Gerçek bir sevgide diğer insanın iyiliğini istersin. Romantik sevgide diğer insanı istersin. -Margaret Anderson |
|
||||||||||
|
M.NİHAT MALKOÇ Ölüm meleği bazen bir beyaz kelebeğe dönüşüp konar can çiçeğinin taç yapraklarına. Şirin görünür son demlerini yaşayan faniye. Hakk dostları onu hoşbeş edip karşılar kapı eşiğinde. Çünkü sonsuzluğa götürür yolcularını gül yüzlü süvari… Ölüm ölür ölünce… “İnna lillahi ve inna ileyhi raciun… Biz Allah’a âidiz ve vakti geldiğinde elbette O’na döneceğiz” ayeti bir kez daha tecelli etti hayatımızda. Bir mümin kalp sustu Hakk’ın emriyle… Fakat o kalp sonsuzluk âleminde atmaya devam edecek… Yazar Bahattin Yıldız’dan bahsediyorum dostlar… Ehli irfan, ehli İslam, bir Hakk ve hakikat dostundan… Afganistan’da düşen uçakta İHH gönüllüsü olarak bulunuyordu Bahattin Yıldız… Miami’ye giden uçakta değildi çok şükür… Afgan yetimlerine el uzatmaktı gayesi… İnsanlara hizmette sınır tanımayan bir yürek vardı onda. Onun, peşinden koştuğu hak ve hakikat davası vardı. “Bir ömrü nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz. Nasıl ölürseniz öyle de dirilirsiniz!” demiş Fahr-i Kâinat Efendimiz… O da mümince yaşadı ve Allahüalem, şehit olarak göçtü dâr-ı bekaya…. Zira Allah yoluna adanmış örnek bir hayattı onunkisi… Taviz vermeyen, dik ve diri duran bir mücahitti Yıldız… Gerçekten de karanlıkları aydınlatan bir Yıldız’dı O… “ Dinin güzelliği” anlamına geliyordu “Bahaddin”.. Bu yönüyle ismiyle müsemma bir insandı. Zira inandığı ve bir dava olarak sırtladığı din olan İslamiyet’in bütün güzelliklerini barındırıyordu kendinde. O; direnişin öncülerindendi, kendini Allah yoluna adamıştı, bu yolda verdi son nefesini… O, mümince yaşadı ve mümin olarak öldü. İlk kez 12 Eylül sonrasında gitmişti bugünlerde son nefesini verdiği Afganistan’a… O zamanlar Rus işgali altındaydı o topraklar… Kirli bir savaşın izini sürüyordu. Ümmetin sancılarını yüreğinin orta yerinde hissediyordu. Onun için hep yollardaydı, o büyük ve aydınlık yolu açmak için… Karınca misali hedefe varamasa da yolunda ölmeyi, tarafını belirlemeyi gaye ediniyordu. Patani’nin yetimlerine merhamet kırıntıları taşıyordu Yıldız… Onlar aç ve biilaç yaşarken o bir şey olmamış gibi davranamazdı. Peygamberin ümmetine bu yakışmazdı. Zira Müslümanlar bir vücudun azaları gibiydi. Bu azalardan birisi rahatsız olunca bütün vücut o acıya iştirak eder, merhem olurdu. O da merhem olmak istiyordu yaralara. O, bir ara “Abdülhamit Muhacirî” mahlas ismiyle Milli Gazete’de çocuk köşesini hazırladı. Hakikatin güçlü soluğu olan yazılarını Mavera, Güldeste, Gurbet dergilerinde ve Milli Gazete’de yayınlandı Bahattin Yıldız… Yiğitti, korlaşan koca bir yüreği vardı onun… Şahadet özlemiyle yaşayan Yıldız’ın kitaplarının konusu daha çok Afganistan’dı. “Ferhad Dağcı” müstear adıyla kaleme aldığı ilk kitabı “Savaşan Afganistan” ateşin gül açtığı topraklardaki zorlu hayatı anlatıyordu. İkinci kitabı “Cihat Günlüğü” ydü. Bu kitabın büyük bir kısmı Zarifoğlu ile yazışmalarından oluşuyordu. Zaten onu bu kitabı yazmaya yönelten de Zarifoğlu’ydu. Güllerin Vedası’nda bu davayı sırtlayan Bilal Yaldızcı, Fuat Çağlar, Selami Yurdan, Metin Yüksel gibi şehitlerin yaşamlarını anlatıyordu. Bu öykülerde anlatılanlar hayal kahramanları değil, ilahî davanın çilesini sırtlamış hakikat kahramanlarıydı. Onun “Karda Ayak İzleri”, “Kar Çiçeği” isimli eserleri, adlarında kar olmasına rağmen sımsıcak kitaplardı. Sırtında ağır bir yük vardı yazar Bahattin Yıldız’ın. Bu yük, kurşundan daha ağır iman yüküydü. Bu yükün altında dağlar, tepeler aşıyordu Hakk’ın verdiği güç ve cesaretle… Erdem Beyazıt’ın dediği gibi: “Onlar gittiler../Yalnız bir yemin kaldı aramızda/Ben şimdi bu yanda/Kasılmış çıplak bir kurşun gibiyim/Namluda… Onlar gittiler../Topraktan bir işaret taşıyarak alınlarında/Ben şimdi bu yanda/Gerilmiş bir an gibiyim/Doğumla ölüm arasına… Onlar gittiler/Gelen zamandan bir haber gibiydiler/Ben şimdi bu yanda/İçilmiş bir and için bekleyenim/Kurulmuş saat gibi… Onlar gittiler/Giderken bir muştu gibiydiler…” Kelebeğin o bitmez heyecanıyla ışığa koştu Bahattin Yıldız… Ona yatakta ölmek değil, böyle bir hayır yolunda ölmek, şehit olmak yakışırdı zaten. Maveradan yankılanıyor şimdi gür sesi… Allah gani gani rahmet eylesin dinin güzelliklerini yayan kutlu yolcuya!...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © M.NİHAT MALKOÇ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |