Zaman dostluğu güçlendirir, aşkı zayıflatır. -La Bruyere |
|
||||||||||
|
Seval Deniz Karahaliloğlu Dünyanın hiçbir oyununda, vahşete ve teröre bu kadar çok gülünmemiştir. Ve hiçbir oyunda bu kadar çok insan ve bu kadar çok kedi katledilmemiştir. Kan gövdeyi götürürken biz seyirciler, cehennem zebanileri gibi kahkahadan kırılıyoruz. Kan, ölüm, vahşet ve işkenceyle beslenen bir gülmece anlayışı. Sanki, her gün yaşanan terörden ve beyaz cama akseden görüntüsünden dehşete düşen bizler değiliz. Her gün dehşetle izlediğimiz ama en kötüsü giderek kanıksamaya başladığımız ve gündelik, sıradan olaylar haline gelmeye başlayan insanlıktan çıkmış bir terör ve vahşet yaşanıyor sahnede. Biz de gülmekten kırılıyoruz. Hatta ön koltuklardan birinde oturan hanımefendi deyim yerindeyse gülme krizine yakalanmış. Katıla katıla gülüyor. Bayanı tutmak ne mümkün? Meme uçları kopartılan bir adam, seyircilerin gülme kaynağı olunca bir an durup düşünme gereği duyuyor insan. İnsani duygularımızı bu kadar mı yitirdik? Ya da ‘kral çıplak’ misali o bıçak üstü hassaslığındaki sınırı geçeli çok mu oldu diye. Biz en iyisi bir bilene soralım dedik ve İnishmorelu Yüzbaşı oyunun baş rol oyuncularından Mehmet Birkiye’ye sorduk. SDK – Herhalde dünyanın hiçbir oyununda vahşete ve teröre bu kadar çok gülünmemiştir. Öyle değil mi? Mehmet Birkiye – Sanmıyorum. Gerçekten. Bu yargınızda çok haklısınız. En azından ben başka bir oyun bilmiyorum. Bu vahşetin ve terörün tiyatro diliyle anlatıldığı bir oyun. Bu tamamıyla, oyunun üslubuyla ilgili. SDK – Oyunun yazarı Martin Mc Donagh İrlandalı. Dolayısıyla, oyunu İrlanda terörü ve İrlanda çeteleri üzerinden anlatıyor değil mi? Mehmet Birkiye – Evet, İrlanda yüzyıllardan beri terörden çok çekmiş bir ülke. Yıllardan beri, terör belası başlarında. SDK – Alt okumaları çok fazla bir oyun. Mesela kadın çocuğuna, okula giderken kaldırımdan git der gibi, ‘aman çocukları öldürmemeye dikkat et’ diyor. Mehmet Birkiye- Çünkü terör çok kanıksanmış. Artık hayatın bir parçası olmuş. Terör, doğal bir hale gelip, hayatın bir parçası olunca, ‘onu yapıcağız nasılsa, ama bari onunda bir standartı, bir ahlakı olsun’ gibi bir anlayış hakim. O da işte, ‘çocuklara dikkat et, çocukları öldürme’ gibi bir tavır. Orada, zaten kız söz vermiyor. Annesi de ‘sen elinden geleni yap, söz önemli değil’ diyor. SDK – O zaman, resmen terörün bile bir standartı var ve ritüelleri oluşmuş diyebilir miyiz? Mehmet Birkiye - Yazar şunu söylemek istiyor, ‘terör bir ülkede öğle yemeğine çıkmak gibi, sandviç almak gibi bir hale gelirse, tabii ki bir standartı olur. Neden olmasın? Çünkü çok doğal bir şey. Doğal olduğuna göre de, bunu yapmanın bir biçimi, yolu yordamı olması lazım.’ Zaten arkadaşlarının kızgınlıkları da bundan kaynaklanıyor. ‘Yani, öldürdün ipin ucunu kaçırdın’ diyorlar. Yoksa, öldürmek kötü değildir. (kahkahadan kırılıyoruz…Şu anda öldürmekten bahsediyoruz ve hala gülüyoruz.) SDK – Ben, on altı yaşında bir kızın elinde tüfekle ona buna ateş açmasına takıldım. Özellikle, ineklerin gözlerini kör etmesi esprisi tek kelimeyle bir harika. Mehmet Birkiye - Burada, bir espri, siyasi bir ironi var. Öyle düşündüğünüz zaman, her türlü yakıştırmaya, her şeyi yapabilirsiniz. Mesela, ben ağaçları kesiyorum, çünkü kapitalizmi yok edeceğim. Bir mantık bulabilirsiniz. Ya da ağaçları kesiyorum, sosyalizmi yok edeceğim diye bir mantık bulabilirsiniz. Veya ağaçları kesiyorum, Siyonistleri yok edeceğim diyebilirsiniz. Yani, istedikten sonra, hepsine bir mantık uydurabilirsiniz. Ama burada asıl maksat ağacı kesmek. Bütün hikaye o. Çünkü başka yapacak hiç bir şey yok. İşte orada bir ağaç, bir balta ve siz varsınız. Ve yapacak hiçbir şey yok. O da ağacı kesiyor. Kız da ineklerin gözünü çıkarıyor. Kız terörist olmak istiyor. Kız, nişancı olmak istiyor. SDK – Yani, çocukların futbolcu, pop yıldızı olmak istemeleri gibi ‘terörist’ olmak istedikleri bir dünya portresi çiziliyor. Öyle değil mi? Mehmet Birkiye – Tabii ki. Çünkü, orada ‘terörist’ kişi aslında en baskın kimlik. Yani, ‘terörist’ olursanız bir ‘kimlik’ sahibi oluyorsunuz. SDK – Orada bir toplumun kimliği çizilirken dünyanın gittiği noktayı işaret ediyor değil mi? Sanki, oyunda ‘dikkat edin, dünya buraya doğru gidiyor’ diyen bir hava var. Mehmet Birkiye – Aslında, dünya oraya gidiyor demiyor. Dünya zaten bu noktada diyor. Ama şunu da kaçırmamak lazım. Dünya bu noktada derken, bir şeyi gözümüzün önüne seriyor. Bu serdiği şey, ‘peki, dünya nasıl düzelebilir?’ sorusu. İşte, onu söylemiyor. Söylemesi de gerekmez zaten. O, sadece bir gerçekliği ortaya çıkarıyor. Bu gerçekliğe baktığınız zaman, siz bu ‘terörizmden’ ne anlarsınız? Nasıl müdahale edersiniz? Bu bataklığı nasıl kurutursunuz? Bunun hakkında bir şey söylemiyor. Onu söylerse zaten siyaset yapmış olur. O zaman ya Bush gibi konuşacak, ya bilmem kim gibi konuşacak. Bu nedenle, siyaset yapmak yazarın derdi değil. Onun derdi, gerçeği göstermek. SDK – Oyunun sonunda kız, ‘ben, bu işten sıkıldım, adam öldürmek o kadar eğlenceli değilmiş, ben bu konuyu yarına kadar düşüneceğim’ diyor. Orada, ‘yarına kadar düşünme’ meselesi çok güzel, değil mi? Mehmet Birkiye – Evet, adam öldürmek artık o kadar sıradan olmuş ki, adam öldürmek onu çok ilgilendirmiyor. Mesela, toplu bir katliam yapsa belki daha ‘başarılı’ olur. Öldürme eylemi yerine, bir şeyleri havaya uçursa. Adam öldürmek, sıkıcı gelmeye başlıyor. Öldür, öldür aynı şey. Bir şey değişmiyor ki. Orada, bunu çok esprili bir şekilde anlatıyor. Kıza o eylem de yetmiyor. Yetmeyince, işi büyütmek zorunda kalıyor. Burada, terörü bir amaca oturtamıyorsunuz yani. SDK – İki Meksikalı bir araya gelince bir çete kurar. Üç Meksikalı bir araya gelince, devrim yaparmış. İşte bu hikayede olduğu gibi oyunda iki İrlandalı bir araya gelip ‘Kara Kediler Kurtuluş Cephesi’ isminde bir örgüt kuruyorlar değil mi? (Kahkahadan kırılıyoruz gülmekten…) Mehmet Birkiye – ‘Orada ‘terör’, yaşamın parçası olmuş’ lafı bile yeterli değil. Yaşamın ‘kendisi’ olmuş. Günlük hayat gibi olmuş. İRA dediğiniz nedir? Oradaki halkın, pubdaki halkın ta kendisi. İşte, puba gidiyor, aşağı silahları koyuyorlar, İRA ya da bir fraksiyonu oluyorlar. Yıllardan beri süregelen bir çekişme. Bunun nedeni ne? Nasıl bir siyasi çözüm olur? Sebep sonuç ilişkisi nasıl olur? Kim haklıdır, kim haksızdır? Bir kenara. Ama temel noktanın ekonomik bir fakirlikten doğduğunu biliyoruz. Yoksa, İrlandalılar, Amerikalılardan, Fransızlardan ya da Türklerden daha farklı olduğu için değil. Hayır, bu sadece ekonomik bir mesele. Sadece coğrafya ve bulunduğunuz koşullarla ilgili bir mesele bu. Bugün Filistinli çocukların yaşadığı yerlere baktığınız zaman o şartlarda kalan çocuklar tabii ki, terörist olur. Bilim adamı mı olacak yani? Öyle kampta kalan bir çocuk başka ne olabilir ki? Aynı şekilde, İrlanda’nın ücra bir köyünde bu şartlarda yaşayan, bu politik ve siyasal geçmişe sahip birinden ne olur ki? Bataklığı kurutursanız, terörü bitirirsiniz ama dikkat ederseniz yazarımız terörü bitirmekle ilgili bir şey söylemiyor. Sadece, terörün saçmalığına dikkati çekiyor. Manasız bir şey diyor. Zırva. SDK – Oyunda, kız ben yarın daha başka bir şey bulacağım, bir soruşturma açacağım diyordu. Mehmet Birkiye – Ama kızın yarın bulacağı şey terörden dışı bir şey değil. Daha başka bir terör. Daha şiddetli bir terör. SDK – Yani, bizi umutsuzluğa mı itiyor? Mehmet Birkiye – Hayır, oyun öyle bir şey söylemiyor. Kız, bunu söylüyor. Zaten dikkat ederseniz, ölünüyor, ölünüyor, ölünüyor ve bir sonuca da ulaşmıyor. Yazar, bir anlamda da oyunun sonunu getiriyor. Sıkıldık bundan. Ne oldu yani, sonuçta? Hiçbir şey değişmedi. Çünkü, İrlanda’da terörün dayandığı bir anlam, bir amaç, bir hedef yok. Terör sadece terör için var orada. Terör, terörü besliyor. Kendi kendini beslenmesinden öte, varlık nedeni de kendisi. SDK – Bir de oyunun üzerine kurulduğu ve bir katliamın yaşanmasına sebep olan Arap isminde bir kedi var değil mi? (Gülüşmeler..) Arap olay olup bittikten sonra ortaya çıkıyor. Meğer, son iki gündür hovardalık yapıyormuş. Mehmet Birkiye – İşte, anlamsızlık oradan ortaya çıkıyor. Biraz meseleye dikkatli bakılsa, aslında bütün bu olayların olmasına hiç neden olmayacak. Oyunun sonunda ‘ Yani, bu terör boşu boşuna mıydı?’ diyor. E, tabii, boşu boşunaydı. Terör boşu boşuna ama tuhaf bir şekilde kaçınmanın imkanı yok demeye getiriyor. Yazar, oyunda terörle ilgili bir çözüm vermiyor. Durumun anlamsızlığını gösteriyor. Bunun nasıl çözüleceği, insanlara, politikacılara, siyasete kalacak. SDK – Oyunda, ‘kedi’ üzerinden insani duyguları irdeleniyor. Mesela, ‘kedim benim tek dostum’ diyor. Mehmet Birkiye - Ama dikkat ederseniz insanlarla dost değil hiç biri. Alay ediyor İngiliz toplumuyla. Hayvanlarla dost. Sevgi oraya yönelmiş. İnsan sevilecek bir şey değil. İnsan ya Protestandır, ya Katoliktir, ya yoldaştır ya da karşıdır. Vurusun, öldürürsün, filan, iş biter. Ama kedi, cici kedi, o sevilir. SDK – Cici kedi diyorsunuz ama oyunda kafası kopartılmış ve ölmüş kedilerden geçilmiyor. Mehmet Birkiye – Evet, her şeyin ironisini çıkarmış Martin Mc Donagh. SDK – İronisi çıkartılan başka bir sahne de sanırım işkence sahnesiydi değil mi? Kendi hesabıma, işkence sahnesini görünce ilkin tüylerim diken diken oldu ve salondan kaçmayı istedim. Ama birkaç dakika sonra, inanılmaz bir biçimde, en çok gülen de ben oldum. Mehmet Birkiye – Bir şeyin ciddiyeti anlamıyla bağlantılıdır. Bir şeyin ciddiyeti, amacı ve durumuyla bağlantılıdır. Bir insana işkence etmek hiçbir şeyle bağlantılı değildir. Oradan öğreneceğiniz bilginin herhangi bir değeri yoktur. Hani, bir takım casus filmlerinden görüyoruz. İşkence ediliyor, ediliyor da ne oluyor. Ne öğreniliyor? Ne değişiyor? Hiçbir şey değişmiyor. Sadece bir insanın bir insanı yok etme, tahakküm etme, ona kendini üstün hissetmesinden başka bir şey yok. İşte, yazar bunu çok gülünç duruma getirmiş. Dünyada işkence yapıldı da ne değişti? Arjantin’de 600.000 kişiye işkence yapıldı da ne oldu? Arjantin’de işkence yapanlar kaldı mı? Kalmadı. Bir şeyi değiştiremediler de.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Seval Deniz Karahaliloğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |