiyorum. Herkes otobüslerle, metrolarla gidiyor baba. Hem daha ben mesleğimi elime almadım, sizi o kadar borca sokmak doğru değil. Böyle anlayışlı çocuğa ne denir: -Peki kızım sen bilirsin. … Bizim oğlanın motorsikleti var aslında. Aman hızlı gitme kaza yaparsın, diye uyara uyara, sözde kulağını çeke çeke gidiyoruz. Ama bu kez isteği çok tehlikeli. Yeni bir motorsiklet çıkmış, yolda yürümüyormuş. Ya ne yapıyormuş? Uçuyormuş. İşte bu hepsinden kötü. Artık akşam sabah oğlanın yolunu gözle; şuraya mı uçtu buraya mı uçtu. Yahu bu motorsiklet üreticileri cinayet olsun diye mi uğraşıyorlar. Elimde güçlü kozum olmasa evladımın başına ne geleceği belli değil. Durum vahim; o gün horlama faslını çok kısa tuttum. Gerçi ertesi sabah hanım “Akşam önce horladın, sonra sayıkladın, sonra tuttun bir daha horladın.” dese de, “O ikinci horlama bizden değil.” diyemedim artık. Çoluk çocuk yine başıma toplandı. Her yanlarına böcek yerleştirilmiş siyasetçi gibi üç beş koldan dinleniyorum. Neyse, sayıklama bildik sayıklama. “Oğlum gidiyooor! Bu uçan motoru istemeeemm!” diye haykırıyorum. Doğal olarak o sabahın gözdesi oğlan: -Baba, ben o uçan motoru istemiyorum, alma lütfen. Ben can korkusu yaşamaya çok meraklıyım ya, sözde üsteliyorum: -Niye oğlum, bak teknoloji gelişiyor. Yaşam hızlanıyor. Yok, sayıklama ona yaramış: -Bırak baba ya. Ben canımı sokakta bulmadım. Aklı başında evlat sahibi olmak gibisi var mı canım! … Bu sayıklama evresinden sonra bizim ev neredeyse on iki eylül öncesine döndü. O şunu almış, bu bunu almış hiç umursamıyoruz. Tüketim çılgınlığı sıfır düzeyinde. Artık gereksinme duyduğumuz her şeyi alabiliyoruz. Gerekli olmayan hiçbir şeye para vermiyorum. Borç mu? O da sıfırlandı. … Yalnız bir gün beklenmedik bir şey oldu. Hanımla kız mutfakta konuşuyorlar, benim de duymadığımı sanıyorlar. Efendim bizimkiler piyango almış bir milyon da ikramiye kazanmışlar. Çok hesaplıyım, bol bol harcatmam, diye de bana söyleyemiyorlar. Hiç olur mu öyle şey? Bunlar onca parayı çarçur etseler daha mı iyi? Bir yolunu bulup o parayı almalıyım, hepsi için uygun yerlere yatırım yapmalıyım ki, ilerde rahat etsinler. Ne yapmalı ne etmeli, diye düşünürken, o güzel sayıklama yöntemi aklıma geldi. Malum durum ivedi, o akşam yatağa bile gitmeden bir horlama girişinden sonra sayıklamaya başladım: -Öldürecekler beni! Kumar borcu bir milyon. Yandıım! Sözde beni dürtüp uyandırdılar. Hanım merakla: -Git yat bari, burada rahat değilsin, sayıklamaya başladın. -Yok canım ne sayıklaması? Ben sayıklamam ki! Bu kez kız söze karıştı: -Sayıkladın işte baba. Heyecanlı heyecanlı sayıkladın durdun. Şimdi, sayıkladım da, ne söylediğimi anladılar mı anlamadılar mı: -Diyelim sayıkladım, ne dedim o zaman, onu söyle bakayım? Kız nedense bir annesine bir de kardeşine baktı: -Bilmem, tam anlaşılmıyordu; biraz parazitliydi. Al bakalım, o kadar gayret ettik o da anlaşılmamış. Yahu, anlaşılır biçimde nasıl sayıklanır? Antenimiz de yok ki ayarlayıp netleştirelim. Ama pes etmek yok. Yatağa girince hiç vakit yitirmeden sayıklamaya devam ettim. Sabah kahvaltıdayız, beklediğim gibi, benim daha “Ne oldu, yine sayıkladım mı?” dememe kalmadı, bizimkiler hep bir ağızdan: -Yine sayıkladııınn! Biliyoruz sayıkladık da, ne dedik? Daha doğrusu siz ne anladınız, o önemli. Kumar borcum ne kadarmış, yarın ödemezsem ne yapacaklarmış? -Eee neler sayıkladım? Bu kez hanım: -Harun be, son günlerde sayıkladıkların tam anlaşılmıyor, neden bilmem. Hay Allah, çıkış transistörlerimden biri yandı desem, ben elektronik cihaz mıyım? Hem, yenilene yenilene öyle şey mi kaldı. Eskiden bir defada anlaşılan sayıklama mesajlarım bir türlü anlaşılmıyor. Ertesi akşam üstüne basa basa yeniden sayıklamayı denedim. Boşuna. Bir sonraki gün hecelemeyi denedim, ııh “Cızıltılı”ymış. … Bir sonraki gün akşam yemeğindeyiz. Ben hâlâ milyonun peşindeyim. İçimden “Çarçur edin siz onca parayı da ben size sorayım!” derken, hanım söze başladı: -Haruun. -Buyur. -Hani bize bir milyon çıktı dedik ya. -Eeee? -Öyle bir şey çıkmadı. Bak sen, çıkmamış da üstelik. Bu durumda ben de hiç öyle bir şey duymamış gibi yapıyorum: -Ne bir milyonu be kadın? O hazırlıklı: -Hani sen kumar oynamazsın ya, o borç için ödemeyeceğin bir milyon! Halimiz tam kahkahalıktı. Gereğini de yaptık zaten. … Oysa bizimkiler, üst üste sayıkladıktan sonra, o günden beri hiç sayıklamayışımı merak etmişler, şaka yapmışlar. Tüketim çılgınlığından kurtulmaları mı? Ondan memnun olmayan yoktu.” av.mehmetonder@hotmail.com
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Mehmet Önder, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |