|
Anasayfa |
Son
Eklenenler |
Forumlar |
Üyelik |
Yazar
Katılımı |
Yazar Kütüphaneleri |
|
|
MEKTUP
( Bu mektup; bana “ öğretmenim ” diyen tüm çocuklara yazılmıştır.)
Sevgili Çocuklar;
Emekli olalı, yani sizden ayrılalı dört yıl oldu. Birlikte olduğumuz yıllar nasıl geçti, anlayamadım bile.Hani gördüğümüz kısacık rüyalar vardır ya; işte öğretmenlik yıllarım, o rüyalar gibiydi. Çok uzun yıllar sürmesine karşın, bana bir gün gibi kısa gelmişti. Çünkü, mesleğimi ve sizleri çok seviyordum.
Hiç unutmam:Mudurnu’nun Karataş Köyü İlkokulu’nda öğretmendim. Bir kış sabahı uyandığımda, yerde birikmiş yarım metreden fazla karı görünce telaşlandım. Ben şimdi okula nasıl gidecektim?
Binbir güçlükle okula gelebildik. Hepinizi, o soğukta, okulun önünde buldum.Omuz omuza vermiş, yerdeki karları çiğniyordunuz. Hem de ayaklarınızdaki lastik ayakkabılarla. Arabamızın okulun önünde rahat dönebilmesi için, arabaya yol açıyordunuz. Ayakkabılarınızın içine karlar dolmuş, ayaklarınız ıslanmıştı. Hatırladınız mı?
Sevgili çocuklar! Birinci sınıfa başladığınız ilk günleri hatırlıyor musunuz? Bir çoğunuz, korkak ve ürkektiniz. Okuldan, benden korkardınız. Annenizden, babanızdan ayrılmak istemezdiniz. Bazılarınız annelerinizle beraber okula gelir, annenizin sınıfta durmasını isterdiniz.
Sınıfımızın pencere önleri çiçeklerle dolu olurdu. Her gelen, sınıfımızı çok güzel, sıcak bulurdu. Bunun nedeni sadece çiçekler değildi tabi. Sınıf sizinle güzeldi... Her yer insanla güzeldir. Ben dünyanın en güzel yerine gitsem, arkadaş ararım yanımda. Soluyan bir canlı olmalı yanı başımda. Severim başkaları ile bir şeyleri paylaşmayı. Gece, komşumuzun penceresinden sızan ışık bile, yalnızlığımı unutturur. Gece yolculuklarında ta uzaktan görünen ışıklarda, o ışığın aydınlattığı insanları gözümde canlandırmaya çalışırım, onların yüzünü görür gibi olurum. İnsanı sevmekle başlıyor her şey. Sevmek başarmanın ve mutlu olmanın yarısıdır, bana göre. Size olan sevgim vermedi mi bana çalışma azmini? Başarıya ulaşmamda, size olan sevgim etken olmadı mı?
Bir gün bir arkadaşınıza ceza vermiştim. Suçu neydi, hatırlamıyorum. Birinci sınıftaydınız. Verdiğim ceza da, arkadaşınızın Beden Eğitimi dersinde sınıfta oturacak olması idi. O arkadaşınız bu dersi çok severdi. Ona verilecek en büyük ceza, kendisini bu dersten uzak tutmaktı. İlk derste olmuştu, ne olduysa. Arkadaşınıza “Beden Eğitimi dersine katılmama” cezasını verdiğimi kendisine söyledim. Son dersti Beden Eğitimi. Ders saati gelince onu sınıfta bırakıp, bahçeye çıktık. Arkadaşınız sınıfta yalnız başına kalınca, içim burkuldu. Ancak, verdiğim cezayı geriye alamazdım, almamam gerekirdi.
Derse başladık. Bir ara unutmuştum cezalı arkadaşınızı. Birden aklıma geldi. Kendimi üvey ana gibi hissettim...Verdiğim cezaya pişman olmuştum. Siz oyun oynarken, alt katta olan sınıfımızın penceresine geldim. Kendimi göstermeden, pencerenin dışından, cezalı arkadaşınızın yalnız başına sınıfta ne yaptığına bakmak istedim. Gördüğüm beni çok üzdü. O, öğle yemeğine gittiğinde bir bebek getirmişti oynamak için. Masanın üzerine bebeğini yatırmış, altına bez bağlıyordu. Kendini oyalayacak bir şey bulmuştu. Çok üzülmüştüm. Ancak yapacak bir şeyim yoktu. Verdiğim karardan – yanlış bile olsa - geriye dönmemem gerekirdi. Sonra kızdım kendi kendime. Daha sabırlı davranabilir, arkadaşınıza daha hafif bir ceza verebilirdim.
Kısacası, zaman zaman yaptığım şeylerden pişmanlık duyduğum çok oldu. Pişmanlık duyduğum halde, devam ettirmek zorunda kaldığım davranışlarım da. Sizin iyi bir eğitim almanız içindi her şey. O an bana doğru gelen ne ise, onu uyguluyordum. Bazen ”Şimdiki aklım olsaydı!” diyorum.
İlkokuldan mezun olup da, ortaokula başladığınızda, tenefüslerde beni ziyarete gelirdiniz.Neyse ki, gittiğiniz ortaokulla, ilkokul çok yakındı. O nedenle ders aralarında yanıma gelmeye zaman bulabiliyordunuz. Yeni öğrencilerime kıskanarak bakardınız. Küçümser bir tavır takınarak;” Öğretmenim, ne kadar çirkin yazıyorlar.” ya da “ Bunlar nasıl okuma- yazma öğrenir!” derdiniz. Onları şımarık, yaramaz bulurdunuz.Daha doğrusu kıskanırdınız. Sizi mi, yoksa yeni öğrencilerimi mi daha çok sevdiğimi sorardınız.
Ben; sınıfa her girişimde, yeni öğrencileri görünce tuhaf olurdum. Gözlerim hep sizi arardı. Bazen unuturdum yeni öğrencilerimi. Sınıfa girip, sizin yerinizde onları görünce, şaşırırdım birden. Sizin yerlerinizde başka öğrenciler oturuyorlardı. Yeni öğrencilerimi asla sizi sevdiğim kadar sevemeyeceğimi düşünürdüm.Ayrıca, bu öğrencilerin sizin bilgi düzeyinize gelemeyecekleri endişesine kapılırdım. Emek verdiğim, yetiştirdiğim öğrencilerimin sınıfımdan uçup gitmesini; bana, her şeyden habersiz, hiç yazı yazılmamış beyaz bir kağıt gibi boş çocukların verilmesini kabul edemezdim.
Sizin ortaokuldaki öğretmenlerinizi kıskanırdım.Hani siz, benim yeni öğrencilerimi kıskanıyordunuz ya; ben de sizin yeni öğretmenlerinizi kıskanırdım. Ben eğitiyordum sizi, onlar alıyordu elimden. Bazı öğretmenler de sizi bana şikâyet ederlerdi. Yaramazlıklarınızı falan anlatırlardı. Sinirlenirdim onlara. Sizlerin kıymetinizin bilinmediği zannına kapılırdım.... Ama bunları size nasıl söyleyebilirdim ki! “Çocuklar ben, sizi seviyorum, yeni öğrencilerime alışamadım. Ortaokuldaki öğretmenlerinizi de sevmiyorum hiç. Size, benim kadar sevgiyle yaklaşacaklarından şüpheliyim.” diyebilir miydim?
Bir de, rahatsızlığım nedeniyle sizlerden aylarca ayrı kaldığım o yalı hiç unutmam:1995-96 Öğretim Yılında belimden rahatsızlandım.Yürüyemez hale geldim. Birinci dönemin son günlerinde, okula nasıl zor geldiğimi eminim hatırlarsınız.Dinlenme tatilinde de ikinci kez ameliyat olmuştum.Ve doktorum bana altı ay rapor vermişti. Düşünebiliyor musunuz, altı gün değil, altı hafta değil, tam altı ay. Bu altı ay nasıl geçecekti! Sizlerden ayrı kalmaya henüz hazır değildim.
Sizden ayrı geçirdiğim o altı ay içinde neler hissettiğimi, size bir an önce ve sağlıklı bir şekilde kavuşmak için nasıl gayret ettiğimi, içimden neler neler geçirdiğimi size anlatabilmeyi nasıl isterdim çocuklar! Hatırlıyor musunuz, bütün sınıf beni ziyarete geldiğiniz günü?Ameliyatımın üzerinden on gün falan geçmişti. Zorla yataktan kalkıp, giyinmek istemiştim geleceğinizi duyunca. Ama bunu başaramamıştım. Sadece saçlarımı tarayabilmiştim. Bir de solgun yüzüme biraz renk vermek için allık sürmüştüm. Size solgun görünmek istemiyordum. Buna rağmen yüzümde, geçirdiğim ağır ameliyatın ve ağrıların izleri olduğundan emindim...
Odama girdiğinizde hepinizin gözlerinde hüzün vardı. Bana, acıyarak ve üzülerek bakıyordunuz. Size söyleyecek öyle çok sözüm vardı ki!Acaba yokluğumda ne yapıyordunuz? Yeterli sevgi ve ilgi görüyor muydunuz?Nasıl eğitiliyordunuz?Acaba bazı şeyler eksik mi kalıyordu? Ama konuşamıyordum,soramıyordum.Duygularıma yenilip, karşınızda ağlamaktan korkuyordum.Bir de, benim yerime geçici görevle verilen öğretmeni incitmek, ona güvenmediğim hissini uyandırmak istemiyordum.
Benim yerime geçici olarak görevlendirilen öğretmeninizle birlikte çekip gittiniz az sonra.... Nasıl oldum biliyor musunuz? Yavrularını bırakıp giden bir anne gibi gördüm kendimi.Aynı zamanda aciz, zavallı, işe yaramaz biri. Kendime olan güvenimi,cesaretimi yitirdim. Sanki uykum gelmiş gibi, evdekilere arkamı dönüp, gözlerimi kapadım. Sessiz sessiz ağladım yatağımda...
Siz gidince düşündüm hasta yatağımda.Acaba sağlığıma ve size yeniden kavuşabilecek miydim?Öğretmenliğe yeniden dönebilecek miydim? Her gün neredeyse bir avuç hap içmek zorunda olmam, beni çok üzüyordu. O küçücük şeylerin esiriydim ,esiri olacaktım tam birbuçuk yıl boyunca. Beni onlar iyileştirecek, beni size onlar kavuşturabilecekti ancak. O küçücük şeyler.
Derken öğretim yılı bitti, araya yaz tatili girdi. Okuldan böylece sekiz ay uzak kaldım, yaz tatili ile birlikte. Siz dinlenmek için belki de tatili dört gözle beklerken, okulların açılacağı günü iple çekebilmeyi istiyordum ben.Yeni öğretim yılını beklemekten başka yapacağım bir şey yoktu.
Yaz tatilinde, yeni öğretim yılının bütün hazırlıklarını tamamladım. Birkaç haftamı aldı bu çalışmalar.Nasıl özlemiştim çalışmayı, yorulmayı. Kalemim kâğıt üzerinde uçar gibi gidiyordu. Kalem tutabilmek, yazabilmek ne kadar güzeldi! Bu çalışmaların büyük bir kısmını,çok özlediğim okulda yaptım.Tatil bile olsa, okula gitmek, çalışmalarımı okulda yapmak bana iyi geliyordu. Orada içtiğim kahvenin tadı bile bir başkaydı.
Okulların açılmasına yakın; okula yeni başlayacak bir öğrencinin heyecanı sardı beni. Kendime yeni çantalar, ayakkabılar, giysiler aldım, çocuklar gibi. Eksikliğini hissettiğim şeyleri, sanki bu şekilde telâfi ediyordum. Okulun açılmasını beklemeye başladım. Sizleri ve okulu çok özlemiştim. Ama günler geçmek bilmiyordu. İşte o zaman, “Ben emekli olursam ne yaparım?” diye sordum kendime. Emeklilik, işte o günden sonra beni hep ürküttü, hep korkuttu.
Şimdi emekli bir öğretmenim artık.”Zaman en iyi bir öğretmendir.” derler ya; işte o öğretmen, bana çok şey öğretti. Okulsuz ve sizsiz yaşamayı bile.Okula gitmiyorum, “Öğretmenim!” diyen sesinizi duymuyorum ama halâ yaşıyorum.Bunu nasıl olup da başarabildiğime şaşıyorum.
Sizi çok seviyorum.Hepinizi öyle özledim ki!
Öğretmeniniz Kâmuran Esen
:: Kamil insan |
Gönderen: Fikret Simsek / Almanya
|
29 Ocak 2004 |
|
| Okudugum bu yazinizda bir kez daha sizin o güzel yüreginizi gördüm .
Kamil insan sifati bu kisiliginize cok yakisiyor .
Size böyle demek geldi icimden .
Kamuran hanim siz gercekten " Kamil insan - siniz . "
Egitimcilerin ne kadar özveriyle görev yaptiklarini anlatmissiniz . Sizin ögrenciniz olan o cocuklar inaniyorum cok sansliydilar .
sevgiler . |
:: Öğrrrrrrrrreeeeettttttttmmmmmmeeniiiimmmm:) |
Gönderen: Guvercin / Ankara
|
24 Ocak 2004 |
|
| Ben sizin talebeniz değildim. Ama hissettiğim sizin çok iyi bir öğretmen olduğunuz ve güzel bir insan olduğunuz. Benim öğretmenlerim farklıydı ama her öğretmen gibi onlarda çok iyilerdi. Tebrikler efendim. Çıkaracağınız kitabınızı ve kitaplarınızıda okuyabilmek dileğimle. Yazılarınızı keyifle ve zevkle takip ediyorum. Kendinize çok iyi bakın efendim. Sevgi ve saygılarımla.. |
|
Söyleyeceklerim var!
Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?
Yazıları
yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz
ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız,
yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.
Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.
|
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
|
Okumak ve yazmak bir tutkudur benim için. Yazdıklarımı okuyucularla paylaşmak amacıyla buraya gönderiyorum. Yıllardır, yerel bir gazeteye haftalık köşe yazıyorum. Mudurnu Belediyesinde gönüllü kültür müdürü olarak çalışıyorum.
Yayımlanmış Kitaplarım:
-Şiirlerle Öyküler - şiir / Milli Eğitim Bakanlığı Öğretmen Yazarlar Dizisi ( 1988). . . . . . . .
-Sevgi Yumağı - şiir ( 1997 ). . . . . . . . .
-K. Esen'in Kaleminden Mudurnu - derleme / Mudurnu Kaymakamlığı Kültür Hizmetleri Dizisi ( 2002 ). . . . . . . . . . .
-Oynatmayalım Uğurcuğum- deneme , anı / --Senfoni Yayınları ( Haziran / 2004 )
-Mudurnulu Fatma Nine'nin Günlüğü - Baskıya hazırlanıyor
Etkilendiği Yazarlar:
Okuduğum her yazardan veya yazıdan etkilenirim. Bende bir etki bırakmayacak, herhangi bir şey öğretmeyecek bir yazı düşünemiyorum.
|
|
bu
yazının yer aldığı
kütüphaneler |
|
|
|