Dengeli bir rejimde yemeğin yeri çok önemli. -Fran Lebowitz |
|
||||||||||
|
Yukarıda yaptığım giriş, bir öyküye başlamak için çok da matah olmasa da benim anlatım tarzımdan kaynaklanan bu gibi farklılıklara alışık arkadaşların zevkle okumalarını dilerim. Nasıl ki hiç de boş olmayan bir boşlukta kritik bir zamanda saniyenin milyarlarda biri ölçeğinde, Büyük Patlama yani nam-ı diğer Big-Bang meydana gelmiştir. Ortaya çıkan madde ve anti madde birbirini yok ederek kalan maddelerden oluşan evrende savrulan ve şekillenen madde genişlettiği evrenin ayrı köşelerine savrularak her biri kendide ve kendisi için var olmuştur. İşte, kahramanlarımız Kaktüs ve akrep de çölün ayrı yerlerinde kendinden ve kendisi için var olmaya devam etmektedir. Evrenin bir parçası olan Doğada sadece bir yansıma olan bana da bu hikâyeye hayat vermek düşüyor. Hayat, güneş ışınlarının fütursuz foton tacizine uğrayan pangaea çölünde başlıyor. Kaktüsümüz çölün merkezinde çevresinde kerpiç duvarlar olan bir alanda yaşamaktadır. Yaşadığı bölgeden haliyle ayrılamamakta olsa da bu merkezi bölgedeki yollardan itlisi de bitlisi de geçerdi. Kaktüs, her gelen geçene laf atıp konuşmayı pek severdi. Her ne kadar çöl olsa da Pangaea’da bazen yağmur yağardı. Kaktüs her yağmuru değerlendirir. Olanca gücüyle su biriktirirdi. Gelen geçen bir yudum su istese de dikenleri yüzünden pek yaklaşamazlardı. Kaktüsümüz öyle cimri ki kendisi bile içmezdi suyunu. Durum böyle iken bir Akrep çıkageldi. Bizim kaktüs hiç akrep görmemiş, bir muhabbet bir muhabbet ağzından girdi burnundan çıktı akrebin. Akrep ise su gölgesinde düş gezgini. Tuttuğunu koparırdı. Koparmada pangaea birinciliği vardı. Koparamasa tüm zehrini akıtırdı. Böyle çokbilmiş kaktüslerin bilinçaltındaki susuzluğunu hemen seziverirdi. Kaktüs fazla su biriktirdiği için çürümek üzere idi. Dikenlerine rağmen oldukça çekici görünüyordu. Akrep, dürüstlük abidesini oynayan kaktüsle biraz vakit geçirmenin bir zararı olmaz dedi. Suyun masalına bir düş uydurdu. Kaktüsün özlemlerini bilinçaltından çıkan imgelerle betimlemesi, akrebin su masalını beslemekteydi. Ama öyle bir zaman geldi ki bu masal düşlere de sığmaz oldu. Bu masaldan sıkılan kaktüs ve akrep arasında geçen bir diyalog: Akrep - Çocuğun biri denize sevdalıydı. O kadar ki büyüdüğünde Pangaea’nın denizini kucaklayacağını düşünürdü. Kaktüs - Ya öyle mi? Akrep - Evet, düşünürdü ve düşünmeye devam ederdi. Küçük kafasında, şu an kucaklayamıyorum ama büyüdüğümde kesin kucaklarım derdi. Kaktüs - Hım. Ee Akrep - Ne yani bana inanmıyor musun? Kaktüs - bunu da nerden çıkardın? Akrep - Soruma soruyla cevap veriyorsun. Kaktüs - Ayrı tellerden mi çalıyoruz? Öyle mi diyorsun? Peki, o zaman topla artılarını eksilerini benden git anlıyor musun? Sana tahammül edemiyorum artık. Akrep - Ben artık mıyım? Bu oyunun kurallarını sen koymamış mıydın? Her şey senin istediğin gibi oldu. Senin kurallarını kabul etmiş bulunuyorum zaten. Kaktüs - Bana bak kancayı taktın bana, rahatsız edici oluyorsun ama. Akrep - Orada dur. Bu kadarı yeter bana, baştan söyleseydin bu duruma düşmezdim. Beni yoldan çeviren sensin. Kaktüs - Ben kimseyi rahatsız edici olmakla suçlamıyorum. Ne anlamaz şeysin sen. Akrep - İstersen bir ara verelim. Herkes artılarını eksilerini düşünsün. Kaktüs - Bak bu konuda anlaştık tamam. Akrep -Anlaşamadığımız konular olduğunu da nereden çıkarıyorsun? Kaktüs -Bak bunu demekle bile anlaşamadığımız konular olduğu anlaşılıyor. Akrep -Nasıl yani? Kaktüs -Anlaşamadığımız konular olup olmadığında bile anlaşamıyoruz. Akrep -Anlaşamadığımız konular olup olmadığında anlaşamamamız anlaşamadığımız anlamına gelmez. Kaktüs-Hani bir ara verecektik? Akrep –Tamam … Kısa bir ara Zaten bunlardan bir hancı biri yolcu, neyin arasını veriyorlar. Herhalde kavgaya ara veriyorlar. Ben de üç noktayı koydum. Ultra viyole ışınlarının cirit attığı bu çölde kaktüs ve akrebin asimetrik savaşı daha devam eder de. Ben bunun okuyucular için pek de çekici olacağını düşünmüyorum. Zira öykümüzün adı da Kaktüs ve Akrebin Kısa Tarihi.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Taner SARGIN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |