"Yumuşak olma ezilirsin, sert olma kırılırsın." -Victor Hugo |
|
||||||||||
|
Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürü Engin Altay ve Halkla İlişkiler Şube Müdürü Timurhan Yürekli arabalarıyla Arnavutköy yakınlarındaki köye dönen yola yaklaşırken tedirginlikleri had safhadaydı. Sabah saat 07 olmadan ağabeyin yardımcısı Aydın Timurhan Yürekli’yi aramıştı. Sesi titriyordu. Ağlamak üzereydi. -Ağabey hemen gelin diye yalvarmıştı adeta. Çok kötü şeyler oldu. Felaket. -Ne oldu Aydın kardeş. Ne felaketinden bahsediyorsun sen? -Ağabey lütfen gelin. Tırlara el koymuşlar. -Ne tırı Aydın? Aydın sakinleşmeye çalıştı. -Dün gece yurt dışına transfer yapılacaktı ağabey. Her şey ayarlanmıştı. -Biliyoruz Aydın. Bir sorun çıktı deme. Bu mümkün değil. -Çok büyük bir sorun çıktı ağabey. Gece bilmediğimiz bir gurup Sapanca’daki depoya operasyon yapmış. Depodaki görevli kardeşlerimizi şehit etmişler. Tırlara el koyup Ankara’ya götürmüşler. Sabaha karşı Müsteşar tarafından Hazineye 10 milyar dolar teslim edilmiş. Timurhan Yürekli’nin bir anda nefesi kesildi. Öksürmeye başladı. Konuşamadı. -Timurhan ağabey! Timurhan ağabey! Ağabey’in şekeri ve tansiyonu fırladı. Gelseniz iyi olur. -Tamam Aydın. Kapat. Karabulut’un haberi var mı? -Haber verdim ağabey yola çıktı. -Tamam Aydın biz de geliyoruz. Timurhan Yürekli apar topar kıyafetlerini değiştirdi. Bir taraftan da Engin Altay’ı aradı. Hemen apartmanın önüne inmesini söyledi. Böyle bir şey nasıl olurdu? Camianın tırlarına kim, nasıl el koyabilirdi? Aklı almıyordu. Bu doğruysa ki doğruydu. Camianın 40 yıllık uğraşla oluşturduğu itibarı sıfırın altına inmiş demekti. İşte bu resmen kıyamet demekti. Timurhan Yürekli ceketi elinde apar topar evden çıkarken 25 yıllık karısının seslenişini bile duymadı. Apartmanın önüne indiğinde Engin Altay arabasının yanında bekliyordu. Yüzü allak bullaktı. Timurhan Yürekli biner binmez arabayı tekerlerini öttürerek hareket ettirdi. 10 dakikada kaç Ayet el Kürsi okuduğunu unutmuştu. Çekinerek sordu. -Hayırdır ağabey? Ne oldu? Timurhan Yürekli cevap vermeden torpido gözünü açtı. Engin Altay’ın arada bir sigara içtiğini biliyordu. Paketten çıkardığı sigarayı yaktı. İkinci sigarayı Engin Altay’a uzattı. Kendi tarafındaki camı bir parmak kadar açtı. -Dün gece bir felaket yaşanmış Engin. Tam bir felaket. -Ne felaketi ağabey? Neden bahsettiğini anlamıyorum. -Sapanca’daki depoya operasyon yapılmış Engin. Depodaki arkadaşları öldürüp tırlara el koymuşlar. Engin Altay’ın yüzü sapsarı oldu. Kırk yıl düşünse aklına gelmeyecek bir şeydi bu. -Ne! Ne diyorsun ağabey? Ciddi misin? -Yola bak Engin. Ciddiyim. Biraz önce Aydın aradı, haber verdi. Ağabey sinir krizi geçiriyormuş. Bizi çağırdı. -Kim böyle bir şeye cüret edebilir ağabey? Aklım havsalam almıyor. -Benim de senden kalır yanım yok Engin. Kimlerin yaptığını bilen yok ancak sabah Müsteşar Hazine’ye on milyar teslim etmiş. -Sıçtık desene ağabey. -Sıçtık ki ne sıçtık Engin. Burnumuzun dibindeki parayı kaptırdığımıza mı yanayım, gaflete mi? Camianın itibarının yerle bir olduğuna mı yanayım? Bilemedim Engin. -Kardeşlerin parasına yazık oldu ağabey. -Para yeniden kazanılır Engin. Ama itibar kazanılmaz. En geç öğle vaktine herkesin ağzına sakız oluruz. En kötüsü de muhterem büyüğümüze karşı yaşayacağımız mahcubiyet. Arnavutköy yakınlarındaki köy yoluna dönene kadar konuşmadılar. Ağabey’in villasının önünde arabayı park ettiklerinde Karabulut ve Aydın bahçe kapısının önünde konuşuyorlardı. İlginç olansa bahçe kapısının önünde bir cam arabası vardı. Arabadan inip yaklaştılar. -Selamün Aleyküm Aydın. Cam arabası neyin nesi? -Aleyküm Selam ağabey diye karşılık verdi Aydın. Ağabey sinir krizi geçirdi camlar kırılınca değiştirsinler diye çağırdım. -Sen ne yaptın Karabulut? -Hala şoktan çıkamadım Timur ağabey. Berbat durumdayım. Buraya nasıl geldiğimi anlamadım. Timurhan Yürekli ceketinin cebinden çıkardığı naneli şekeri ağzına attı. -Kimse kusura bakmasın ama korktuğumuz başımıza geldi. Böyle olacağı belliydi. Şaşkınlıkla yüzüne bakanlara aldırmadan devam etti. -Ben, bu sevkiyatı biz ayarlarız dedikçe herkes ısrarla karşı çıktı. Arkadaşlarımızla yıllardır sevkiyat yapıyoruz. Holding’dekileri, bankadakileri ikna edemedik. Bu saatten sonra dövünmenin kimseye faydası yok. Ne yapacağız ona bakmak lazım. Villanın ikinci katından gelen haykırışla devam edemedi. Ağzında döndürüp durduğu şekeri yuttu. Ağabey balkona çıkmış bağırıyordu. -Aydın yanındakilerle yukarıya, hemen!!! Aydın, Karabulut, Engin Altay ve Timurhan Yürekli süklüm püklüm yukarıya çıktılar. Ağabey pür hiddet, sık sık maklube yedikleri salonda volta atıyordu. Karşısında el pençe bekleyen adamlara aşağılar gibi baktı. Sabah ki kaostan sonra kullandığı ilaçlarla her ne kadar şekeri ve tansiyonu rahatlasa da öfkesi geçmemişti. -Bu rezaleti açıklamak isteyen var mı diye iğneleyici sordu bakışları yerde bekleyenlere. Timurhan Yürekli’nin tamamen suçsuz olduğunu düşündüğü konularda savunma yapmak gibi bir huyu asla olmamıştı. -Rezaletten kastettiğiniz nedir ağabey? Bu cevabı ne ağabey ne de diğerleri bekliyordu. Şaşkınlıkla Timurhan Yürekli’ye baktılar. -Bilmiyormuş gibi soru soruyorsun Timurhan! Dün gece yaşananların başka bir izahı var mı? -Bizim suçlu olduğumuzu düşünüyorsanız yok ağabey. Hiçbir izahı yok. Şahsım adına suçlu olduğumuzu düşünmüyorum. O yüzden bence her şeyin bir izahı olmasından ziyade bundan sonra ne yapacağımız. Bize yapılan bu operasyona nasıl cevap vereceğimiz daha çok önem arzediyor. Ağabey’in çatık kaşları normale döndü. Yüzü az da olsa yumuşadı. -Kimlere suçlayacağını ve planlarını merak ettim Timurhan. Açıklamanı bekliyorum. -Suizanda bulunmak istemiyorum ağabey. Kimseyi suçlamak niyetinde de değilim. İş yanlış kişilere verildi. Herkesi memnun edeceğiz diye bu duruma düştük. Naçizane düşüncem bu yönde. Ağabey duyduklarından tatmin olmuşa benzemiyor, cevap bekler gibi bakıyordu. -Günlerdir ülkenin her yerinden tırlar, kamyonlar Sapanca’ya emanet getiriyor. Gerek İstanbul içinde gerekse taşrada hiçbir problem yaşanmadı. Bu bakımdan buradaki üç kişi adına rahatlıkla vicdanımızın rahat olduğunu söyleyebilirim. Buna benzer sevkiyatları yıllardır yapıyoruz. Ki malumunuz bu en büyük sevkiyatımız olacaktı. Hükümete ve tüm muhaliflerimize hadlerini bildirecektik. Sevkiyat konusunda tecrübeli bir ekip varken tecrübesiz bir ekip görevlendirilmemeliydi. İtirazlarımız imamlar şurasında dikkate alınmadı. İş işten geçti. Yenisine bakacağız. -Saçma sapan konuşma Timurhan! Bize güvenip paralarını emanet eden kardeşlerimize” Kusura bakmayın paralarınızı çaldırdık” mı diyeceğiz? Tövbe, tövbe. Tanıyan herkes Timurhan Yürekli’nin asla saçma konuşmadığını bilirdi. -O zaman bize operasyon çekenlere karşılık vereceğiz. Asla unutulmayacak bir karşılık olmalı. -Mahremler bu konuda çalışıyorlardır. Biz ne yapacağız onu söyle Timurhan. Ağabey birden bire hatırlamış gibi oturmaları için koltukları işaret etti. Aydın’a seslendi. -Aydın çocuklara söyle, bize kahvaltılık bir şeyler hazırlasınlar. Koltuğa oturup gözlerini Timurhan Yürekli’ye dikti. -Aklından geçenleri bizimle paylaş Timurhan. Timurhan Yürekli gelene kadar bir şeyler düşünmüştü. -Peşin peşin büyük bir darbe aldığımızı kabul edelim ağabey. Bize operasyon çekenler tahminimizin üstünde güçlü ve organize. Unutmamamız gereken ikinci önemli husus nerede hata yaptığımız. Engin Altay mızırdandı. -Biz hata yapmadık ağabey. -Bugün itibarıyla bu kuru bir iddiadan öteye geçmez Engin. Operasyon yedik. Kardeşlerimizden topladığımız 10 milyar elimizden uçtu. Bu demektir ki bir: nefsimize duyduğumuz aşırı özgüven küçük ayrıntıları görmemizi engelledi. Şu anda hatalarımızı düşünerek vakit kaybetmek fuzuli. İkincisi bu operasyon nasıl yapıldı diye düşünmenin de manası kalmadı artık. Devlette her zaman milliyetçi bir klik vardır. Anlaşılıyor ki bu kliği tam olarak tasfiye edememişiz. Veya deşifre ederek pasife düşürememişiz. Bana göre en önemli soru bizi kim deşifre etti? Timurhan Yürekli Karabulut ve Engin Altay’ı süzdü. Çalışanlar kahvaltılıkları servis etmek için kapıyı çalarak içeri girince sessizlik oldu. Çalışanlar işlerini bitirip çıkana kadar konuşma olmadı. Kahvaltı tabağındaki küçük peynirli poğaçadan büyük bir ısırık alan üstüne de çayından bir yudum için Timurhan Yürekli konuşmaya başladı. -Benim aklıma ilk gelen isim Caner Çaylı oldu. Hakkımızda çok fazla bilgisi var. Sapanca’ya para gönderdi, amasını bilahare konuşalım. Oğlunun ölümünden bizi sorumlu tuttuğu aşikâr. Müşerref abla da böyle düşünüyor. Korumak için Ali Yıldırım’ı sahte bir nişanla himayesine aldı. Bizimle olan tüm bağlarını koparmak üzere sanki. Formalite damadı Ali Yıldırım geçmişi karartılmış karanlık biri. Müşahede ettiğimiz kadarıyla oldukça kalifiye ve maharetli biri. İstihbarat’taki bize karşı gurup için çalıştığına şahsen eminim. Daha ilginci Ali Yıldırım Caner’in parasını Sapanca’ya götüren kişi. Bağlantılarına ulaşamadığımıza göre tam bir profesyonel olarak değerlendirmemiz gerekiyor. Karaşahinler ve Caner Çaylı ile aramızdaki en büyük engel bana göre. Timurhan Yürekli susup muzaffer bir edayla muhataplarına baktı. Sessizliği fırsat bilen Karabulut söze başladı. -Benim aklıma ilk gelen kişi Küçük Ağa oldu ağabey. Camiamıza muhalif olduğunu hatta bu muhalifliğin düşmanlık seviyesinde olduğunu inkar edemem. Bağlantılarını tam olarak çözemediğimiz için kesin kanaat belirtmem uygun olmaz ama böyle bir operasyonu ondan başkası organize edemez. En önemli soru ise bizi nasıl deşifre etti? Ağzına attığı zeytinli poğaçanın üstüne bardağındaki son yudum çayı içen Engin Altay öksürerek konuşmak isteğini belirtince ona baktılar. -Ali Yıldırım Karaşahin holdingde çalışıyor. Küçük Ağa dediğiniz Ayhan Taştekin’in Abdülkadir Karaşahin’le uzun geçmişi olan bir tanışıklığı var. Ali Caner Çaylı’nın damadı ve güvenlik müdürü olduğuna göre mantık basit değil mi ağabey? Caner veya Ali Abdullah, Ali Yıldırım üzerinden Küçük Ağa’ya ulaşmış olabilirler. Ali Abdullah ve Ali Yıldırım Sapanca’daki depoyu biliyorlar. Öyle değil mi? Ali Yıldırım Diyarbakır’dayken bizden olmayan istihbaratçılar oteldeydi. Üç farklı görüş Ağabey’in düşüncelerini toplamasını sağlamıştı. -Üçünüzde haklısınız. O zaman ortak düşmanlarımız belli. Caner, Ali Yıldırım, Küçük Ağa ve Orhan Metin. -Orhan Metin ne alaka ağabey anlamadım? -Yanlış hatırlamıyorsam daha önce söylemiştim Engin. Karaşahinlerin itibarlarını kullanmak istiyoruz. 4 yıl önce Karaşahin Holding’i bünyemize katmak için karar alındı. Adamların güvenilir bir nakliye ağları var. İş dünyasındaki isimleri çok itibarlı. 30 yıllık şirketleşmeye göre küçük ama sağlam bir altyapıya sahipler. Mahremlerimizin aldığı kararı uygulamak için öncelikle ortaklık teklifinde bulunduk. Ali Abdullah karşı çıktığı için aile kararsız kaldı. Orhan Metin ailenin silahlı gücü, Orhan Metin pasifize edilirse Ali Abdullah ortaklık tekliflerimizi kabul etmek zorunda kalacak. Ali anladığım kadarıyla, profesyonel olsa da bir tetikçiden başka bir şey değil. Ama Caner ve Küçük Ağa ortadan kaldırılmalı. En azından Caner’e ayağını denk al kabilinden büyük bir gözdağı vermeliyiz. Karabulut, Timurhan Yürekli ve Engin Altay başlarını sallayarak duyduklarını onayladılar. -O zaman Küçük Ağa sende Karabulut. -Emredersiniz ağabey. -Caner ve Orhan Metin de sizde Timurhan. Ali küçük sinek, mide bulandırana kadar yaşayabilir. -Emredersiniz ağabey. -Küçük Ağa’nın nerede olduğunu biliyor muyuz Karabulut? -Küçük Ağa istenildiği zaman bulunacak biri değildir ağabey. Operasyonda parmağı varsa bir süre ortalarda gözükmez. Araştırır bulurum ama biraz zaman alacaktır. -Geç olsun da güç olmasın Karabulut. Küçük Ağa ve adamlarının pasifize olmalarını ve ortalığa dosya saçılmasını istiyorum. Küçük Ağa’yı ortaya çıkarmak için medya gücünü aktif kullanalım. Hakkındaki bilgiler yayın kuruluşundaki kardeşlerimize ve finanse ettiğimiz yayın kuruluşlarına servis edin. Küçük Ağa dedikodu olarak başlayacak haberleri okuyup ortaya çıkmazsa her şeyin üstüne kalacağını anlasın. Farkındaysanız savaş halindeyiz, medyaya servis edeceğiniz her haber doğruluğu tartışılmadan kabul görecektir. Ve muhataplarımızın hareket kabiliyetlerini sınırlayacaktır. Her üçünüz de bu minvalde çalışın, göreyim sizi. Muhterem büyüğümüzün huzuruna mahcubiyet içinde gitmek istemiyorum. -Emredersiniz ağabey. Ben müsaadenizi istiyorum. -Müsaade Allahtan Karabulut kardeşim. Selametle. Hayırlı haberlerini bekliyoruz. Karabulut odadakilerle tokalaşıp çıkınca ağabey bakışlarını Timurhan Yürekli ’ye çevirdi. -Caner’e ulu orta bir saldırı istiyorum Timurhan. Otelinin önünde olsun. Caner mesajı alacaktır. Pişmanlık içinde tekrar yanımıza gelmeli. Yok inat ederse hakkında hazırladığınız dosyaları önce Caner’e ardından gazete ve televizyondaki kardeşlere ulaştırın. Ki yuvaya dönmezse itibarının sıfırlanacağını iyice anlasın. Timurhan Yürekli gülümsedi. -Emredersiniz ağabey. -Orhan Metin’e gelince; Tuğrul Ercan’ı öldürtmeye azmettirmek, kara para aklamak, altın kaçakçılığı yapmaktan dosya hazırlayıp içeri alın. Uzun süre cezaevinde kalmasını temin edin. Ben Adliye’deki kardeşlerle görüşeceğim. Temas halinde kotarırsınız. Mardinli Beşir şu tefeci. Orhan Metin’i içeri alınca dükkanlarına çöksün. Suphi de hazır olsun. -Emredersiniz ağabey. -Camiaya kafa tutmak neymiş herkes öğrenmeli Timurhan ve herkes camiamıza biat etmeli. Hayırlı haberlerinizi bekliyorum. Haydi selametle. Timurhan Yürekli ve Engin Altay ağabeyle kucaklaşıp arabalarına binerek emniyet binasına doğru yola çıktılar. Orhan Metin işe gitmek için hazırlanırken ağabeyi aramış hemen gelmesini istemişti. Karaşahin sitesinin önüne geldiğinde saat 08 i gösteriyordu. Ali Abdullah apartmanının önüne onu bekliyordu. -Hayırdır ağabey sabah sabah? Bir sorun mu var? Ali Abdullah düşünceliydi. -Büyük bir sorun var Orhan. Çok büyük bir sorun hem de. Gece Sapanca’daki depoya birileri operasyon yapıp paralara el koymuşlar. Orhan Metin beklemediği bu haber karşısında bir anda şaşırdı. Yüzü karıştı. Cebinden çıkardığı puroyu yaktı. -Kimin yaptığını biliyor muyuz ağabey? -Kimse bilmiyor Orhan. Sabah Ankara’dan telefon geldi. Müsteşar Hazine’ye on milyar dolar teslim etmiş. -Haber medyaya düşseydi haberim olurdu ağabey. -Camianın gücü Orhan. İstemedikleri haber yayınlanmıyor. Devlet el koyduysa camiaya savaş açmış demektir. Öyleyse ortalık çok karışır. Bu operasyon devletin pasifize olduğu zannedilen milliyetçi kanadının uyandığını gösterir Orhan. Müsteşarın haberi varsa Başbakanın da haberi vardır. Bu aynı zamanda hükümetin savaş ilanı demek. Camia üzerimize gelebilir, dikkatli olmak lazım. -Kayıp yüz milyonu unuttun camianın derdine mi düştün ağabey? Ne yapacağız? -Şu anda yapacak bir şey yok Orhan. Parayı teslim ettik. Cüzdanımızı aldık. Ya camiadan veya Harun’un ekibinden paramızı bilahare isteyeceğiz. İstihbarat, emniyet can sıkıcı şeyler olabilir diyorum. Yakında kokusu çıkar, bekleyip göreceğiz. Ben holdinge gidiyorum. Gelecek misin? -Gelirim ağabey. Dükkana oradan geçerim. Ali Abdullah ve Orhan Metin holdingin önünde konuşurlarken Ali arabadan inip yanlarına yaklaştı. -Günaydın Abdullah Bey. Orhan Bey. -Günaydın Ali. Orhan Metin lafı dolaştırmadan doğrudan sordu. -Dün gece neredeydin Ali? -Hatice’yle, nişanlımla yemeğe gittik. Saat dokuz gibi Soner’le spor salonuna takıldık. 11-01 arasında Bekir’in çay bahçesindeydik. -Bakıyorum da bu aralar Soner’le pek sıkı fıkısınız. -İş arkadaşı olarak birlikte takılıyoruz Orhan Bey. Bu sorgulamanın sebebini öğrenmem mümkün mü? -Sorgu değil Ali sadece merak. Uygunsuz yerlerde başını belaya sokma diye. -Dün gece olanlardan haberin yok o zaman Ali diye konuşmaya karıştı Ali Abdullah. -Dün gece ne oldu ki Abdullah Bey? Haberim yok. Televizyona bakmam. -Dün gece hiçbir televizyonda yayınlanamayacak şeyler olmuş Ali. Ali cevap bekler gibi sessizce bakıyordu. -Devlet dün gece Sapanca’daki bir depoya operasyon yapmış Ali. Camianın 10 milyar dolarına el koymuş. Sabaha karşı para hazinenin kasasına girmiş. Senin bu operasyonla bir alakanın olmadığını varsayıyorum. Ali gönül rahatlığıyla cevap verdi. -Ben sizin için çalışıyorum Abdullah. Devlet memuru değilim ki operasyonla alakam olsun. -Bende öyle düşünmüştüm Ali. Geçmişindeki karanlık noktalardan dolayı zaman zaman içime şüphe düşüyor. Konuşma bitmişti ama Ali uzaklaşmadı. -Bu durumda güvenlik zafiyeti yaşamamak lazım Abdullah Bey. Bilhassa Orhan Bey’in güvenliğini artırmak gerekir. -Yok artık Ali. Abartma. Camiayla devlet arasındaki savaş. Ve benim güvenliğim. Ne alaka? -Camianın yıllardır devlete sızdığını herkes biliyor Orhan Bey. Karaşahin Holding’e ortaklık teklif etikleri doğru mu? -Doğru Ali. Doğrudan ve dolaylı olarak yapılan teklifleri reddediyorum. -Camianın, iş dünyasındaki itibarınızdan faydalanmak gibi planı varsa holdinge çökmenin en kolay yolu Orhan Beyin pasifize edilmesidir diye düşünüyorum Abdullah Bey. Yanılıyor muyum? Ali Abdullah kısa bir an düşündü. Duydukları mantıklıydı. -Haklısın Ali. Orhan’ın ismi ve varlığı yıllardır bize dokunulmazlık sağladı. Böyle bir plan varsa söylediklerin mantıklı. Ali birkaç adım geriye çekilip müdür Serhat’ı aradı. Talimatlarını verdi. -Evinizin önündeki güvenliği yenileyeceğiz Orhan Bey. Her ikinize de rutinlerinizi değiştirmenizi tavsiye ediyorum. İn azından görüşümüz netleşene kadar. Orhan Metin de Ali’ye hak vermeye başlamıştı. -Hallederiz Ali. Kayınbabanla konuşmadın mı? Bizden önce hedefte o var. -Birazdan konuşacağım Orhan Bey. Sapanca’daki depoya sizde para götürdünüz mü? Orhan Metin dik dik cevap verdi. -Götürdük ne olmuş? -Anladığınız manada sormadım Orhan Bey. Para sizin istediğinizi yaparsınız. Devletin her kademesindeki gücü bilinen camia öncelikli olarak sizin devlete muhbirlik yaptığınızı düşünecektir. Bu durumda Karaşahin ailesinin tamamı hedefte demektir. Ali Abdullah’ın öğrendiklerini kritik etmeye ihtiyacı vardı. Bunun için yalnız kalmalıydı. -Tamam Ali. Bu konuyu ayrıntılı olarak düşünüp değerlendirelim. Gerekirse seni… -Güvenlik işinde zafiyet olmaz Abdullah Bey. Ben Serhat’a gerekli talimatları verdim. Sivil plakalı iki araç sürekle olarak takipte olacak. İsterseniz farklı alternatifleri de düşünebiliriz. Zırhlı araba ve çelik yelek gibi. -Şimdilik onlara gerek yok Ali. Önerilerini dikkate alacağız, değil mi Orhan? -Evet ağabey. Güvenlik müdürümüzün önerilerini göz ardı edemeyiz. Rutinlerimizi gözden geçirmek önemli. Her zamanki gibi çok dikkatli ve mantıklısın Ali. Ali cevap vermedi. -Tamam Ali. Sen işine bak. Ali karşılık vermeden arabaya binip hareket etti. Orhan Metin bakışlarıyla Ali’yi takip ediyordu. -Ne yapacağız ağabey? -Bekleyeceğiz Orhan, şimdilik. Ali’nin öngörüleri haklı. Sende dikkatli ol. Karaşahin Holdingden ayrılan Ali çok mutluydu. “ Helal olsun sana Küçük Ağa. Camianın bunu hazmetmesi zor olacak ama kendini riske attın” Bu düşüncelerle Çaylı Otel’in yemek salonuna girdiğinde Caner Çaylı ve Hatice kahvaltı masasında bekliyorlardı. Sandalyeye otururken beklediği soru Caner Çaylı’dan geldi. -Dün gece neredeydin Ali? Ali formalite kayın pederine gülümseyerek baktı. -İkinci defadır bu soruya muhatap oluyorum Caner Bey. Yanlış anlamayın. Dün gece Hatice’yle yemek yedikten sonra spor salonuna ardından bir arkadaşımın çay bahçesine gittim. Gece birde evime gidip yattım. -Dün gece olanlardan haberin var o zaman. -Biraz önce Abdullah Bey’den duydum. Gece bir operasyon olmuş galiba. Birileri camianın kayıt dışı dövizine el koyup sabah Hazine’ye teslim etmişler diye duydum. Bu devletin camiaya savaş ilan etmesi demek. -Doğru duymuşsun Ali. Devlet hiç kimsenin beklemediği bir hamle yaptı. Bu saatten sonra camia beklenmedik şeyler yapabilir. Caner Çaylı garsona çay getirmeni işaret etti. -Evet Ali. Seni dinliyorum. -Tahminime göre hedefte siz varsınız Caner Bey. Öldürmek için saldırabilirler. Benim için yaptıklarınız ve benim yaptıklarım. Bunları bir arada düşününce camianın depoyu devlete ihbar ettiğiniz düşüncesine kapılması mantıklı geliyor. Size saldırmak için çok fazla sebepleri var. Yanılıyor muyum? -Yanılmıyorsun Ali. Yıllardır camianın içindeyim. En büyük finansörlerinden birisiyim. Birisiydim demeliyim. Camianın tüm günahlarına bir şekilde ortak oldum. Camia tam olarak beni zengin etmedi ama ben onları ihya ettim. Bedel ödemeye hazırım. Benden sonra olacakları düşünmüyorum. Takdiri ilahi. Herkes kaderini yaşar. Kızıma sahip çıkmanı istiyorum, canın pahasına. -Bunları düşünmek için erken Caner Bey. Biz tedbirimizi alalım. Gerisi takdir. Güvenlik müdürünüz olarak an itibarıyla evinizin ve iş yerlerinizin güvenliğini artırmak istiyorum. Onay verirseniz hemen başlayalım. Size yeni bir şoför ayarlayacağım. Olabildiğince dikkatli olmanızı, şoför ve korumasız hareket etmemenizi rica ediyorum. İsterseniz çelik yelek ayarlayabilirim. Personeliniz dahil kapalı mekanlarda bulunmamanız lazım. Çalışma odanızı değiştirmenizi öneriyorum. -Çelik yelek hariç tamam Ali. Sen hallet. Çıkmadan seninle konuşalım. Caner Çaylı masadan kalkıp uzaklaştı. Hatice onayladı Ali’yi. -Söylediklerini ben hallederim Ali. Babam hedefteyse sende hedeftesin. Ne yapacaksın? -Benim işim bu Hatice. Kendime dikkat ederim. Sizin güvenliğiniz daha önemli. -Ekstra korumaya ihtiyacımız olduğunu düşünüyorsan, devlete mi başvursak? -Sen bilirsin Hatice. Camianın gücünü düşününce… Güvenilir bağlantılarınız varsa açığa çıkmadan bir şeyler yapabilirseniz bilemem. Benim her hangi bir bağlantım yok. İzninle bir telefon görüşmesi yapmam lazım. Ali masadan kalkıp birkaç adım uzaklaştı. Serhat’ı aradı. Caner Çaylı’nın ev güvenliği ve koruma için talimat verdi. Görüşmesi bitince masaya geri geldi. Hatice’nin üzerine krem peynir ve bal sürdüğü ekmeği aldı. -Ne düşünüyorsun Ali? -Adım adım ateşe doğru gittiğinizi Hatice. Sadece hayatınızla sınırlı değil. Kısa bir süre sonra tüm servetinizi kaybedebilirsiniz. Hatice gülümsedi. -Takdir Ali. Hepimiz kaderimizi yaşayacağız. Bilmediğimiz şeyler için üzülmeye gerek yok, öyle değil mi? Ali cevap vermedi. Kafasında düşünceler cirit atıyordu. Bu günlük rahattı. Böyle bir durumda kendisi olsa beklenmedik anda saldıracağı için bu gün saldırı beklemiyordu. Ama akşam ve yarından sonrası her şeye hazırlıklı olmak lazımdı. Kahvaltı bitince Hatice odasına çıktı. Ali Caner Çaylı’nın yanına, lobiye geçti. Caner Çaylı her günkü rutini gereği tüm gazeteleri sehpanın üstüne yığmış inceliyordu. Ali’ye oturması için işaret etti. -Ne düşünüyorsun Ali? -Hayatınız yüksek risk altında Caner Bey. Hayatınız, servetiniz, aileniz ve itibarınız. Caner Çaylı kahvesinden bir yudum içti. Tabağın kenarındaki lokumu ağzına atıp çiğnedi. Gözlerini Ali’ye dikti. -Tavsiyen var mı? -Savaşın seyrine bağlı olarak değişir Caner Bey. Camianın hükümete dolayısıyla devlete kafa tuttuğunu biliyorsunuz. Camia hükümetin desteğiyle elde ettiği gücü koruyabilir mi? Bana sorarsanız koruyamaz. Camia yıllardır doğrudan veya dolaylı olarak insanların canını yaktı, yakmaya devam ediyor. Dindarlara, milliyetçilere, solculara, ülkede ki tüm toplumsal sınıflara zarar verdiler. Devlet için hayatını feda edecek milyonlarca insan var. Karar sizin. Tecrübeleriniz ve öngörülerinize göre karar vermelisiniz. Bu saatten sonra camiaya geri dönebilirsiniz veya devletin tarafına geçersiniz. Bu kadar yıllık iş yaşamınızdan sonra devlete ulaşmak sizin için zor olmaz diye düşünüyorum. Devlette her hangi bir bağlantım olmadığı için size yardımcı olamam. -Meslek ahlakına uygun değil ama sana bir sorum var Ali? Karaşahinler? -Dün geceki operasyonu biraz önce Abdullah Bey haber verdi Caner Bey. Tahminim onlarında Sapanca’da parası vardı. Size yaptığım önerilerin tamamını onlara da yaptım. Nasıl bir pozisyon alacakları hakkında bir bilgim yok. -Karaşahinler yıllardır devlet yanlısı bir gurup olarak bilinirler Ali. Pozisyonları az çok tahmin edilebilir. Camiaya hep soğuk yaklaştılar, ortaklık tekliflerini reddettiler. -Yorum yapmam dediğiniz gibi meslek ahlakına uygun olmaz Caner Bey. -Tamam Ali. Sen işine bak. Görüşürüz. Ali başıyla selam verip çıktı. Gezdiği iş yerlerindeki güvenlikçileri sıkı sıkıya tembihledi. Küçük Ağa’yı arama ihtiyacı hissetmedi. Küçük Ağa gibi deneyimli bir istihbaratçının en azından birkaç gün ortalarda gözükmeyeceğini biliyordu. Arayana kadar Küçük Ağa’yı aramamak en doğrusuydu. Onun yerine Hulki’ye cevapsız bir çağrı attı. Saat 11’de Soner aradı. -Efendim Soner. -Müsait misin? -Müsaitim Soner Hayır mı? -Hayır Ali. Hayır. Kibar yengenin yerinde yemek yiyelim seninle. -Konum at, orada buluşalım. Saat 11,30 da Ali lokantanın karşısına arabasını park etti. Soner bekliyordu. Arabadan inip yaklaştı. Lokanta dolmaya başlamıştı. -Sorun mu var Soner? -Hafta başında birileri gelip haraç istemişler Ali. Murat haber verdi. Gelsinler, bakalım kimlermiş? Yarım saate yakın beklediler. Beyaz kaşkollu tespihli adamlar lokantaya yaklaşınca Soner ve Ali adamlara doğru yürüdüler. -Hayırdır birader? Yemek yemeye geldiyseniz biraz bekleyin lokanta dolu. Otuzüçlük tespihi sallayıp duran kaşkollu başını çevirdi. -Size ne birader? Lokantanın sahibiyle işimiz var. -Ne işiniz var? Kaşkollu adam elini beline atmaya fırsat bulamadı. Soner’den kafayı yer yemez yere yığıldı. Ali’de Soner’le eş zamanlı olarak diğer adamı vurduğu kafayla yere yıkmıştı. Diğer iki adama fırsat vermeden silahlarını çekip adamlara doğrulttular. -Bana bakın gençler, gidin Rıfkı ağabeyinize söyleyin. Bu lokanta Orhan Metin Karaşahin’in korumasında. Ağzı burnu kan içinde yerde yatan adam burnunu tutarak ayağa kalktı. -Orhan Metin Karaşahin? Psikopat Orhan Metin mi? Soner dişlerini göstererek güldü. -Aynen koçum, psikopat Orhan Metin. Şimdi toz olun buradan. Haydi. Haydi. Adamlar koşar adım uzaklaştılar. -Karnın aç mı Ali? -Pek değil Soner. Lokanta boşalsın bir şeyler atıştırırız. Bekleyelim. Lokantanın içinde herkes can havliyle çalışıyordu. Kibar Karaşahin ve genç aşçılar servise zor yetişiyorlardı. Murat boşalan tabldotları toplarken bir taraftan da çay servisi yapıyor, bulaşıkçı kadın gelen tabldotları yıkayıp tezgahın kenarına istif ediyordu. Yasemin kasanın başındaydı. Lokanta beş gündür 11,50-13,00 arası full çekiyordu. -Duyduklarım doğru mu Ali? -Duyduğun şeye bağlı Soner. Ne duydun? -Devlet dün gece camianın deposunu patlatmış. On milyar dolara el koymuş. -Öyle olmuş bende duydum. -Senin bu konuda bilgin yok, değil mi? -Bilgim yok Soner. Ama ortalık ısınıyor. Devlet savaş baltasını çıkardığına göre yakında ortalık toz duman demektir. Dikkatli olmak lazım. Ekibini sağlam tut bana sorarsan. -O konuda sağlamız Ali. Orhan Bey hakkında söylediklerin aklıma yattı. Merak etme. Kibar Karaşahin lokantanın önüne geldiklerinde Soner’i fark etmişti. Saat 13 te servis rahatlayıp lokanta boşalınca kapının önüne çıkıp Soner’e seslendi. -Soner Bey! -Efendim yenge. -Biraz önce kavgamı ediyordunuz siz? -Yok yenge. -İçeri gelin. Karnınınız aç mı? Soner ve Ali’yi içeride Murat karşıladı. -Murat Soner ve Ali’ye servis açar mısın? Murat hemen pencere kenarındaki masaya servis açtı. Birkaç dakika içinde tabaklarda kuru fasulye, pilav, salata, yanında kadayıf geldi. Kibar Karaşahin gelip masaya oturdu. -Neler oluyor Soner Bey? -Önemli değil yenge. Birilerinin rahatsız ettiğini duyduk ta. Arkadaşlara rica ettik gittiler. Tekrar gelirlerse haberimiz olsun. Kibar Karaşahin Murat’a baktı. -Murat mı haber verdi? Soner başını sallayıp yemeğe devam etti.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © MUSTAFA ESER, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |