Doğaüstü henüz anlayamadığımız doğal şeylerin adı. -Elbert Hubbard |
|
||||||||||
|
Kendi kanılarım ile, halk arasında bir paralellik yok. Belki böyle bir paralellik bulmaya çalışmakla en büyük hatayı ediyorum. Yanlış anlamayın, kendimi başkalarının kanılarına uydurmak ve tamamen beğenilmek üzerine kurulu bir hayat istediğim yok. Ama başkalarının ne düşündüğünden kesin olarak emin olmak gibi bir beklentim var. Ama bu da her zaman değil. Sadece kendimi daha güvende hissetmek istediğim zamanlar. Oysa bundan kim emin olabilir ki? Sonra onca farklı insanın aynı çıkarımlarda bulunacağını kim garanti edebilir ki? Olur mu böyle şey? Hem sonra neden herşey tamamen benim bilgim dahilinde olursa, kendimi iyi hissedeceğim? Yaşayıp geçilen olaylarda edindiğim izlenimler başkaları tarafından farkında bile olunmamış oluyor. Büyük ihtimal kedimi yeyip bitirişlerimin aslı astarı yok. Bir de ben kendime saygı duymayı ve kendime haksızlık etmemeyi başarabilsem. 'Hayat önümde büyük bir bilmece'. Eski Türk filmlerini andıran böylesi beylik bir cümleyi ne yazık ki ben inanarak söylüyorum. Hayat önümde büyük bir bilmece ve büyük bir ihtimalle de zannettiğim kadar karmaşık değil. Fakat geldiğim bu noktada, yirmisekiz yaşındayken, yaşam karşısında henüz yürümeye başlayan bir çocuğun beceriksizliğini gösteriyorum gibi geliyor. İşin ilginç tarafı bana dışarıdan bakan birinin büyük ihtimal bunun tersini söyleyeceğidir. Belki de doğru olan da budur... Ah... hiçbir şeyden emin olamıyorum ki...İki kere ikinin dört ettiği gibi bir kural olmalı elimde. Ne olduğumdan ve ne olmak istediğimden. Yoksa tüm dünyayı karşıma almak pahasına kendim olmaya devam edecek azim ve yürekliliğim var benim. Lütfen bana büyüdükçe neyin değiştiğini birileri önüne oturtup, dünyayla yeni yeni tanışmakta olan bir çocuğu eğitir gibi anlatsın. Büyüklerin dünyasına girme vakti gelmesine rağmen, çocuk saflığına sığınmaya çalışan ve bu yüzden de yabancılaşan benime birileri doğruları anlatsın. Neden yazılanlarla yaşananların bunca ayrı olması gerektiğini anlatsın bana. Ve de iç dünyam ile dış dünya arasındaki köprüyü huzur içinde nasıl taşımam gerektiğini... Tüm bu duygularla doluyken aklıma gelen tek şey, benim normal biri olmadığım oldu. Başkalarının kolaycacık yapıverdiği, söyleyiverdiği... anlayıverdiği onlara göre sıradan, üzerinde durmaya bile değmeyen şeylerin benim için çıkmaz olduğunu ve anlaşılması güç olduğunu ancak bu şekilde izah edebiliyordum. Bir zamanlar benimle birlikte kendi maceralarını arayan, benimkinden farklı da olsa kendi gerçekleri için çabalayan nice insan zamanla herkes kadar mutlu ve herkes kadar az yabancı olabiliyorlardı da benim yabancılığım, kimliğimin soruları devam ediyordu. Ben her zaman onlara bakıp değiştiklerini düşünüyordum. Ama bunu hiçbir zaman kendimi güvende hissederek yapmıyordum. Yani anlayamıyordum... Böylesi bir değişimin istenen birşey olup olmadığını çözemiyordum. Ya onlar artık kendileri gibi olmaya çalışmaktan vaz geçip, bir zamanlar o çok içerledikleri diğerleri gibi olmaya teslim oluyorlardı, ya da ben zamanında geçirmem gereken bir değişim için çok geç kalmıştım. Öyle veya böyle, normal olmadığım düşüncesi daha çok kafamı kurcalar oldu. En azından sıradan, günlük şeylerle uğraşmak istemeyecek kadar, havadan sudan bahsedemeyecek kadar 'şey'dim. Bu 'şey' yerine birçok şey konabilir... ciddiydim(?), kendime dönüktüm(?), güvensizdim(?), hayatı ciddiye alıyordum(?), çocuk kalmıştım(?). Aslında ben hiç çocuk olmadım ki...Buraya daha benim aklıma şu anda gelmeyen, belki de ara ara düşündüğüm binlerce olasılıktan biri konabilir. Tüm hissettiklerimin nedenini belki çocukluğumda bulabilecektim. Analitik bir düşünceyle, tüm bunların cevapları belki de okul sıralarındaydı, belki annemde ya da babamda... Mutlu yada mutsuz geçen çocukluğumda. Hiçbir önemi olmadığı halde, tüm unutulmuş ama önemli hatıralar yerine hafızamda yer tutmuş bir sahnede.... Hafızamın zayıf olduğunu söylemiş miydim. Çocukluğuma ait az anım olduğunu... Bu nedenle aklıma gelenleri olduğu gibi derlemek hiç de zor olmayacaktı. Zaten çoğu sıradan şeylerdi. Ama daha sonra ne ararsam onu bulacağımı fark ettim. Kendine güvenen mutlu bir çocuk olduğumu düşünmeme neden olabilecek anılarım da, tersi de mevcuttu. Kendime kabulleneceğim bir senaryo türetecektim, sonra da karşıma ne çıkarsa çıksın kabullenmeye razı olduğumdan gerçek adına başka senaryolar da türetecektim ve gerçeğin hangisi olduğunu asla bilemeyecektim. İşin kötüsü birileri bana bunu ne kadar kırıcı da olsa söyleyemeyeceklerdi. İnsanoğlunun doğumundan itibaren aynı karaktere en azından özüne sahip olduğunu anladıktan sonra böylesi bir geri inceleme mantıklı görünmesine rağmen, kendi kendime atılacağım maceranın sonuçsuz olacağını ve başka binbir soruyu beraberinde getireceğini fark etmem üzerine derlemeden vaz geçtim. Fakat; şimdiye kadarki his ve düşünce hayatımın mümkün olduğu kadar düzenli ve ayrıntılı olarak beyaz sayfalara aktarılması da kendim için yapmam gereken bir zorunluluktu.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Arzu Menteşeoğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |