Kaç kez vurulup yarıda,yaralı kalmıştı düşlerim tıpkı çocukluğum gibi kanlar içinde.Sorguladığım ve her seferinde kalemini kırıp astığım düşlerimin suçu yoktu aslında,ipi her boynuna geçirişimde vazgeçiyordum yargılamaktan hayallerimi ama yetişemiyordum,bütün suç ayağı çürük o iskemlede.Ben vazgeçtiğimde çocukluğum sallanıyordu bir ipin ucunda ve bir çocuk ağlıyordu kalabalığın tam ortasında,annesini kaybetmiş gibi hıçkıra hıçkıra....Patlamış bir top ve bir kuşun gözünden dünyaya baktığım uçurtmam bir sabah kayıptı yine.Çocukluğumda bile yitip gidiyordu bindiğim zaman gemisi,geride ise kocaman bir sis perdesi.Değişiyordu insanlar;gidenlere gelenler ekleniyordu,her mevsimde uçup konsada bir çiçeğe yüreğim,kelebek kadardı ömrü bütün sevdaların.Bu kapalı gişenin en dramatik filmiydi oynayan ve hafızalara kazınan tek sahne çocukluğumdu ayakta alkışlanan.Gökkuşağının içindeydi düşlerim,kırıkta olsa,yitikte olsa benimdi çünkü yediverenin içinde kaybolmuştu uçurtmam...