Yalnızca hava, ışık ve arkadaşın varsa hiç üzülme. -Goethe |
|
||||||||||
|
Kendini sevmenin temelinde bence kendini anlamak, tanımak, artılarını ve eksilerini bilerek kendini benimsemek bulunmaktadır. Bebek anne karnında bile temel olarak bunları bilip kendini ifade eder. Örneğin annesi onun beğenmediği bir müzik dinlediğinde ya da ses yüksekliğinden rahatsız olduğunda annesinin karnında yerine göre tekme atarak yerine göre şekilden şekile girerek kendi rahatsızlığını annesine yansıtır. İstediğini yaptırana kadar rahat durmaz. Zaten anneler bebeklerine karşı duyarlı olduklarından ceninin çok uğraşması gerekmez. Doğumdan sonra bebek anneden ayrı bir birey olduğu bilincine varıp etrafı keşfe çıkacağı anlara kadar çoğunlukla, isteklerine karşı gelinmez. İçindeki merak ve öğrenme isteği ve tehlike nedir bilmemesi yüzünden bebek her harekete geçtiğinde, doğal olarak annesini heyecanlandırır. Ve böylece bebek ilk yasaklarla tanışır. Amaç bebeği kendisinden ve çevresinden korumaktır. Ailelerin bu konuda farklı yaklaşımları vardır. Genelde anneler en az iki yaşına gelene kadar hayatının merkezine bebeğini yerleştirir. Bebeğin hayatta kalabilmesi ve sağlıklı gelişip büyüyebilmesi de buna bağlıdır. Annelik bir çok beceri, sabır, bilgi, fedakarlık, hoşgörü, farkındalık ister. Bu nedenle cennet annelerin ayaklarının altındadır. Ve yine aynı nedenle annelik dünyanın en zor ve hiç bitmeyen mesleğidir. Çocuklarını yetişkin bireyler oldukları halde kendi hayatlarının merkezinden çıkartmayan annelerin bu davranışlarından, hem kendileri hem de çocukları etkilenir. Kimi anne yerine getirmesi gereken diğer sorumlulukları yüzünden en önemlisi de bebeğinin onun duygu, düşünce ve davranışlarının etkilerinin, bebeğinin üzerinde ne denli etkili olduğunu bilmediğinden, bebeğinin her yönden sağlıklı gelişmesi için ona yeterince yardımcı olamaz. Bebeklerin ilk öğrenme biçimleri anneyi modellemektir. İlk sene bebek anneyi kendisinin bir parçası olarak algılar. Hepimizin günlük hayatta üstlendiği roller ve buna bağlı sorumluluklar var. Hayatlarında bir şekilde sevgi ile tanışmış ve onun sıcaklığını içinde hissetmiş insanlar, (çoğunlukla kendileri bile bilmese ve çevresindekiler farkına varmasa da) çok fedakar ve verici bireyler. Çekirdek bir aileyi düşünelim. Birbirini seven 2 genç evleniyor ve bir aile oluşturuyorlar. Kimileri içinde büyüdükleri aileleri de bu 2 kişilik ailenin içine dahil ediyor. Kendilerinin yeni bir aile oluşturdukları fikri yerine, kendi ailelerine bir kişinin daha katıldığı fikri, zihinlerinde yer alıyor. Evlendikten sonraki ile evlenmeden önceki hayatları arasında, farklı bir evde, cinselliği özgür ve yasal olarak yaşamak dışında fazla bir fark olmuyor. Ancak ,çoğunlukla evli olan çiftler ve aileleri, bu durumun farkına varmıyor. Bu konularda kendileriyle konuşulsa bile kendilerinin o ailelere dahil olduklarını kabul etmiyorlar. Peki kişiler kötüler mi? Hayır tabii ki, değiller. Hatta çok sevgi dolu ve sorumluluk sahibi kişiler. Ama kişilerin öncelikle kendilerini sevmeleri gerektiğinin ve kendilerine karşı sorumluluklarını yerine getirmenin, mutluluğun, sağlığın,huzurun anahtarlarından biri olduğunun farkında değiller. Ve içinde yaşayanlar bile bu durumun farkına varmıyorlarsa, sen kimsin ki, neyin farkına varıyorsun diyenlerin seslerini, düşüncelerini duyabiliyorum. Ben, ben kimim sorusunu kendine soran, kendini tanımaya anlamaya, içindeki çocukla barışmaya, kendi değerlerini, doğrularını araştırarak, gözlemleyerek, sorgulayarak,okuyarak, izleyerek oluşturmaya çalışan, ve kendi yaşam amaçlarına ulaşıp onları gerçekleştirmeye çalışırken, diğer kişilerin amaçlarına ulaşmalarına engel olmamaya özen gösteren ve tüm canlıların var oluşuna saygı ve sevgi duyarak hayatı yaşamayı tercih eden biriyim. Düşünüyorum, araştırıyorum, okuyorum, sorguluyorum, hissediyorum, duygularımı, düşüncelerimi ifade ediyorum paylaşıyorum. Ben herkes gibi sıradan bir vatandaşım. 2 yıl öncesine kadar bende bahsettiğim verici ve fedakar kişilerden biriydim. Aslında yine öyleyim ama bu sefer önceliği kendime karşı sorumluluklarıma verdiğim için, tüm yaptığım iyi davranışlar fedakarlığı değil, kendi doğrularıma uygun tercihleri ifade ediyor. Kişiler çocukluktan ergenliğe geçiş aşamasında kendi kimliklerini aramaya başlıyorlar. Bildiklerinin zıtlarını öğrenip, karşılaştırmak ve kendi doğrularına ulaşmak istiyorlar. Çocuklukta tanrı ve tanrıça olarak gördükleri anne ve babalarının doğrularına ulaşma isteği içlerinde yer alsa da, -çoğunlukla alışkanlıktan gösterilen- bireyselliğe saygıdan uzak davranışlar yüzünden ergenler, kendileri olabilmek için, onlara ters düşünceleri konuşup, onların doğrularına uymayan davranışlarda bulunuyorlar. Ergenler hem kendilerine model aldıkları kişiye benzemek, hem de onlardan farklı olmak istiyorlar. Bunun yolu da çatışmalardan geçiyor.Ergenin kendi kimliğini bulabilmek için çatışmalarını yaşayarak çözmeye ihtiyacı var. Ebeveynler, belli bir yaşa gelmiş, bilgi, birikim, deneyime sahip ve kişiliklerini oluşturmuş kişiler. Çocukları için her zaman en iyiyi istiyor ve kendi bildiği doğrular doğrultusunda, çocuklarının en iyiye ulaşmalarına yardımcı olmak istiyorlar. Yaşadıkları olumsuz tecrübeleri, çocuklarının yaşamamasını istiyorlar. Bu nedenle kendi doğrularını çocuklarına kabul ettirmekte ısrarcı olabiliyorlar.Israrlar ve yaklaşım yüzünden ergen kendisine saygı duyulmadığını düşündüğü, hissettiği zaman, söylenenin anlamı, içeriği yerine söyleniş tarzı genci etkilediği için bilginin doğruluğu geçerliliğini gencin gözünde yitiriyor. İki tarafda haklıyken, haksız konuma düşürüldüğünü düşündüğünde ve hissettiğinde uzlaşmanın temeli olan birbirini anlamanın önüne bir set çekilmiş oluyor. Aslında, iki tarafında birbirinden beklediği saygı ve kendileri olduklarında da sevildiklerini hissedebilmek. Ve ailelerin kendi ailelerinden bildikleri, bekledikleri koşulsuz itaat ve her zaman kazanma hakkının kendilerinde olduğu inancı, iki tarafında kazanmasını sağlayacak davranışları arama isteğine ket vuruyor. Hiçbir zaman hiçbir şey için geç değil. Yeni başlangıçlar hayatımızın bir parçası. Denenmiş ve istenilen çözümlere ulaşılamamış durumlar için farklı bir yöntemin denenmesinden nasıl bir kayıp oluşabilir ki? Bilinmezin yarattığı korku hepimizi yeniliklerden uzak tutmaya çabalasa da, içimizdeki çocuk bize yardım elini uzatmak için bekliyor. Biraz cesaret ve onun desteği ile başaracağımıza inanarak ortak doğrularımıza ulaşmak için sabırla denemeye devam edersek, sonuç iki tarafında mutluluğu olacak.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2025 | © Didem, 2025
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |