Bir deliyle baþederken, yapýlacak en mantýklý þey normal rolü yapmak. -Herman Hesse |
|
||||||||||
|
Benim gibi, çocukluðunu altmýþlý, yetmiþli yýllarda yaþayanlara öncelikle azla yetinmeyi öðretirlerdi. Büyük çoðunluk buna uyardý. Savurganlýk hiç hoþ karþýlanmazdý. Kaldý ki, çarþýda pazarda boyalý boyalý yiyecek, giyecek de öyle bol deðildi. Küçüklerden, yerli malý haftasýnýn dýþalým ürünü çikolata, kola gibi gýdalarla kutlandýðýný duymak beni hem üzdü, hem de o yýllara götürdü. Onbeþ onaltý yaþlarýnda ayak bastýðým Ýzmir, bugünkü Bayýndýr’dan daha sakin bir yerdi. Böyle pahalý da deðildi. Har vurup harman savurma alýþkanlýðýmýz da olmadýðýndan, kazandýðýmýz üç kuruþla ayakta durmayý baþarýrdýk. Çoðu arkadaþ gibi benim de hiç yemek sorunum olmamýþtýr. Nedir ki, koskoca kent. Her þeyi var. Bir gevrek, biraz da peynir, doyurur insaný. Hele Ýzmir’in bir kumrusu vardýr; satýcýlar yarýp arasýna peynir, domates, bir parça da yeþil biber koyarlar; adam olana yeter de artar bile. … Aslýnda benim alýþkanlýðým aileden geliyor. Bizim evde geleneksel bir sýký para politikasý vardý. Bu uygulama evin en küçüðü olduðumdan olsa gerek, en çok beni etkilerdi. Bir bayram günü bayram yerine gideceðiz, bir akraba çocuðu çýkageldi. Benden bir kaç yaþ küçük olduðu halde elinde bir kaðýt beþlik. Hani o arka yüzünde üç tane kýz resmi olanlardan. Doðal olarak benim de en azýndan bir beþlik umduðumu düþünüyorsunuzdur. Deðil. Ben haddimi bilirim; yalnýzca iki buçuk lira umdum. Babam elini cebine attý; tamý tamýna Bir Türk Lirasý çýkageldi. Ardýndan da umulur uyarý: - Pangýnodu çar çur etme! Para cebinde bayatlasýn biyol.. … Aslýnda en ilginci, kendi baþýma ilk lokantaya gidiþim. Babamla gittiklerimizi saymýyorum. Onunla ne zaman ilçeye gitsek, en önce lokantaya götürürdü. Paralarý hep oraya mý ayýrýrdý bilmem ? Eliaçýklýðý tutardý. Karný tok insanýn aklý her þeye daha iyi erermiþ. Ben hem yer hem de, paramýzýn yetip yetmeyeceðini sorar dururdum. Sorularým hoþuna mý giderdi bilmem; yüzünden tebessümünü eksik etmeden “Çocuklar öyle þeylere karýþmaz” der gibi iþaret parmaðý ile uyarýrdý. Kendi baþýma ilk kez lokantaya giriþim mi? Tamam tamam oraya geliyorum. Ben sorunuza soruyla karþýlýk vereyim. Hiç ölümle karþý karþýya kaldýnýz mý? Çoðu insan bunu yaþamýþtýr; ya da öyle sanmýþtýr. Ben Ýzmir’deki ilk yýllarýmda üç kez kaldým. Ýlkinde iki silahlý adam birbirine ateþ etmeye baþladý, iki ateþ arasýnda kaldým. Ýkincisinde bir kahvehanede çay içiyordum, kahvehaneyi taradýlar. Üçüncüsü mü? Ýþte o, ya param yetmeyiverirse, rehin kalýrsam diye giremediðim lokantaya sokan tehlike aný. … Benim için en büyük keyif, hafta sonlarý, ufak tefek alýþveriþ yapmak , vitrinleri seyrede seyrede Kemeraltý’ný boydan boya yürümekti. Yine bir bayram arifesi, yürüyorum. Çarþýnýn en gözde yýllarý. Maðazalarýn daha Karþýyaka’ya, Hatay Caddesi’ne serpilmediði, Gýda Çarþýsý’ný henüz inþa edilmediði yýllar. Çarþýya Mezarlýkbaþý’ndan girdim. Konak’a yakýn bir yerde kalabalýk o denli yogunlaþtý ki, insanlarýn içinde kayboldum. Çevremi göremiyorum. Bir an ayaklarýmýn yerden kesildiðini hissettim. Sanki çok önemli bir maç bitmiþ de tek çýkýþ kapýlý Alsancak Stadý’nýn kapýlarý açýlývermiþ gibi. Yere düþen ezilir. Kurtulamaz. Bir çukura düþmüþ gibi, insan selinin içinde týrmanmaya baþladým. Ýþte o an kýyýda bir açýk kapý göründü. Kendimi, bugün hala inanamadýðým bir çabayla açýk kapýdan içeri atýverdim. Lokantanýn içine bir “paat!” sesiyle düþtüðümde, yaþamanýn ne denli tatlý bir þey olduðunu bir kez daha duyumsadým. Düþtüm dedim ya, piþkinim de, sanki lokantaya giriyormuþum da eþiðe takýlýp düþmüþüm gibi bir yandan da sipariþlerimi verdim: - Bir kuru, az pilav, usta. Sipariþlerim anýnda geldi. Paramýn yeteceðini düþünüyorum. Her þeyin de bir ilki vardýr. Yemeðimi yiyeyim; bu arada kalabalýk daðýlýr rahatça eve giderim diye düþünürken ve daha bir lokma almamýþken, kapýdan içeri bir kiþi daha düþtü. Bu kiþi deneyimli bir müþteri olmalý. Önce düþtüðü yerden kalktý. Üstünü baþýný hafifçe silkeledi. Bir masaya oturdu. Oturdu da, bu bizim Ýhsan; mahalleden. Birbirimizi ismen tanýr, salamlaþýrýz. Ne iþle uðraþýr bilmem. Göz göze gelince kalktý yanýma geldi. Yemeðini söyledi. Ýþte sorun da burada; ödeme. Bizde Alman usulü de yadýrganýr. Hem o üstüme geldi; kalkarken, hesabý isteyip ödemek gerek. Bende iþtah miþtah kalmadý. Ama o çok iþtahlý. Ben lokmalarý küçülttükçe, o yeni sipariþler veriyor. Hiç kuþkum yok, yiyip yiyip üstüne bir teþekkür edip gidecek. Artýk yemek mi yiyorum, yoksa yemek mi beni yiyor, belli deðil. Korkularýmda ne denli haklýymýþým. Baþýma gelenlere bakýn. … Cebimdeki para, gelenlerin taþ çatlasa yarýsýný öder. Konaktan Yaðhanelere yürümek çocuk oyuncaðý da, paranýn kalaný ne olacak? Filmlerde bulaþýk filan yýkatýp ödetiyorlar ama, o kadar bulaþýk var mý ki? Kalaný için “Yaz bir senet, imzalayayým” desem, tanýmýyorlar ki neyime güvenecekler. Ben bu sýkýntýlarla savaþýrken, Ýhsan tatlý sohbetler ediyor. Üstüne tatlýlar söylüyor. “Ben yemiyeyim” diyeceðim, fýrsat yok; garson fýrtýna gibi, duyar duymaz konduruyor sütlaþlarý masaya. Ýhsan hem atýþtýrýyor, hem de sözümona en gülüþlü fýkralarý anlatýp gülmekten, kendini yerlere atýyor. Bir ara aklýna soru sormak geldi: - Yahu Mehmet, sen ortaokula mortaokula gittin, bilirsin. Bu Taþra dedikleri memleket hangi ile baðlý. Sözde birinden alacaðý varmýþ, ödemeden çekip memleketine gitmiþ. Memleketi ile ilgili tek bildiði “Taþralý’yým” dan ibaret. Þimdi Ýhsan, hesabý ödemek istese bile Taþra’dan dönmeden ödeyemez. Baþýna taþra kadar taþ düþsün desem neye yarar. … Artýk olan oldu ya, bari ben de sohbete katýlayým, dedim. - Lokantada sýk sýk yemek yer misin Ýhsan? - Haftanýn altý günü buradayým. Mideme düþkünüm ben. Boþan da semerini ye, diyeceðim ama, yeri deðil. Ýhsan aklýna gelen bütün sohbetleri, söylediði bütün yemekleri bitirdi. Kalktý kasaya gitti. Fýsýltýyla bir þeyler konuþup ve ihtimal hesabý üstüme yýkýp, bana da “Yine görüþelim” deyip çýktý gitti. Sýkýntýdan kalabalýðýn daðýldýðýný bile fark etmemiþim. Kendi kendime “Niye bu saatlerde gezip tozmazsýn; yýka þimdi Ali’nin, Veli’nin bulaþýklarýný “ diye söylene söylene kalktým. Bir yanda, o da yeterse yýkayacaðým bulaþýklar, öte yanda bu sýkýntý ile çýkacaðým yokuþ. Düþüne düþüne kasadaki adamýn karþýsýna dikildim. Adam çok kibar. Üstelik adýmla hitap ediyor: - Afiyet olsun Mehmet bey. - Teþekkür ederim. Hesabý? - Ödendi efendim. - Nasýl ödendi? - Patron ‘Misafirim’ dedi. - … Dünyanýn bin bir türlü hali var, derler ya.
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Mehmet Önder, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |