Dünyada insandan çok aptal var. -Heinrich Heine |
|
||||||||||
|
YAZ SAATÝ UYGULAMASI SONA ERDÝ Hani yaz baþýnda ileri, kýþ baþýnda yeniden geri alýnan, çok ilgimizi çekmediði için sýk sýk deðiþtiriliyormuþ gibi gelen bir yaz saati uygulamasý vardý ya; ben ondan hiç bir zaman bir þey anlamamýþýmdýr. Güneþ ýþýðýndan daha çok yararlanacaðýz, kazançlý çýkacaðýz, denirdi; ortada bir kazanç görünmezdi. Ama “Büyüklerimiz kazançlý çýkýyoruz diyorlarsa kesinkes bir kazanç vardýr; olmasa niye desinler?” deyip baþlardýk saatleri deðiþtirmeye; bir ileri bir geri. Ev iþleriyle çok ilgim olmadýðý için “Bari þunlarý ayarla” dendiðinden saat ayarlama iþi benim asli görevlerim arasýndaydý. Kendi kol saatimden baþlayýp saat bulunan tüm odalarý, koridoru, mutfaðý dolaþýr, yeni saate uyarlardým. Bu konuda uzmanlaþýp üzerime bir titizlik de geldikten sonra, bizim evde “eski saate göre þu, yeni saate göre bu” sözü duyulmaz olmuþtu. O önemli günün sabahý uyanýldýðýnda hiç kimse saat kargaþasýyla karþýlaþmazdý. Çünkü ben onlarý ta geceden ayarlayýp, çok karlý olup da karýný göstermeyen günlere uyarlamýþ olurdum. Bu saat ayarlama iþinin hep bana baktýðýndan yakýndýðýmý sanmayýn. Önceleri bana da gereksiz, hatta angarya gibi gelmiþti; yanýlmýþým. Hem yararlýymýþ, hem de çok kârlýymýþ. … Televizyondaki konuþmacý son haberlerde, “Yaz saati uygulamasý sona erdi. Sabaha karþý saat ikide saatlerinizi bir saat geri alýn” deyince, kendi kendime “Kalk Mehmet bu senin iþin. Bu günün iþini yarýna býrakma” dedim. Dedim demesine de, haným benden atik davrandý. “Bu kez saatleri ben ayarlayacaðým.” Hay Allah! Býrakmazlar ki insaný, altý ayda bir kârlý iþ yapalým. “Ik mýk” ettiysem de, dinlemedi. Sandalye getir, merdiven götür. O önden ben arkadan oda oda dolaþmaya baþladýk. Arada da beni uyarýyor. “Sandalyeyi saðlam tut. Merdivene sýký yapýþ!” Mutfaktaki saati indirdi. Ýndirir indirmez de bir çýðlýk. - Mehmeeet yetiþ! Çýðlýktan, saatin içine yýlan çiyan yuva yaptý sandým. - Ne oldu? - Üstü toz içinde, ya bir konuk görseydi! Haným aþýrý titiz. Saatlerin üstü yüksekte kaldýðýndan onlar biraz olsun paçayý kurtarýyor. - Yahu, saatlerin tepesini teftiþ edecek konuk türü daha icat edilmedi ki. Ýkna olmaya hiç niyeti yok: - Edilmiþtir edilmiþtiir. Az daha rezil olacaktýk. Allan o saatleri deðiþtirenlerden razý olsun. Tuttuklarýný altýn etsin. … Haným oradan çocuk odasýna geçti. Ben bir elimde sandalye, ötekinde merdiven peþindeyim. Hiç beklenmez ama, bir çýðlýk daha. - Ne oldu? Ayný dualar: - O saat deðiþtirenlerin tuttuðu altýn olsun. Ýnsan ister istemez kýskanýyor yani. Altýnlarýn hepsi de saatçilere gitti. Biz ne olacaðýz; öyle ya. Meteliðe kurþun atan da biziz. - Niye hep onlara? Bize de altýn… - Bizim zaten var. Oðlanýn çeyrek altýnlarýný saatin içine koymuþtum, unutmuþum. Çalýndý diye üzülüyordum. Oysa hýrsýz bunlarý görmemiþ. Bizde bir sevinç, bir mutluluk. Tarihin en keyifli saat ayarlamasýný yaþýyoruz. Ben içimden saatlerin yararlarýný, zýrt pýrt deðiþtirenlerin ne denli yararlý yöneticiler olduðunu düþünürken, haným neredeyse günün en büyük çýðlýðýný atýyordu. Koridorun ucundaki, antika görüntülü “Saat baþý, düzenli tan tan sesi çýkarýr” diye sattýklarý saat vardý ya. Ýki yýl sonra arýzalanýp satýcýsý da tüydüðü için garantisiz olarak, kafasýna estiði zaman “Kayýýýrrt” diye ses çýkaran koca ahþap saat; o yerinde yok. Saatin bir iþe yaradýðý yok da; yine mi hýrsýz girdi? Baþka neler çaldý? Bizde, bir sýkýntý bir telaþ. Neyse haftalar önce boyacýlarýn indirip bir dolabýn içine yatýrdýklarý, orada unuttuklarý anlaþýldý da, koridorda Nasrettin Hoca’nýn eþeðinin bulunuþuna benzer bir mutluluk yaþadýk. … En son çýðlýk da, salona girince, öncekinin ardý ardýna iki kez yinelenmesiyle atýlýyordu. Tam mutfaða girip bir su içeyim demiþtim ki; - Memeeet, Memeet! Yandýk, dedim. Kesin merdivenin basamaðý kýrýldý. “Yettim gariii!” diye, bir çýðlýk da ben attým. Anýnda salondayým. Düþmemiþ ama, kesin önemli bir durum var. Baktým elinde bir kaðýt. Gülücükler saçýyor: - Allah o sattleri deðiþtirenlerden razý olsun. Tuttuklarý ne isterlerse ondan olsun. Geçen yýl paraya sýkýþýnca, bir parça tarla sattýydýk da, alýcýnýn parasý çýkýþmayýnca yarýsý için senet aldýydýk. Günü geldi, bizim alýcý Ali ortalýkta yok. Git gel evinin yollarý aþýndý, yok. En son çarþýda karþýlaþtýk. Ama karþýlaþsan ne olacak. Bin bir bahane uyduruyor: - Senden aldýðým tarlaya, slajlýk darý ekmiþtim. Ya sýcaklardan ya da tohum bozuktu, darýlar büyümedi zarar ettim. - Eee? - Hem yemleri yok hem de borcumu ödeyeyim, diye damýzlýk danalarý satýlýða çýkardým. - Satamadýn mý? - Satamaz olsaydým. Onlarý da Kara Kasap diye birine kaptýrdým. Adamýn para ödeme alýþkanlýðý yokmuþ. Danalarýn önce yemleri, sonra kendileri gitti. Elimde bir senet bile yok mu? Senedini almadan kim kime para verir? Ben olsam da bir kuruþ vermem. Alacaklý senedini kaybetse de borçtan kurtulsam, diye bakarým. “Bereket bende senin senedin var” dedim içimden. Ya olmasa, üstüne bir bardak soðuk su içecektik. … Hani hanýmýn o en büyük çýðlýðý var ya, aylarca ortalýðý ayaða kaldýrýp yine bulamadýðýmýz o senet için. Haným hala yüzünde gülücükler, elindeki senedi savura savura, saatlerin deðiþtirenler için dualar ediyor: - Tuttuklarý altýn olsuuun…
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Mehmet Önder, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |