"Kirazlar ve dutların tadını çocuklar ve serçelerden sor." -Goethe |
|
||||||||||
|
Ali Helin’in bahsettiği Neco adındaki adamı hatırlıyordu. 3 veya 4 gün önce toplantı için gittikleri kafede tanışmışlardı. Görünüşüne bakılırsa yumuşak veya tekerlek denilen tipte biriydi Neco. Kafeye girdiklerinde Nuri Fırat karşılamıştı. -Neco piyasanın en tanınmış menajeridir Helin. Adamı bağlayabilirsek sanatçı piyasasına bomba giriş yaparız. -Biliyorum Nuri. Adam hem çok ukala hem değişik biliyorsun değil mi? -Biliyorum Helin köprüyü geçene kadar. Sanatçılarını kanala röportaja çıkarsam yeter. Geldi. Neco buradayız. Asıl adı Necmi Şahin olan ama Neco takma adını kullanan orta yaşlı adam kıvırtarak geldi. Tombul parmaklarıyla Nuri ‘nin başını sıvazladı. -Selam şekerler. Şekerim İstanbul’un trafiği felaket vallahi. Her gün daha kötüye gidiyor. Nasılsın Nuri? Röportaj için davet bekliyorum senden. -İyiyim Neco. Çocuklar planlama yapıyorlar. İlk fırsatta seni alacağım. Yanlarına gelerek menüyü uzatan garsonu fırçaladı. -Şu menüyü gözüme gözüme sokma! Her zamankinden istiyorum ben. -Ben kahve istiyorum. Ve su. Ali sen ne içersin? -Salata ve narenciye kokteyli. Alkolsüz, az şekerli. Neco Ali’yi dikkatle süzdü. -Bu şeker kim Nuri? Seninle mi? Helin dik dik cevap verdi. -Ali kimseyle değil Neco. Korumam, asistanım, şoförüm. Neco Helin’i muhatap almadı. -Yeni trendi biliyor musun Nuri? Cemiyettekiler Hristiyanlığa geçiyorlar. İslam dininin toplumsal ihtiyaçlara hiçbir önerisi olmadığı için bende din değiştirmeye, Hristiyan olmaya karar verdim. Ali’yi takip eden Neco yüzünde bir an süren hoşnutsuzluğu fark etti. -Ne oldu delikanlı kararımı beğenmedin galiba? -Karar sizin kararınız Necmi Bey. Sadece... -Sadece sence ben yanlış mı düşünüyorum? -Dediğim gibi Necmi Bey. Karar sizin kararınız. Din tercihtir. İstediğiniz dini kabul edebilirsiniz. Biraz önce yanlış anlamadıysam, İslam dininin toplumsal ihtiyaçlara önerilerinin olmadığını söylediniz. -Yanlış anlamadın delikanlı. İslam dininin toplumsal ihtiyaçlara hiç bir önerisi yok. Yanılıyor muyum? -Hangi toplumsal ihtiyaçları kastettiğinizi bilmiyorum Necmi Bey. Kadın, çocuk, doğa, hayvanlar, zenginlik-fakirlik, eğitim, eşitlik. Hangisi? Neco lafının üstüne laf söyleyenlerden nefret ederdi. -Sen dincisin galiba delikanlı. Diyelim ki hepsi. Ne diyeceksin? -Ben Müslümanım Necmi Bey. Sözde kalsa da Müslümanım. Biraz önce saydığım bütün konularda İslam dininin gerçekçi önerileri vardır. -Nelermiş onlar şekerim? Anlatsana. -Toplum hayatında kadın ve erkek eşittir mesela. Hatta bazı konularda kadının pozisyonu erkekten daha ileridedir. Eğitim hakkında kadın ve erkek eşittir. Kadının ekonomik özgürlüğü vardır mesela. Çocuklar Allah’ın emaneti olarak görülür ve hakları vardır. Hayvanların hakları vardır. Meşru kazanç asla engellenmez ve fakirler sadaka, zekât, kurban gibi uygulamalar ve vakıf gibi kurumlarla korunurlar. Örnek vermek gerekirse Hristiyanlıkta kadınlar günahkârdır ve aşağılanır. Hristiyan batı toplumunda kadın yüz yıllar boyunca ikinci sınıf insan muamelesi görmüştür. İslam dininde herkes bağımsız birey olarak değerlendirilir ve aşağılanmaz. Toplumumuzdaki kadının statüsü din kaynaklı değil, gelenek ve örf kaynaklıdır. Her söylediğinin tartışmasız onaylanmasına alışkın olan Neco verecek cevap bulamadı. -İlginç. Bunları bilmiyordum. Sen nereden öğrendin? Teolojimi okudun? -Devlet lisesi mezunuyum Necmi Bey. Okumayı severim. Bildiklerimi kitaplardan öğrendim. İslam’da, Hristiyanlıktaki anlamıyla Teoloji adında bir bilim dalı yoktur. Araştırırsanız internette İslam diniyle ilgili pek çok doküman bulabilirsiniz. -Söylediklerin aklımda kalsın delikanlı. Neco kendisinden bilgili insanlardan da nefret ederdi. Cehaleti ortaya çıkmıştı. Yüzü asıldı. Siparişin gelmesini beklemeye gerek kalmamıştı. Ayağa kalktı. Gözlerini belerterek Nuri’ye baktı. -Başka bir toplantım var. İzninizle. Unutmadan Nuri: Röportaj isteğimi unutabilirsin. Konuşma tam da Helin’in istediği yere gelmişti. -Umarım ajansındaki sanatçılara baskı yapmazsın Neco. Sanatçılarına kanala çıkmamaları için baskı yaparsan kırılırım, bozuşuruz sonra. -Yaparım yapmam Helin. Beni tehdit mi ediyorsun? -Yok Neco olur mu öyle şey? Baskı yaparsan seni, kanalda kamuoyuna ifşa ederim. Anladın sen. Neco’nun yüzü iyice asıldı. Normal de bu tip tehditlere pabuç bırakmazdı. Ama ifşa edilmek demek bir kesim tarafından linç edilmek, linç edilmekse para kaybı demekti. Neco yıllardır insanların farklı bakışlarına alışmıştı ama para kaybetmeyi göze alamazdı. -Neyse ne, istediğinizle konuşun bana ne canım? Neco topuklularını vura vura tafrayla çıkarken garson siparişleri getirdi. Ali tedirgin olmuştu. -Sizi sıkıntıya soktuysam kusura bakmayın Helin Hanım. Özür dilerim. -Özür dilemene gerek yok Ali. Bana kalırsa konuşman işimize yaradı. Normal bir konuşma olsaydı, Neco yanındakilere kanala çıkmamaları için baskı yapardı. Artık yapamaz. Yanlış mıyım Nuri? -Maalesef haklısın Helin. Her zaman ki gibi ve maalesef haklısın. Ha.Ha. Ha. -Din hakkında bu kadar bilgili olabileceğini tahmin etmemiştim Ali. Beni sürekli şaşırtıyorsun. 9 Ekim 2013 Karaşahin Holding Helin ve Ali yola çıktıkları sırada Ali Abdullah holdingdeki odasındaydı. Telefon görüşmesi yapmak için bilerek çıkmamıştı. Çekmecesindeki eski model telefonla üç soru işaretiyle kayıt ettiği numaraya acil mesajı attı. Beklemeye başladı. 15 dakika sonra telefon çaldı. Açtı. -Alo -İki yıldır istediğin her şeyi yaptım. Kız kardeşimi Diyarbakır’a toplantıya çağırdılar. Kız kardeşimi korumak zorundasın. Buna mecbursun. Bu gece yola çıkacaklar. Toplantı yarın. Konsolos Muavini ve ağalar katılacaklar. Tamam. Teşekkür ederim. Araba gece karanlığında giderken Helin konuşmaya devam ediyordu. -Ali ağabeyime olan sevgi ve saygımız sadece büyüğümüz olduğu için değil. 15-16 yaşından bu yana ailemizin tüm sorumluğunu üstlenmiş. Babamın yerine babamın yapmadığını yaptı. Bizimle ilgilendi. Babam eski zaman adamı. Çocuklarını seviyorsa bile gösteremez. Öyle yetişmiş. Diyarbakır’da evini taşıdığı bir bürokrat: çocuklarını okut demiş. Hepimizin okumasını isteyen babam bu görevi de Ali ağabeyime vermiş. Aldığı sorumluluk yüzünden bizlerin okumaları için ağabeyim elinden gelen her şeyi yaptı. Özel hocalar, özel okullar ne gerekiyorsa. Orhan ağabeyim hariç hepimiz okuduk. Bunu Ali ağabeyime borçluyuz. Ali ağabeyimi hepimiz sever, sayarız. Herkesle arası iyidir. Herkesi dinler ama hep onun istediği olur. Orhan ağabeyim farklıdır. Herkes ondan o da Ali ağabeyimden korkar. İstanbul’a ilk geldiklerinde okusun diye çok uğraşmış. Orhan ağabeyim inat etmiş. Lise’den ayrılmış. Ali ağabeyim önce düşünür sonra konuşur en son harekete geçer. Orhan ağabeyim tam tersi, önce hareket eder, sonra konuşur en son düşünür. Ne zaman ne yapacağı belli olmaz. Süleyman Yasin Orhan ağabeyim yüzünden aileden uzaklaştı. Bir tartışmanın ardından Orhan ağabeyim Süleyman Yasin’e saldırmış. İbrahim Hakkı devamlı gezer. Hayatının tadını çıkarır. Hızma sessizdir. Evinin çocuklarının başında. Mutlu anne. Ben hepsinden farklıyım. Özgürlüğümden taviz vermem. Babam dahil herkes kararlarıma saygı gösterdi. 14 yaşımda Ali ağabeyime yurt dışında okumak istiyorum dedim. 15 yaşımda İngiltere’ye gittim. Lise ve Üniversiteyi İngiltere’de okudum. Kendi kültürümüzden daha çok İngiliz kültürüne aşinayım. Bu ülkenin geleneği kültürü dersen sıfıra yakın ilgim ve bilgim var. Yüksek lisans yaparken Karaşahin Transport’un Londra Ofisini Alber’le birlikte kurduk. Alber üniversiteden öğretmenim. Niyetim İngiltere’de akademik kariyer yapmaktı ama ağabeyim geri gelmemi istediği için üç yıl önce Türkiye’ye döndüm. Ali ağabeyim toplantıya katılmamı İngilizlerin istediğini söyleyince şaşırdım. Karaşahin Transport Londra ofisini kurma aşamasında Avrupa birliği fonlarından hibe kredi almak için başvuru yapmıştık. Az gelişmiş bölgelere sağlıklı ev ve alt yapı yapımı için. 150 milyon Avro civarında bir kredi aldık. İbrahim Hakkı’nın inşaatları devam ediyor. Yine de güvenlik sorunu olacak ne olabilir bir türlü aklım almıyor. Ağabeyim sana bir şey söyledi mi Ali? -Farklı bir şey söylemedi Helin Hanım. Orhan Bey’in anlattığı: Aldığınız hibe kredinin bir kısmının nakit destek olarak ağalara verilmesi gerekiyormuş galiba. Ağalar paralarının üstüne yattığımızı düşünürlerse Helin’e zarar verebilirler dedi. -Bu doğru Ali. Bölgedeki ev ve alt yapı çalışmaları devam ediyor. Resmiyette ağalara para veremeyiz. Paraları halka dağıtmamız gerekiyor. İnşaatlar sona erince nakit destekleri ağalara verme kararı aldık. Paralar bizim hesapta olunca mantık olarak paraların üstüne çökmüş gibi yorumlanabilir. Ama o kadar da ileri gidemezler değil mi? -Türkiye’de, insanlar söz konusuysa iki kere iki dört etmez Helin Hanım. Net bir şey söylemek mümkün değil. İsterseniz ihtiyaç molası verebilirim. -Gerek yok Ali. Arabada battaniye var mı? -Hemen arkanızda Helin Hanım. Yastık ta var. Helin yastığı koltuğun üstüne koydu. Battaniyeyi üstüne çekti. -Adana-Ankara yolunda mı mola vereceksin? -Evet Helin Hanım. Karaşahin Petrol istasyonunda. -Mola verince beni uyandır. -Peki Helin Hanım. 10 Ekim 2013 Diyarbakır Class Otel Helin Karaşahin yolun kalanını uyuyarak geçirdi. Araba tuttuğu için ilaç almıştı. Molalarda sadece lavaboya gitti. Ali arabayı stop edince dışarıdan gelen seslerle uyandı. -Geldik mi Ali? -Geldik Helin Hanım otelin önündeyiz. -Abartacak kadar değilmiş. -Dediğiniz gibi Helin Hanım. Ali bataryasını taktığı telefonu uzattı. -Telefonunuz. Ben valizleri alırım siz geçin. Abdullah Bey ve Orhan Bey’i aramam gerekiyor. Helin karşılamaya gelen komiyle otele yürürken Ali Abdullah’ı aradı. -Alo Abdullah Bey. Geldik. Otelin önündeyiz. Tamam. Ben tekrar ararım. Kapatıp Orhan Metin’i aradı. -Alo. Orhan Bey. Geldik Orhan Bey. Otelin önündeyiz. Sıkıntı olmadı. Tamam. 11 Ekim 2013 Diyarbakır Class Hotel Ali sabah saat 8 de otelin kahvaltı salonuna indiğinde Feyzullah Ağa onu bekliyordu. Feyzullah Ağa 60 yaşlarında kısa saçlı sakallı bir adamdı. Masaya yaklaşan Ali’ye elini uzattı. Tokalaştılar. -Hoş geldiniz delikanlı. Helin gelmiyor mu? -Kahvaltıyı odasına istedi Feyzullah ağa. -Yolculuğunuz nasıl geçti Ali? Bir sıkıntı olmadı değil mi? -Olmadı Feyzullah ağa. İstanbul’da kısa bir takip oldu, hallettim. İlk petrolde plakayı değiştirince sıkıntısız geldik. Diğerleri gelmediler galiba. Feyzullah ağa hırıltılı güldü. -Ooo. Adamlar kalkacaklar. Keyif yapacaklar. Gelmeleri öğleyi bulur. Gece, Orhan arayınca ben erken geldim. Konuşalım diye. -Durum nedir ağa? Endişelenmem gerekiyor mu? Feyzullah ağa tecrübeliydi. Ve tedirgindi. -Gerekmeli Ali. İngilizler otelin güvenlik odasını ele almışlar diye haber aldım. Burhan ve İdris sürekli ağalara gaz veriyorlar. Karaşahinler paramıza çöktüler, paramızı vermiyorlar lafı ağızlarından düşmüyor. Kalabalık gelirlerse endişelenmek gerekir. Hazırlıklı mısın sen? Ali her zaman sakin, her zaman hazırlıklıydı. -Her zaman hazırlıklıyım ağa merak etme. Senden isteyeceklerim var. Mümkün olursa. Feyzullah Ağa ev sahibi olarak misafirlerinin güvenliğini sağlamayı kendine görev ve itibar konusu bilirdi. -Misafirlerimizin güvenliği bizim için hem itibar hem görevdir Ali. Söyle bakalım. -Toplantının gidişine göre akşam Helin Hanımı senin odaya transfer etmemiz gerekebilir. Helin Hanımın güvenliğinden endişe etmezsem daha rahat hareket ederim. Gerekirse transfer öncesi 10 dakika kameralar devre dışına çıkmalı ki senin güvenliğin de tehlikeye girmesin. Halledebilir misiniz? -Müdürle görüşüp güvenlik odasında kaç kişi var öğrenelim, hallederiz. -Güvenlik odasını halledemezseniz enerji odasını ele geçirmek, gerekirse susturuculu silah kullanmak lazım. Asker, polis ne kadar kalabalık olursa o kadar sıkıntı olur. Gerisini ben hallederim. Saldırı olursa, ben bekliyorum. Burhan ve İdris dışında hangi ağalar katılır tahminin var mı? -Bir tahminde bulunmak zor Ali. Konsolos muavini emir verirse ben hariç hepsi katılabilir. İnisiyatife kalırsa Burhan, İdris belki Emrullah. -Bunların kalacakları otellerin etrafına adam ayarlayabilir misiniz? Öldürüleceklerinden korkarlarsa emir ortada kalır. Olası bir durumda şüphelendiğimiz herkesi ortadan kaldıracağız. Saldırı Konsolos muavini otelden ayrılınca yapılacaktır büyük ihtimalle. Adamların bu duruma hazırlıklı olsunlar. Feyzullah Ağa memnun kalmıştı. Karşısındaki adam profesyoneldi. Kahvaltı masasının yanında bekleyen adamına seslendi. -Tamam Ali. Duydun mu Beşir? -Duydum ağam. Emrin olur. Ali son yudum çayı içip iç cebinden sigara paketini çıkardı. Ayağa kalktı. -Kahvaltı için teşekkür ederim Feyzullah ağa. İzniniz olursa dışarı çıkacağım. -Müsaade senin Ali. Buyur. Ali başıyla selam verip salondan çıktı. Lobideki lavaboya yürüdü. Lavaboda elini yüzünü yıkarken içeri bir garson girdi. Yaklaştı. -Ali Bey, Küçük Ağa’nın selamı var. İhtiyaç halinde biz buradayız. -Güvenlik odasını takip edin. Kameraları devre dışına çıkarmak gerekebilir. Toplantıdan sonra bu lavaboya gelirsem ihtiyaç vardır. Elini yüzünü yıkayan Ali elinde paketle kapı önüne çıktı. Telefonla Orhan Metin’i aradı. -Alo Orhan Bey. Adamlarınızla görüştünüz mü? -Görüştüm Ali. Binanın arkasında olmalılar. Sorun var mı? -Feyzullah ağaya göre sorun olabilir Orhan Bey. Halledeceğiz. Sizi ararım. Ali sigara yakıp binanın arkasına doğru ilerledi. Binanın arkasında sigara içenler vardı. Sigara içenlerden biri yaklaştı. -Ali Bey. -Benim. Orhan Bey’le görüştünüz mü? -Görüştük Ali Bey. -Toplantıya girecek misiniz? -Bilmiyoruz Ali Bey. Ali telefonunun rehberinden kendi numarasına bulup adama kaydettirdi. Gelen aramayı telefonuna kaydetti. -Problem olursa toplantı çıkışı sana çağrı atarım. Burhan ve İdris’in yanından ayrılmayın. İnfaz önceliğimiz Burhan ve İdris. Feyzullah Ağa’nın dediği gibi ağalar öğleye doğru ancak otele geldiler. Bu sırada Konsolos Muavini de otele gelmişti. Ağalar Konsolos Muaviniyle kısa bir toplantının ardından toplantı salonuna geçtiler. Ağalar ve Helin toplantı masasına korumalar da duvar kenarındaki sandalyelere oturdular. Silahlar kapı girişinde İngiliz korumalar tarafından alınmıştı. Salona son koruma olarak Ali girdi. Koltuğunda bir bulmaca gazetesi vardı. Ali Helin’in kızgın bakışlarına aldırmadan gazete elinde duvar kenarındaki sandalyelerden birine oturdu. Ceketinin iç cebinden çıkardığı kalemle bulmaca çözmeye başladı. Helin kızgınlıkla Ali’yi takip ediyordu, ne yapmaya çalıştığını anlamamıştı. Sarışın çiçek bozuğu yüzlü 40 yaşlarında gösteren Konsolos Muavini salona girdiğinde ağalar ayağa kalktılar. Helin kalkmadı. Konsolos Muavini tam karşısında oturan Helin’le göz göze gelmemeye çalışarak konuşmaya başladı. -Min silavên Serkonsolosê meyê hêja anî birêz Konsolosê Giştî dixwaze ku hûn zanibin ku hevkariya ku sê sal berê hatî kirin berdewam e û ku hukûmeta me li pişt sozên xwe ye. Ez li vir im ku pirsgirêkên ku we ji me re raber bikin nîqaş dikim. Li vir ez li we guhdarî dikim.(Sayın Başkonsolosumuzun selamlarını getirdim. Sayın Başkonsolos üç yıl önce yapılan ortaklığın devam ettiğini ve hükümetimizin taahhütlerinin arkasında olduğunu bilmenizi istiyor. Bize ilettiğiniz sorunları görüşmek için buradayım. Buyurun sizi dinliyorum.) Helin hemen müdahale etti. -Baylar, baylar lütfen. Ben ne konuştuğunuzu anlamıyorum. Ya İngilizce veya Türkçe lütfen. -Dedim ki Helin Hanım. Amirlerim üç sene önce kurulan ortaklığımızdan son derece memnunlar. Her ortaklıkta olduğu gibi ortaklığımızda da bazı sorunlar oldu. Bu sorunlar elbette ki çözülemeyecek sorunlar değil. Bir yıldır bize bazı sorunlar iletilmekte, bu toplantıyı bu sorunları çözüme kavuşturmak için düzenledik. Buyurun sizi dinliyorum. Konsolos Muavininin sağında oturan Burhan Ağa sinirliydi. -Sayın konsolos bizler üç sene önceki ortaklığımıza sadık kaldık. Taahhütlerimizi yerine getirdik. Bir buçuk iki yıldır devlet bizi infaz ediyor. En son Haşim Ağa ve Mösyö Alber infaz edildi. Ortaklık paylarımız dağıtılmadı. Biz bu ortaklığa Abdülkadir ağanın hatırına girdik. Abdullah ve Orhan ortaklıktan memnun değiller galiba. Helin katıldığı toplantılarda itham edilmeyi asla anlayışla karşılamazdı. Bakışları Burhan Ağa’nın üstünde, biraz sert lafa girdi. -Burhan ağa, yine lafının nereye gittiğini düşünmeden konuşuyorsun. Birincisi: Ortaklık teklif ederken araya hatır falan koymadık. Herkesin menfaatine olan ortaklığı sizlere duyurduk. Kabul ettiniz. İtibarımızı ortaya koyan gerekli lojistiği sağlayan biziz, unutma. Sizlerin yapması gerekenleri bile biz yaptık. -Mösyö Alber... -Mösyö Alber Dikici holdingimiz adına farklı sözler veremez. Alber Dikici ortaklık için Londra’da girişimleri başlattı. Aldığımız kredinin onaylanması için hükümet nezdinde çok çaba harcadı. Ama bu kadar. Bu ortaklığın resmi muhatabı ben, Ali ağabeyim ve Orhan ağabeyimdir. Alber Dikici’nin katıldığı bütün toplantılara bende katıldım. Bu sebeple söylüyorum: Alber Dikici veya başka biri, kimseye söz veremez. Vermişse bu söz kendisini bağlar. Holding olarak ne Alber Dikici ne de başka birinin sözü bizi bağlamaz. Taahhüt diyorsunuz, biz taahhütlerimizi yerine getirdik. Karaşahin İnşaat’ın şantiyeleri çalışıyor. Taahhüt ettiğimiz evlerin %70 i yapıldı. Altyapı inşaatları durmaksızın devam ediyor. Yaptığımız AVM ve inşaatlara ilave olarak hepinize 3’er milyon dolar nakit para aktardık. Dolaylı yollardan size aktardığımız para toplamda 5 milyon doları buldu. Paranın geri kalanını iş bitiminde size aktarmak için emanete koyduk. Paranın kendilerinde değil de emanette olması İdris Ağa için büyük problemdi. -Emanete mi Helin Hanım bankaya faize mi? -O kadar parayı evime mi koyacağım İdris ağa? Elbette bankaya koyacağım. Hiç birinizin parasına çöktüğümüz falan yok. İş tamamlanmadı. Tamamlanınca vereceğiz. -Ya infazlar? -İnfazlarla bizim ilgimiz alakamız yok Burhan Ağa. Kim yaptı bilmiyoruz. Asker, polis ve istihbarat bir sonuca ulaşamadı. Sizlerin bilgisi varsa… -Bizde bir bilgiye ulaşamadık Helin Hanım. Ama bir yıldır ailelerimizden sürekli infazlar yapılıyor. Biri sorumluluğu almalı değil mi? -Değil İdris ağa. Yapmadığımız infazların sorumluğunu niye alalım? Devletteki bağlantılarımızla devamlı temas halindeyiz. Her ihtimale karşı güvenliğiniz için yanınıza adam gönderdik. Silah gönderdik. Örgüt ve bizim bilgimiz haricinde Alber Dikici’yle iyi ilişkileri olan sizlersiniz. Siz bir sonuca ulaşabildiniz mi? -Maalesef Helin Hanım. Hiçbir sonuca ulaşamadık. Helin Konsolos Muavinine baktı. -Sayın Konsolos Muavini sizin elinizde bilgi var mı? -Maalesef Helin Hanım. Bildiğiniz gibi Alber Dikici Birleşik Krallık vatandaşı. Resmi kanallardan bütün bilgilere ulaştık ama tatmin edici bir sonuç yok. Faili meçhul. Alber Dikici’nin öldürülmesi olayındaki gizem cinayetin devletle alakası olmadığını gösteriyor. Ama kimin yaptığı hakkında elimizde bilgi yok. Helin önündeki tabletten fotoğrafları açtı. -Bendeki bilgilere göre Alber Dikici maaşını bizden almasına rağmen istemediğimiz herkesle farklı ilişkiler içindeydi. Örgüt, KDP, örgüt partisi, camia. Bu kadar karışık ilişkiler yumağından, bizi nasıl buldunuz anlamadım. Ayrıca ortağımız Haşim Ağa’yı Alber Dikici’nin evine biz göndermedik. -Helin Hanım bu masadaki kimse sizi suçlamıyor. -Yanılıyorsunuz sayın Konsolos Muavini. Feyzullah Ağa hariç bu masadaki herkes bizi suçluyor. Karaşahin inşaat güvencesiyle evleri, ahırları, spor sahalarını, camileri, AVM’leri, hastaneleri, su kanallarını, alt yapıyı yaptık. Büyük bölümünü teslim ettik. İnşaatlarda bölge halkı çalıştı. Maaşlarını zamanında ve fazlasıyla aldılar. Ağalar istiyor ki kendilerine nakit para verelim. Bu mümkün değil sayın Konsolos Muavini sizde biliyorsunuz. Buna rağmen ağalara nakit para da verdik. Bizim dışımızda verilen sözlerin sorumluluğunu asla almayız. Anlıyorum çoğunuzun akrabaları öldürüldü. Alakamız olmadığı halde özel olarak tüm infazları araştırdık. Ama bir sonuca ulaşamadık. İdris Ağa üç yıldır ortaklıktaki tüm sorumluğun Karaşahin’ler de olduğu iddiasından vaz geçmemişti, -Biz onu bunu bilmeyiz Helin Hanım. Verilen sözler tutulmalı aksi halde? Helin tehdide aynı sertlikte karşılık verdi. -Aksi halde ne İdris Ağa? Beni mi infaz edeceksiniz? Konsolos Muavini gerginleşmeye başlayan ortamı yumuşatmak için lafa karıştı. -Helin Hanım lütfen sakin olun. İdris ağa sende sakin ol. İngiliz hükümeti olarak kimseyi suçlamıyoruz. Suçlasaydık gereğini yapardık. Benim sizlere tavsiyem orta yolda buluşun. Birbirinizi suçlamayla bir yere varamazsınız. Ez ji paqijiya otêlê ne razî bûm. Ez ê ji ber sedemên paqijiyê saet di 23an de biçim. Adviceîreta min ji axayên ku dê li otêlê bimînin paqijkirine. Tenduristiya we ji bo me girînge. (Otelin temizliğinden memnun kalmadım. Hijyen sebebiyle akşam 23 de ayrılacağım. Otelde kalacak ağalara tavsiyem temizlik yaptırın. Sağlığınız bizim için önemli. Sizlere iyi günler dilerim.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © MUSTAFA ESER, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |