"Kirazlar ve dutların tadını çocuklar ve serçelerden sor." -Goethe |
|
||||||||||
|
ebaran@meb.gov.tr Okul müdürü yüksek bir yere çıkar, yaklaşan okul tatilinin "mana ve ehemmiyetini" öne çıkaran konuşmasını yapar. Konuşmanın sonunda en can alıcı cümleyi söyler:"Tatilde bol bol kitap okuyun!" Öğretmen de aynı şeyleri söylemiştir zaten. Sanatçı(!), manken, ünlü, ünsüz, yarışmacı, yarıştırıcı, katılımcı, televizyonprogramlarına telefonlabağlanıcı, oyuncu, seyirci ve sokaktaki vatandaş 'boş zamanlarında' kitap okumayı ve müzik dinlemeyi sevdiklerini söylerler. Bunlardan ikincisi doğrudur, güzeldir de... Hem güzeldir hem de kolaydır. Oturur, dinlersin...Birincisine gelince; o yalandır. Yalandır, çünkü; Türkiye'de bir kitap artık 500 (evet, yanlış okumadınız, yazıyla da beşyüz) adet basılmaya başladı. Buradan şu sonuç çıkıyor: Herkes bu beşyüz kişiyi tanıyor, gidip onlardan okuyor. "Biz şair milletiz!" Bu sözü çok duymuşsunuzdur. Bir bakıma doğrudur da. Ama şiir okumadan, şiiri bilmeden şiir yazan bir millet. "Hadi canım sen de! Biz şiiri çok severiz."diyorsunuz değil mi? Dediğiniz gibi biz şiiri çok severiz; romanı, hikayeyi de... Biz esasında kitap okumayı çok severiz. yine de her nedense şiir kitapları 500 adet basılır bu 70 milyonluk ülkede ve o-yazıyla da-beş yüz kitap bir kaç senede ancak satılır. Bu konuda pek çok şey yazılıp söylendi. Gözden kaçan çok noktalar da var, söylenecek çok sözler de... Sevgili hocam, müdürüm, amirim, biz sizi elinizde kitapla hiç görmedik ki... Bize hangi kitapları okuyacağımızı söylemediniz. Konuşurken, ders anlatırken, öğüt verirken, sohbet ederken herhangi bir yazardan, kitaptan, şiirden, romandan örnek vermediniz. Konuşmalarınızı onlarla süslemediniz. Sevgili edebiyat hocalarımız, Bundan on, on beş, yirmi yıl önce, henüz fakültede öğrenciyken en son hangi romanı, hangi şiir veya hikaye kitabını okuduysanız o gün bugün elinize yeni bir kitap almadınız. Yeni çıkan kitapların ve yeni yazarların hiçbirinden haberdar değilsiniz. (Bazılarınız bunu -ne acıdır ki- övünme vesilesi yapıyorsunuz.) Ve bu yüzden öğrencilerinize kitap ve yazar adı verirken edebiyat ders kitaplarında yer alan adlar ve eserler ile kendi öğreniminiz sırasında tanıdığınız eserlerin dışına çıkamıyorsunuz. Eğer size günümüz yazarlarından ve eserlerinden biri sorulacak olursa kestirmeden 'sevmediğinizi' söyleyip işin içinden sıyrılıyorsunuz. Oysa bilmelisiniz ki, at yarışı oynayan bir kumarbaz bile 'mesleğiyle ilgili' sizden daha fazla yazı okuyor. Peki, 'okumayanokurlarımız' böyle de 'yazarlarımız' için durum farklı mı? Ülkemizde okurdan çok yazar var. Eline kalem alıp yazı yazmaya soyunan, yazan, hatta bir biçimde (kimi kendi çaba ve parasıyla bir matbaada bastırıp arabasının bagajında eve götürmek suretiyle)kitap bastıran 'yazar ' sayısı ile satılan kitapları, yani 'okur' sayısını karşılaştırdığımızda yazarların okurlardan fazla olduğunu görüyoruz. Bu 'yazar' ve 'şairlere' son zamanlarda televizyondizisioyuncusu, manken, sunucu, sabahşekeriikramedicisi, geceyarısıünlüağırlayıcısı, radyogevezesi vb. katıldı. Bu her dalda oynayan bulunmaz ünlülerimiz meğer neymişler de kimsenin haberi yokmuş. Bunların hiçbiri üst üste dört beş kitap okumamışlardır. Ama gelin görün ki, tıpkı sesleri olmadığı halde kaset doldurdukları (albüm yaptıkları mı demeliydik?) gibi, hiçbir birikim ve yetenekleri olmadığı halde kitap çıkarıyorlar. Neyse, konumuz zaten onlar değil. Bizim konumuzun sınırları içerisine girenler daha "gariban" olanlar. Mahalle arasında hepimiz top koşturmuşuzdur. Yaşı belli noktaya gelip, kilolar artıp göbekler büyümeye başlayınca iş arkadaşlarımızla ya da komşularımızla bir takım oluşturup en yakındaki halı sahaya veya boş bir arsaya top oynamaya koşanlarımız da var hâlâ. Tıpkı sporla bir biçimde kıyısından köşesinden bile olsa uğraşmışlığımız olduğu gibi, yıllar önce, büyük ihtimalle okul sıralarındayken ya da göreve başladığımız taşra kasabasının bekar yalnızlığında şiirler de yazmışızdır, sevgilimize mektup da.... Yani yazıyla da ilgilenmişliğimiz vardır mutlak. Ve şunu çok iyi biliriz: Sahaya çıktığımızda önce ısınma hareketleri yapmak eğer maça çıkacaksak önceden antreman yapmak şarttır. Bir de bunun arka planı vardır tabiî. Her gün seyredilen maçlar, izlenen futbolcular, spor programları, spor yazarlarının görüşleri ve her yerde ve her durumda yapılan futbol muhabbetleri. Defalarca izlenen pozisyonlar, goller... Ancak bütün bu uğraşlar birinci lig takımında top koşturmak amacıyla yapılan işlerden değildir. Ama bir şeyler yazıp hatta kitap bastırıp ortaya çıkıyorsanız birinci ligden olmasa bile amatör kümeden, üçüncü, on üçüncü ligden bir yerlerden bu işlere bulaşıyorsunuz demektir. Durum böyle olunca ligden, maçlardan, oyunculardan, hocalardan, yöneticilerden vb. haberdar olmanız gerekmemektedir. Hangi futbolcu nasıl oynuyor, şimdiki maçlar nasıl yapılıyor, sahaların durumu nedir, bunları bilmenize gerek yoktur. (Bilet fiyatları mı yüksek? Hadi canım sen de, ne zaman stada kadar gittin de kapısından geri döndün? Öyle dediklerini duydun sadece.) Isınmaya, antremana ise hiç gerek yok. Gençliğimizde mahalle takımında top koşturmuşluğumuz var ya, yetmiyor mu? Bu söylediklerimiz genç veya yaşlı birçok yazarımız için geçerli. Tam da bu noktada tıpkı o sevilen televizyon dizisindeki tiplerden birinin dediği gibi insanın, "Tamam da aga, kafama bir şey takıldı, okumuyorlar da bu kadar çok şeyi nasıl biliyorlar?"diye sorası geliyor... Hani tıpkı "Bilgi sahibi olmadan düşünce sahibi oldukları" gibi, okumadan da her şeyi biliyorlar. Nasıl oluyorsa artık... Orhan Pamuk'un kahramanı, Yeni Hayat'ta "Bir gün bir kitap okudum ve bütün hayatım değişti."der. Gerçekten de bazı kitapları veya bazı metinleri, şiirleri okuduktan sonra artık eskisi gibi düşünmediğinizi hissedersiniz. Güzel bir yazı okuduğunuzda içinizden yazmak gelir. Siz de benzer şeyler düşünmüşsünüzdür, yaşamışsınızdır, hissetmişsinizdir. Güzel saz çalan birini dinlediğinizde niçin ben de öğrenmedim şunu çalmayı diye hayıflanırsınız; güzel bir resim karşısında da o alanda yeteneğiniz olmadığı için aynı duygulara kapılırsınız. Pek çok alan ve konu için bu böyledir. Fakat bir şeyler yazan, birtakım denemeler yapanlar için durum farklıdır. İçinden yazmak, çizmek, boyamak, çalmak gibi birtakım duygular geçirmekle iş bitmez. Onları daha anlamlı, bilinçli, farklı bir çalışma, disiplin anlayışı, bakış açısı bekliyordur. Bütün bunların ötesinde, ah, bir kitap okusalar hayatları değişecektir. NOT: Yazı, Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim adlı derginin Şubat 2004, 48. sayısında yayımlanmıştır.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © ömer akşahan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |