Yalnızca hava, ışık ve arkadaşın varsa hiç üzülme. -Goethe |
|
||||||||||
|
Yakın bir zamana kadar hep farklı olduğuma inandım. Gerçekten de herbirimiz farklı birer dünya olduğumuza göre, inancımda pek de ıskalamış sayılmam. Ama kendime bakışımda -insanları tanıdıkça- çoğundan farklı, en azından çevremdekilerden farklı bir ruh görüyordum. Bu ruh, çocukluğumdan beri bana sürekli yön veriyordu, yaşıtlarım gibi olamamama, onlar kendi hayatlarına bakarken, benim kitap sayfalarında, insanların farkında olmadan söyleyiverdiklerinde... hayatın sırrını, erdemi aramama neden olan da bu ruhtu. Bugün ise alabildiğine umutsuzluk içindeyim. İçimde taşıdığıma inandığım o ruha yakışmayan bir buhran bu. Artık; gerçekten de içimde böylesi bir ruh taşıdığıma eskisi kadar kesin gözüyle bakmadığıma göre o kadar da önemi yok. Kendimi şu anda herkesten daha acınası durumda buluyorum. Eğer farklı idiysem, bunu değerlendiremediğim için, yok eğer değil idiysem diğerleri gibi olma şansını kaçırdığım için. Kişinin ne olmak istediğinin, ne olduğundan daha çok farkında olması gerek. Çünkü ancak o zaman, hayatının tam da o anında her ne ise, bu önemli olmaz, benim hissettiğim buhranı da hissetmez ve olmak istediği yöne gözlerini dikip ilerler. Kişinin olmak istediği şeyi bilmesi bir yerde ne olmadığının farkında olmasıdır. Öyle olunca da ne olduğumuz konusunda daha bilinçli olduğumuzu düşünmek hiç de yanlış olmaz. Ben ise ne olmak istediğimden tam da emin değilim. Bunun bu kadar sisler ardında olması benim açımdan öylesine traji komik birşey ki... Kimsenin, hiç kimsenin, düşmanımın bile benim yaşadığım ruhsal dalgalanmaları yaşamasını istemiyorum. Bu öyle birşey ki; bir tarafınız kendisiyle için için gurur duyarken, diğer tarafınız fazla da rencide etmeden aşağılamaya çalışıyor. Çünkü ağır bir eleştiriyle ölmenizi istemiyor, her seferinde doğrulebilmelisiniz ki daha çok acı çekebilesiniz. Kendinizi iyi ve güvende hissettiğiniz bir an, o sürekli eleştiren tarafınız birden ne kadar da aptal davrandığınızı fısıldayıveriyor, karşınızdakine karşı hissettiğiniz sevgiye birden acıma eklenip, hissettiğiniz sevgiye leke düşürüyor. En kötü şey de ne biliyor musunuz? Bunların hangisinin sizin gerçek benliğiniz olduğunu asla ayırd edememek. Kendine güvenli gittiği yoldan her zaman emin olanı mı? Yoksa her zaman tasvip bekleyeni mi. Bana öyle geliyor ki kendinden emin olanı... Fakat gene de bir bilinmez var. O kahredici ikincil duygular nereden geliyor. Neden durgun olan bir göle taş atıp dalgalandırıyorlar. Bunları da ben mi yapıyorum? Şüphesiz. Öyleyse niye... İç dünyamda olup bitenler, hayatımın odak noktasını oluşturmadığı zamanlar, bu yazıyı yazmaya gerek duyduğum neden öylesine belirsizleşiyor ki... Sanki acilen tedavisi gereken, ertelendikçe kök salan bir rahatsızlığı görmezden gelerek kendimi kandırmaktayımdır. Öyle sanıyorum ki, böyle hissetmeme ve yaşadığım ikili duygusal duruma sebep dış dünyanın farklı olduğunun çok geç farkına varmış olmam. İnsanların söyledikleriyle yaptıklarının birbirini tutmadığı, ideallerin günlük hayatta eriyip gitmesine izin verildiği, dedikodunun bol bol yapıldığı bir dünyada kişi kendini güvende hisseder mi? Hele ki böyle bir dünyanın varlığına inanmamayı tercih etmiş, insanların içlerinde son derece temiz varlıklar olduğuna ve o temiz varlığa uygun şartlar altında mutlaka ulaşılabileceğine inanmışsanız. Şimdi anladım, belki de ben başkalarının ne düşüneceğini sandığımdan daha fazla önemsiyorumdur? Ve karakterimin farklı özelliklerinin birbirine çelişir olması gereken yönlerinin her biri en az diğeri kadar belirgin. Mesela hem çok duygusal, hem de duygusuz olmakla suçlanabilecek kadar mantıklı olabiliyorum. Hem son derece düşünceli, hem de bencil olabiliyorum. Hem merhametli, hem acımasız olabildiğim gibi, hem hayattan var olmaktan derin bir zevk alabiliyor, hem de yaşamdan kolaycacık vaz geçecek kadar bıkkınlık hissedebiliyorum. Hem çok rahatsız, öte yandan da son derece rahat olabiliyorum. Senelerdir edinmeye çalıştığım farklı bakış açılarının zenginliği, artık beni rahatsız edecek boyutlara ulaştı. Onun içindir ki, sık sık bazen insanın pek de herşeyi anlamasının iyi olmadığını düşünüyorum. İdeal olan bazı şeylere anlayış gösterememek, anlayamamak. Her durum ve şeye karşı geliştirilen anlayış benim gibi bazı doğruların hayatı pahasına savunulması gerektiğini düşünenlere göre değil. Anlayamamanız gerekenleri anlayıp da, bir de anlayış gösterirseniz o zaman hayatınızı ortaya koyacak kadar değerli birşey kalabilir mi? Kendimi de anlıyorum. Bazı zamanlar çok kızdığım, kendimi küçük düşmüş hissettiğim çekingenliklerime derinlerden hoşgörüyle gülümsüyorum, ama öte yandan böyle bir şeyi asla bağışlamaya yanaşmayacak benliğim devreye girip, bunun aptalca olduğunu, böyle olmaması gerektiğini, benim ne kadar kendime güvensiz olduğumu söyleyip duruyor. Önceleri buna karşı çıkıyordum, yanlış olduğunu, mükemmel olmadığımı böyle bir zaafım olabileceğini kabulleniyordum. Fakat zamanla... öylesine bıkmadan usanmadan eleştiriyor ki... Bu tarz eleştiriler, böylesine acımasız ve böylesine sürekli olanlar, zamanlar insanı en doğru bildiği şeylerde bile tereddüte düşürebilir.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Arzu Menteşeoğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |