Her gün yeniden doðmalý. -Yunus Emre |
|
||||||||||
|
Öðretmenlik yaptýðým yýllarda, bir tenefüs saatinde,öðretmenler odasýnda öðretmen arkadaþlarla sohbet ediyorduk. Dedi ki bir arkadaþým: “Sizin de dikkatinizi çekiyor mu bilmem. Televizyonda hemen hemen hiç türkü çalmýyorlar. Özellikle sabahlarý türkü dinlemeyi çok istiyorum. Ama daha çok pop müzik, fantezi müziði ya da arabesk çalýyorlar.” Anladýðým kadarýyla arkadaþým türkülerimizi özlemiþti. O da benim gibi türkülerimizi seviyordu. “Oh! Çok þükür.” Dedim içimden. Nihayet benim gibi düþünen birine rastlamýþtým. O an türkülerimizi düþündüm. Yurdumuzun çeþitli yörelerinden izler taþýyan; içinde sevgileri, acýlarý, sitemleri,özlemleri, umutlarý barýndan türküleri. Bugün baþka tür müziklere neredeyse yenik düþmek üzere olan öz müziðimizi. Ben bu güzel türkülerle büyüdüm. Televizyonun olmadýðý çocukluðumda, radyo ile tanýdým ve sevdim türkülerimizi. Türküyü söyleyen kiþinin sadece sesi yetiyordu. Çocukluðumda, çanta gibi sapý olan kýlýfýnýn içinde koruduðumuz bir radyomuz vardý. Annemin elinden hiç düþmezdi. Kucaktaki çocuk gibi, annemle beraber gezer dururdu evin içinde. Annemin evin hangi odasýnda iþi varsa, o odadan duyulurdu radyonun sesi. Türkülerimizi iþte ben o radyoyla tanýdým. Türkülerimizi o radyoyla sevdim. Onlara o radyoyla baðlandým. Nezahat Bayram’ýn, Aliye Akkýlýç’ ýn, Niyazi Yýlmaz’ýn, Ahmet Sezgin’in, Muzaffer Akgün’ün, Neriman Altýndað’ýn ve daha birçok Türk Halk Müziðini icra eden o zamanýn sanatçýlarýnýn sesleri hâlâ kulaklarýmda. Nesrin Sipahi, Behiye Aksoy, Necdet Tokatlýoðlu gibi Türk Sanat Müziði söyleyen sanatçýlarý da bu radyoyla tanýdým. Yýllardýr bu sanatçýlarýmýzý dinlemediðim halde; þimdi onlardan birinin sesini duysam hemen tanýrým. “Ýþte bu falanca.” Diyebilirim. Öylesine yer etmiþtir, iz býrakmýþtýr bende. Bugün artýk pek dinleyemediðimiz türkülerimizin her biri bizden bir parçadýr aslýnda. Sözleri anlamlý ve uyumludur. Þimdiki liste baþý þarkýlar gibi, sözleri saçma ve anlamsýz deðildir. Her birinin bir öyküsü vardýr. Toplumsal veya ferdi yaþanan olaylarýn sonucunda, halkýmýz tarafýndan yaratýlmýþlardýr. Çalýndýklarý ve söylendikleri yerlerin seslerini,hislerini alarak, günümüze kadar gelmeyi baþarmýþlardýr. Kimisinde acýlarýnýzý bulursunuz, kimisinde umutlarýnýzý, kimisinde sevinçlerinizi. Aðýtlarýnda aðlamak, oyun havalarýnda oynamak istersiniz. “Yarim Ýstanbul’u Mesken mi Tuttun? “türküsünü dinlerken; ekmek parasý için evinden ayrýlýp Ýstanbul’a giden, yedi yýldýr köyüne dönmeyen eþine sitem eden bir köy kadýnýnýn acýsýný içinizde duyarsýnýz. “Þeker Oðlan” ý “Hüdayda” yý dinlerken, içinizin kýpýr kýpýr ettiðini hissedersiniz. “Hem Okudum Hemi de Yazdým”ý dinlerken, yavrusunu kaybeden bir annenin yürek yangýnýný eminim siz de yüreðinizin derinliklerinde duyarsýnýz. Kýsaca, her yönüyle bizi sarar türkülerimiz. Bizim öz müziðimiz olan türkülere haksýzlýk ediliyor. Onlara gereken önem verilmiyor. Gerektiði gibi ve gerektiði kadar çalýnýp söylenmiyor. Çocuklarýmýza, gençlerimize türkülerimizi tanýtamýyoruz, sevdiremiyoruz. Ben öðrencilerimin türkülerimizi pek bilmediklerine ama; benim kulaklarýmý týrmalayan, adýna “müzik” bile diyemeyeceðim günümüzün moda parçalarýnýn hemen hepsini bildiklerine tanýk oluyorum. Türkü mýrýldanan bir çocuða pek rastlayamýyorum. Hepsinin dilinde; adýný bir türlü koyamadýðým, saçma sapan sözleri içeren parçalar. Bunlarýn bazýlarýný daha ben hiç dinlemediðim halde, liste baþý olduklarýný duyunca þaþýrýyorum. Kendimi dünya ile iliþiðini kesmiþ biri gibi hissediyorum. Çaðýmýzýn gerisinde kalmýþ biri olmanýn endiþesini yaþýyorum. Çok deðil, iki gün televizyon izlemezsem, günümüzün meþhur sanatçýlarýndan(!) ve onlarýn liste baþý olmuþ parçalarýndan habersiz oluyorum. Kendimi baþka dünyadan gelmiþ ve bu dünyanýn yabancýsý gibi görüyorum. Parça besteleniyor, iki gün sonra liste baþý oluyor. Þarkýyý okuyan kiþi de âdeta ilâhlaþtýrýlýyor. Söyleyeni meþhur edip çýkýyor. O kiþinin saç kesimi, giysisi, hatta sarfettiði kelimeler, gençler için bir sembol oluyor. Þarkýnýn klibi televizyon haberlerine konu olabiliyor. Klibin çekimleri yurt dýþýnda yapýlýyor çoðunun. Cennet yurdumuzda , o güzelim þarkýnýn(!) konusuna uygun bir mekân bulunamýyor. Klipte þarkýyý okuyan kiþiye eþlik edecek birisine milyarlar veriliyor. Ancak, bu kiþilerin arkasýnda amaçlarýný bir türlü anlayamadýðým birileri var . Sanki sihirli bir el deðmiþçesine, þarký ve þarkýyý okuyan , Türkiye’de “bir numara” oluveriyor. Bu parçalar nasýl seviliyor, nasýl ilgi görüyor? Ne çabuk meþhur oluyor? Bir türlü çözemiyorum. Onlardaki güzelliði sezemiyorum. Ýþte bu parçalara yenik düþmek üzere türkülerimiz. Türkülerimizi neredeyse arka plana iten, çocuklarýn ve gençlerin dilinden düþürmedikleri parçalara bir göz atalým isterseniz. Onlarda, gözümden kaçan bir fevkaladelik var da, ben mi sezemiyorum? Önce sözlerinden baþlayalým: “Kýl oldum abi” “Ortada kuyu var, yandan geç” “Amme velakin, cümbür cematin” “Aganigi naganini” “Ankara Devlet Su Ýþleri / Býrak yavrum bu iþleri.” Gibi. Bunlar hemen þimdi aklýma geliverenler. Bu sözlerde sizce bir fevkaladelik var mý Allahaþkýna? Efendim deniliyor ki; çocuklarýmýz ve gençlerimiz bu müzikleri seviyorlar, dinliyorlar. Onlarýn deyimiyle “ çok tutuyorlar.” Ýþte sanatçýlar(!) da o nedenle bu tür müzik yapýyorlarmýþ. Ve insanlarý eðlendirmek istiyorlarmýþ. Oysa , bunlarýn yaptýðý eðlendirmek deðil, saçmalamak... Çocuk sabah gözünü açtýðýnda televizyonda bu müzikleri dinliyorsa ; düðünde, davette,parkta, çay bahçesinde bu müzikleri duyuyorsa, yani bu müziklerle büyüyorsa, bu müzikleri sevmesi, tutmasý ( onlarýn deyimi bu) çok normal. Dinleye dinleye alýþýyorlar, sevmeye baþlýyorlar. Bu bana, çok eski yýllara ait bir öyküyü hatýrlattý: Zamanýn birinde bir gelin kaynana varmýþ. Her gelin kaynana gibi onlar da zaman zaman tartýþýrlarmýþ. Ýþte böyle bir günde gelin kaynanasýna; “Bu eve gelin geldiðimde kokudan, pislikten girilmiyordu. Þimdi evde koku moku kalmadý. Her taraf mis gibi oldu.” demiþ. Gülmüþ kaynanasý.”Ah kýzým ah!” demiþ. “O koku hâlâ var bu evde. Ama, senin burnun alýþtýðý için kokuyu duymuyorsun.” Ýþte çocuklarýmýz, gençlerimiz bu müzikleri devamlý dinledikleri için, bunlarla yatýp kalktýklarý için, bu müziklerdeki basitliði, taklitçiliði sezemiyorlar. Onlara güzel geliyor. Dinleye dinleye alýþýyorlar ve sevmeye baþlýyorlar. Üstelik böylece çocuklarýn ve gençlerin deðer yargýlarý da deðiþiyor. Onlarý kolay þeyleri, deðersiz þeyleri, kolay yoldan elde edilen þeyleri sevmeye yöneltiyoruz. Sanatsal hiçbir deðeri olmayan ve birkaç günde televizyonun etkisiyle Türkiye’nin gündemine oturan þarkýlarý yapanlar, çocuklarýmýza kötü örnek oluyorlar. Böylece çocuklarýmýz müzik eðitimi almadan müzik yapmaya, televizyondaki abileri ve ablalarý gibi kolay yoldan meþhur olmaya özeniyorlar. Bir iþin eðitimini almak, onlar için hiçbir deðer ifade etmiyor. Bu müziklerle büyüyen, bunlarý besteleyenlere ve yorumlayanlara “Sanatçý” gözüyle bakan çocuklarýmýz, büyüdüklerinde , nasýl parçalar bestelerler dersiniz? Mesela þöyle bir parça olabilir. Ayný bugünki þarkýlarýn sözleri gibi: Kediler der miyav miyav Annem piþirmiþ pilav Gel koçum bir kaþýk al. Hap dedik, hop dedik Pilavý yedik, bitirdik. Alsana cicim alsana Lay lay lom. Güldüðünüzü duyar gibi oluyorum. Eðer gülüyorsanýz haksýzlýk ediyorsunuz demektir. Çünkü günümüzün hit (!) parçalarýndan ne farký var bu þarký sözlerinin? Sözler, en az onlar kadar anlamlý, onlar kadar uyumlu. Hatta onlardan bir gömlek daha üstün. Biz çocuklarýmýza buna benzer müzikler dinletirsek, onlarýn da böyle sözleri þarký yapmalarý çok normaldir. Ne demiþ atalarýmýz: “Aðaca çýkan keçinin, dala bakan oðlaðý olur.” Peki ya eski türkülerimiz ve þarkýlarýmýz? Onlarý besteleyenler, onlara söz yazanlar?....O eski sanatçýlara, onlarýn yarattýðý eserlere haksýzlýk edilmiyor mu? Türkülere, þarkýlara verilen emeði bir çýrpýda silip atmýþ olmuyor muyuz, bu günki müzikleri yapmakla? Çocuklarýmýza ve geçlerimize bu saçmalýklarý sunmakla, eski sanatçýlarý arka plana atmýþ olmuyor muyuz? Sanatý ve sanatçýlýðý basite indirgemiyor muyuz? Eser yaratmak ,öyle kolay deðil. Bir yerlerden çalýnmýþ melodilere, uydurma sözler yazarak milyonlarýn karþýsýna çýkmak, o milyonlarý hafife almaktýr. Yahya Kemal Beyatlý; yazdýðý bir þiiri tam iki sene bekletmiþ yayýmlamak için. Bunun sebebi de, þiirdeki sadece bir dizenin sözleri, istediði gibi olmadýðý için. Sanatçýdaki þu titizliði anlayýn lütfen. Bir de o güzelim türküleri deðiþtirerek, otantikliðini bozarak söyleyenlere ne demeli? Neymiþ efendim, yeni bir yorum getiriyorlarmýþ. Ýnsanlarý eðlendirmek istiyorlarmýþ. Bir türkünün aslý nasýlsa, öyle söylenmeli. Yeni þeyler üretemeyenler, sanatý sadece þöhret ve para için yapanlar, daha doðrusu sanat icra ettiklerini zannedenler, türkülerimizi de bozuyorlar. Çok sevdiðimiz o güzelim türküleri , ne olduðu belli olmayan bir ses kalabalýðýna dönüþtürüyorlar. Bu kiþilere “ dur” diyecek birilerinin olmamasý üzüyor insaný. Kültür Bakanlýðýnýn , bu konuda yapacak bir þeyleri mutlaka olmalý. Ne “Hüdayda” nýn, ne “Osman Abim Evde mi” türküsünün, ne de baþka türkülerimizin bozulmasýna gönlüm razý olmuyor. Bu türkülerin yeni yorumlara ihtiyacý yok. Hele hele o anlamsýz kliplere hiç ihtiyacý yok. Bu türkülerimizi bozanlar, türkülerimize artýk dokunmasýnlar. Kendilerinin yapabilecekleri müzikleri yapsýnlar. O güzel þarký ve türkülerimizin gerçek sahiplerinin kemikleri daha fazla sýzlamasýn. “Müzik evrenseldir.” Diyerek, yabancý müziklere Türkçe söz yazarak bunlarý çocuklarýmýza ve gençlerimize sevdirmeye çalýþanlar! “Yeni yorum getiriyoruz “ kolaycýlýðýna sýðýnarak þarkýlarýmýzý ve türkülerimizi bozanlar! Argo, anlamsýz, saçma sapan sözlerle þarký yapanlar!.....Sözüm sizedir: Þarkýlarýmýza, türkülerimize lütfen dokunmayýn. Onlarýn güzelliðini, özelliðini bozmayýn. Çocuklarýmýza ve gençlerimize “Müzik “ diye , yaptýðýnýz saçmalýklarý sunmayýn Belki o zaman bize daha az zararýnýz dokunur. Böylece, eskinin o güzelim þarkýlarý ve türküleri sizden kurtulmuþ olur. 1994/Mudurnu
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Kâmuran Esen, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |