Gene gel gel gel. / Ne olursan ol. / ... / Umutsuzluk kapısı değil bu kapı. / Nasılsan öyle gel. -Mevlânâ |
|
||||||||||
|
Söğüt Ağacından Armut Toplamak (Ein Weidenbaum trägt Birnen) Bir toplantıda parti yöneticilerinden biri konuşma yapmaktadır: “Yoldaşlar”, diye başlar. Haklı olarak partimizin MK’nun eylül toplantısında, bir çok parti ileri gelenlerinin ziraattan anlamadıkları, daha da kötüsü, konuyu öğrenme hususunda hiç de istekli olmadıkları eleştirildi. Daha çok, somut ve nesnel yöneticiliğin gerektiği yerde, yüzeysel talimatlarla ya da boş konuşmalarla yetiniyorlar. Parti yöneticisi, yüksek getirisi olan bir kolhozun ya da kolhoz başkanının ve yahut da örnek bir tugayın adını veremezse, böyle bir durum normal karşılanabilir mi! Haklı olarak bu tip parti yöneticileri mahkûm edilmektedir! Örneğin, yoldaşlar, »Zafer' kolhozunun yüksek getirisi olduğunu bilemesem, benim için bu korkunç bir rezalet olurdu!” “Düşünülebilecek en az getiriyi!” diye bir ses duyuldu salondan. “Ne demek düşünülebilecek en az getiri?” diye öfkelendi parti yöneticisi. “»Zafer' kolhozunun, şu ırmağın arkasındaki tarlalarını görmeye gittiğimde, ekinlerin içine girdim ve içinde tamamen kayboldum, kaldırdığım halde, ellerimi dışardan görmek mümkün değildi!” “Evet, ama bu tarlada kamışlar vardı!” “Her ne ise! Bu ne demektir? Yüksek değil mi her halükârda! Rica ediyorum, sözümü kesmeyin! En ilerici kolhoz başkanlarının adını bilmek zorundayım: Iwan Otudychata, Pjotr Otomknikomora, Kusma Peregnipljaschka, Stepan Nedognitscharka, Oleksa Perekusisalo…” “Bunlar artık yok!” diye bağırdı biri sıralardan. “Ne demek bunlar artık yok?” “Evet, artık olmadıkları için!” “Niye yoklar?” “Evet, ortaya çıktı ki”, dedi ziraat bölüm şefi, “Iwan Otudychata, kolhoz için bir ahır değil de, kendine bir ev yaptırmış; Pjotr Otomknikomora, kendi yemek odası yerine, kolhozun yemekhanesini kapatmış ve iyice işleri ilerletmiş; Kusma Peregnipljaschka ise adını duyurmak için oldukça hırslı ve kararlıydı, Stepan Nedognitscharka gerçekten, suçu başkalarına yüklemek hususunda gayretliydi, ve Oleksa Perekusisalo’ya gelince, kendisininkinden değil de, kolhozun nimetlerinden hararetle ziftlendi.” Parti yöneticisi öfkelendi. “Neden bu konuda zamanında haberdar edilmedim? Ziraat bölüm şefinin, amirini, ziraat konusunda olup bitenler hakkında neden yeteri ölçüde bilgilendirmediğini sormak zorunluluğunu hissediyorum? Bu bir kaostur, idare filan değil!” “Fakat bu konuda Size rapor verdim”, diye karşılık verdi bölüm şefi çekinerek, “Siz dediniz ki, …” “Size söz hakkı vermedim!” “MK toplantısında”, diye devam etti konuşmasına parti yöneticisi, “haklı olarak, kolhozların yem depolarının durumu ile hayvancılığın gelişmesini nasıl sağlayacağından, hangi yem bitkilerinin silolar için daha uygun olacağından parti yöneticilerinin bihaber oluşunun tahammül edilemez olduğu belirtildi… Bu haklı bir eleştiriydi, yoldaşlar! Bu konuda bilgilenmek gerçekten bu kadar zor mudur? Her birimiz, şüphesiz küçük bir grup istisna dışında, çocukluğunda inek otlattı ve annesinin ya da büyük annesinin inekleri neyle beslediğini bilir! İnekler için arpa saplarını bulaşık suyuyla karıştırıp yal yapıldığını, artık bilmiyor muyuz? Diyelim beş yüz hektarlık bir yere neden bulaşık suyu ve beşyüz hektarlık yere de arpa sapı ekmiyoruz! Neden ekmiyoruz ha? Soruyorum Size.” Tüm toplantı üyeleri dikkatle konuşmacıyı dinliyorlar, derinden soluyorlardı, fakat hiç biri: “Sahi, neden ekmiyoruz ki?” diyecek cesareti gösteremiyordu. Konuşmacı ise anlatmaya devam ediyordu: “Toplantıda, parti yöneticilerinin ziraattaki en ileri çalışma yöntemleri konusunda somut olarak hiç bir fikirleri olmadığı gibi tahammül edilemez durumlar özellikle şiddetle kınandı… İleri çalışma yöntemleri … Evet, bir ana domuzun yılda iki kez doğurmasını sağladık biliyorsunuz, her doğumda yirmi ve daha fazla yavru elde etmeyi başardık. Peki, aynı başarıyı neden ineklerde gerçekleştiremeyelim? İllâki yirmi sağlıklı buzağı diye ısrar etmiyorum, ama bir inekten her yıl dört-beş buzağı mümkün olabilmeli! Her halükârda, benim somut talimatlarımı gönülden benimseyip yaşama geçirirseniz, bunu kesinlikle başarırız, Yoldaşlar! Tabi bu arada bu buzağılardan çoğunun genç tosunlar değil de dişi danalar olmasını sağlamalısınız. Ancak bu şekilde hayvancılığımızın geri kalışını aşabiliriz! Haksız mıyım, Yoldaşlar?” Herkes susuyordu … “Sonra, Yoldaşlar, inekleri kaç kez sağacağımız konusunda ciddi bir şekilde düşünmeliyiz. Şayet günde dört yerine sekiz kez sağabilirsek, mantıklı olarak süt üretimimiz iki kata çıkar …” Bölüm şefi oturduğu yerden doğruldu ve bir şey söylemek istedi, ancak şuurunu kaybedip gürültüyle masanın altına düştü. Konuşmacı, bölüm şefinin yardımına koştu ve … uyandı. “Şükürler olsun … Bu bir rüyaymış! Uuuuh! İnsanın aklını kaçırması gerçekten işten bile değil!” Bu korkunç rüyayı karısına anlattıktan sonra, karısı şöyle dedi: “Evet, öğreneceğin çok şey var!” (Çev. Ali Osman Öztürk)
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ali Osman Öztürk, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |