..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Bilgi sakalla ölçülmez. -Moliere
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Toplumcu > Mikail Boz




9 Kasým 2005
Ütopik Sahiller (3)  
Mikail Boz
Öyle bir durumdayým ki özgürlüðü hissediyorum artýk. Her yerimi ateþ basýyor. Ýçimdeki enerji dýþarý çýkmak istiyor. Ruhumu salýyorum artýk özgürlüðe. Ve içim sonsuz bir mutlulukla dolup taþýyor.


:BEBE:
YAÞAMIM
Erkin Güren

Yorucu bir gündü! Yine sabahtan akþama kadar paskaranýn baþýnda ütü sallayýp durdum. Bununla beraber bir de sýcakla baþ etmek zorundayým. Ancak, yaptýðým iþi niye yaptýðýmý, ya da bunun neye hizmet ettiðini bilmiyorum. Sürekli birisi yanýma gelip bana ne yapacaðýmý anlatýyor ve ben de ne denilirse aynen yapýyorum. Yalnýz, bu durumda olan sadece ben deðilim; herkes sabahtan akþama kadar kendisine söyleneni bir makine gibi yapýyor. Esasen bazen kullandýðýmýz makinelerle aramýzdaki farkýn ne olduðunu anlamakta güçlük çekiyorum. Evet evet! Onlarla aramýzda ne fark var ben anlayamýyorum. Bunu anlamak, kesinlikle özel bir beceri gerektiren bir þey… Belki tanrý gibi yukarýdan bakmayý gerektiren bir durumu bana dayatýr. Bunu ise ben nasýl yapabilirim? Hým! Ben tanrý mýyým ki bu güce sahip olayým? Ýnsan olduðumdan bile kuþku duyarken bu konulara eðilmek ne haddime. Keþke her þeyi görebilseydim.                                18-Aralýk–2003

Bugün sadece yorucu deðil, sýkýcý da bir gündü. Akþama kadar eþek gibi çalýþtým. Hýzlý çalýþmaktan kollarým aðrýmasýna raðmen ustabaþý gelip yavaþ çalýþtýðýmý söyledi. Bu beni sinir etti, ama yine de bir þey diyemedim. Ýzin isteyecektim fakat anlattýðým nedenden dolayý isteðim daha baþýndan baþarýsýz oldu. “Ne yani! Çalýþmayan insan izin mi istermiþ bir de!” dediler bana. Bu… Bu benim zoruma gidiyor. Hemen karným aðrýyor. Çenem açýlmaz oluyor. Þundan eminim ki bir daha izin istersem bana süresiz izin verecekler. Bunun adaletle ne alakasý var? Gerçekten tüm gücümle çalýþýyorum. Etrafýmdaki herkes benim hýzlý çalýþtýðýmý söylerken, ustabaþý böyle olmadýðýný söylüyor. Niye ustabaþý haklý olsun ki? Evet evet… Neden o haklý olsun? Þahsen büyük bir heyecanla benim haklý olduðumu iddia edebilirim. Bunu kimse yadsýyamaz. Çünkü… Çünkü bunu yapmamalarý gerekir. Niye mi? Buna haklarý yokta ondan. Evet, buna haklarý yok…
20-Aralýk–2003

Ýþyerimize yeni kiþiler geldi. Birisi kýz, diðeri otuz yaþlarýnda bir adam. Kýz çok güzel birisi. Hoþuma gitti yani… Ama bana bakmaz herhalde. Adam ise pencerenin yanýna oturup karþýyý izleyerek vakit geçiriyor. Acayip birisi!.. Orada ne buluyor bilemiyorum. Bence biraz manyak ve tehlikeli birisi o. Gerçi ben de bakýyorum ara sýra karþýya, ama ben yüksek yerlerdeki gücü izliyorum. Ýnsanýn oralara çýkýp atlayasý geliyor. Kuþ gibi süzülüp inmek aþaðýlara ne hoþ olurdu kim bilir? Ama ben aþaðýlara inmezdim. Giderdim uzaklara. Bilmediðim yerlere. Ölürdüm oralarda. Ve kesinlikle mutlu olurdum. Fakat hayal bunlar. Hepsi hayal. Bana acý veren bir þey yani. Korkuyorum! Neden böyle? Korkak olmadýðým halde neden korkuyorum?                                                                  21-Aralýk–2003

Dün gece iyi uyku alamadýðým halde iþe gittim. Eh haliyle iþyerine varýþým biraz geç oldu. Ýþyerine vardýðýmda orda patronun olmamasý beni biraz mutlu etmiþti ki hevesim kursaðýmda kaldý. Çünkü patroniçe ordaydý. Manyak karý bana demediðini býrakmadý. “Seni pislik,” deyiþi hiç kulaðýmdan gitmiyor. Benim gibi insanlar batýrýyormuþ bu ülkeyi. Altý üstü geç kaldým biraz, bununla ülke mi batarmýþ? Yani, sýrf bu yüzden hakareti hak eder mi insan? Hatta bir küfür etmediði kaldý. Belki onu da etmiþtir de duymamýþýmdýr. Kesinlikle küfür etmiþ olmalý. Evet, bunu kesin olduðuna kalýbýmý basarým. Kesin intikam almalýyým ondan. Bunun bedelini ödemeli. Nasýl yapacaðým bunu, biliyor musunuz? Hým!.. Ben de bilmiyorum. Bu kötü…
22-Aralýk–2003

Gün boyunca birisinin boðazýmý sýktýðýný hissettim. Her an ölebilirdim! Hem de her an… Buna raðmen sað kaldým. Keþke ölseydim. En azýndan kurtulurdum.                                     23-Aralýk–2003

Bugün iþe yeni giren adamla biraz konuþtum. Dediðine göre bir þeyler arýyor. Bende arýyorum! O da, benim gibi ne aradýðýný bilmiyor. Sanýrsam onunla ben kader ortaðýyýz: Ölene kadar arayýp da arayacaðýz. Ne komik bir durum… Ne aradýðýný bilmeden ara… Gýdýklanmýþ gibi gülüyorum buna.

Ayrýca öðle saatlerinde ustabaþý gelip enseme tokat attý. Çok acýmasýna raðmen bir þey diyemedim. O da bundan güç alýp bana habire vurmaya baþladý. Kaçýp masanýn altýna saklandým. Oraya bu vücutla nasýl girdim ben de bilmiyorum. Çok tozlu bir yerdi. Böcekler bile vardý. Birisi kolumu bile ýsýrdý. Ustabaþý elinde uzun bir sopayla bir süre beni aradý. Masanýn altýna bakarak “Pisipisi,” bile dedi. Enayi miyim ki, çýkýp da o sopayý sýrtýma yiyeyim? Bekledim. O gidince ortaya çýkýp çalýþmaya baþladým. Ama çok dikkatli biçimde… Onu gördüðüm an hemen tekrar saklanýyordum. O yine “pisipisi” diyordu ama kimin umurunda. Salak beni kedi zannediyor. Anlamýyor ki ben kuþum. Yok… Kuþ deðildim. Þeydim… Aslan… Yok, bu da deðildi. Neydi? Zürafaydým. Yok, o da deðildi… Bir þeydim iþte! Aklýma gelmiyor þu an. Ama kesin biçimde kedi deðildim.
24-Aralýk–2003

Geceleyin gözlerimi bir açtým, bir de ne göreyim! Patronun karýsý. Bir türlü anlayamadým odama niye geldiðini. Ama bunu belli etmeyip yataðýmdan kalktým ve ona, “Hoþ geldin!” dedim. O ise benim kulaðýmý tuttu. Kulaklarýmý öyle bir çekti ki, onlarýn koptuðunu zannettim. Sonra beni sürüye sürüye dýþarýya çýkarttý. Orda ellerimi yere dayayýp diz çökmemi istedi benden. Sýrf kýzmamasý için ister istemez bunu da yaptým. Yapmasam elindeki kýrbaçla bana vurmaya baþlýyordu. Vurmasý öyle acýtýyordu ki, anlatamam! Sonra sýrtýma binip “Deh!” dedi. “Ben at mýyým?” diye baðýrdým, ama fayda etmedi bu. O kýrbacý vurunca deli gibi koþmaya baþladým. Sonrasýnda istedimse de bir daha duramadým. Biraz yavaþlasam saçýmý yoluyordu. Beni bizim köydeki “Ýt Daðý”na bile çýkarttý. Hiç çýkamayacaðýmý zannetmiþtim oraya. Ýt Daðý’nýn tepesine varýnca bana bu seferde “Uç lan!” dedi. “Ben uçamam,“ dedim, ama dinlemeyip vurdu da vurdu kýrbacý. Dayanamayýp kendimi aþaðýya attým. Sonra ne göreyim? Uçuyorum! Uçmak beni rahatlatmýþtý. Fakat o, buna bile tahammül edemeyip gözümü kapattý ve karnýma býçak soktu. Epeyce bir gittikten sonra gözümü açtý. Baþka bir daða gelmiþtik. Dar giriþli bir maðaraya girdik. Maðaranýn her yeri çamurdu. Ayrýca yýlanlar da süzüle süzüle ellerime dolanýyordu. Kuru bir yere gelince üzerimden indi. Beni yine ayaða kaldýrýp çýrýlçýplak olana deðin soydu. Elindeki býçakla alnýmdan, kollarýmdan, bacaklarýmdan, göðsümden ve son olarak cinsel organýmdan bir parça deri aldý. Sonra bunlarý bir kazanda kanla ve diðer ývýr zývýrlarla kaynatýp yedi. Tadýný beðendi her halde. Çünkü dudaklarýný yalýyordu. O anda yere yýðýlýp aðlamaya baþladým. O da aðlamama kýzýp gelip beni dövdü. Aðlamamam gerekirmiþ. “Niye?” dedim. “Bak bir de soru soruyor.” deyip yine dövdü beni.

Ah ne feci bir durumdu böyle. Ne yapsam hata! Birisinin, “Senin doðman bile hata,” deyiþi kulaðýmdan hiç gitmiyor artýk. Ardýndan yine üzerime bindi o ve uçarak eve geldik. Dünya ne kadar da karaymýþ öyle. Anladým ki karanlýða batmýþ bir gezegende yaþýyoruz. Ýnsanýn yere inesi bile gelmiyor. Gri gökyüzü, kara yeryüzünden daha iyidir herhalde. Belki maviyi de bulurum. Bir yere saklanmýþtýr ve onu bulmamý bekliyordur. Uzak diyarlardadýr o ve ben gidemem oralara. Kendi evimden bile dýþarý çýkamam ben. Bana yasak öteler. Çünkü param yok. Neyse! Evimin ýþýklarýný gördüðümde yine de mutlu oldum. Sývasýz duvarlarýyla bile hoþ görünüyordu. Hemen girmek istedim pencerelerinden ve o da beni engellemedi zaten. Odamýn penceresinden girince beni yataða yatýrdý ve uçarak gitti. Neyse ki baþka bir þey yapmadý. Onun bir cadý olduðunu söylemiþtim zaten!                                    31-Aralýk–2003

Þu beþ günde neler öðrendim neler! Herkesin patronun karýsý zannettiði kadýnýn cadý olduðunu biliyordum, ama isminin Grubys olduðunu bilmiyordum. Hatta bu da bir þey mi? Patron denilen kiþi de kötü kral Protus’muþ. Adam öyle bir krallýk kurmuþ ki korumalarýndan yanýna yaklaþýlmýyor. Biraz yaklaþsam beni hemen uzaklaþtýrýyorlar. Neymiþ efendim, ona yaklaþamazmýþým. Nerde yazýyormuþ bu kural? Kim koymuþ bunu? Hayýr, efendim, beni ona yaklaþmaktan uzaklaþtýramazlar. Yanýna varýp kolundan iki tane kýl alacaðým. Ne yapacaðým onlarý? Þey… Þey yapacaðým. Ne yapacaktým ben? Neyse, bir þey yapacaðým iþte. Önemli olan bu iki kýlý almak… Dimi ama?                          5-Beginer–2004

Geçen gün kötü kral Protus ve baþ veziri Mirrord yanýma gelip Felsefeci Moratur’dan uzak durmamý söylediler. Halký kin ve düþmanlýða sevk ediyormuþuz. Bu ise suçmuþ. Suç da haliyle cezasýz kalmazmýþ. “Ayaðýný denk al!” dediler. Ben de sað ayaðým soldakinden biraz büyük dedim. “Bu daha kötü ya,” dediler. Keþke annem ayaðýmýn birini büyük yapmasaydý. Neyse, yapacak bir þey yok. Bu yaþtan sonra ayak küçültecek deðilim herhalde. Önemli olan felsefeci… Felsefeci hala gizil þeyi arýyor. Bulursa bana haber verecek. O zaman iþler farklý olur herhalde.                     52-Atrophys–985

Geçen gün Moratur bana Özgür Dünya’dan bahsetti. Ne muhteþem yerdi orasý öyle! Ne istersen varmýþ orda. Her çeþit þeyin bulunduðu eþsiz bir yermiþ yani. Her þeye oranýn yaratýcýsý hükmediyormuþ ve herkes onu yaratabilirmiþ. Bu çok zor bir þeymiþ, ama yine de kesin oraya gidilecekmiþ. Moratur’a baktýkça umut topluyorum.                                         21-Hopes–1055

Protus ve Mirrord bana saldýrmaya devam ediyorlar. Ýkisi bir ellerinde kýlýç üzerime saldýrdýlar. Az kalsýn ölecektim. Neyse ki Moratur bana yine yardým etti. O olmasa ben ne yapardým bilmiyorum! Hatta bana gizil kitaplardan bile vereceðini söyledi. Öyle bir heyecanlanýyorum ki anlatýlmaz. Dediðine göre onun aramalarý fayda etmiyormuþ. Benimde bu þerefli göreve katýlmam gerekmiþ. Hemen kabul ettim görevi tabii. Nasýl kabul etmez benim gibi bir savaþçý böyle bir görevi?

Ona ayrýca Protus’tan kurtulup kurtulamayacaðýmýzý sordum. Net cevap vermedi. Çok zor bir þeymiþ bu. Protus öyle hemen ölmüyormuþ. Özel bir silahý varmýþ bunu yapmanýn. O silaha kesin sahip olmalýyým. Tarih beni bekliyor. Atýma atlayýp gitmeliyim beni bekleyenlerin yanýna.                    
                                   28-Clearus–2157

Bugün sahilde duruyordum ki yanýma Protus’un karýsý kötü cadý Grubys geldi. Dediðine göre Protus ona da iþkence ediyormuþ. Ben efendi bir çocukmuþum. O zaten bana hep iyi davranmýþmýþ. Hem beni de seviyormuþ. Onu sevmediðimi bildiðim için ondan hemen uzaklaþýp kaçmak istedim. Ancak bana büyü yapmýþ olmalý ki yerime öylece çakýlý kaldým. Saatlerce yanýma yatýp beni okþadý. Sonra da beni öptü. Hemen tüm gücümle Moratur’u çaðýrdým. O gelip zorda olsa büyüyü bozdu. Grubys öyle bir kaçýyordu ki Moratur’u görünce. Kahkahalarla güldüm onun haline. Öyle bir rahatladým ki… Neyse! Artýk yanýmda kýlýç taþýyorum. Gerçi biraz boyu kýsa ama napalým? Büyük silahý bulana deðin idare edeceðim bununla.                                        
                                   4-Madded–200

Yýllar ne kadar da çabuk geçiyor. Ama ben buna karþý hiçbir þey yapamýyorum. Hala Protus’a karþý çok güçsüzüm. Sýk sýk adamlarýný üzerime gönderip saldýrý yapýyor. Onlarýn saldýrýlarýna karþý sadece savunma yapmak beni çok yoruyor. Ýçimde onlara karþý dayanýlmaz biçimde yok etme isteði duyuyorum. Her þeyin onlarýn yok olmasý ile iyi olacaðýný biliyorum. Bunu Preksia halký da çok iyi biliyor, ama bilmek ne yapacaðýný bilmek anlamýný taþýmaz. Baþlarýný eðerek olan biteni onaylamýþ oluyorlar. Ben ise hep arayýþ içindeyim. Bu sýkýþýklýðýn bir çözümü olduðunu biliyorum. Ya da… Ya da öyle olmalý. Biz Preksler buna dayanamayýz. Bunu istesek de yapamayýz. O yüzden iyi bir savaþçý olmalýyým. Her gün buna hazýrlanmakla günümü geçiriyorum. Biliyorum ki hedefime ulaþacaðým. Moratur’u her gördüðümde bu konuyu ona da açýyorum. Çoðunlukla sessiz kalýyor. Fakat yine de büyük ve güçlü bir silahýn her þeyi baþarabileceðini sezinledim. Belki o silah özgürlüðü bize getirebilirmiþ. Bu beni umutlandýrýyor. Moratur’a, göreve talip olduðumu söyledim. O ise güldü. Bu onama iþareti oluyor herhalde! Her ne kadar o görevini bilen bir kiþi olsa da, onu yine de zorlayacaðým ve büyük silahýn yerini öðreneceðim. Çünkü kurtuluþ onda…                                         62-Flihgtus–1301

Zaman geliyor! Moratur silahýn nasýl bir þey olduðunu bana biraz anlattý. Zor bir mücadeleden sonra ona sahip olacaðým. Buna deðer. Zaten böyle büyük görevlerin hemencecik olmasý düþünülemez bile. Onlar yoðun bir çabanýn meyvesi olarak bize gelir… Ve haliyle bunun deðerini her zaman yansýtýrlar. Yapýlanlara deðdiðinin kanýtlarýdýr olan þeyler.                          15-?-binbeþyüz5

Gerekli olan her þeyi alýp Hopemountan daðýna yolculuða çýktým. Yolculuðum çok zor geçiyor. Her an bir canavarýn saldýrýsýna uðrayabilirim. Zaten uðradým da: Büyük ve siyah canavarlar bana saldýrdý. Birkaç çizik almama raðmen canavarlarýn hepsini öldürdüm. Þu anda deniz kenarýndaki bir ormandayým. Ara sýra sesler duyuyorum. Çýðlýða benzer sesler bunlar. Birisi benden yardým istiyor. (…) Yarýn bir aksilik olmazsa Uglyerd’i bulacaðým. Bana silah konusunda yardýmcý olacak.                3-Abetters–2067

Sabahleyin kalkýnca bir de ne göreyim? Kendisinin ‘bekçi’ olduðunu iddia eden bir sefil parkta (Ahmak ormana park dedi. O da neyse?) ne yaptýðýmý sordu. Böyle cahil adamlara günlerini göstermek isterdim ama Moratur görevimden kimseye bahsetmememi söyledi. Ne yapalým, bende sustum ve sonra adama, “Yatýyorum,” dedim. O ne yapsa yeridir? Elindeki siyah bir þeyle beni kovaladý. Aldýrmadým buna. Yolculuðuma devam ettim. Çetin daðlarý, büyük ýrmaklarý ve aðzý leþ gibi kokan canavarlarý aþtýktan sonra þimdi Uglyerd’in evindeyim. Yanýmdaki bütün altýnlarý benden aldý ve bir yazý yazýp Ateþ Kralý’na götürmemi söyledi. Silahý o bana verecekmiþ. Bu arada açýk konuþmak gerekirse Uglyerd de çok çirkin birisi…
?-?-2107
Yüreðim heyecanla yanýp tutuþuyor. Þu anda Ateþ Kralý’nýn evi olan daðýn eteklerindeyim. Hava çok soðuk ve benim karným aç. Herhalde yarýn oraya ve silahýma ulaþýrým. Ondan sonrasý ise özgürlük...                          ?-?-2107

Üç günden beri Ateþ Kralý’ný bekliyorum. Bir yere gitmiþ. Birkaç gün kalmaz gelecekmiþ. Acý bir sabýrla kendimi uyutuyorum ve maðara gibi bir yerde kalýyorum. Piþmemiþ fare yiyorum burada. Hiç deðilse piþseydi bari… Böylelikle daha iyi bir durumda olabilirdim. Bu kimin umurunda ki?                                    13-Foolishday–3005

En sonunda uzun ve siyah silahýmý aldým. Ah! Öyle bir mutlu oldum ki… Onu yanýmdan bir an olsun ayýrmadým. Çok sessiz biçimde iþimi halledeceðim onunla. Bu arada Ateþ Kralý bana kýsa bir yol gösterdi de evime hýzlý döndüm. Bir de giderken o kadar eziyet çekmiþ, yorulmuþ ve zaman harcamýþtým. Neyse! Geçti hepsi. Artýk büyük bir güçle önüme bakmalýyým. Bakmalýyým ki zafer benim olsun. Bu bir zorunluluk…                34-Onam–4253

Evime gelmek beni mutlu etti. Tabii bundan Preks halký da mutlu oldu. Beni gören yanýma gelip bana sarýldý ve öptü. Nerde olduðumu çok merak etmiþler ve özlemiþler. Sadece güldüm. Yakýnda hepimiz daha mutlu olacaðýz. Çünkü özgürlüðün anahtarý belimde… Onu sadece yerine sokup çubuðunu çekmek yeterli. Delip geçiyor her þeyi o. Ne büyük bir þey.                          21-Lonnýghder–15100

Artýk son’a geldik. Büyük çevrime birkaç gün kaldý. O gün Protus’un kalesine gidip kötülerin hepsini yok edeceðim. Ýçim kaynýyor, ama çok dikkatli olmalýyým. Onlarýn hepsini Preks halkýnýn önünde idam edeceðim. Kötülüðün sonu neymiþ görecekler. Ondan sonra benim görevim þimdilik bitmiþ olsa da, Preksler, Moratur’un yol göstericiliðinde Özgür Dünya’ya geçecek. Ben ise bir süre Sakindað’da saklanýp baþka bir halký kurtarmaya gideceðim. Ama bende bir gün onlara katýlacaðým. Yanýmda kocaman bir Özgürlük Ordusu olacak. Herkes þanlý önderleri Fighter’e, yani bana, hayran kalacak. Zaten küçüklüðümden beri hep ünlü olmak istemiþimdir. Artýk bu çok yakýn…

Bu arada bu tarihsel belgeleri Moratur’a vereceðim. O hem bir yol gösterici hem de büyük tanýk olacak. Her þeyden haberi olmalý onun. Özgür Dünya’da beni herkese anlatmalý. Tabii bunun için bu yazýlarýma ihtiyacý var. Zaten bana hep yaz derdi. Ben de dediðini yaptým. Ýþte hepsi bu…

Öyle bir durumdayým ki özgürlüðü hissediyorum artýk. Her yerimi ateþ basýyor. Ýçimdeki enerji dýþarý çýkmak istiyor. Ruhumu salýyorum artýk özgürlüðe. Ve içim sonsuz bir mutlulukla dolup taþýyor.
                     Zeus’un oðlu Molebus     
                95-Repend–99999

* * *

Mavi Defter’i okuduðumda uzun bir uykuya býrakmýþtým kendimi. Rüyamda yine karakoldaydým. Bu sefer karþýmda þiþman polis yoktu. Uzun boylu, ciddi yüzlü, sýk sýk karþýma geçip beni uzunca süzen bir polisti beni sorgulayan. Elimde kelepçeler vardý. Bu kelepçeleri elimi arkaya dolayýp sandalyenin arka desteðinden geçirmiþlerdi. Odanýn içi fazla derecede aydýnlýktý. Bu beni biraz þaþýrtýyordu. Ona neden burada olduðumu sorduðumda, “Bu görüþme size daha önce duyurulmuþtu,” dedi.

“Evet,” dedim “öyle olmuþtu, ama elim neden kelepçelendi?”

“Bunu zamanla anlarsýnýz,” dedi bana.

“Zannetmiyorum!” diye cevap verdim, ama bana bir cevap vermedi.

“Anlaþýldýðýna göre,” dedi, “hastayla uzunca bir süredir arkadaþlýðýnýz varmýþ. Öyle mi?”

“Hasta diye kimden bahsettiðinizi anlayamadým.” dedim.

“Ne yani,” dedi “Erkin’in hasta olduðunu bize söyleyen sizdiniz”.

Doðrusu bu söylediðimi doðru kabul etmelerini hem iyi karþýlýyor, hem de anlayamadýðým bir korkunun pençesine düþüyordum. “Evet, öyle!” diye cevap verdim az önceki söylediðine.

“O zaman,” diye cevap verdi, “bize anlatýr mýsýnýz, hastayý bu kadar masum insaný öldürmek için nasýl azmettirdiniz?”

“Öyle bir þey yapmadým,” dedim.

“Hým!” dedi. “Çok ilginç biçimde, açtýðýnýz musluktan akan faturalarýn parasýný ödemek istemiyorsunuz. Açýk konuþmak gerekirse kimi yönleriyle haklýsýnýz. Bize, musluðun sizin evinizde olmakla birlikte onu bir baþkasýnýn açýp, size faturasýný ödetmek istediðini söyleyebilirsiniz. Tabii bu bir hak! Yalnýz size ait olan bir yerin sorumluluðu, açýktýr ki size aittir. Harcanan her þeyin bir bedeli vardýr. Hele bir de harcanan þeyler bedenler olunca ister istemez ilgimize mahzar oluyor bütün yaptýklarýnýz. Ýnsanlarla ne konuþtuðunuz, onlara gözünüzle, elinizle, dilinizle, mimiklerinizle ne ifade ettiðiniz çok ilgimizi çekiyor artýk. Sanýrsam yýllardan beri önemsenme sorunu çeken birisisiniz?”

“Evet, öyleyim!” diyecektim. Ama bunu demek bana çok saçma gözüktü, sustum. Gizilliðin örtüsüne örtülmüþ bir cevabý, karþýmdaki kiþiye öylesine, basitçe biçimde devretmek, bana insanýn kendi deðerlerine yaptýðý bir isyan gibi gözüktü. Zaten kimi zaman, birisi tarafýndan yüksek bir yere konulmuþ bir deðere duyulmayan saygýsýzlýktan çýkar anlaþmazlýklar. Ve bunu benim yapmam, kendimi, kendi elimde tuttuðum iple kuyuya atmak olurdu.

Ondan bir devam konuþmasý beklemiþtim ki, bana suçlu olmanýn acýsýný hissettiren bir bakýþla baktý. Ona, nedenini pek bilmesem de, beni affetmesi gerektiðini söylemek istiyordum. Bunu doðal karþýlar mýydý acaba? Bana baktýðý dikkatin aynýsýyla baktým ona. “Eðer benim bir suçum varsa, sanýrým bu, gerçekte apaçýk görünen þeyleri herkes gibi gizlememdir.” dedim.

“Bu önemsiz!” dedi. “Biz her zaman görünüþle ilgilensek de, cezayý öz’e veririz. Ama bu bizim özümüzü sorgulama hakkýný vermez size. Bu açýdan, hastanýn insanlarý öldürmesi ilgilendirmez bizi, her zaman için virüs daha önemlidir. Çünkü onun yok olmasý ile çözüm bulur sorunlar ve çözümle gizlenir yalanlar.”

“Ne yalaný?” dememe sadece güldü.

Sonra kapý açýldý. Aþýrý bir gürültüyle açýlmýþtý kapý. Bir süre bakamadým kimin geldiðine. Ama kimi geldiðini biliyordum. Erkin’di gelen. Tertemiz ve güzel elbiseler giymiþti üzerine. Yanýmda bir sandalye belirdi ve oraya oturdu. “Üzgünüm!” dedi bana. “Beni çok zorladýlar. Her þeyi anlatmak zorunda kaldým onlara. Bazý þeyleri itiraf etmek çok zor oluyor seninde dediðin gibi. Ben sana anahtar getirdim. Bu anahtar umarým sana yararlý olur.” Bu sözü söyleyip bir anahtar koydu masaya. “Hadi al!” dedi sonra. Ellerim kelepçeliyken nasýl alacaðýmý bilmiyordum o anahtarý. Polise baktým “Al!” dedi bana. Elimi hareket ettirdim ve o an tek bir elim kelepçelerden kurtuldu. Anahtarý masadan aldým ve elimi istemsizce tekrar arkaya götürdüm. Tekrar kelepçelendi ellerim o an. Ardýndan uzunca bir süre uðraþýp kelepçeleri açtým. Ellerim serbest kalýnca güldü Erkin bana. Bende ona güldüm. Sonra ayaða kalktým arka tarafa doðru yürüdüm. Bir kapý vardý ileride. Beyaz bir kapýydý o. Gittim ve az önce kelepçeleri açtýðým anahtarla onu açtým. Minik bir odaya açýlýyordu kapý. Ýçeri girdim ve kapýyý kapattým. Erkin’in sesi geldi az sonra. “Mutlu ol!” diyordu bana. “Nasýl?” dedim. O ise sadece güldü.                          

Uyandýðýmda sürekli korktuðumu hissediyordum. Rüyayý biraz anlamaya çalýþtýðýmda kendimi bir hücreye kapattýðýmý daha iyi anlýyordum. O an bulunduðum ev bile bir hücre gibi gözüküyordu bana. Hýzlýca evden çýkýp gitmek istiyordum. Ýçimden bir his aslýnda her þey bir yalan diyordu. Bu ilk önce çok saçma gelse de, bir süre sonra gayet mantýklý gelmeye baþladý. Ýþyerine gidip gerçekleri görmek istiyordum.

* * *

Gökyüzü önceki günlere göre daha bulutluydu o gün. Kuþlarsa daha çekinimli davranýyorlardý özgürlüðe kanat çýrpmaya. Evler asýk bir suratla yansýtýyordu doðal hayatý. Ve giderek seyrekleþmiþ olan aðaçlarýn hýþýrtýsý insanýn daha bir hoþuna gidiyordu. Gözüm sýk sýk daha üzerinden çýkartmadýðý geceliði ile pencereden etrafý izleyen bir kadýna takýlýyordu. Bana öyle geliyordu ki, duraðanlýðýn içinden çýkamayan bu sokakta hareketi yaratýyordu o. Anlayamadýðým bir biçimde ona bir kýzgýnlýk duydum ve bütün dikkatimi yavaþ yavaþ görünmeye baþlayan çalýþtýðým iþyerine vermeye baþladým. Yokuþ üzerine yapýlmýþ bir binanýn üçüncü katýndaydý o. Yýllar önce boyanmýþ olan duvarlarýn sývalarý dökülüyor ve bina daha çirkin görünüyordu artýk. Ýnsanýn ona þöyle bir bakmasý bile orda yaþamak istememesi için yetiyordu. Belki bu iþyerin en iyi özelliði pencereleriyle hükmettiði þehrin görüntüsüydü. Ýnsana müphem bir canlýlýk katýyordu o pencerelerden bakmak. Bir savaþta hissediyordu insan kendini o an. Bu savaþý kendisi istemese de, bunun ifade edicisi her zaman kendi oluyordu. Ýþin garip ve tehlikeli yaný ise, bunun çok normal görünmesidir sanýrým.

Ýþyerinin kapýsýna vardýðýmda donuk bakýþlarla izlemeye baþladým kapýsýný. Çünkü daha öteye geçmeye izin vermiyordu polisler. Hatta bir polis kapý önünde durmamý þüpheli bulmuþ olacak ki gelip benim ne aradýðýmý sordu. “Burada çalýþýyordum,” dedim. “Bütün iþyerleri bir hafta tatilde,” dedi. Baþýmý salladým bu söylediðine.

O an gece rüyamdaki anahtar geldi aklýma. Erkin, rüyamda bana hücreye açýlan kapýnýn anahtarýný verse de, gerçekte durum farklýydý. Aslýnda ben ona hayale açýlan kapýnýn anahtarýný vermiþ, o ise bana, beni acý bir gerçekliðe taþýyan kapýnýn anahtarýný vermiþti. Bu pek adaletli bir deðiþ tokuþ deðildi herhalde. Ama bu önemli mi?

“Acaba,” diyordum “herkes kendini tanrý olarak mý görüyor?” Yani, bütün evrenin merkezinde kendisinin mi olduðunu zannediyor? Ola ki kendisi tanrý, peki bu diðer insanlarýn da tanrý olmadýðý anlamýna mý gelir? Kimse kendisini yadsýyamazsa, diðerlerini de yadsýyamaz. Ýnsan bunu ‘kendinin farkýnda olma’ gibi bir temele oturtsa bile bu da sonuçta çürük bir zemine yapýlan bir ev gibi ilk depremde, ya da diðer insanlarýn kendilerini ilk kanýtlayýþlarýnda yýkýlýr gider. Peki, geriye ne kalýr? Karanlýk bir köþede belirsiz bir iç çekiþ. Yani, güçsüz bir insan. Kendine inancý kalmamýþ, büyük bir gücün içinde erimeye meyilli bir insan. O zaman belirsiz biçimde diðer insanlarýnda tanrý olduðu fikri gelir aklýmýza. Ýtiraf etmeden tapýnýrýz onlara. Kendimizi tanrýlýðý elinden alýnmýþ bir tanrý olarak görürüz. Yani az önceki durumun bir tür karþýtý. Korkaðýn çekingenliði ile cesurun saldýrganlýðý gibi bir durum... Tabii kimi zaman bütün olan biteni bir tanrýlar savaþý olarak da görebiliriz. Ama nedense herkesin tanrý olduðu bir yerde kulun kim olduðu sorusu gelmez aklýmýza. Ya da kul olmadan tanrý kelimesinin ne iþe yarayacaðý… Sonra geriye bütün acizliði ve geliþme ruhuyla dolayýmsýz bir insan kalýr. Algýlayan, üreten ve bu ürettiklerine teslim olan insan kalýr...

Bu benim için de zor bir þeydi. Alýþmam için uzun bir zaman geçmesi gerekecekti. Düþünüyorum da, ben Erkin’in yerinde olsam ve birisi gelip bana bunlarýn gerçek olmadýðýný söylese herhalde inanmazdým ona. Tabii bunun ne önemi varsa…

Ardýndan yavaþ yavaþ yürümeye baþladým yine. Az öncesinde sanki çok önemli bir þeyi çözüme kavuþturmuþum gibi rahat hissetmeye baþlamýþtým kendimi. Gökyüzündeki bulutlar, bir yaðmurun habercisi olarak, bütün heybetleriyle birleþiyorlardý. Ýnsanlara bakýyordum. Kaçýyorlardý… Yaðmurdan ve belki de kendilerinden. Fakat giderek belirginleþen bir farklýlýðý sezinliyordum yüzlerinde. Hâlbuki yaþadýðým bu son olaylardan önce, hepsi de yanýmdan geçip giden yaratýlar olarak görünüyorlardý. Þimdi ise içimde artan bir saygý oluþuyordu onlara. Yüzlerinde her an bir anlam beliriyor ve sonra kayboluyordu. Bunu kim anlýyordu ki? Evet! Kimsenin anlamasý önemli deðildi bunu. Hiç kimse anlamasa da derinlerden gelen bir þeyler açýða çýkýyordu. Bunu kendileri anlýyor muydu acaba? Gözlerdeki hareketler, sesteki ton deðiþimi ve yüzdeki gerilmeler her þeyi açýða seriyordu. Bunu kim veya kimler anlýyordu? O an anladým ki bu gereksiz bir soru. O an anlamak ya da anlamamak deðildi önemli olan –kimse bunu anlamasa da-, bir gerçekliðin taþýyýcýsý olmaktý bütün sorun. Gülümsemeye baþlýyordum bu düþüncelerle birlikte. Ne içsel, ne de dýþsal bir aynayý kendime tutmasam da bir þeyleri dýþarý yansýttýðýmý bilmek, çok uzun bir dönemden beri hissetmediðim mutluluðu veriyordu bana. O an her þeyin beni sardýðýný hissediyordum. Doða, bu minicik bedene bir þeyler aþýlýyordu.

Ara sýra yaðmur damlacýklarý düþüyordu yüzüme. Burnuma ise az sonra yaðacak olan yaðmurun kokusu geliyordu. Ýçim coþkuyla doluyor ve gözüm sürekli, olanca azlýðý ile yeþilliklere kayýyordu. Kendimi oraya atmak ve yuvarlanmak istiyordum, ama bekliyordum… Yaðmuru. Ýnsanlarsa daha hýzlý yürümeye baþlamýþlardý. Gürleyen göðün sesini duydukça omuzlarýný yukarý kaldýrýyor ve çekinerek göðe bakýyorlardý. O an gözlerine yaðmur damlalarý düþüyordu. Yani, teslim oluyorlardý ýslaklýðýn doðal haline. Bense ýslanan saçýmdan anlýma düþen damlalarý sayýyordum. Yanýmdan geçip gidenlerin þemsiyesini çekiyor ve birkaç yaðmur damlasýný armaðan ediyordum bedenlerine. Arabalar, yolda birikmeye baþlayan sularý üzerime sýçratýyordu… Sinirlenmiyor, öfke duymuyordum bu olana. Gözüm, hedefim olan minik yeþillikten baþka bir þey görmüyordu artýk. Koþuyordum ona. Sonra aklýma sýra sýra sorular birikiyordu. “Gerçek nedir?” diyordu içimden bir ses. Saçma geliyordu bu soru artýk bana. Sonra, dayanamýyor ve öylesine bir cevap veriyordum bu soruya. Etrafýma bakýyordum yani. Ýleride, yeþilliklerin üstünde bir çocuk görüyordum. Ellerini çýrparak dans ediyordu doðayla. Annesine, “Anne bak, yaprak”, diyordu. Annesi ise sakince ve çocuðuna hiç bakmadan baþýný sallýyordu. Çocuk ise gidip yapraðý alýyor ve kokluyordu. Kahkahalarla gülüyordu. “Ne kadar güzel!” diyordu annesine. O zaman annesi ona bakýyor ve “Evet,” diyordu “Ne kadar da güzel!” Bense ekliyordum “ve de gerçek” diye. Ardý sýra gözlerimi yumuyor ve kendimi gerçekliðin dayanýlmaz hazzýna býrakýyordum. Yüzüme yaðmur damlalarý düþüyor ve ben yeþilliklerin içinde kayboluyordum.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn toplumcu kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Yeþil Canavar
Dalgakýran
Uyanýþ
Ütopik Sahiller (2)
Ütopik Sahiller (1)
Ecstasy

Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Utanç
Günün Sonuna Yolculuk
Ölüm Döþeðinde Puslu Aþka Keþfi (2)
Ölüm Döþeðinde Puslu Aþk Keþfi (1)

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Seni Düþünmek [Þiir]
Yüzyýllýk Yalnýzlýk [Þiir]
Kan (At) Lý Geceler [Þiir]
Hedef [Þiir]
Mahpus [Þiir]
Iþýk Hýzýný Geçmek Mümkün Mü? [Deneme]
Týrnak Yeme Meseli [Deneme]
Kim Ýçin Din ve Vicdan Özgürlüðü? [Deneme]
Yalnýzlýk [Deneme]
Mutlu Bir Evlilik Ýçin 4 Altýn Kural [Deneme]


Mikail Boz kimdir?

Mikail BOZ

Etkilendiði Yazarlar:
N. Gogol, F. Kafka, J. M. Coetzee, L. F. Celine, M. Proust, A. Camus


yazardan son gelenler

yazarýn kütüphaneleri



 

 

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Mikail Boz, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.