Sevgi dünyadaki yaşam ırmağıdır. -Henry Ward Beecher |
|
||||||||||
|
Ortaokul bittikten sonra babam, kısa yoldan bir zenaat öğrensin, diye İzmir’e götürdü; bir sanat okulunun giriş sınavlarına katıldım. O sıralar ara meslekler vardı. Çocukların yarış atı gibi dershane dersane koşmasına, en çok parayı kazandıracak fakülteye gireceğim diye yırtınmalarına gerek yoktu. Zaten dershane de yoktu. Öğrencilerin koşulları arasındaki uçurum bugünkünden daha bir yufka idi. Eğitim ve öğretim Milli Eğitimin okullarında yapılır, burasına inanamayacaksınız, bütçeden eğitime yeterli ödenek ayrıldığını söyleyenler bile olurdu. Neyse bunlar olayımızla çok ilgili değil. Köyden İzmir’e gitmiştik ya, benim o kazanamadığım sınav için, oraya gelelim. Babamın köydeymiş gibi, karşılaştığı herkese selam vermesi, o herkesin bize bir değişik bakmasına, gülüşmelerine sebep oluyordu. Durumu anlayınca biz de onlara güldük, ödeştik. Asıl sorun, büyük kentte kadınların, kocalarının elinden tutup çay bahçelerine, parklara gidişini dönüşte anneme “Şehirde karılar kocalarının elinden tutup kahveye gidiyor” diye anlatmamdan doğdu. Annemle babam birlikte kahveye gidecekler ! Tefe konmak için, yıllarca alay konusu olmak için, belki. Yoksa birlikte kahvelerin önünden bile geçilmez. Haa, dört beş yılda bir, birlikte, kahvelerin önünden geçip okulda oy kullanmaları hariç. Bu gidişte doğal olarak babam önde, annem arkada… Babacığım çok da iyilik severdi. Annemi sandığın başına kadar götürür; hiç bir zahmetten kaçınmaz, elinden tutup mührü pusulaya bastırmasına kadar oy kullanmasına yardımcı olurdu. Dönüşte mi ? Koskoca kadın evini bulup geri dönemeyecek mi? Babam kahveye oturur, annem işinin başına dönerdi. Bir de kahvelerin ters yönünde, yani tarlaya giderken birlikte görülürlerdi. Buradaki görüntü de yine her karı kocanın olağan görüntüleriydi. Kocalar önde, kadınlar sırtlarında su testisi, ellerinde ekmek çıkısı ile arkada. Eşek varsa adamlar eşeğe biner ve sağdan soldan kedi köpek çıkıp eşeği ürkütmesin, adamı düşürmesin diye kadınlar önden yürürlerdi. Eşeğin varlığı her yönden yararlı olurdu. Çünkü, testi ve ekmek çıkısı heybeye konup eşeğe yüklenirdi. … Annem, kentli kadınların kocalarıyla el ele tutuşup çay bahçesine gittiğini duyunca bir çeşit oldu. Haklarını arama, özgürlüklerini yaşama geçirme konusunda daha bir hassasiyet göstermeye başladı. Seçim günü için: - Mektebe rey vermeye beyimin golunda gidecem. Dönüşde gayveye oturup çay içecem. Yek başıma gidersem, yanlışlıktan sorumluluk gabul etmem, demeye başladı. Bir de ekledi: - Çoluk çocuğunan da gitmem. Babama göre bu bir tahrik “Herif beni döv. Hatta elin değmişken bir kuşbaşı yapıver” filan demek gibi bir şeydi. Babam bir yandan da korkuyordu. Annem gider gider de yirmi iki yıldır, bir sınır anlaşmazlığından küs olduğu dayımın partisine oy verir miydi? Ki bence verirdi. Bizim evimizde, demokrasi tüm kurum ve kuralları ile geçerliydi. O sert mizaçlı görünen babam, bir günden bir güne “Bu evde İbram’ın partisine oy vereni şöyle şöyle ederim!” dememişti. Eceline susayan herkes dayımın partisine oy verebilir, bunu da açık açık söyleyebilirdi. Babam en demokratik biçimde: - Öğretin bizim partiyi ananıza, dedi. Biz çocuklar hep birlikte derslere başladık. Çünkü annemin partiyle, politikayla uzaktan yakından hiç bir ilgisi yok. Her seçim günü ayrı bir eziyet onun için. “Bir oyla ne olacakmış” sözünü duydu mu, yüzünde gülücükler açıyor, arkadan babamın “Bir bir daha iki” lafını duyuyor, sevinci yarıda kalıyordu. Annem, partinin adını, işaretini söyledikten taş çatlasa yirmi dakika sonra unutuyor. Hiç değilse yarım saat aklında tutabilse, sandığa ulaşıp oyunu kullanacak. Dersler başlıyor: Önce on parmağını açtırıp, her parmak için bir kez Cehepe dedirtiyoruz abimle. Elde parti bayrağı ve amblem olmadığı için, arka planda kızlar bir ellerinin beş parmağına öteki ellerinin baş parmağını ekleyip, altı işareti yaparak tempo tutuyorlar. “Altı ok altı ok altı ok.” Ona kadar saydıktan sonra, evden gidip oyunu atabileceği süre yarım saat bekleyip soruyoruz. - Anne bizim parti hangisi? Yanıt olarak, omuzlarını kaldırıp başını eğiyor, bilemedim işareti yapıyor. … Sayıyı önce yirmiye, sonra otuza, kırka çıkarıyoruz. Kızlar arka plandan elleriyle işaretlerini yapıp “Altı ok altı ok altı ok” sesleri ile ortalığı inletiyorlar. Yanıt: - Bilemedim. Günler propaganda çalışması ile geçiyor. Babam bastırıyor: - Naapın yapın, bu işi bitirin. Ne yapıp edip o bir oyu kurtarmalıyız ama, olacak gibi de değil. Bu kez anneme son bir şans veriyoruz: Elli kez . Elli kez parti adı, kızlar aynı tempoda el işaretlerine devam. Sonunda bitirip yarım saat da bekledikten sonra, annemin yüzünde beklenmedik bir gülümseme belirdi. Tabi, asıl sevinci yaşayan bizleriz. Başladık zıplamaya, çığlıklar atmaya. “İşte bu kadar. Politika budur. Adam adama markaj denen eylem budur. Oylar altıoka ” Sevinç gösterileri bitince hep birlikte annemin yüzüne baktık: - Şimdi söyle anne. Bizim parti hangisi? Annem mutlu görünüyordu; hepimize gülücükler dağıtarak tek tek baktı, sonra da bir soru sordu: - Demirli bir şey değil miydi o?
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Mehmet Önder, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |