"Leyla'nın işi naz ve işve; Mecnun'un gözü yaşı çeşme çeşme..." -Fuzuli (Leyla ile Mecnun) |
|
||||||||||
|
Sabah saat 08,15 te Çaylı Otel’in önünde arabadan indiğinde Hatice giriş kapısının önünde geziniyordu. Selam verip yaklaştı. -Hayırdır Hatice sıkıntılı görünüyorsun? Kapı kenarında kendilerini takip eden güvenlikçiye işaret etti. -Bize iki çay söyler misin arkadaşım? Birkaç dakika içinde fincanlarda çayları ellerindeydi. -Sigaran var mı? -Efendim? -Sigara kullanıyorsan bir tane versene. Ali güvenlikçinin uzattığı sigarayı cebinden çıkardığı çakmakla yaktı. Hatice ilgiyle izliyordu. -Sigara içtiğini bilmiyordum Ali. Paket taşımıyorsun ama çakmağın var. İlginç. -Meslek alışkanlığı Hatice. Dağda ateş her şeydir. Sigara kullanmıyorum ama çakmak ve kibritsiz yola çıkmam. Ne olduğunu anlatacak mısın? Ortaklar kurulu toplantısı ve ben. Ne alaka? -Babamın yaptıklarından haberin var mı Ali? -Haberim yok Hatice açıklayacak mısın? Fincandaki son yudum çayı içip güvenlikçiye doğru uzattı. -Babam şirketlerindeki hisselerinin kullanımını sana devretmiş Ali. Haberin yok mu? Ali duyduklarıyla bir anda dondu kaldı. Cevap veremedi. Elindeki fincanı güvenlikçiye uzattı. Sigarasından derin derin nefesler çekti. Birden tıkandı. Öksürmeye başladı. -Sen ciddi misin Hatice? Bu mümkün değil. Sana inanmıyorum. -Son derece ciddiyim Ali. Babam iki gün önce hastaneye Hukuk müşavirimizi ve noter çağırmış. Hastane psikiyatristinden sağlam raporu alıp hisselerinin kullanımını sana devrettiğine dair bir vekaletname hazırlatmış. Hukuk müşaviri dün vekaletnameyi ortaklara tebliği etmek için toplantı istedi. Babam benden sana her türlü destek olmamı istedi. İki gündür fiili olarak babam adına Çaylı Holding yönetim kurulu vekilisin. Dün gece yarısından sonra da ortadan kaybolmuş. Bu yüzden sana ulaşmaya çalıştım ama bir türlü ulaşamadım. Bu gün öğleden sonra tekrar toplantı yapacağız. Toplantıya katılmanı istiyorum. Sahi dün neredeydin? -Emniyetteydim Hatice. Saat 9,30 gibi gözaltına alındım. -Sebebi neymiş? -Tuğrul Ercan. Benden önceki güvenlik müdürü bir süre önce ortadan kayboldu. Onunla ilgili bir şeyler sordular. Öğleyin serbest bıraktılar. Telefonum bu yüzden kapalıydı. Orhan Bey’i akşam cezaevine götürmüşler. Hatice ilgisiz dinliyordu. Kafasında öğleden sonra yapılacak ortaklar toplantısı vardı. -Haberim yoktu Ali. Ortaklar toplantısı sıkıntılı geçecek. Annem ve diğer ortaklar babamın kararına itiraz edeceklerdir. Hazırlıklı ol. Ben odama geçiyorum. Toplantı başlamadan haber veririm. Yakınlarda ol. Hatice giriş kapısına yöneldiğinde Ali’nin telefonu çaldı. Arayan Soner’di. -Efendim. -Neredesin Ali? -Çaylı Otel’deyim Soner. Hayırdır? -Hemen gelmen lazım Ali. Sıkıntı büyük. Ali oyalanmadan çıktı. 20 dakika sonra dükkanın önüne park ettiğinde Sonar ağzında sigara volta atıyordu. -Selamün Aleyküm Soner hayırdır? -Her şey üst üste geliyor Ali. Başımıza gelenler yetmezmiş gibi şimdi de Beşir Ağa buraya geliyormuş. -Beşir Ağa’nın kim olduğunu bilmiyorum Soner. Neden geliyormuş? Soner yeni bir sigara yaktı. -Mardinli Beşir Ağa. Altın piyasasının en itibarlı adamıdır Ali. Zamanında Orhan ağabeyle bayağı zıtlaşıp sulh oldular, bizden uzak duruyordu. Ağabeye olanları duyunca… -Geçmiş olsuna geliyordur Soner. Olamaz mı? -Ne geçmiş olsunu Ali? Bu şerefsiz sahipsiz kalan dükkanlara gider elini öptürür, çöker. Orhan ağabey cezaevine girdi ya! Elini öptürüp işimize çökmeye geliyor. -Kimsenin elini öpmem Soner. Beşir Ağa dediğin adam buraya çökme niyetiyle geliyorsa önce cesedimi çiğnemeli. Soner şaşkınlıkla Ali’ye baktı. -Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu Ali? Beşir Ağa her türlü pis işin başındadır. Canına mı susadın? -Neyse ne Soner? Benim koruduğum bir yere kimse çökemez. Bize emanet edilen dükkanları elin adamına mı teslim edeceğiz? Soner cevap vermedi. Daha doğrusu cevap verecek fırsatı olmadı. Dükkanın önüne arabalar yanaştı. Beşir Ağa önde iki arkada iki eskort, son model lüks arabasıyla gelmişti. Karşılamak için arabaya doğru yürümeye başladıklarında Ali fısıldadı. -Sakın el öpmeye yeltenme Soner. Korumanın açtığı kapıya doğru yaklaştılar. İçeride koyu esmer tenli kilolu biri bekliyordu. -Hoş geldin Beşir Ağa. -Sen Soner misin? Orhan’ın Çakal’ı? -Benim Beşir Ağa. Beşir Ağa altın şövalye yüzüklerle dolu tombul elini öpmesi için Soner’e uzattı. Soner bir an tereddüt etti. Öpmek için Beşir Ağa’nın eline uzanırken Ali hızlı davrandı. Beşir Ağa’yla tokalaştı. Korumalar, şoför ve Soner Ali’ye baka kaldılar. Beklediğini bulamadığı için yüzü asılan Beşir Ağa bozuntuya vermedi. -Kaç yıldır Orhan’ın yanındasın Soner? -Yirmi yıl olmuştur Beşir Ağa. Beşir Ağa bakışlarıyla Ali’yi işaret etti. -Bu kim? Beşir Ağa’nın sorusuna Ali cevap verdi. -Karaşahin Holding Güvenlik müdürü Ali Yıldırım, Beşir Ağa. Buyurun bir şeyler ikram edelim. -Soner hem Abdullah’a hem Orhan’a söyle. Terbiyesiz çalışanların olduğu dükkanlara girmem. Yarın sabah geldiğimde gözüme gözükmeyin. Beşir Ağa kapıyı sertçe kapattı. Arabalar hareket etti. Soner duyduklarıyla anında panikledi. -N’aptın Ali? Canına mı susadın sen? Ali umursamadı. Her zaman ki vurdumduymazlığındaydı yine. Dükkanın giriş kapısında bekleyen Müdür Fevzi’ye çay var mı diye işaret etti. -Abdullah Bey’e ne diyeceğimizi düşündün mü Ali? -Abdullah Bey’in Beşir Ağa’dan haberi var mı? -Telefon gelince aradım. Gelmek üzeredir. Ali çalışanlardan birinin uzattığı çayı alıp bir yudum içti. -Orhan Bey Beşir Ağa’nın elinin öper miydi Soner? -Öyle bir şey mümkün değil Ali. -Biz öpseydik ve dükkanları Beşir Ağa’ya teslim etseydik Orhan Bey bizi affeder miydi? Soner’in siniri bir anda söndü. -Haklısın Ali. Beşir Ağa dükkana girseydi, Orhan ağabey bizi asla affetmezdi. Abdullah Bey geldi. Ali Abdullah arabasından inip yaklaştı. -Beşir gelmedi mi daha? -İçeri girmeden geri gitti Abdullah Bey. -İçeri davet etmediniz mi? -Ettik ama arabasından inmedi. -Neler oldu Soner? -Beşir Ağa elini öptürmek için uzatınca Ali öpmedi. Terbiyesiz çalışanların olduğu dükkanlara girmem, yarın sabah geldiğimde gözüme gözükmeyin deyip gitti. Ali Abdullah fazla düşünmedi. -Hem iyi hem kötü olmuş Soner. Beşir çökemediği mekana savaş açar. Bunlar halledilecek konular. Orhan cezaevine girer girmez buraya çökmeye geldiyse bu şişko bir yerlerden sağlam tüyo almış olmalı. Bu kötü. Tehdit yiyen sizsiniz. Sizi bu durumdan kurtarmak lazım. Ali sessizliğini bozdu. -Savaşı ben başlattığıma göre bitirmek te bana düşer Abdullah Bey. Ben hallederim. Soner şaşkınlıkla patladı. -Nasıl halledeceksin Ali? -Akşam Beşir ağayla konuşmaya gideceğim. 15 gün içinde Orhan Bey cezaevinden çıkmazsa istediğini yapabileceğini söyleyeceğim. Kabul etmezse öldüreceğim. Soner karşılık veremedi. Sinirle bir sigara daha yaktı. Ali Abdullah düşünceliydi. -On beş gün içinde Orhan içeriden çıkar mı Ali? -Öyle umuyorum Abdullah Bey. Mantığım Tuğrul ölmediğine ve bulunamadığına göre istihbaratın korumasında olduğunu söylüyor. Sizi camiaya yem etmemek için ifadeye getirileceğini umuyorum. İşler umduğum gibi gitmezse savaşı bitirmenin yollarını arayacağım artık. Öğleden sonra Çaylı Holding te ortaklar toplantısı varmış Katılmam gerekiyor. Haberleşiriz. İzninizle. Aynı saatlerde Yardımcı Doçent Süleyman Yasin Karaşahin müvekkili ve ağabeyi Orhan Metin Karaşahin’i cezaevindeki ilk gününde görmeyi gitmişti. -Nasılsın ağabey? Gece sorun çıkmadı değil mi? Orhan Metin aileden ayrılmasına sebep olduğu kardeşinin ilgisine nasıl karşılık vermesi gerektiği konusunda kararsız kalmıştı. Hem mahcup hem şaşkındı. -İyiyim Süleyman buraya getirilmemi sen mi ayarladın? -Biraz katkım olmuştur ağabey. Haydar ağa seni bekliyordu. -Sağol Süleyman sana yaptıklarımdan sonra… -Ben eskiyi unuttum ağabey. Aramızda yaşananlarda benim de suçum vardı. Sen de unut. Sen benim büyüğümsün. Seni savunmam için Tuğrul Ercan’ın sağ olduğunu bilmem lazım. -Tuğrul kayıp Süleyman. Nerede olduğunu bilmiyorum. Tüm imkanlarımı seferber ettim ama bulamadım. Ölse haberim olurdu. Dünkü otopsi raporu Tuğrul’a ait değil, tahrif edilmiş. Tarihleriyle oynanmış. Orijinalini bulursan. -Gece arkadaşları Antalya’ya gönderdim. Diğer suçlamalardan bir şey çıkmaz. Tuğrul işini halledersek gerisi kolay. -Emniyetteki tehdit işe yaramış galiba Süleyman. Akşam haberlerinde kısa geçiştirdiler. -Birkaç gün içinde dedikodu yayılır ağabey. Helin medya yöneticileriyle manipülatif haberler hakkında görüşecek. Bana müsaade ağabey. Dışarıdan istediğin bir şey var mı? -Yok Süleyman sağol. -Sevcan’ı babamın evine götürdük. -Fevzi, Soner ve Ali’ye söyle dükkanlara sahip çıksınlar. -Tamam ağabey görüşürüz. Ali öğleye kadar oyalandı. Serhat Demir, Recep Çağ ve Bekir Özayhan ile görüşmeler yaptı. Her ihtimale karşı Orhan Metin’in dükkanlarının güvenliğinin artırılmasıyla ilgili talimatlarını verdi. Öğle saatlerinde Çaylı Otel’e geldi. Saat 13.30 da otelin idare katındaki toplantıya katıldı. Çaylı Holdingin ana hissedarları benzeri pek çok holding te olduğu gibi Çaylı ailesiydi. En büyük hissedar da Caner Çaylı’ydı. Toplantıya hukuk müşaviri ve noter birlikte geldiler. Amaç belliydi. Caner Çaylı’nın hazırlattığı vekâletnamenin meşruluğunu belgelemek. Çaylı Holding bünyesindeki şirketlerin genel müdürleri de toplantıya katılmıştı. Müşerref Çaylı ikinci büyük hissedar olarak masanın en başında oturuyordu. Ali’yi görünce yüzü asıldı. Toplantıya katılanların yeterli olduğunu takdir eden hukuk müşaviri sakinliğini bozmadan konuşmaya başladı. -Çaylı Holdingin saygı değer ortakları. Malumunuz olduğu üzere holdingimizin sahibi ve büyük hissedarı Caner Çaylı Beyefendi 3 gün önce bir silahlı saldırıya maruz kaldı. Caner Bey’in her hangi bir hayati tehlikesi bulunmamaktadır. 20 Kasım günü beni ve sayın noteri tedavi sonrası dinlendiği hastaneye çağırarak bir vekâletname hazırlattı. Vekâletname tanziminden önce hastane başhekimi ve uzman psikiyatristi tarafından Caner Bey muayene edildi ve akli melekelerinin yerinde olduğu raporla belgelendi. Şunu söylemek isterim ki; bu toplantı bilgilendirme toplantısıdır. Bilmeyenler için hatırlatmam gerekirse Çaylı holding bünyesinde Çaylı Turizm, Çaylı Lojistik, Çaylı Levazım ve Tedarik, Aksa Menkul ve Gayri Menkul olmak üzere 5 şirket bulunmaktadır. Çaylı Turizm ve Otelcilik A.Ş hariç diğer şirketlerin en az %55 i Caner Bey’e aittir. Çaylı Turizm ve Otelcilik A.Ş nin de % 42 i Caner Bey’in kontrolündedir. Caner Bey hazırlattığı vekâletnameyle sahibi olduğu hisselerin kontrolünü Sn. Ali Yıldırım’a süresiz olarak, vekâleten kullanımını devretmiştir. Yeni yılda yapılacak genel kurul toplantısına kadar Ali Yıldırım Bey Caner Bey’in her konuda vekilidir. Caner Bey’in el yazısıyla hazırladığı vekâletname ve Sn. noter ’in hazırladığı vekâletname ve onaylı fotokopileri, doktor raporu önünüzdeki dosyalarda mevcuttur. Gerekli bilgilendirme müşavirliğimiz tarafından tüm holding ortaklarına ve çalışanlarına resmi olarak yapılacaktır. Teşekkür ederim. Masanın başında oturan Müşerref Çaylı’nın yüzü duyduklarıyla bir anda önce sarardı. Ağzından bir haykırış çıktı. -Olmaz öyle şey! Oğlumun katilinin holding sahibi olması kabul edilemez. Kabul etmiyorum bunu. Bu durumu Caner Bey izah etmeli. -Müşerref Hanım. Caner Bey vekâletnameyi hazırlattıktan sonra bilmediğimiz bir yere gitti. Kendisine ulaşamıyoruz. Vekâletname yasal. İtirazınız bir şeyi değiştirmeyecek. Müşerref Çaylı gözlerini iri iri açarak bağırmaya devam etti. -Caner Bey’in hissesi %42 değil mi avukat bey? % 58 bu vekâletnameyi kabul etmiyor. Asıl bomba bu sırada patladı. Annesinin bitişiğinde oturan Hatice Çaylı lafa girdi. -Ben %10 hissemle, babam Caner Çaylı’nın kararını kabul ediyorum anne dedi. Elleri titreyen Müşerref Çaylı öfkeyle koltuğundan ayağa kalktı. Kızına iğreniyormuş gibi baktı. -Yazıklar olsun sana. Emzirdiğim süt haram olsun, diye bağırarak odayı terk etti. Hukuk Müşaviri aynı sakinlikte konuşmaya devam etti. -Baylar dediğim gibi şu an itibarıyla Ali Yıldırım Çaylı Holding bünyesindeki şirketlerin tek yetkilisidir. Yeni yılda yapılacak yönetim kurulu toplantısına kadar böyle devam edecek. Hepinize teşekkür eder iyi günler dilerim. Hukuk müşaviri ayağa kalkmak için niyetlenirken Ali’nin konuşmaya başlamasıyla yerine oturdu. -Sayın Müşavir bir konuda bilgi almam mümkün mü? -Elbette Ali Bey. Buyurun. -Holding içerisinde yapacağım bütün uygulamalar noter kanalıyla mı yapılmak zorunda? Mesela işten çıkarma ve yeni görevlendirmeler gibi. -Hepsi değil Ali Bey. Yönetim kurulu kararıyla yapılan görevlendirmeleri iptal edemezsiniz. Örnek vermem gerekirse Hatice hanımın genel müdür yardımcılığı görevi yönetim kurulu kararıyla verildi. Ayrıca denetim ve istişare kurulu gibi görevleri de yönetim kurulunda belirlenen görevlerdir. Diğer görevler ve görevliler hakkında tasarruf kullanabilirsiniz. Hatice Hanım gerekli her konuda size bilgi verecektir. Ben de isteğiniz halinde bu görevi yaparım. -Teşekkür ederim sayın müşavir. Kafama takılan bir şey olursa haberleşiriz. Hukuk müşaviri ve noterin ardından ortaklar ve müdürler dağıldı. Ali ve Hatice koridorun başındaki Caner Çaylı’nın odasına doğru konuşmadan yürüdüler. Odaya girince Hatice Ali’ye babasının masasını işaret ettiyse de Ali oturmadı. -Koltuk senin hakkın Hatice. Madem ki yetkili benim o zaman genel müdür yardımcısı olarak, Caner Bey zamanındaki gibi devam etmeni istiyorum. Benim yerime imza yetkilisi sensin. Bunun için yapılması gereken neyse yapalım. Bildiğin gibi bu geçici bir durum. Yılbaşından sonra her şeyin eski haline dönmesini umuyorum. Baban yaşadığı travmayı atlatıp işinin başına dönecektir. Bu süreçte camiayla bağlantılı üst düzey görevlilerin sözleşmelerinin iptal edilmesini istiyorum. -Babamla görüştün mü Ali? -En son, ben taburcu olunca görüştüm, o gün bana bir şey söylemedi. Aynı akşam benden isteği üzerine bulabildiğim eski model telefon ve sim kartları kendisine getirdim. Başka bir görüşmemiz olmadı. Öyle sanıyorum ki en kısa sürede ya bana veya sana ulaşacaktır. Kimse hayatını verdiği işini bir anda boş bırakmaz öyle değil mi? -Haklısın. Çok zor bir sürece girdiğimizin farkındasındır Ali. Dün gece sıkıntıdan uyuyamadım. -Sıkıntılanacak bir şey yok Hatice. Su akar yolunu bulur derler ya. -Hiçbir şey tahmin ettiğin gibi değil Ali. Hem holding hem aile olarak camiayla olan bağımızı az çok biliyorsun. Ortaklarımız camia bağlısı. Tahmin edersin ki üstümüzde büyük bir baskı olacak. Katılacağımız ulusal ve uluslararası fuarlar var. 2014 turizm sezonu rezervasyonları yapıldı. Gurup içindeki iş ortaklarımız babamın durumundan haberi olursa ki en geç hafta sonuna haberleri olur. Olacakları tahmin edemiyorum. Üstüne bir de annem. -Kontrolünü kaybetme Hatice. Ortaklarınıza hatır koyacak kimse yok mu? Hatice kısa bir an düşündü. -Vardır, daha doğrusu olmalı ama ben bilmiyorum. Babama da ulaşamıyorum. -Babanın seninle mutlaka iletişime geçeceğini düşünüyorum Hatice. Sabırlı ol. O zaman şimdilik fincancı katırlarını ürkütmeyelim. Babanla konuşana kadar kimseyi işten çıkarmıyoruz. İşler baban zamanındaki gibi devam etsin. Bu arada beklenmedik bir şey olursa haberim olsun. Hatice gerçekten sıkıntılıydı. Masadan kalkıp diğer odada kahve hazırladı. -Aklıma gelen asıl sıkıntı farklı Ali. İşler bir şekilde halledilir. Rezervasyonlar bir şekilde halledilir. Ama ortaklar hisselerini satmaya kalkarlarsa asıl ciddi sıkıntı o zaman başlar. Tanımadığımız birilerinin hisseleri alması büyük sıkıntı. Biz alsak nakit sıkıntısı. Bankalar bu durumda kredi için isteksiz davranacaklardır. Ali kahvesini ağır ağır yudumladı. -Anlattıklarına göre bize camia karşıtı itibarlı ve zengin bir ortak lazım. Yanılıyor muyum? -Yanılmıyorsun Ali. En büyük sorunumuz böyle birini nereden bulacağız? -Karaşahinlerle ortak olmayı düşünür müsün Hatice? Hatice şaşkınlıktan ağzındaki kahveyi masanın üstüne püskürttü. Gözleri iri iri açılmış halde peçeteyle masanın üstünü temizledi. Eliyle bir şeyler arandı. Ali’nin uzattığı paketten aldığı sigarayı yaktı. İki nefes çektikten sonra fincanın içinde söndürüp izmariti çöp kutusuna attı. -Sen ciddi misin Ali? -Aklıma ilk gelen bu oldu Hatice. Abdullah Bey’le görüşmemi ister misin? -Ben isterim de Ali, asıl sorun Abdullah Bey bizimle ortak olmak ister mi? -Bilmiyorum Hatice. İçinde bulunduğumuz durumu düşünürsek böyle bir ortaklık dedikodusu bile bizi rahatlatmaz mı? Abdullah Bey’in itibarına Orhan Bey faktörünü de eklersek. -Orhan Bey cezaevinde değil mi? Cezaevinde iken bize nasıl bir yardımı olabilir ki? -Orhan Bey cezaevine suçlu olduğu için değil Abdullah Bey’i savunmasız bırakmak için alındı Hatice. En fazla 15 gün içinde serbest bırakılacağını düşünüyorum. Ali iç cebinden çıkardığı yatıştırıcıyı kahvesinin son yudumuyla içti. -Konuşmalarımı seni bir şeylere mecbur etme çabası olarak algılama lütfen Hatice. Çok zor bir sürece girmek üzere olduğumuzun farkındayım. Ekonomik sorunlar bir şekilde halledilebilir. Caner Bey’in olmaması durumumuzu çok riskli hale getiriyor. Anlattığın şeyler büyük bir krizin habercisi. Bu krizden üç şekilde kurtulabiliriz diye düşünüyorum. Birincisi, olası bir krizden kurtulmak için bankalardan kredi kullanmak. Şu an itibarıyla bana göre mümkün değil. İkinci yol, artık babanın kesinlikle onay vermeyeceği camiaya yakınlaşmak. Bu saatten sonra kesinlikle düşünülemeyecek bir alternatif. Bana göre üçüncü ve en rahat yol, iş dünyasında itibarlı ve camia muhalifi bir iş ortağı bulmak olabilir. İş dünyasından tanıdığım tek kişi Ali Abdullah Karaşahin. Karaşahinlerle bir ortaklık dedikodusu bile başka bir çözüm bulana kadar bizi rahatlatabilir. -Söylediklerin son derece mantıklı Ali. Babama ulaşabilseydim. -İlk fırsatta baban seninle iletişime geçecektir Hatice. Bu kadar yıllık meslek yaşamından sonra işlerini birden bire boş bırakmaz öyle değil mi? -Bende öyle umuyorum Ali. İnşallah umduğum gibi olur. Ali işleri sebebiyle Hatice’yi yalnız bıraktı. Akşam saat 17’ye kadar günlük rutin işlerini takip etti. Orhan Metin’in sahibi olduğu işyerlerini gezdi. İş yeri sorumlularıyla bizzat konuştu. Çalışanların tedirginliğini gidermeye çalıştı. Orhan Bey’in en fazla 15 gün içinde cezaevinden çıkacağını söyledi. Söylediğinden kendisi de tam emin değildi. Ama içinden bir ses Küçük Ağa’nın Tuğrul Ercan’ı sakladığı yerden çıkarıp ifadeye getireceğini söylüyordu. Tuğrul Ercan’ın sağ olduğu ispatlanamazsa Orhan Metin uzun süre cezaevinden çıkamazdı. Artık top Küçük Ağa’daydı. Akşam saat 17’de Karaşahin Sarrafiyenin önüne geldiğinde kararını vermişti. Evine gidip Beşir Ağa’yla pazarlık yapacak olmadı ortadan kaldıracaktı. Kaybedecek bir şeyi yoktu. Soner dükkânın önünde volta atıyordu. -Selamün Aleyküm Soner. Hayırdır yine kapı önündesin? -Bunalıyorum Ali. Her şey üst üste gelmeye başladı. Orhan ağabey içeride, Beşir dükkânlara çökmeyi gözüne almış. -Beşir’in evini biliyor musun Soner? -Biliyorum Ali? Niye sordun? -Akşam, bu adamın evine gitsek konuşabilir miyiz? -Konuşmaya konuşuruz da ne konuşacağız? Adam niyetini bozmuş, açıkça savaş istiyor. -İstiyorsa savaşırız Soner. Biraz zaman kazanmak lazım. 15 gün içinde Orhan Bey’in cezaevinden çıkacağını, eğer çıkmazsa istediğini yapmasını söyleyip pazarlık yapacağım. Soner alnını kırıştırdı. -Beşir’in eskiden beri Orhan ağabeye husumeti var Ali. Fırsat eline geçmişken kabul etmez. -Kabul etmezse öldürürüm Soner. Soner itiraz etmedi. Ali’yi zaman zaman Orhan ağabeyine benzetiyordu. Kararlı, aşırı özgüvenli aynı zamanda maharetli. Biraz uzaklaşıp Beşir Ağa’nın kâhyasını aradı. Akşam için randevu aldı. Ali’ye doğru yaklaştı. -Tamam Ali. Beşir Ağa’nın kâhyasıyla konuştum. Akşam sekiz buçuktan sonra bekliyor. Planını anlatmayacak mısın? -Herhangi bir planım yok Soner. Gidip konuşacağız. Abdullah Bey’in söyledikleri aklında mı? Beşir’in, birilerinden Orhan Bey’in uzun süre cezaevinde kalacağına dair haber almış olmasa buraya gelmeyeceğini söyledi. Kafasına bir şüphe tohumu atarsak zaman kazanabiliriz. -Orhan Bey’in çıkacağına emin misin? -Hiçbir şeyden emin değilim Soner. Tuğrul öldüyse yapacak bir şey yok. Orhan Bey yatacak. Ölmediyse çıkar. Tuğrul istihbaratın elindeyse Orhan Bey’i kurtarmak için ifadeye götürürler. -Devlet, Orhan Bey’i neden korumak istesin ki Ali? Mantıksız değil mi? -Devletin bir iş adamını koruması mantıksız Soner, ama Karaşahin Holdingi korumak istemesi son derece mantıklı. Orhan Bey’in cezaevinde kalması Karaşahin holdingin camianın kontrolüne geçmesine sebep olabilir. Bildiğim kadarıyla Karaşahin holding devlet yanlısı bilinen bir gurup, değil mi? -Orası öyle Ali. Karaşahin ailesi devlet yanlısıdır, daha doğrusu devletin karşısında değildir. -Herkes, devletin içinde her zaman milliyetçi-ulusalcı bir klik olduğunu düşünüyor. Gerçekten böyle bir klik varsa Abdullah Bey’i savunmasız bırakmamak için Orhan Bey’i cezaevinden çıkaracaktır. Yok, Orhan Bey cezaevinden çıkamazsa savaşa hazırlanmak için zamana ihtiyacımız var. Bize emanet edilene sahip çıkmazsak sonrasında bir geleceğimiz ve onurumuz olmaz. Bir savaş durumunda biz avantajlıyız. Canımızdan başka kaybedecek bir şeyimiz yok. Öyle değil mi? Soner Ali’nin sözlerini kafasında tarttı. Ali haklıydı. Orhan Bey’in mekânlarını savaşmadan teslim ederlerse asla bir gelecekleri olmazdı. -Beşir’in evine silahla giremeyiz girsek bile oradan sağ çıkamayız Ali. Adamın evi kale gibi. -Tabancaya ihtiyacım yok Soner. Uygun fırsat bulunursa her şey silah olabilir. Ben acıktım. Sen acıkmadın mı? Soner kendini dinledi. Bu gün hiçbir şey yememişti. Dükkâna doğru yürüdü. -Hiçbir şey yemedim. İçeri gel. Karnımızı doyuralım. Öleceksek te aç ölmeyelim. Soner’in kullandığı arabayla Beşir Ağa’nın malikânesinin önüne geldiklerinde 20,45 ti. Beşir Ağa’nın evi gerçekten kale gibiydi. Dönümlerce arazinin çevresi en az iki metrelik duvarla çevriliydi. Duvarın arkasından gelen seslere bakılırsa, bahçe de vahşi köpekler geziyordu. Girişte biri kulübe de iki koruma bekliyordu. Koruma dedektörle arabanın altını kontrol ettikten sonra kapı açıldı. Parke döşeli yoldan malikâneye ilerlerken Ali: -Beni takip et Soner dedi. Beşir teklifimi kabul etmez se beni takip et. Yanımızda adam olursa adama saldır, Beşir’i ben hallederim. Malikâne girişinde silahlarını teslim ettiler. Korumanın biri elini Ali’nin ceketindeki ay yıldızlı rozete uzatmıştı ki Ali’nin sesiyle elini geri çekti. -Rozete dokunursan parmaklarını kırarım. Kapıya gelen kâhyayla içeri girdiler. Beşir Ağa altın piyasasının bir numarası olduğunu evine gelen herkesin gözüne sokmak istiyordu. Malikânenin bahçe giriş kapısı altın sarısıydı, giriş ve malikâne arasındaki ince şeritler halinde altın sarısıydı. Yol kenarındaki aydınlatma aparatları altın sarısıydı. Malikânenin çelik kapası altın sarısıydı. Malikânenin içi de dışarıdan farksızdı. Görünen kapılar, merdiven trabzanları altın sarısı rengindeydi. Kahyanın peşinden ikinci kattaki Beşir Ağa’nın çalışma odasına girdiler. Bu odadaki bütün eşyalar da altın sarısıydı. Beşir Ağa devasa masanın arkasında üzerinde ipek robdöşambrı, elinde viski bardağı onları bekliyordu. Ali Beşir Ağa’nın sandalye de oturma pozisyonunu görünce ve robdöşambrın altındaki şişkinliği fark edince birden rahatladığını hissetti. Beşir Ağa ya ciddi bel ağrıları çekiyordu veya bel fıtığı vardı. Bu hareket kabiliyetinin kısıtlı olması demekti. Sol ayağını bağdaş yapmıştı. Beşir Ağa’dan ses çıkmayınca ayakta beklediler. Kâhya arkalarındaydı. Beşir Ağa bardaktaki viskiden bir yudum içti. Homurdandı. -Sabah yaptığınız terbiyesizlik için özür dilemeye mi geldiniz? Ali eski vurdumduymaz sakinliğinde cevapladı soruyu; -Sabah terbiyesizlik yapmadık Beşir Ağa. Yapmamız gerekeni yaptık. -Sen ne saçmalıyorsun delikanlı? Orhan’a yol veren benim. -Doğrudur Beşir Ağa. Dükkânları sana teslim etseydik 15 gün sonra Orhan Bey’e hesap veremezdik. Orhan Bey’in emanetine sahip çıktık. Sizi bilmem ama biz savaş istemiyoruz. Beşir Ağa’nın gözleri kısıldı. Sesi sert çıktı. -Sen kimsin ki beni tehdit ediyorsun? -Kimseyi tehdit etmiyorum Beşir Ağa. Burada ölmezsek 15 gün sonra Orhan Bey bizi öldürecek. Mücadele etmeden canımı vermem. Anlaşalım. 15 gün müsaade et. Orhan Bey cezaevinden çıkmazsa istediğini yap. Beşir Ağa birkaç saniye düşündü. Arkalarında bekleyen kâhyaya seslendi. -Kâhya, bize kahve getir. Oturun. Kâhya konuşmadan dışarı çıkınca Soner ve Ali masanın önündeki misafir koltuklarına oturdular. Beşir Ağa’nın bakışları Ali’nin üstündeydi. -Buraya beni öldürmeye geldiğinize göre cesaretinizi takdir ettim ama Orhan’ın cezaevinden çıkacağına emin olmana şaşırdım. -Orhan Bey en geç 15 gün içinde çıkacak Beşir Ağa. Çıkmazsa elini öper dükkânları teslim ederiz. Beşir Ağa bardaktaki viskiyi bir dikişte içti. -Öz güveni yüksek insanları severim delikanlı. Bilmen gereken aşırı öz güven insanı canından eder. Evimden çıkmadan sizi öldürtürüm. -Gücünüzün farkındayım Beşir Ağa. Maksadımız seni tehdit etmek veya terbiyesizlik yapmak değil, sadece müsaade istemeye geldik. Ali son derece kararlı konuşuyordu. Kâhya’nın getirdiği kahveleri içene kadar konuşmadılar. -Pekala delikanlı size 15 gün müsaade ediyorum. 15 gün sonra gelir dükkânları teslim alırım. Orhan uzun süre cezaevinde kalacak. Boşuna ümitlenmeyin. Beni yalnız bırakın. Kâhya! Konuşmanın sona erdiğini anlayan Ali ve Soner kâhyanın açtığı kapıdan çıktılar. Silahlarını korumalardan alıp arabaya bindiler. Soner arabayı çalıştırırken derin bir nefes aldı. -Ohh be dünya varmış. Beşir Ağa bir an ölüm emrimizi verecek sandım. Son anda çark etti. -Çark etmedi Soner. Abdullah Bey’in dediği gibi, adamın sağlam yerden haber aldığı belli. Orhan Bey 15 gün sonra çıkacak diye kesin konuşunca kafasına bir şüphe girdi. Beşir hesabını Orhan Bey’in uzun süre cezaevinde kalması üzerine yapmış. Hayır dese savaş çıkacağını biliyor. Bizi boş ver. Orhan Bey’le savaşmayı göze alamadığı için büyüklük yapmış gibi müsaade etti. Yarın Orhan Bey’e haber gönder. Durumu kendisine ilet. Nasıl derse öyle hazırlık yapalım. -Sabah Süleyman Bey’le konuşurum. Ali torpido gözünden çıkardığı paketten iki sigara yaktı. Birini Soner’e uzattı. -Bildiğin bir çorbacı varsa çorba içelim Soner, ben acıktım. -Bende onu söyleyecektim Ali, lafı ağzımdan aldın. Stres adamın karnını acıktırıyor. Bir şey soracağım Ali. Peki, Beşir hayır deseydi. -Öldürecektim Soner, tahminime göre çok kolay olacaktı. Soner şaşkınlıkla Ali’ye baktı. -Sen gerçekten delisin Ali? Bunu nasıl yapmayı planladın? -Beşir Ağa korse kullanıyor Soner. Sandalyede oturma pozisyonuna bakılırsa ya ciddi bel ağrısı çekiyor veya bel fıtığı var. Her iki halde de ağrı kesici ve kas gevşetici kullanıyordur. Yani hareket kabiliyeti biraz kısıtlı. Sandalyeden sıçrayıp boğazını kesmem zor olmazdı buna gerek kalmadığı iyi oldu. Ali ceketinin yakasını çevirdi. Rozeti gösterdi. Gözünü kırptı. -Gerçekten delisin sen! 27 Kasım 2013 Camianın istihbarat sorumlusu Karabulut sabah saat 9 da, ağabeyin Arnavutköy yakınlarındaki villasına kahvaltı için geldi. Bir gece önce ağabey kahvaltıya davet etmişti. Karabulut hem sevinmiş hem de tedirgin olmuştu. Tedirgin olmuştu çünkü ağabeyin kahvaltı daveti pek alışılmış bir şey değildi. Sevinmişti çünkü ağabeyle kahvaltı etmek paha biçilemez bir şerefti. Heyecanla arabasını park edip villanın ikinci katına çıktı. Ağabey mükellef sofranın başında bekliyordu. Karabulut ağabeyle tokalaşıp kucaklaştı. Büyük salonda hizmet için kimse bulunmadığından ince belli bardaklara çay doldurup servis yaptı. Kibarca bir birlerine hal hatır sorduktan sonra sıcak ekmeklerin eşliğinde kahvaltı yaptılar. -Affınıza mağruren ağabey, bir problem mi var? Camianın İstanbul imamı aynı zamanda Öz-Can Holding Murahhas azası olan ağabey hafifçe gülümsedi. -Allah’a şükürler olsun hiçbir problem yok kardeşim. Birkaç gün içinde muhterem büyüğümüzden davet bekliyorum, gitmeden önce sizinle özel bir istişare yapmak istedim. Merakını gidereyim; Timur’u çok severim ama bazen çok agresif olabiliyor. Engin’i de severim ama bazı tavırlarına canım sıkılıyor. -Ne gibi davranışlar ağabey? Konuşayım istersen. -Lüzum yok kardeşim. Engin 35 yıldan fazla bizimle ama hala bazı tasvip etmediğimiz huylarından vaz geçemedi. Milliyetçilik ve Beka gibi. Yıllardır anlatıyoruz. Muhterem büyüğümüzün himmetiyle biz devleti yönetmeye talip olduk. Bu uğurda yapmadığımız fedakârlık kalmadı. İstemediğimiz ortaklıklar kurmak istemediğimiz kişiler ve guruplarla çalışmak zorunda kaldık. İnşallah menzil-i maksuda ulaşmaya çok az kaldı. -İnşallah Ağabey. -Son birkaç aydır beni gerçekten üzen başarısızlıklar zuhura geldi biliyorsun. Caner bizimle tüm bağlantısını kesti, devlete sığındı. Karaşahinleri bir türlü ortaklığa razı edemedik. En son nasıl olduysa oldu, devlet paramıza el koydu. Bu başarısızlıklar hazmedilecek gibi değil Karabulut. Cevat Ağabey’e mazeret üretemez hale geldim. Bu konularda seninle istişare yapmak istedim. Bildiklerini anlatır mısın? Karabulut kafasını toparlamak için birkaç saniye düşündü. -3 sene önce Ali Abdullah Karaşahin’in başkanlığında Londra’da bir konsorsiyum kurulduğunu biliyorsunuz Ağabey. Çok ısrar ettik ama Ali Abdullah’la yapılan protokolün tam metnine ulaşamadık. Ali Abdullah’ın bizimle ortaklık için asla ısrar edilmemesini şart koştuğunu biliyoruz. Aksi takdirde devlete konuşacağını söyleyince, Lord Williams kabul etmiş. Karaşahin Holding geçen üç yıl içinde tahmin edemeyeceği oranda bir büyüme sağladı. Londra ofisini açtı. Avrupa Birliği fonlarından büyük bir kredi aldı. Bu süreçte ortaklık tekliflerimizi ısrarla reddetti. Çayları tazeleyen Karabulut aynı sakinlikte devam etti. -Tam da burada bir konuyu özellikle belirtmek isterim ağabey; şahsen ben ortaklık için Çaylı Holding’in seçilmesi taraftarıydım. İmamlar Şurası net bir karar veremedi. İki alternatif üzerinden devam etmemizi istediler. Bu talimat üzerine biz de Karaşahin Holding’i bir nevi koruma altına aldık. Kamuoyunda itibarlarına zarar verecek haberleri engelledik. Resmi-gayri resmi bütün işlerinde önlerini açtık. Konsorsiyum ’un faaliyete geçmesinin ardından Alber Dikici İngiliz istihbaratının temsilcisi olarak İstanbul’a geldi. Çok hata yaptı. Karaşahinleri tedirgin edecek her türlü ilişkiye girdi. KDP, Örgüt, Parti. Üç ay kadar önce profesyonel bir cinayet sonucunda öldürüldü. Katil veya katilleri hakkında hiçbir bilgiye ulaşamadık. Her kim yaptıysa işini çok iyi yapmış. Kesin bir şey söyleyemem ama ben Orhan Metin’den şüpheleniyorum. -Şüphenin sebebi nedir? -Helin Karaşahin ağabey. Helin Karaşahin ağabeyini Konsorsiyum başkanlığına ikna eden kişi. Ailenin en küçük kızı. Londra’da eğitim görürken Alber Dikici’yle yaşadığı ilişkiden nikâhsız bir çocuğu var. Ailesinin çocuktan haberlerinin olmadığını tahmin ediyorum. Ailenin kökenini düşününce Orhan Metin’in Alber’i öldürtmesi yeterli bir sebep bana göre. Ağabey tüm dikkatini Karabulut’a vermişti. Karabulut’un rahatsızlığını fark etti. -Sigara içebilirsin Karabulut, rahatına bak. Karabulut iç cebinden çıkardığı sigarayı yaktı. -Ali Abdullah’ın bir şeyler çevirdiğine neredeyse eminim ağabey. Şöyle ki konsorsiyumun kurulmasından sonrasında bildiğiniz gibi askeri bir tim görev dönüşü saldırıya uğradı. Yaklaşık dokuz ay sonra bu saldırılara katıldıklarını tahmin ettiğim kişiler infaz edilmeye başlandı. En son 30 Ağustos’ta Yeşiltepeli Şile’de infaz edildi. Karabulut sigarasından son nefesi çekti. Bardağındaki çayın dibini tepsideki diğer bardağa döküp söndürdü. -Caner Çaylı’ya gelecek olursam, hatırlarsanız Caner Çaylı’nın Suphi’nin parasını taşımasına itiraz etmiştim. Caner ağabeyin geçmişini, hizmetlerini ve oğlunun durumunu hepimiz biliyoruz. Caner ağabey 45 yıllık iş ve sosyal hayatını sorgulamaya başladı, yaşadığı travmadan sonra da bize cephe aldı. Bana göre gözdağı vermek için saldırmak hatalıydı. Ya öldürmeliydik veya karışmamalıydık. An itibarıyla devlete sığındığı için ulaşamıyoruz. Neler anlatacağını tahmin etmek bile istemiyorum. Şahsi kanaatim bulunduğumuz süreçte en büyük düşmanlarımız Küçük Ağa ve Ali Yıldırım gibi görünüyor. -Böyle düşünen sadece sen varsın Karabulut. -Biliyorum ağabey. Küçük Ağa müsteşarın onayıyla kurduğu ekibiyle bizi araştırıyor. Parlak bir geçmişi var. Camianın en büyük düşmanlarımızdan. Sapanca Operasyonunu ondan başkası planlayıp yapamaz. Abdülkadir Karaşahin ile yıllar öncesine dayanan bir tanışıklığı var. Elimizdeki bilgilere göre, Ali Yıldırım Altay Binbaşı’nın emrinde çalışmış. Küçük Ağa ve Altay Binbaşı bazı operasyonlarda birlikte çalışmışlar. Ali Yıldırım’ın geçmişi tamamen karartılmış. Hakkındaki tüm bilgi ve belgeler tahrif edilmiş. Bu hafta içinde metruk bir bina da yaşayan, Suphi Tekin’in beslediği tinerciler toplu olarak infaz edildi. Bir gün sonra Suphi Tekin kayboldu. Ali tarafından infaz edildiğini düşünüyorum. -Aralarındaki ilgiyi açıklayacak mısın Karabulut? -İki buçuk sene önce iki subaya tinerciler saldırdı. İnfaz edilen tinerciler o tinerciler, saldırdıkları askerler de görev dönüşü saldırıya uğrayan özel tim askerleri. Saldırıdan ağır yaralı kurtulan diğer iki asker kayıp. İki askere yapılan saldırıdan birkaç ay sonra faili meçhul infazlar başladı. İnfaz edilenlerin hepsi Karaşahinlerin ortaklarının adamları. En ilginci de Caner Çaylı’nın parasını Sapanca’ya Ali Yıldırım götürdü. Ağabey duyduklarıyla şaşaladı. Düşünceye daldı. -Planın nedir? -Küçük Ağa ve Ali Yıldırım’ı ortadan kaldırmak için biraz daha zamana ve izine ihtiyacım var. Aklıma gelmişken haberiniz vardır ama Beşir aradı. Ali Yıldırım ve Orhan Metin’in adamı evine gelmişler. Kesin bir tavırla Orhan Metin’in cezaevinden çıkacağını söylemişler. Beşir 15 gün müsaade vermiş. -Orhan Metin cezaevinden çıkamaz Karabulut. Arkadaşlarımız her şeyi ayarladılar. Yanılıyor muyum? -Orhan Metin’in dosyasında ulaştım ağabey. Diğer suçlamalardan bir şey çıkacağını zannetmiyorum. Öldürüldüğünü varsaydığımız Tuğrul Ercan ortaya çıkar ve savcıya ifada verirse plan çöker. -Böyle bir ihtimal mi var? -Her şey mümkün ağabey. Tuğrul Ercan’ı Küçük Ağa sakladıysa bu ciddi bir risk. Ağabey duyduklarıyla sinirlendi. Elini hızla masanın üstüne indirdi. -Allah kahretsin, olmaz böyle bir şey! Bu işi de elimize, yüzümüze bulaştırırsak büyüğümüzün yüzüne bakamam. Bu riski ortadan kaldır Karabulut! Orhan Metin cezaevinden çıkmamalı, anlıyor musun? -Emredersin ağabey. Elimden geleni yaparım. -Fazlasını yap Karabulut. Bu saatten sonra hepimiz elimizden gelenin fazlasını yapmak zorundayız. Haydi selametle. 7 Aralık 2013 Cumartesi Ali sabah 6,30 da farklı bir huzur içinde uyandı. Böyle zamanlarda normalleştiğini düşünüp mutlu oluyordu, 15 gün süren tedirginlik dün gece sona ermişti. Küçük Ağa bir kere daha güvenini boşa çıkarmamıştı. Cezaevindeki Orhan Metin ile Tuğrul Ercan’ı öldürtmemek üzere bir pazarlık yapıldığı kesindi, daha doğrusu Ali öyle tahmin etmişti. Sadece Tuğrul Ercan değil hasmı Orhan Metin olan kimse başka türlü ikna olmazdı. Kıbrıs’ta saklanan Tuğrul Ercan Perşembe gecesi nöbetçi mahkemeye ölmediğini ispatlamış ifadesini vermiş Cuma sabahı yeniden ortadan kaybolmuştu. Süleyman Yasin Karaşahin Cuma günü Orhan Metin’i ceza evinden çıkarmış babasının evine götürmüştü. Küçük Ağa hala ortalarda yoktu. Ama işini yapmıştı. Orhan Metin’in ceza evine girmesinin ardından cevapsız çağrılarının ve e postasına gönderdiği mesajın faydasının olup olmadığını bilmiyordu ama Küçük Ağa camiaya büyük bir darbe vurmuştu. Bu darbe canına mal olabilirdi, büyük ihtimalle de olacaktı. Camianın tüm gücüyle Küçük Ağa’yı ortadan kaldırmak için çabalayacağına şüphe yoktu artık. Tedirgin geçen 15 gün içinde başka ilginç şeyler de olmuştu. Caner Çaylı iki kere aramış holdingle ilgili talimatlarına vermişti. Ali Karaşahin holdingle olası bir ortaklık hakkında soru sormak istediyse de Caner Çaylı kestirip atmıştı. “ Mantığınıza en uygun geleni yapın Ali.” Ali, Orhan Metin’in cezaevine alınması ardından, Hatice’nin söyledikleri üzerine Küçük Ağa’ya hem mesaj hem mail atmıştı. Beklediği dedikodunun yayılması uzun sürmemiş Karaşahin holding ve Çaylı holding arasında ortaklık görüşmeleri yapıldığı duyulmuştu. En ilginci ise Ali Abdullah Karaşahin bu konuyla ilgili hiçbir şey sormamıştı. Dün gece arayan Soner sabah Çaylı otel de kahvaltıya davetli olduğunu söylemişti. Kimlerin katılacağını oda bilmiyordu. Ali ve Soner Çaylı otelin önüne aynı saatte geldiler. 15 dakika sonra Ali Abdullah, Orhan Metin ve Süleyman Yasin geldi. Hep birlikte kahvaltı salonuna geçtiler. Garsonlar servis açarken Hatice ve Hızma birlikte salona girdi. Ali Abdullah ya gerçekten ortaklığa niyetlenmişti veya dedikoduyu olabildiğince köpürtmeye niyetliydi. Garsonlar çayları servis ederek uzaklaştılar. Küçük bir ekmek parçasına sürdüğü tereyağının üstüne bal damlatan Ali Abdullah bakışlarını Ali’ye çevirdi. -İki haftadır kulağıma bir dedikodu geliyor Ali. Senin bu dedikodularla ilgin olduğunu düşünüyorum. Yanılıyor muyum? -Yanılmıyorsunuz Abdullah Bey. Bildiğiniz gibi Caner Bey geçici bir süre işlerinin başında olmayacak. Bu durumun holdingi sıkıntıya sokmaması için düşündüğüm bir korunma refleksi diyebiliriz. -Bu dedikodudan nasıl bir beklentiniz olduğunu açıklayacak mısın? -Elbette Abdullah Bey. Öyle sanıyorum ki iş dünyasında herkesin bildiği bir gerçek var. Haber sitelerinin pek çoğunda da bu durum yazılı. Caner Bey yıllardır kendilerine camia diyen gurubun en büyük finansörlerinden olduğunu biliyorsunuz. Caner Bey, uğradığı silahlı saldırının camia tarafından organize edildiğini düşündüğü için bir süreliğine ortadan kaybolmaya karar verdi. Yerine işleri kızı Hatice Çaylı takip ediyor. Holding iş ortaklarının bir kısmının camia yandaşı olması ve camianın Çaylı holdinge cephe alması bizi böyle bir hamle yapmaya yönlendirdi. Orhan Metin lafa karıştı. -Siz kimsiniz Ali, açıklayacak mısın? -Biz ben ve nişanlım Hatice Çaylı Orhan Bey. Caner Bey hisselerinin kontrolünü geçici süreliğine bana devretti. Ben de Hatice’yi genel müdür olarak görevlendirdim. Çaylı holding de güvenlik dışında bir görev talebim olmadığı gibi hisse devrinden en son benim haberim oldu. Caner Bey işinin başına dönene kadar holdingi ayakta tutmak için bir şeyler yapmak mecburiyetim var. Beklentimizin gerçekleşip gerçekleşmediği konusunda Hatice bilgi verecektir. Kahvaltı masasındakiler bakışlarını Hatice Çaylı’ya çevirdiler. -Ali ilk teklif ettiğinde aklıma yatmamıştı. Ama geldiğimiz durumda beklentilerimizin karşılandığını söyleyebilirim Abdullah Bey. Ortaklarımızdan gelen ilk tepkiler tam olarak beklediğim gibi oldu. Alternatifsiz olmadığımız anlaşılınca ortaklarımızın tepkileri farklılaştı. Olumlu tepkiler arttıkça bu dedikoduyu bilgi ve onayınız olmadan köpürtmeye devam ettiğim için sizden özür dilemeliyim Abdullah Bey. -Özre gerek yok Hatice Hanım. Bu sürede babanızla görüştünüz mü peki? -Görüştüm Abdullah Bey. Biraz önce Ali’nin dediği gibi camiayı karşısına aldığı için dedikodudan memnun kalmış diyebilirim. -Sizin fikriniz nedir Hatice Hanım? Yani bu dedikodunun gerçeğe dönüşmesi hakkında ne düşünüyorsunuz? Hatice fazla düşünmedi. -Anlaşabilirsek neden olmasın Abdullah Bey? İtibarınız ve ekonomik gücünüzle süreci sıkıntısız atlatacağımızı düşünüyorum. Ali Abdullah yanında oturan Orhan Metin’e baktı. -Ne dersin Orhan? -Çaylı Holding sektörde ağırlığı olan bir firma ağabey. Şirket olarak değilse bile kişi olarak ortak olmayı düşünürüm. Hem tatil, hem personel için bir otele ihtiyacımız var mı dersen bence var. Hatice Hanım’ın dediği gibi neden olmasın? Ali Abdullah daha fazla düşünmedi. -Tamam, Hatice Hanım. Şimdiye kadar hiç düşünmediğim bir sektör ama olur. Hisselerini satmak isteyen ortaklarınızla görüşün. Hızma’ya haber verin. Holding olarak olmasa bile kişisel olarak ortaklık yapabiliriz. Çaylı Holding gibi sektörde itibarlı bir şirketle ortak olmak bizim de işimize gelir. En önemlisi de piyasa da yalnız olmadığınızı ilan etmiş oluruz. Orhan senin başka söyleyeceklerin vardı galiba. -Var ağabey. Cezaevindeyken önemli bazı kararlar aldım. Ama bunları aile içinde konuşsak. Hatice toplantının gidişatından son denece memnun kalmıştı. -Lafınızı bölüyorum Orhan Bey ama sizin için sakıncası yoksa toplantı salonumuzu kullanabilirsiniz. Güvenliğinden emin olabilirsiniz. Ali Abdullah başıyla onaylayınca Hatice ayağa kalktı. -O zaman hazırlık yapmaları için personele haber vereyim. Büroma geçelim mi Hızma Hanım? Hızma sandalyesinden kalkarken Orhan Metin seslendi. -Hızma bizim toplantı bitince konuşun. Toplantı da senin de bulunmanı istiyorum. Ali Abdullah, Süleyman Yasin, Orhan Metin, Hızma Karaşahin, Soner Çakal ve Ali Yıldırım 20 dakika sonra Çaylı Holding idare katındaki toplantı salonundaki toplantı masasında yeniden buluştular. Hatice Çaylı toplantı odasına çay setini, masaya da çay servisi ve pasta tabaklarını hazırlatmış, kendi odasına geçmişti. Orhan Metin ağabeyinin huyunu biliyordu ama teyid etmek istedi. -Bu ortaklık fikri dünden bu güne karar verdiğin bir şey değil öyle değil mi ağabey? -Haklısın Orhan, beni en iyi sen tanırsın. İş konusunda uzun süre düşünmeden karar vermem. Biraz önce dediğim gibi sen cezaevindeyken ortaklık dedikodusu çıkınca bir an düşündüm. Caner Çaylı, Ali ve camiayı bir arada düşününce böyle bir ortaklık kafama yattı. İş dünyasını benim kadar biliyorsun. Kör Haydar Ağa yıllar önce babama ardından bize destek olmasaydı bu gün bu durumda olamazdık. İlhan, Nuri, Helin ve Hızma tam farkında olmasalar da senin varlığın bizi bu günlere getirdi. Demek ki sıra bize geldi. Elbette ki niyetim Çaylı holdinge çökmek falan değil. 15 gündür el altından araştırma yapıyorum. Çaylı holdingin karlılığı çok iyi, gelen bilgilere göre önümüzdeki sezon tüm rezervasyonları satılmış. Bana göre ortak olmak için iyi bir partner. Yeni yılda İlhan, Nuri ve Hızma vakıf konusundaki tavırlarını değiştirmezlerse hisselerimi satıp Çaylı holdinge ortak olacağım. Veya kişisel hesabımdan hisse satın alacağım. Umduğum gibi olursa bundan her iki tarafta kazançlı çıkacak. Sen cezaevinde bir karar verdiğinden bahsettin. Ne kararı? Orhan Metin lafı uzatmadı. -İşi bırakmaya karar verdim ağabey. İstanbul’dan ayrılacağım. İstisnasız masadaki herkes duyduklarıyla şaşkınlığa düştü. Masadakilerin şaşkınlığı Orhan Metin’i gülümsetti. -Kararımı açıklamadan önce Ali sana bir sorum olacak? -Buyurun Orhan Bey. -Hedefin ve amacın konusunda beni ikna etmeni istiyorum. -Anlamadım Orhan Bey? -Tanıştığımız günden itibaren senin hakkında kafam da oluşan şüpheler sen açıklayana kadar baki kalacak. Bu bir. Ne demek istediğimi gayet güzel anladın ama ben yine de açıklayayım. Seninle üç aydır tanışıyor ve çalışıyoruz. Çalışmandan memnun muyum? Kendi adıma gayet memnunum. Soner’in benim için hayatını tehlikeye atmasını anlarım. Nereden bakarsan bak yirmi yıllık bir hukukumuz var. Beni tanır ve sever. Soner hala gelenekmiş, raconmuş gibi safsataların peşinde gezer. Sen olmasaydın, Beşir Soner’e elini öptürür, dükkanlarıma çökerdi. Sana gelirsek; sevecek kadar beni tanımayan biri olarak hayatını neden tehlikeye attın? Ben cezaevine girince Beşir’in dükkânlarıma çökmesine izin vermediğin gibi öldürmek için Beşir’in evine gitmişsin. Bu para kazanmak için çalışan biri adına göze alınamayacak kadar büyük bir risk değil mi? Ali her zaman ki vurdumduymaz sakinliğiyle soruyu cevapladı. -Her insan geleceği için kendini riske atar Orhan Bey. Dükkânlarınızı sessiz sedasız teslim etseydik bu gün karşınızda olmazdık öyle değil mi? Orhan Metin güldü. -Bu konuda haklısın Ali. Dükkânlarımı mücadele etmeden Beşir’e teslim etseydiniz bu gün karşımda olmazdınız. Neyse, kafamdaki tilkiler durdukları yerde dursunlar peşlerinden gitmeye gerek yok. Cezaevinde bazı kararlar verdiğimi söylemiştim. Kör Haydar Ağa’yla istişare etme fırsatı bulduk. Gazino da ki ortaklığımı sonlandırmaya karar verdim. Gece hayatından tamamen uzaklaşacağım. Cezaevindeyken yaptıklarına karşılı olarak Soner ve Ali’ye 400 bin dolar ikramiye vermeye… -Benim hakkımı Soner’e verin Orhan Bey. -Sözümü kesme Ali. İstemiyorsan kendin verirsin. Bundan sonra birlikte bolca vakit geçireceksiniz zaten. Dükkânlarımdan birini Soner’e veriyorum. Bu güne kadar benim için yaptıklarına karşılık olarak. -Ağabey! -Sözümün kesilmesinden nefret ettiğimi bilmiyor musun Soner? Sus ve dinle. Kıbrıs’ta bir arkadaşım var. Onun oteline ortak olacağım. Birkaç gün içinde tatil bahanesiyle İstanbul’dan ayrılıp Kıbrıs’a gideceğim. Ben yokken Soner villamı kullanacak, çakallar benim işi bıraktığımı düşünürlerse yeniden daha kuvvetli çökmeye gelirler. Yokluğumda işleri Fevzi, Soner ve Ali idare edecekler. Her türlü hukuki mesele de Süleyman, mali konular da Hızma tam yetkili vekilimdir. Kararım böyle. Madem sektör değiştirmeye karar verdik, Hızma; Çaylı holding bünyesindeki otellere şube açmak istiyorum. Konuş anlaş. Müdür Fevzi’yi dükkânlardan birine ortak yapacağım. Yılbaşından sonra resmi işleri halletmek için bir ara uğrarım. Şimdilik kararlarım sözlü. Daha sonra resmiyete dökeriz. Aklımdayken Hızma, vakıf payımı iki katına çıkardım. Gerekirse özel hesaptan aktarırsın. -Tamam ağabey, ben hallederim. -Çocuklarını unutma Orhan. -Onlar benimle bir arada olmak istemiyorlar ki ağabey. Ne yapabilirim ki? -Mesela Çaylı otelden iki süit daire alarak jest yapabilirsin Orhan. Geç kalmış özür gibi. -Bu dediğin olur ağabey. Hızma, Hatice Çaylı’ya iki daire almak istediğimi söyler halledersin. -Tamam ağabey. Konuşulacak konular bittiği için kalktılar.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © MUSTAFA ESER, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |