|
Anasayfa |
Son
Eklenenler |
Forumlar |
Üyelik |
Yazar
Katılımı |
Yazar Kütüphaneleri |
|
|
24 Ekim 2009
Siz=ben
Didem
İnsan kendisi yerine başkalarını eleştirirken çok daha acımasızdır, hatalarımı görebilmek, kayıplarımdan kurtulabilmek için bu sefer kendime siz diye hitap etmeyi seçtim. |
|
Belki de kız kurusu olarak kalmalıydım, ailemin sevgili bebeği, el üstünde tutulan, gözlerinden sakınılan. Kuru kaldığım doğru, bırak kadınlığı kızlığı, bebeklikten ayrılamadığım daha doğru, battaniyesine yapışan bebek gibiyim, hem de öyle edepsizim ki, başkalarının benim sırtıma dayanmasını kabul etmeden, kendim onlara sırtımı yaslıyorum.
İtinayla mutsuz olunur, itinayla mutsuzluk bulaştırılır, itinayla sevdiklerinizden uzaklaştırılır, çok basit hiç birşey yapmayın, sadece sızlanın, kırk yılın başı bir işe yaradığınızda o kadar bitkin görünün ki, kimse bir daha sizden bir şey isteyemesin. Ama sonra dönüp neden yalnızım, neden kırgın bana bakan bu gözler demeyin. Onları kıran sizsiniz, bunu bilin.En basit işi bile biriktirin, kar topundan çığ haline getirin, sonrada bu işler bitmez deyip, elinizi hiç sürmeyin, şanslıysanız biri sizin yerinize yapar, şanssızsanız birikenlerin altında boğulmaya mahkumsunuz. Kafanıza gelen taşlara da hiç sinirlenmeyin, sadece kafanıza taş yediğinize sevinin. Sonra ilaçlarınızi içmeyin, doktorunuza gitmeyin, yemek yemeyin, faturaları ödemeyin, hiçbir sorumluluğunuzu yerine getirmeyin, böylece kendinizden nefret ettirin. Sonra kaçacak bir yeriniz, sığınalacak bir limanınız kalmadığında kendinize yeni kurbanlar seçin, asalaklıktan vazgeçmeyin, nede olsa bu sizin varlık sebebiniz, asalak geldiniz, asalak gideceksiniz. Hala okumaya devam ediyor musunuz, peki siz bilirsiniz, bunu siz istediniz.Zamanla keşke bir hiç olsaydım diyeceksiniz, o zaman hiçliğiniz bile para etmeyecek. Bir gün gelecek, hiç doğmamış, hiç yaşamamış olacaksınız, ne kendinize ne başkalarına hayrı dokunmamış, varlığıyla yokluğu anlaşılmayan bir şey olarak bile kalmayacaksınız akıllarda, niye geldiniz bu dünyaya? Diyceksiniz ki, doğmayı ben istemedim. Evet doğmayı siz istemediniz ama neden şimdi yaşamı terkettiniz, adeta yaşama, kendinden bıktırıp ayrılmaya çalışılan sevgili gibi davranmayı neden seçtiniz. Çekip tetiği, yaşamınıza son verebilirdiniz, bunu istemediniz, siz neden böylesiniz, kimden aldığınız intikam, neden kendinize ve sevdiklerinize acı çektirmeyi seçtiniz. Siz hem mazoşist hem de sadistsiniz.Hep kurban rolündesiniz, oysa asıl katil sizsiniz, içinizde bir zamanlar yaşama sevinci vardı, işte siz öncelikle onun katilisiniz.Yalancı, bencil ve gereksizsiniz. Kendine verdiği sözü bile tutamayan, ihtiyaç duyulduğunda hep uzakta olan, sürekli sinir bozan, “Senden gelecek hayır allahtan gelsin.” dedirtensiniz. İyi değil ama, siz neden böylesiniz, hiç başkalarını suçlamayın, bu durumun tek sorumlusu, tek suçlusu sizsiniz.Zamanını vakit öldürerek boşa harcayan, kafasını yastıktan kaldırmayan, arkadaşlarının sesini telefonda duymak yerine onlarla rüyalarda konuşan yine sizsiniz. Özbakımını bile aksatan, sokaktaki berduştan farkı olmayan, kafasının içi gibi evindeki dolapları da karmakarışık, sonrada aradığını bulamayan yine sizsiniz. Düzenli bir hayatı olmayan, elindeki nimetlerin, sahip olduklarının kıymetinin farkında olmayan ve sonunda, el el üstünde tek başına kalacak olan sizsiniz.
Kimse sizin oyuncağınız değil, kimseden daha değerli değilsiniz.Size siz demek bile gereksiz, öylesine işe yaramaz birisiniz.
:: Görülenden farklı gerçekler de vardır... |
Gönderen: Hülya Akyıldız / , Türkiye
|
13 Nisan 2010 |
|
| Her dal elinizde kaldığın da yeniden, yeniden, yeniden düşer her düşüş de daha da dibe inersiniz üstelik daha fazla canınız yanar, daha çok yaralarınız kanar ve daha çok karanlıklara dalarsınız ve öyle bir an gelirki artık tüm ümitler yok olur, siz rüzgarın önünde ki yaprak misali bırakırsınız kendinizi o boşluğa ve alabildiğince içine çektiği karanlıklara, dibe.... (Son yazımdan bir alıntı)
Acımasız bir yargılama olduğunu düşünerek, bazen gerçekler görüldüğünden daha farklıdır diyorum...
Yüreğinize emeğinize sağlık. Çalışmalarınızda başarılar dilerim.Hülya Hanım, bazen kişi şok geçirdiğinde sarsılarak kişinin uyandırılması gerekir.Sanırım bu yazımdaki karakter kendini tokatlayarak uyanmaya çalışıyor.Acımasız bir yargılama fikrinize katılıyorum, ancak kişiler genelde iğneyi kendilerine, çuvaldızı başkalarına batırmayı tercih ettikleri için bu sefer tersini vurgulamayı tercih ettim. herşey gibi bence de durumun- sizin tabirinizle gerçeğin- algılanışı da kişiden kişiye farklılık gösterebilir. Değerli ve anlamlı yorumunuz için çok teşekkür ederim.Sevgi ve Saygılarımla.Didem.
|
:: Belki de kişi daireyi silmiştir! |
Gönderen: Ömer Faruk Hüsmüllü / , Türkiye
|
5 Mart 2010 |
|
| Sokrat der ki:
"-Önce içinde nokta olan bir daire çizin.
-Sonra ,daireyi silin!
-Artık dairenin büyük yada küçük olmasının hiçbir önemi yok.Geriye sadece nokta kaldı.
-Şimdi sınırı olmayan bir dairenin merkezindesiniz. " Çok beğenirim ve kullanırım Sokrat'ın bu yöntemini.Özgürlüğün güzel bir tanımını yapmış usta filozof bence...Saygılarımla.
Haklısınız Ömer Faruk Bey, Sokrat’ın bu yönteminin özgürlüğün güzel bir tanımı olduğu hususunda size katılıyorum. Değerli ve düşündüren yorumunuz için çok teşekkür ederim. Bu yöntem bana: Evrenin gücünün sonsuz bir umman olduğunu anımsattı. Biz de bu ummandan hiç kimsenin hakkını yemeden doyasıya yararlanabiliriz. Şayet inanır, ister ve emek verirsek. Bu okyanusdan sadece bir kova su çekebiliriz ya da, ordan kendimize akan, boru hattı döşeyebiliriz. Hani derler ya azı karar çoğu zarar diye, sanırım isteklerde de orta yolu bulabiliriz. Ancak orta yolu bulabilmek, yaşayabilmek ve yaşatabilmek için de kişinin her koşulda, kazan- kazan ve kazan yaklaşımıyla oluşturduğu isteklerini gerçekleştirmeye hakkı ve ihtiyacı olduğunun farkında olup, ona göre davranmasının gerekli olduğunu düşünüyorum. Üç kazanan isteyen, istenen ve doğa olmalı.
Bir de, psikologum bir nokta ve çevresinde daireler çizmişti. Noktanın ben, en yakın çemberin eşim, bir sonrakinin ailem, bir sonrakinin dostlarım, bir sonrakinin arkadaşlarımın vb. iletişim kurduğum kişilerden oluşan grupları simgelediğini söylemişti. Bu çemberlerin insanın sınırlarını belirlediğini, ancak aynı zamanda şayet istersek, geçirgen olabileceğini de söylemişti. Kendimize yakınlıklarına göre, aramızdaki mesafelerin yakınlaşıp uzaklaşabildiğini söylemişti. Çevremizdeki dairelerde yer alan kişilerin bizden beklentileri olduğunu zannettiğimiz hususlarda, sanırım, yerine göre, kendimizin başarıp başaramayacağımıza olan inancımız da iniş ve çıkışlar görülebiliyor.
Son bir örnek, bu gün Martı adlı kitabında yazarı olan Richard Bach’ın Hipnozcu adlı kitabını okumaya başladım. Bir pilot telsizden şu mesajı duyuyor: “Beni duyan kimse var mı? Galiba kocam öldü!Mesajı alan aynı zamanda uçuş eğitmeni olan pilot, uçak kullanmayı bilmediğini söyleyen kadının bunu tereyağından kıl geçer gibi kolayca halledeceğini, birlikte uçağı indireceklerini söyleyerek kadına destek oluyor. Ona, o kadar güveniyor, inanıyor ve onu o kadar sakin ve soğukkanlı hale getiriyor ki kadının sadece yaptığı gözlemler ışığında, bir de eğitmen pilotun talimatlarını uygulaması sayesinde uçağı yere indirmesine yardımcı oluyor. Ayrıca kule görevlilerinin bile kadının acemiliğini dile getirmelerine izin vermiyor. Sanırım bu tarz yaklaşımlar, çevremizdeki daireleri silerek, kendimizi olabildiğince yüksek seviyede ifade etmemize yardımcı oluyor. Sevgi ve Saygılarımla.Didem
|
:: Özeleştiri... |
Gönderen: Mehmet Ali Özler / ,
|
9 Şubat 2010 |
|
| Sağlıklı özeleştiri insanın kişiliğine ne kadar katkı sağlasa da, bu tür eleştirilerden alınan enerjiyi topluma yansıtamamak üzücü olan tarafı. Her bireyin yazınızın on'da biri kadar kendilerini tartıp değerlendirmelerini isterdim. Başarılar.Mehmet Ali Bey, değerli yorumunuzla beni onurlandırdınız, teşekkür ederim.Sevgi ve Saygılarımla.Didem |
:: düşüncelerinize katılım |
Gönderen: özden özerdem / , Türkiye
|
17 Ocak 2010 |
|
| okudum ve çok güzel buldum.Bu konularda çok düşünen biriyimdir ve kendimden parçalar gördüm ve bazı şeyleri tekrardan düşünmeme sebep oldu o yuzden tesekkur ederim.
Sayın Özden,yorumunuz için çok teşekkür ederim.Duygularımız bize ne söylerse söylesin, önce onu kendimiz gerçekten duyduğumuzda ve anlamak için dinleyebilenlerle paylaştığımızda, duyguların oluşturduğu olumsuz etkilerinde, zamanla gücünün azaldığı düşüncesindeyim.Üstün Dökmen' in de söylediği gibi: Farkına varmadığımız düşünceler, bizi yönetir.Farkına vardığımız düşünceleri, biz yönetiriz. Yanılmıyorsam bu sözü İletişim Çatışmaları ve Empati kitabında geçiyordu.Sevgi ve Saygılarımla.Didem |
:: ne kırılmalı insan ne de kırmalı... |
Gönderen: H.Deniz Hatipoğlu / ,
|
10 Ocak 2010 |
|
| güzeldi yazınız..insan saygı versin önce kendine..kadın olduğunun farkında olarak hayata gözlerini kocaman açmalı..ve sonrasında hak ettiğini düşündüğü insanlarla beraber olmalı..
hayat seni istediğin yere götürür, ruhunun çizilmesine izin verme yeterki..
saygılarımla..yorumunuz içinde teşekkürederim...Haklısınız Deniz Hanım yorumunuza katılıyorum.Öz saygı ve özgüven birey olmanın temel taşlarından.Anlık da olsa duyguların ifadesinin, kişiyi kendi içine soktuğu kıskaçtan çıkardığını düşünüyorum.Bu yazıda benim, kendimi kendimden arındırdığım yazılarımdan biri sadece. |
:: yazınız güzel, |
Gönderen: kemal düz / , Türkiye
|
28 Aralık 2009 |
|
| yazınız güzel, duygular da.fakat siz ne anı yaşayın ne de günü. zamanlar ötesi, mekanlar ötesi bir evren düşleyin..o zaman her şey daha güzelleşecek...
Zarif mesajınız ve güzel öneriniz için çok teşekkür ederim. Şimdi aklıma Zülfü Livaneli'nin bir şarkı sözü geldi. Dünyayı güzellik kurtaracak, bir insanı sevmekle başlayacak herşey. Başkalarını gerçekten sevebilmek için kişinin önce kendini gerçekten sevmeyi öğrenmesi gerekiyor ve bende bu yolda yürüyor, ilerliyorum.Sevmenin ilk şartı da kabul etmek sanırım. |
:: Merhaba |
Gönderen: Evren Özen / , Türkiye
|
3 Kasım 2009 |
|
| Mutluluk öğrenilir mi? Evet...
"İnsan Mühendisliği" Nüvit Osmay bunu kanıtlar...
Kitap tavsiyeniz için çok teşekkür ederim, ilk fırsatta okuyacağım. |
|
Söyleyeceklerim var!
Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?
Yazıları
yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz
ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız,
yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.
Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.
|
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
|
Kendini arayan, dünyayı ,hayatı anlamlandırmaya ve onun içinde etkin olarak var olmaya çalışan, suskunlar ordusundan ayrılmaya çabalayan biriyim. Yazılarımda bazen; aklımdan, yüreğimden, içimden geçenleri, bazende farklı kişilikleri deneyimleme örneklerimi görebilirsiniz.
Etkilendiği Yazarlar:
Doğan Cüceloğlu, Jülide Sevim, Üstün Dökmen, Louise Hay,Allice Miller,Leyla Navaro,Emre Kongar,Kemal Sayar, Milan Kundera, Engin Geçtan,Türkay Demir, Gabriel Garcia Marquez, J.R.R.Tolkien,
|
|
bu
yazının yer aldığı
kütüphaneler |
|
|
|