Bir kimse, neden oltasını, içinde tek bir balık olmadığını bildiği bir göle sarkıtır? -Adalet Ağaoğlu |
|
||||||||||
|
“Çok ilginç,” dedim arkadaşımın bu anlattıklarına. “Demek seni bu kadar güçlü hale getiriyor ha bu… Bu şey! Neydi ismi onun?” Gülerek, “Ecstasy,” dedi bana. “Yalnız,” dedim. “Ben bir fizik öğrencisiyim X. Yani bana hep bir sistemde olduğundan daha fazla enerji çıkmayacağını öğrettiler. Bundan anlaşılıyor ki, eğer ki bahsettiğin ilaç sana ekstradan bir enerji vermiyorsa, sadece içindeki saklı enerjiyi kullanıyordur.” “Saçma!” dedi. “Yaptığın, olayın sadece içini kurcalamak… Hem dediğin gibi olsa ne olur? Belki ben aciz bir yaratığım! Hadi beni boş ver, tüm insanlar aciz bir yaratık değildir de nedir? Beynimizin kaç da kaçını kullanıyoruz? İşte bu ilaç da bizim içimizde saklı enerjiyi açığa çıkartıyor. Gerisinin hepsi boş.” “Hayır, X öyle değil!” dedim ona. “Anlatmak istediğim bu değil. Ben de senin gibi insanların aciz bir yaratık olduğunu düşünüyorum. Fakat her geçen an bu acizliğimizi silip süpürüyor. Artık uzaya çıkar hale gelmişiz. Madem bu ilaç çıkartıyor içimizdeki enerjiyi, bir de bunu biz onsuz denesek olmaz mı?” “Ben denedim,” dedi. “Denedim, ama onun yaptığı gibi oluyor. İki dakika sonra kendini aptal gibi hissediyorsun. Ama ilaç öyle yapmıyor. O an yanıma gelip istediğin soruyu sorabilirsin. Sana öyle cevaplar veririm ki aklın hayalin durur.” Sustum. Kendimi onun yanında mantıksal açıdan çok haklı görüyordum ama duygusal açıdan yeniktim. Savunduğum şey sanki çok duygu ötesi bir şey gibi geliyordu bana. Anladım ki duygularıyla konuşan bir insanın yanında mantıktan bahsetmek fazla yarar sağlamıyor. “Akşam Selinlerin evine gel. Biraz eğleneceğiz orda. Hem sen de sorularına cevap bulursun. Belki bir parçacıkta sana veririm ha? Ne dersin? Geliyor musun?” dedi bana. “Tabii!” dedim “Sizi o halde görmek isterim. Belki ben haksızımdır, kim bilir?” “Evet,” dedi. “Artık yola gelmeye başladın.” Bu sözü söyleyip vücudunu gerdi ve denizin üzerine doğru tükürdü. Anlamaya çalışıyordum onun yaptıklarını. Sonra gözlerini geçen yük gemilerine dikti. Birini dikkatlice izledi ve birden ayağa kalktı. “Haydi görüşürüz,” dedi. “Unutma akşam saat sekizde. Selinlerin evinde.” “Tabi!” dedim “Nasıl unutabilirim ki?” Oturduğum bankta denize bakarak düşünmeye başladım. Akşam neler yaşanacağını merak ediyordum. Bazen bu uyuşturucuya kendimi de alışmış olarak düşlüyor ve kendi halimi göz önüne getirmeye çalışıyordum. Sonra annesini aradım X’in. Benden ayrıntılı bir rapor istiyordu. Güya ona göre ben “efendi” bir çocuktum. Bir bir anlattım X’in söylediklerini. Teşekkür etti ve telefonu kapattı. O an kendimi biraz suçlu hissettim. Kendime “ispiyoncu” deyip duruyordum. Akşam olduğunda heyecanımı dağıtmak için ıslık çala çala onların evine gittim. Selin’in evine baktım. Muhtemelen ailesi evinde değildi. Kim bilir nerdeler onlar? Acaba kızlarının onlar evi terk ettiğinde neler yaptığını biliyorlar mı? Bir süre sokak başında dikilip saat sekiz buçuğa doğru apartmanın kapısından içeri girdim. Böylece ilk gelenlerden birisi olmayacaktım. Tertemiz merdivenler, korkuluk boyunca çiçek desenleriyle süslenmiş mavi duvarlar ve papatya kokusu bana nereye gideceğimi unutturmuştu sanki. En azından benim oturduğum yerdeki çöp kokusuna benzemiyordu bu koku. Altıncı kata çıktım ve kapı zilini çaldım. Kapıyı açan X’di. Bana, “Merhaba!” deyip hemen içeri aldı. Evin her yeri düzenliydi ama sanki bir somurtkanlık hâkimdi. Odaya girdiğimde Selin’den başka kimsenin olmadığını görünce çok şaşırdım. Yine önce gelmiş olmalıydım. “Başka kimse yok mu?” dedim. “Diğerlerinin işi çıktı,” dedi X. “Bugün sana kıyak yaptık ki her şeyi daha net göresin.” Sustum ve bir köşeye oturdum. Selin hiç konuşmuyordu. Sadece bana bakıp öylece gülüyordu. “Onun neyi var?” dedim X’e. “Aldırma,” dedi. “İlaç aldı. Sen onu biraz sonra gör. Tam anlamıyla uçmaya başlayacak.” “Sen de aldın mı?” dedim ona. “Hayır,” dedi. “Önce Selin’i havaya sokayım, sonra ben alacağım.” “Sen de istiyor musun?” dedi. “Hayır!” dedim. Sadece güldü buna. Ardından gidip müzik setinde çalan elektronik müziğin sesini açtı. Selin’e baktım giderek tempo tutuyordu. Birden ayağa kalktı. “Dünyanın en ünlü kişisi benim,” diyordu. Zıplıyor, kafasını sallıyor ve nerdeyse bir kelebek gibi uçuyordu. X hemen onun yanına geldi. Bir yandan dans ediyor, bir yandan da öpüşüyorlardı. Sanki başka bir dünyaya geçmiş gibiydiler. O an ben de içmek istiyorum gibi geldi. Bir denesem ne çıkardı ki? Ama “Hayır,” dedim kendi kendime. “Asla bugün değil!” Sonra X birden ortadan kayboldu. Bir süre sonraysa geldi. “Hadi için rahat olsun,” dedi. “Ben de aldım.” Artık iyice kendilerinden geçmeye başladılar. Selin benim elimden tutuyor ve dansa kaldırmaya çalışıyordu. Korkuyordum ve elim titriyordu o an. Ona bakıyor ve sadece gülümsüyordum. Yaklaşık yirmi dakika sonra Selin birden koltuğa yattı. Başını tutuyor ve hızlıca soluk alıyordu. Onunla konuşmaya çalışıyordum ama tek bir söz söylemiyordu. X’e baktım. “Aldırma!” dedi. O da Selin’in biraz önceki hali gibi kendinden geçmişti. Kendimce onun da bir süre sonra yatmak zorunda kalacağını düşünüyordum. Ama geçen süre onu daha da hızlandırmaktan başka bir işe yaramıyordu. Aniden kalbini tutarak hızlıca hareket etmeye başladı. “Yanıyorum!” diyordu. Bu sözü bana normal geliyordu. Sonra yere yattı. Titriyor ve boğazını tutuyordu. Hemen yanına vardım. Sıkıca ellerimi tuttu. Ne yapacağımı pek bilmiyordum. Tek hissettiğim benim de onun gibi bir ateşi hissettiğimdi. Elimi başına koydum. Dediği gibi yanıyordu. Ardı sıra birden durdu. Kollarını yere dayadı ve göğsünü yukarı kaldırarak gerildi. Gözü sanki salt beyaza dönüşmüştü. Kendin serbest bıraktı. Artık bir soluğunu duyumsamıyordum. Emin olmak istedim bundan. Göğsüne elimi koydum. Hiçbir hareket yoktu. Ne yapıyor? Yoksa bir numara mıydı bu? “Hadi uyan X.” Bir cevap yok. Ellerimi hemen üzerinden çektim onun. Bekledim ki, bu şakayı bitirsin ve ben kızarak çekip gideyim diye. Dakikalar geçiyor ve Selin’in mırıltıları dışında bir ses işitilmiyordu evde. Ölmüş müydü o? Oturduğum yerden ara sıra yardım arama fikri geliyordu. O an Selin’ e bakıyor ve bizden başka kimsenin yaşamadığını zannediyordum. O ise inlemeler dışında bir tepki göstermiyordu bana. Sonra telefon fikri geldi aklıma. Koşarak onun yanına vardım. Telefonun yanına varınca tekrar X’in yüzüne baktım. Açık olan gözleri bana bir şey sorar gibiydi. “Acaba,” diyordum. “Az önceki yaşadıklarını da bana anlatabilir miydi?” Ona canlılık veren ateşin onu yakmasını çok yadırgadım açıkçası…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Mikail Boz, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |