Konuş ki seni göreyim. -Aristoteles |
|
||||||||||
|
ALİ BERBER Hani birbirine tıpatıp benzeyenler için insanlar çift yaratılmış derler ya, olaylar da çift yaşanabilir mi dersiniz? Üstelik olaylarda küçük farklılıklar önemli değildir, düzeltilip yaşanabilir. Bizim Ali Berber’den biliyorum. Ali abi ezelden beri bizim mahallenin berberi. Her ilginç olayı yaşamış, her ortamda bulunmuş, her mesleğe girmiş çıkmış biri. Birinin başından ilginç bir olay geçmişse, aynı olay mutlaka onun başından da geçmiştir. Sanki zaman tüneline girer. Mekan sınırlaması da yoktur. Bir öyküde Kore Savaşı’nda Kuzey Koreli komünistlerle boğuşurken, konu değişir, onu birden seksen öncesi faşist avında bulursunuz. … İyi bir dinleyicidir de. Dinler, ertesi gün yaşamış gibi başkasına anlatır. Şansınıza size sizinki de çıkabilir. Önümdekinin traşı bitip koltuğa otururken yenile bir Kuzey Korelinin nünüğünü sıkıp kenara atmış, derin bir nefes almıştı. Konu değiştirdi. Herkese taze taze: - Fakülte yıllarım. Aaah ah ! Hemşehrimden bir emanetimi almak için Bornova kampüsüne gittim. Mahşeri kalabalığın içinde arkadaşımı arıyorum. Ama ne göreyim on beş gün önce kavga ettiğimiz, beni ağız tadıyla dövememiş faşistlerden biri tam karşımda durmuyor mu ? Kazayla elim yüzüne çarpmıştı bir gözü hala yumuk. Beni yanındakilere gösteriyor. Sekiz on kişi varlar. Durum hiç iç açıcı değil. Aksi gibi arkadaşlar da ortalıkta yok. Beni kesin yoğurur bu adamlar. Belli etmeden yavaşça geri geri gitmeye başladım. Gitsem ne, sayıları kalabalık. - Ali abi üç dört kişi değiller miydi? - Yok yok sekiz on kişi varlar. Belki de on on iki kişi, tam sayamadım. Doğrudur. Tıpkısını yaşamak zorunda da değil. Zaten önemli olan da bir an önce sıvışması: - O zaman durma. - Fırtına gibi kaçıyorum. Fırtına olmasına fırtına olsun da, sol ayakkabının topuğundan sivrilen çivi ne alemde acaba? - Kaç da, sol ayağının topuğundaki çivi batmıyor mu? Rahat koşabiliyor musun? - Aah sorma, acılar içindeyim. - Böyle kaçamazsın. Solda bekçi kulübesi olacak. Gir içeri. - Gireceğim de, bekçi içeri sokmuyor! - Aman de, geliyorlar de. Yalvar yakar. - Tamam tamam insafa geldi. İntihalde Ali ağabeyi kurban veriyorduk neredeyse. Şimdi bana göre üç dört Ali abiye göre on on iki kişi kulübenin çevresinde dört dönüyor. Fark ederlerse kulübeyi de yerle bir ederler. - Sakın başını çıkarma. Görürler mörürler. Ali abi bir yandan saç kesiyor, bir yandan da faşistlerden saklanıyor. Saç keserken başını eğip fıs fıs konuşması bundan. Kendini olaya iyice kaptırmış durumda: - Çıkarmıyorum da burada soluk alamıyorum. Boğulacağım. - Başını yana yatır. Göğsünü şişir. Rahatladın mı? - Eeeh! … Faşistler umudunu kesip dağılmaya başlayınca hafifçe doğrulup çevreyi kollamak gerek. Böyle durumlarda insanın ayakkabısı da ayağından fırlar da, bekçi yerdeki kanları görüp “Yaralı mısın?” diye sorar. - Bekçiye ayakkabının çivisinden bahsetme. Serde erkeklik var. Ha hı de, geç. - Bahseder miyim. Sosyalist bir dünya için canım feda olsun, dedim. Ali abi bekçinin alkışını da aldı; bundan sonra doğru otobüs durağına. Yalnız biraz ikircikli. Hangi yoldan gideceğine karar veremiyor. - Sağdaki açık yoldan gitmeliyim öyle değil mi ? Orasının açıklık olduğunu, hemen fark edileceğini, sağdan ağaçlı yoldan gitmesinin daha güvenli olacağını söylüyorum. … Ali abi ürkek ürkek ağaçlı yola girse de, her adımda soruyor: - Bu yol daha tehlikeli gibi görünüyor ama? - Değil değil. Ben bu yoldan yedi kez gittim altı kez döndüm. Hiç bir şey olmadı. - İyi ama, dün bu yolda adam dövmüşler? - Dün dündür, bugün bugündür. Sen işine bak. - Karşıdan büyük bir grup bana doğru yürüyor. Ne yapayım? - Bırak yürüsünler. Yürümekle yollar aşınmaz. Kıyıdan yoluna devam et. Abesle iştigal etme. Ali abi uyumlu, ne desem dinliyor. Ben de aklıma gelen bütün özdeyişleri sıralayıp cesaretlendirmeye çalışıyorum. O da sora sora gidiyor: - Ya faşistler kalabalığın içine saklandıysa; beni bir güzel okşarlarsa. - Binaenaleyh , bana sağcılar adam okşuyor dedirtemezsin. Yürü. - Yürüyorum da. Kıyıda iki kişi, fıs fıs bir şeyler konuşuyorlar. - Orta yerde konuşacak değiller ya. Hem konuşmaktan zarar gelmez. Binaenaleyh kem söz söyleniyorsa da, kendilerine aittir. Bizim için keenlemyekundur. Bu arada içine gereksiz bir kuşku mu düştü ne? - Yahu, benim bu yoldan gitmemde bir çıkarın mı var senin ? Israr edip duruyorsun. - Kendim için bir şey istiyorsam namerdim. Sen ilerle. - Eh, ilerliycem de önümden çay geçiyor. Çaresiz kaldım. - Bu yolda çare tükenmez. Sen işine bak. - Köprüsü olsaydı bari. - Yahu, köprü vardı da, biz mi yidik? Çıkar ayakkabılarını, geç içinden. Ali abi bir elinde makas bir elinde tarak yerinde kıpırdamaya başladı. Anlaşılan üstüne su sıçratmadan çaydan geçiyor. - Geçtiysen, ayakkabılarını giy. Bunu söyleyince, bir anda yüzü buruştu. - Tam da çividen kurtulup “dünya varmış” dediydim. - Çivisi çıksa da durum değişmez, dünya varsa vardır, yoksa yoktur. Şimdi doğru otobüs durağına. … Öyküye göre, Ali abinin bir dakika bile beklemeye tahammülü yok. Faşistler her an ensesine yapışabilir. Heyecanı gitgide artarken bilgi veriyor: - Hıncahınç dolu bir otobüs geldi. Ama beklemeye tahammülüm yok. Yarı açık kapıdan daldım içeri. - İyi ettin de, o “de”si var ya. … Ali abi otomatik kapı kapanıp, yüzünü içeri dönünce “Faşş..!” diye bir çığlık attı. Kendini kovalayanlarla göz göze gelmiş olmalı. Sustu. Döndüm baktım; soğuk terler döküyor. Anlaşılan, bana göre üç dört, ona göre sekiz on, belki de on iki faşistin hepsi otobüste. Kendini kör kuyulara atmış gibi. Şimdi, teker teker gelin dese, maşallah adamların her biri tepeden tırnağa bak bak bitmez türden. - Benim gibi “yarımşar yarımşar gelin” de. Ses yok. Baktım. Ali abi adamlardan daha irice. Yiğitliğinden onu da diyemiyor. … Susmak çare değil tabii. En sonunda tuttu, konu değiştirdi. - Yukarı köyün orda avdayız. Akşamlar oldu bir kuş bile avlayamadık. Artık dönmeye hazırlanıyorduk ki, az ilerde bir çalı kıpırdar gibi oldu. Yaradana sığınıp bir sıkı çekersin; beş tane tavşan yerde. Can havliyle kıvranıyorlar. Kendimi bir anda arkadaşların omzunda buldum. Arkada traş sırası bekleyenlerden biri söze karıştı: - Ali usta, biri sana yeterdi. Kalanını arkadaşlara dağıtsaydın, eli boş dönmesinler. Ali ustanın av sohbeti, arkada sıra bekleyen müşterinin düzeltmeleriyle uzadı gitti. Ben dükkandan çıkarken, Ali usta büyük bir geyik sürüsünün peşinden koşuyor, arkadaki müşteri de berber koltuğuna oturmuş, geyik sürüsünü ceylana çevirmeye uğraşıyordu.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Mehmet Önder, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |