Yalnızlık güzel birşey, ama birilerinin yanınıza gelip yalnızlığın güzel birşey olduğunu söylemesi gerekir. -Balzac |
|
||||||||||
|
VELİ TOPLANTISI Sıra arkadaşımın sorusu garipti: - Abi velim olur musun? Bu şaşırtıcı soruya ne yanıt verilir şimdi? Pat diye, evlenme teklif eder gibi. … Akşam okulları, gündüz okullarında okuma yaşını geçmiş ancak bu hevesi de içinde kalmış olanlar için açılmıştı kuşkusuz. On sekizin altındakileri de kaydetmezlerdi. Biz öğrenci iken genellikle memurlukta derecesini yükseltmek, daha iyi bir aylıkla emekli olmak isteyen amcalar, teyzeler gelir uyurlardı. Ali’yi yanlışlıkla kaydetmişler. Üstelik yanlışlığı da neredeyse dönem sonunda anlamışlar. Hala on sekizini doldurmamış olsa da, “Çalışmazsam okuyamam” diye yalvaryakar olunca kaydını silmeye kıyamamışlar. Ama bir koşulları varmış; derhal velisini getirecek. İşin en zor yanı da bu. Ailesi ülkenin öbür ucunda; Ardahan nere, İzmir nere? Zaten babası hastaymış; gelmeye kalksa yolda belde rahmetli olurmuş. Anasının sağlığı yerindeymiş ama, o da kaybolurmuş yollarda. Ali dönmüş müdür odasına, “Hocam ana babadan başkası veli olur mu?” Müdür de sinirli mi sinirli “Sokaktan salağın birini tut getir!” demiş. Arkasından da uyarmış “O kadar da salak olmasın ha! Laftan anlasın.” … Ali yalvarır gibi gözlerimin içine bakıyor. Canım kardeşim; olurum elbette, niye olmayayım? Sonuçta sıra arkadaşıyız. Sınav saatlerinde dürtüp uyandıran dört buçuktan beş alacak kadar kopyayı veren adam, velin olmaktan mı kaçacak? Ama bu kez beni de bir heyecan sardı. Ben hayatımda hiç öğrenci velisi olmadım ki. Üstelik o zaman çoluk çocuk da yok ki, deneyimim olsun. Sınıftaki yaşlı başlılara baktım, çocuklarını okutup meslek sahibi yapmış çok sayıda öğrenci var. En deneyimlileri de Yakup abi. Kızını okutmuş doktor yapmış, bir oğlu öğretmen, hatta okul müdürü, en küçükleri lise öğrencisiymiş. Bu en küçüğü babasının derslerine de yardımcı oluyormuş. Ali’nin velisi oldum desem alay eder belki. Okulda çocuğum varmış gibi, fark ettirmeden öğrenmeliyim öğrenci velisi nasıl davranırmış. Neyse, Yakup abi o kadar meraklı biri değilmiş, sorularıma güzel güzel yanıtlar verdi. Çok da kolaymış oysa. Toplantının yapıldığı sınıfa gireceğim, öğretmenler sırayla gelip kürsüye oturacaklar, biz velisi olduğumuz öğrencinin durumunu soracağız. Bu arada işin inceliklerini de öğretiyor. Ön sıralara oturmasam iyi olurmuş. Oralara, öğretmeni övmek için fırsat kollayan yağcılar otururmuş. En arka sıralara da oturmamalıymışım; oralara asiler, öğretmenlerle çene yarıştıran kavgacılar otururmuş. Bunlar kazayla öğretmenden tokat yememek için en arka sıraların da köşelerini seçerlermiş. Benim orta sıralarda yer kapmam iyi olurmuş. Ortalama insanlara kimse bulaşmazmış, rahat edermişim. Yakup abi güzel güzel anlatıyor da, tek veli benim ki. Bütün sıralar boş; nereye otursam olur. … Şöyle yapayım böyle yapayım derken, bir gün müdürlükten beklenen haber geldi: “Yarın okul tatil, veli toplantısı var.” Ali’nin eline de bir kağıt tutuşturmuşlar velin gelsin, diye. Tek veli ben de olsam, kural kuraldır. Madem ki okulun yaşı küçük öğrencisi var, veli toplantısı yapılması, öğrencinin derslere karşı tutumunun, arkadaşlarıyla geçiminin, sınıfta ve bahçede hal ve hareketlerinin enine boyuna değerlendirilmesi gerekir. Tüm bunlar eğitimci veli işbirliği ile değerlendirilecek ki, öğrencinin geleceği en mükemmele doğru biçimlendirilebilsin, kendisine iyi bir gelecek hazırlanabilsin. Neyse, ertesi gün akşamüstü işten çıktım, okulun yolunu tuttum. Okul tatil ya, her gün ayak basacak yer olmayan okul yolunda kimsecikler yok. Okulun kapısına geldim, baktım bahçe ıpıssız. Müdür bey, bina kapısının önünde uzun boyuyla dikilmiş, öğrenci velilerini bekliyor. Daha doğrusu beni bekliyor. Övünmek gibi olacak ama, bu konuda tekel sahibiyim. Kapıdan geri dönüversem müdürün kanı kuruyacak. Zaten boynu da biraz yana yatmış gibi. Bir veli toplantısı yapmayı bile başaramamış bir okul yöneticisi düşünebiliyor musunuz? Ben böyle şeylere hiç dayanamam. İçim erir. … Aslına bakarsanız, bizim müdüre bir ders vermenin de tam sırası ama, iş onunla bitmiyor ki. Müdür yardımcısı Harun bey odasının penceresinde boynunu bükmüş bekliyor. Kuşkum yok, sel olmuş göz yaşları pos bıyığının iki yanından viraj aldıktan sonra çenesinde birleşip aşağıya doğru yol alıyordur. “Sonuç doğru ama, çözüm yolun yanlış” deyip üç puanımı birden kıran fiziği zayıf fizikçimiz Şaheser hanım, iki ellerini cama yaslamış, aslında “Mehmetçiğim sınav notunu on yaptım” demeye çalışıyor. Tarihçi Şakir beyin yüzüne tebessüm yapıştırılabileceğini ilk o gün farkettim. Daha bütün öğretmenlerim pencerelerde salkım saçak. Meğer ne önemli bir görev yapıyormuşum. … Girişte karşılama ve yer gösterme için özel bir hizmetli görevlendirmişler. Öğrenci velileri binayı iyi bilemeyeceği için düşünülmüş olmalı. Belli ki hizmette kusur edilmemeye özen gösterilmiş. Bu arada erkek neslin üçte birine Mehmet önadı verildiği gerçeği, yine özel bir çaba gösterilmeksizin anlaşılmakta. Bu görev altı hizmetliden ikisinin Mehmet olduğu okulumuzda bizim Tireli Mehmet abiye verilmiş. Özel görevli konumundaki Mehmet abi eliyle buyur edip önüme düştü. O önde ben arkada ilerliyoruz. Adam tiril tiril. Bakingam Sarayı’ndaki yol göstericilerden tek eksiği var o da smokin. Ben de artık yürüyüşüme becerebildiğimce dikkat ediyorum. Kendi kendime “Mehmet dikkat et, keçi güderken yaptığın yürüyüş buraya uymaz, adamı ayıplarlar” diye telkin ede ede yürüyorum. Bir uçtan bir uca yürüdük. Mehmet abi koridorun sonuna doğru durdu, ani ve keskin bir hareketle sola döndü, bizim sınıfın açık olan kapısını gösterdi: - Buyurun beyefendi! Demek ki, toplantı bizim sınıfta yapılacakmış. Olağandır, velisi gelecek öğrenci de bu sınıftan. Yalnız, Mehmet abinin hareketleri olağanötesi. Ben Bayındırlı o Tireli, aynı memleketli sayılırız. Beni her görüşünde “Meet, nassın bizimolan?” diye laf atan Mehmet abi gitmiş, yerine dışalım ürünü, neredeyse aristokrat bir görevli çıkmış gelmiş. … Bu arada okul tatil diye sınıfın kaloriferlerini açmamışlar. Sınıfa ilk gelen müdür üşüyünce bir bağırdı: - Mehmet beeey, velilerimizi üşütmeye ne hakkınız var! Günün anlam ve önemi karşısında efendilikten beyliğe yükselen Mehmet abi, hemen koşup vanaları açtı. Müdür beyin eli ayağı ısındı da velilere yapılan haksızlık önlenmiş oldu. Eli ayağı ısınan müdür bey başladı açış konuşmasını yapmaya. Yalnız alışmış, uzun konuşuyor. Törenlerde konuşmacılar “Kısa keselim, uzatmayalım” diye diye iki saatçık konuşup bitiriverirler ya, bu da öyle. Bir de artık ezberlediğimiz şeyleri söylüyor, basılı örnek gibi. Ara sıra “Iııı ııı” yaptığı için virgüllerin yerinde değişiklik olsa da noktaların hepsi yerli yerinde. Müdür konuşuyor: - Sevgili veliler… Buradaki velinin eki olan “Ler” bu çoğul ekinin tekil anlamda kullanımının tek örneğini oluşturuyor. Müdür bey devam ediyor: - Öğrencilerimizin dikkatini çekmemiz gerekiyor. Öncelikle okul bahçesinde portakal, mandalina gibi kabuklu yiyeceklerin yenilmemesine, yerlere çöp atılmamasına dikkat etmeleri için evlatlarımızı uyaralım. Anlaşılan gündüz okuyan çocuklar bahçeyi kirletiyorlar ama bütün suç Ali’nin üstüne yıkılıyor. Oysa Ali akşama kadar ağır işte çalışır, her gün yorgun argın gelir ön sırada oturanlardan özelikle irice olanının arkasına oturur, başlar kestirmeye. Sınav yapılacak ders saati gelecek de, tarafımdan dürtülüp uyandırılacak sınav olacak. Öteki ders sınav yoksa yine doğal olarak ikinci uykusuna dalacak. Peki bu çocuk bugüne kadar hiç çıkmadığı bahçede ne zaman narenciye yedi de kabuklarını yere attı. Yoksa bizim Ali uyurgezer mi? Gece okula geri dönüp bahçede bir şeyler mi yiyor? Hatta müdür beyin sözlerine bakarsak bizim Ali uyurgezerden de öte, açık açık uyuryer. … Müdür beyin öğütleri bahçe ile de bitmiyor. Bizim, sigara içenlerin yanına bile yaklaşmaz bildiğimiz Ali tuvaletlerde gizli gizli sigara içmek, çatı arasına sigara saklamak gibi yaramazlıklar da yapıyormuş. Ciğerlerine yazıkmış. Müdür bey de sigara konusunda titiz mi titiz; sesini iyice yükseltip, sınıfın içi de hıncahınç veliyle doluymuş gibi, arka sıralara bağırıyor: - Öyle değil mi değerli veliler? Arkadan onay gelmiş gibi de başını sallayıp devam ediyor. … Bu arada tek sıra halinde gelen öğretmenler karatahtanın önüne dizilenmiş, Ali’nin durumunu değerlendirmek için bekliyorlar. Müdür bey uzun konuşmasının arasında arka sıradakilere seslenirken, bunu fırsat bilip öğretmenleri süzüyorum. İzlediğimi görünce hemen kendilerini topluyorlar. Ceketinin önünü düğmeleyenler, utangaçlık gösterip boynunu yana çevirenler oluyor. Gelen veliler için ikramlar da unutulmamış. Ne de olsa veli toplantısı, önemli kişiler bunlar. Hem veli hem velinimet, iyi ağırlayalım istiyorlar. Bayan görevlilerden biri özel giydirilmiş, servis için kapının önünde toplantının bitmesini bekliyor. … Ali on sekizini doldurunca bir dahaki toplantıya katılamadım. Oysa çok benimsemiştim o kutsal görevi.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2025 | © Mehmet Önder, 2025
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |