Herkesin derdi başka. -Orhan Veli |
|
||||||||||
|
Türk halk edebiyatı henüz tam anlamıyla keşfedilmemiş büyük bir kültür hazinesidir. Bu büyük kaynaktan tam anlamıyla haberdar değiliz. Bu muhteşem şiir konağında geçmişten günümüze kadar binlerce halk şairi konaklayarak on binlerce şiir söylemiştir. Bu şiirler sözlü gelenekle bugünlere geldiği için çoğu değişmiş veya kaybolmuştur. Günümüzde halk şiiri geleneği devam etse de eski ihtişamından ve özgünlüğünden çok şeyler kaybetmiştir. Halk şiirimizin kaynakları her geçen gün kuruyor. Son dönemlerin yaşayan en büyük halk şairlerinden biri olan Akif Timurhan’ı yeni yılın ilk gününde 01 Ocak 2008’de kaybettik. “Zevrakî” mahlasıyla halk şiiri geleneğine hizmet eden Akif Timurhan 86 yaşındaydı. O “tahta kayık” anlamına gelen “Zevrakî” mahlasıyla halk şiiri tarzında eserler vermiştir. Akif Timurhan, 1922 senesinde Gümüşhane’nin Köse ilçesine bağlı Yuvacık(Gelinpertek) köyünde dünyaya gelmiş, ömrünü o topraklarda sürdürmüştü. Şiire küçük yaşlardan itibaren ilgi duymaya başlamıştı. Sanatın diğer alanlarına da ilgi duyardı. Bağlama ve kaval çalar, resim yapardı. Hece ölçüsüyle yazdığı şiirlerini kendi resimleriyle süslerdi. Bu resimli şiirler eski taş basma divanları hatırlatıyor bize. Merhum Akif Timurhan’ı belki de yaşadığı acılı hayat şair yapmıştır. O, ailesinin tek çocuğuydu. Buna rağmen ailesi onu bir devlet memuruna evlatlık vermişti. Onun içindir ki biyolojik ve psikolojik anlamda anne baba sevgisinden uzak bir atmosferde yaşamak zorunda kalmıştır. Onun şiire olan meyli gördüğü bir rüyadan sonra daha da artmıştır. O, gençliğinde kendi adıyla şiirler oluşturdu, sonra halk şiiri geleneğine uyarak mahlas kullanmayı tercih etti. Son dönem Türk halk şiirinin adı pek duyulmamış gerçek şairlerinden biri olan Âşık Zevrakî, şöhretten uzak yaşamayı tercih ettiği için kendini hep gizledi. İsteseydi, bir de geniş çevresi olsaydı adını ananların sayısı milyonları bulurdu. Fakat o, kalender bir kişiliğe sahipti. Dünyanın görünen yüzünden daha çok, görünmeyen yüzüyle ilgileniyordu. Bu yüzden günümüz gençlerinin çoğu bu önemli halk şairini tanımazlar. Şiir sahasında onun tırnağı bile olamayacak şairlerin şiirleri TRT repertuarlarında yer aldı, pek çok meşhur sanatçının albümünde seslendirildi. Zevrakî’nin şiirleri de şiirden anlayanlarca sevildi, el üstünde tutuldu. Onun şiirleri de değişik kişiler tarafından bestelendi ve okundu. Fakat bu yeterli miydi? Onun adını Gümüşhane sınırlarıyla sınırlayanlar şiire ihanet edenlerdir. Şimdi samimiyetten uzak laflar söylemenin, timsah gözyaşları dökmenin anlamı ve önemi yoktur. O, zor şartlarda yaşadıysa da, şiir kudretini ve sermayesini paraya dönüştürmeyi hiç düşünmedi. Şiirlerindeki kalite ve harcadığı emek ona ilgi olarak yansımadı. Yani yaşadığı sürece hak ettiği ilgi ve sevgiyi maalesef göremedi. Çok yakınındakiler bile onu görmezden geldiler. Hayatı ve şiirleri hakkında yeterli çalışmalar yapılmadı. İstanbul Kültür Üniversitesi’nde Halk Edebiyatı alanında öğretim üyesi olarak görev yapan Prof. Dr. Muhan Bali bu önemli halk ozanıyla ilgili ciddi çalışmalar yapmış bir bilim adamımızdır. Onun “Gümüşhaneli Âşık Akif Timurhan (Zevrakî) (Hayatı, Sanatı, Eseri)” adlı bildirisi bu sahadaki en dikkate değer çalışmadır. Bu bildiri Gümüşhane’de sempozyumda sunulmuştur. Âşık Zevrakî, düşünce olarak Bektaşî felsefesinden beslenmiştir. Bağnazlığı ve tek taraflı düşünmeyi aklın afeti olarak görmüştür. Akif Timurhan, Batılı ve Doğulu değerler arasında sentez yapabilmeyi becerebilen ender halk şairlerinden biridir. İnsan sevgisini ve hoşgörüyü baş tacı yapmıştır. Yunus Emre’nin ‘Yaratılanı hoş gördük Yaradan’dan ötürü’ mistik anlayışı onun şiir kaynaklarını beslemiş, dünyaya bakışında temel oluşturmuştur. Şiirlerinde bunun etkilerini açıkça görebiliriz. O, bu zamanın insanının kendi görüşlerini ve şiirlerini anlamayacağını, anlamak için gayret sarf etmeyeceğini söyler, bundan yola çıkarak şiirlerini iki kapak arasına almaya yanaşmazdı. O, şiiri faydalı bir uğraş olarak görürdü. Şu sözü onun şiire olan sevgi ve sadakatini göstermesi bakımından önemlidir: “Bir kişi dahi olsa, kötü bir şey yapacakken şiirimi hatırlayıp vazgeçerse, hayatım boşa gitmemiş olacaktır.” Zevrakî mahlasıyla halk şiiri formlarında şiirler yazan Akif Timurhan’ın oturmuş bir üslubu vardır. Şiirlerindeki konular, mecazlar, mazmunlar, nazım şekilleri, dil ve söyleyiş ustalıkları güçlü bir geleneğin zirveye ulaşmış bir değerini açıkça gösterir. Akif Timurhan’ın şiirleri hayatın aynasıdır. O, yaşananlara hiçbir zaman kayıtsız kalmamış, gördüklerini, duyduklarını ve yaşadıklarını şiirin tılsımıyla birleştirerek ifade etmiştir. Sosyal meselelere hiçbir zaman ilgisiz kalmamıştır. Son dönemde toplumda meydana gelen yozlaşmayı ve değerlerin aşınmasını yergilerine konu edinmiştir. Bunu yaparken de nükteyi elden bırakmamıştır. Düşündürürken güldürmüş, güldürürken de dokundurmuştur. Fakat eleştirilerini daha çok, yakın çevresindeki meselelere yoğunlaştırmıştır. Yani onun şiir aynası bir anlamda sınırlı mekânlara tutulduğu için görüntüler de sınırlı olmuştur. O sadece eleştirmekle kalmamış, hayat tecrübelerinden yararlanarak kurtuluş reçeteleri mahiyetinde nasihatlerde de bulunmuştur. Cehaletin bizi geride bıraktığını, o varken başka düşmana gerek kalmadığını her fırsatta dile getirmiştir. Onun şu şiiri bu mânâda dikkate değerdir: “Cehalet yüzünden geldik ne hale Fezaya bir füze atamaz olduk Sıratın üstüne kurarken kale Koca Ay’da bir çöp çatamaz olduk Fazilet ararken çıkıp fezada Neden düştük arzda fitne fesada Koydum ya kendimi kendim mezada Sırf safı sarrafa satamaz olduk” Bütün halk şiirlerinde olduğu gibi Zevrakî’nin şiirlerinde de aşk çok önemli bir yer tutar. Aşk şiirin ana kaynağıdır. Bu aşk bazen beşerî, bazen de ilâhî aşk şeklinde tecelli eder. Fakat beşerî de olsa, ilahî de olsa aşk aşktır. Aşk sevginin tutku derecesindeki tezahürüdür. Kişi bir kulu da sevse neticede onun yaratıcısına muhabbet duymuş olur. Zira kulu en güzel biçimde yaratan Allah’tır. Usta, hünerinin bilinmesinden ve takdir edilmesinden doyumsuz bir haz alır. Onun, aşkı konu edindiği şiirleri akıcı ve sürükleyicidir. Yani lirik şiirlerdir bunlar… Aşk muhtevalı bu şiirlerden birkaç dörtlüğü dikkatinize sunmak istiyorum: “Böyle miydi sennen bizim sözümüz Kapıyı üstüme çektin de gittin Hüsnüne doymadan hasret gözümüz Gül çehreni çatıp çıktın da gittin Nöbete dikersin bir hudut gibi Sarhoş ettin düştüm hem de dut gibi Evim oldu tıpkı bir tabut gibi Çiviyi kapağa çaktın da gittin.” Âşık Zevrakî’nin şiirlerinde dinî unsurlar da dikkat çekici miktarda ve düzeydedir. O, Müslümanlıkla muasırlaşmayı birbiriyle bağdaştırmış, daima bağnazlığın karşısında olmuştur. Ne olursa olsun bütün inançlara daima saygı duyulması gerektiğini savunmuştur. İnsanların her türlü düşünceye karşı tahammül göstermesini istemiş ve bunu bizzat uygulamıştır. Halk şiirimizin son dönem ustalarının başında gelen Zevrakî yaşadıkça düşünmüş, düşündükçe tefekkür etmiş, yakın ve uzak çevresine gözlemci bir anlayışla bakmıştır. Şiirlerinde yerel değerlere ve motiflere ağırlıklı olarak yer vermiştir. Şiir ağını örerken yaşadığı doğa onu yönlendirmiş ve bir anlamda sınırlandırmıştır. O, büyük şehirlerde yaşasaydı belki de hayata bu kadar geniş perspektiften bakamaz, bu kadar hoşgörülü olamazdı. Şiir kozasını örerken Gümüşhane’nin tabiatı onun ilhamının altyapısını oluşturmuştur. Hayata şiirin penceresinden bakmış, gördüklerini mısralara söyletmiştir. Şairler milletin gözü ve kulağıdır. Onlar daima toplumun önünde yürürler. Toplumun gidişatına yön verir ozanlar. Toplumdaki aksaklıklar herkesten çok onları üzer. Geleneğin yaşanması ve yaşatılması hususunda kendilerini birinci derecede sorumlu hissederler. Toplumun, gelenekleri bir kenara bırakıp yanlış yollara sapması, şairleri herkesten daha çok üzer. Kültürel değişim beraberinde bozulmaları ve kopmaları getiriyorsa bu, şairlerin yüreğinde dert olur. Bu anlamda Zevrakî kültürel bozulmanın sancısını çekenlerden birisidir. Onun aşağıdaki mısraları bana Faruk Nafiz Çamlıbel’in “Sanat” şiirindeki ifadeleri hatırlattı: “Sapık insan olmaktansa Sadık köpek daha eydir Kentte girmektense dansa Köyde köçek daha eydir” Âşık Zevrakî, ülkemizin gelmiş geçmiş bütün değerleriyle iftihar eder. O, Türkiye Cumhuriyeti’nin mimarı Gazi Mustafa Kemal’i çok seven ve onun için şiirler yazan bir halk şairidir. Bunun yanında Türkiye’nin Atatürk’ten sonra gelen ikinci adamı olan İnönü’ye de methiyeler yazmıştır. Bugünkü güzellikleri Atatürk’ten kalan miras olarak gören ozanımız Türk’ün Ata’sına olan sevgisini şu dizelerde ebedileştirmiştir: “En mukaddes mirasıdır Mehmetçiğe sözlerin Mevzilere hükmeder yine mavi gözlerin Emanetin daha gür, daha zorlu, daha zinde Yılmadan yürüyoruz Atam senin izinde Âşık Zevrakî der bayrağına büstüne Billahi, yâd yel bile estirmeyiz üstüne” Akif Timurhan, şiirlerinde dünyanın geçiciliğine, kulların dünya heveslerine uyup aldandığına değinir çoğu zaman. Fakat ömür sermayesi tükenince yanıldığını anlar insanoğlu. Fakat bu noktadan sonra duyulan pişmanlığın hiç kimseye faydası yoktur. Geçen ömrü geri getirmek mümkün değildir. Zevrakî’nin “Vay Yalan Dünya” şiirinde bu hissiyata rastlıyoruz: “Eşdikçe de vurdun taşa Vay gidi vay yalan dünya Emeğimi verdin boşa Vay gidi vay yalan dünya Kapı alçak kafamız dik Biraz olsun eğilmedik Alnımıza çarptı eşik Vay gidi vay yalan dünya” Âşık Zevrakî’nin şiirlerinde halk edebiyatı unsurlarının tamamını görmek mümkündür. O, şiirlerinde heceyi ustalıkla kullanmıştır. Hecenin daha çok 11’li kalıbını tercih etmiş; bu kalıbın 6+5=11 duraklarını benimsese de bazen 4+4+3=11 duraklarına da yer vermiştir. Şiirlerinde kullandığı nazım şekli ekseriyetle koşmadır. Koşmanın güzelleme, taşlama, koçaklama ve ağıt türlerinde başarılı örnekler vermiştir. Bunun yanında, yazdığı semailer ve destanlar da gerek içerik, gerekse şekil bakımından kalıcı olmaya ve övülmeye namzettir. Bu güçlü yapı uzun tecrübeler sonucunda elde edilmiştir. Şiirlerinde kullandığı nazım birimi dörtlüktür. Halk şairlerinin sıkça kullandığı yarım kafiye onun da tercihidir. Zevrakî’nin dili sade olsa da şiirlerinde zaman zaman Arapça ve Farsça kökenli kelimelere yer verdiği görülür. Bunun yanında ağız özellikleri, yöresel sözler bu güzel halk şiirlerinde kendilerine yer bulurlar. Onun kullandığı eski ve yöresel kelimeler arasında “ağyar, gümrah, güman, tazarru, naliş, dığa, liğ, gülzar, dıray, uğru, bar, buhağ, har, muhannet, ferzant, efgan, zülal, hatem, temre, ruz, keşfü raz, bünyad, cehim, sakil, leçek, kelem, tınas, fiğ, külür, köstü, ledünni, harabat, cam-ı encam, nuş, baki, nas, enval, esvab, gaffar, cebel, od, temren, visal, şakird…” ilk akla gelenlerdir. Bunlar şiire serpiştirilmiştir. Gümüşhaneli halk ozanı merhum Akif Timurhan çok yazan bir kişiydi. Bunun içindir ki şiirlerinde zaman zaman söyleyiş ve kafiye hatalarına rastlamaktayız. Onun şiirleri binli rakamlara ulaşmıştır. Şayet bu şiirler kitap haline getirilmeye kalkılsa onlarca ciltlik bir külliyat oluşturulabilir. Bu şiirlerin tez zamanda iki kapak arasına alınması bir görevdir. O, şiir ağını örerken teşbihten istiareye kadar hemen hemen bütün edebî sanatları kullanmıştır. Fakat bunu yaparken şiirin sadeliğinin ortadan kalkmasına, anlamın belirsizleşmesine asla müsaade etmemiştir. Halkın anlayacağı bir tarzda şiirler vücuda getirmeye gayret etmiştir. Aşağıdaki dörtlükte onun benzetmelerinden birkaçını görebiliyoruz: “Kartala benziyor kaşların tipi Gerilmiş üstüne bir kanat gibi Sanarsın can alan bir cellât gibi Sıyırmış kılıcı kından gözlerin.” Onun şiirlerinde yer yer Karacaoğlan, Âşık Veysel havasını görmek mümkündür. Gerçi halk edebiyatı geleneğinden beslenen şiirlerin birbirine benzemesi doğaldır. Çünkü aynı kaynaktan beslenen şiirlerin farklı formlarda ve içeriklerde olması beklenemez. Halk şiirinin son dönemine imzasını atan çok önemli simalardan biri olan merhum Akif Timurhan dünyanın boş olduğunu, ne kadar uzun yaşarsak yaşayalım ölümün bir gün herkesin kapısını çalacağını söyleyerek, ölümden bütün insanların ibret almasını istiyor. Ona göre ölüm; hayatın bütün lezzetlerini acılaştırıyor. Timurhan’ın şiirlerinde en çok değinilen konu kuşkusuz ki ölüm ve ölüm sonrası hayattır. O, anne ve babasının mezar taşları için ayrı ayrı şiirler yazmış, bu şiirlerde hayata ve ölüme dair şahsî felsefesini ortaya koymuştur: “Binde olsa anda biter Bunun adı yaş değil mi? Delil dersen bu taş yeter Dünya denen düş değil mi? Sen kendini bir ölü san Yarın yoksun bugün varsan Uçar tenden kaçar en son Can kafeste kuş değil mi?” Halk şairleri toplumsal hayatın merkezinde yer aldıkları için, insanların iyi kötü her ne varsa yaşadıklarını gerçekçi bir bakışla yansıtırlar. Onlar hayata ve insanlara tepeden bakmazlar. Halkın içinde yaşadıkları için, olup bitenleri çok iyi gözlemlerler ve şiirlerine yansıtırlar. Sözlerinin ilham kaynağı halktır. Toplumu ilgilendiren sorunlar onları da yakından ilgilendirir. Zevrakî de yaşadığı sürece kendini toplumdan sorumlu bir kişi olarak görmüştür. 1922’de Köse’de başlayan hayatı yeni yılın daha ilk gününde 01 Ocak 2008’de İstanbul’da son bulmuştur. O, 86 yıllık ömründe çok şeye şahit olmuştur. İstanbul’da Güneşli Mezarlığı’nda değil de memleketi Köse’de, baba topraklarında, memleketinin yağmurları altında defnedilseydi çok daha anlamlı olmaz mıydı? Hayatına dair muhasebeyi işlediği dörtlüklerle sözlerimi bitirirken bu büyük halk şairine Allah’tan rahmet diliyorum. Türk şiirinin başı sağ olsun. Bu kaynak hiçbir zaman kurumasın, ebediyen coşarak aksın: “Hani malın mülkün, hani yoldaşın? Kaldır da bir kez bak kimsesiz başın Mor yosun bağlamış mermerli taşın Boz baykuş konup da ötsün bir zaman Gülmedin Zevrakî bugünde, dünde Göçtün bu dünyadan, kime küstün de Kök salıp kalbine, kabrin üstünde Karanfiller güller bitsin bir zaman”
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © M.NİHAT MALKOÇ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |