 • İzEdebiyat > Öykü > Yeraltı |
1
|
|
|
|
İçeri girdiğinde, gözlerine inanamadı Olfeus. Babasının anlattığı Hera’dan, Athena’dan bile çok daha güzeldi ve Efira’yı tarif etmek neredeyse imkansızdı.
Kedi tüylerinden yapılmış rengarenk bir yatakta çırılçıplak uyuyordu Efira. Hiç kıpırdamadan ve nefes bile almadan saatlerce izledi onu. Odanın içi onun kokusu ve nefesiyle dolmuştu. |
|
2
|
|
|
|
Onlar varoşlar da, roman mahallelerin içlerinde tam gaz faaliyette sayılır. Hırsızlar, katiller, fahişeler dünyasının insanları misyonları gereği işbaşındadır. İlahiyatçılara göre tanrıya hizmet eden en kutsal işçilerdir onlar. İyi insanlar cennete hazırlanırken onlar günahları ile cehennemi dolduracaktır. Bu fani dünyada herkesin görevi belliydi. |
|
3
|
|
|
|
Y.Y.
Yaban yasemini.
Senin için anlamım buydu.
Zehirli. Öfkeli.
Atropa.
Hamamelis. |
|
4
|
|
|
|
Evet adım kemaldi.
Olgun,kuzgun,uygun biriydim.sokaklarda şaraba başlıyordum.
|
|
5
|
|
|
|
Boğucu... İlk izlenim bu. |
|
6
|
|
|
|
bugün hava müthiş soğuk.bir şiir yazıyorum aklımda. camın buharından damıttığım bir şiir.ceketimdeki banknotlar beni şiir gibi sıkıştırıyor. |
|
7
|
|
|
|
Beyaz şarapla pişirilmiş Fransız usulü soğan çorbasının üstündeki kaşarı, çatalıyla bir ileri bir geri dürttü. İştahı yoktu. Kaçamak bakışlarla karın yağışını izlerken, havanın bu puslu halinden için için mutluluk duyuyordu |
|
8
|
|
|
|
"Cilalanmış fayansları batır... Takım elbiseleri batır... Karşılıksız aşkını batır... Ulaşamadığın şehirlerin gemilerini batır! Sesinin kötü olmasına aldırmadan söyle şarkını... Bağır!..Tanımadığın insana sarılamıyorsan , yastığına sarıl!.." |
|
9
|
|
|
|
Ön yargılarla ve dogmalarla örülü duvarlar arasındaki, hayata bir anahtar deliğinden daha küçük bir delikten bakan, içleri öfke ve kin yüklü insan yığınlarının çarpıttığı geçmişiyle yüzleşen Y., annesini yıllar sonra yeniden tanıyacaktır... |
|
10
|
|
|
|
"Aşığım ona, bana getirin onu. Onunla evleneceğim" diyordu. Hepimiz şok geçirmiştik. Şaşkınlıkla ona bakıyorduk. Ne diyordu bu Allahın belası serseri. Semtte becermediği kız kalmamıştı ama hala bu son aşkım, bu son ulan diye haykırıyordu. Üstelik peşimizde polisler varken. Zavallı iki adamın hastanede kemikleri düzelirken bir it sürüsü gibi sığındığımız bu evde adam bizlere bir anda “Aşığım” diyordu. |
|
11
|
|
|
|
Okuyucu gardaş ben Cafer Kalfa. Vallahi billahi sinirimden çıldırmak üzereyim. Zaten asabi bir adamım. Ama eşeklik ben de tabii ki. Bu yazar arkadaşın hayat hikayemi böyle yorumlayıp yazacağını bilseydim şerefsizim böyle bir işe girişmezdim. Bu nasıl yazarlık; bu nasıl insanlık? Allahı mı inkar edeyim anlamış değilim. Kabul ediyorum hikayeyi ben anlattım o da yazdı ama okuyunca perişan oldum. |
|
12
|
|
|
|
Köpekler gibi... Sayı kırk elli, bazen yetmiş. Her gün birkaç tane daha sürümüze katılıyor. Sokak köşelerinde ki çöp konteynırlarına yanaşan özgür türlerimiz bizlerden daha şanslı. İstedikleri kadar poşetleri, ekmekleri, artıkları, kemikleri parçalama şansına sahipler.Onlar şanslı ya bizler?. Bir tencerenin içinde sunulan bakliyat, sebzeden çorbadan başka seçenek yok.Daha ne isteyecekler?.Kemik mi?..Burada çok lüks.
|
|
13
|
|
|
|
Doğa artık cezalandıracak güçte değil. Sancılar içinde. Doğa gebe. Yolu gözlenen son çocuk hayır değil, yıkım getirecek. Yerin altı onun geleceği yer. Kor madenler ve ateşin arasından. Ben burada, yerin ne üstü ne de altı... |
|
14
|
|
|
|
Yüzündeki ifade buralı değil.Sıkılmaktan ziyade sığamıyor sanki bu küçük yere,çok daha fazlası.Bedeninin sınırları yokmuş gibi dalgalanıyor gibi hayal ettim onu.Benim baharın gelişiyle birlikte güneş tenime işlerken esen soğuk yel zamanı hissetiğim sınırsızlığı onun üzerine resmettim.Düşüncelerimin veya hissettiklerimin somutlaşmış haliydi Roza. |
|
15
|
|
|
|
Şimdilik iştahımız yok diyoruz. "Kalkın temizlik, tuvalet, koşar adım, marş marş".bir emir daha...Bina içersi bir anda arı kovanına dönüyor... Tabaklar kaşıklar havada uçarken toplanıyor. Bir kişi bir torbanın içindeki bez parçalarını herkese dağıtıyor. Joplar gelene geçene sallanıyor. "Koridor" diyor bir gardiyan. "Siz şuraya siz de buraya çabuk olun lan ibneler!" diye haykırıyor. Avluya fırlıyoruz.
|
|
16
|
|
|
|
oklavayla yoğrulan bir bir nesil görüyorum.gözleri kanlı,akılları iltihaplı,düşleri harp malulu.ve kanlı basur kokuyor merdivenler.sansür tuzun üstünde eriyor. |
|
17
|
|
|
|
Daha önce günlüğüme girişini yazdığım öykünün tamamı... |
|
18
|
|
|
|
Yaşlı adamı belediye otobüsünde gören herhangi biri, genç, kadın hatta ondan daha yaşlı biri ona yerini verirdi. Bastonlu, tek ayağı, bir kolu sakat, tek gözlü ihtiyar acınacak bir durumdadır. Ayakta güçlükle durmasının sebeplerinden biridir ihtiyarlığı. Bir nedende sarhoşluğudur. Ağzından yayılan alkol kokusundan irkilseler de kanında dolaşan diğer maddeleri hiç kimse tahmin edemez. Yanında oturan bir yolcu eğer topal Hayri'yi tanımış olsaydı, ilk durakta bu otobüsü terk ederdi. |
|
19
|
|
|
|
Çatının sonuna kadar, kenardaki su oluğu boyunca yürüdü. Sonra durdu, son bir kez arkasındaki hiçliğe, hiçlikteki çocuğa doğru baktı. Gözlerini kazağının koluna sildi. Kollarını açtı, kafasını yukarı kaldırdı.. Tekrar yürümeye başladı.. Gözlerini kapadı.. |
|
20
|
|
|
|
Yorgundu.Yorgunluğun son-ucu suskunluktu.Sustu.Suskunluğuna boğuldu.Yıldızlara masal anlatırken ama masalın sonunu bir türlü mutlu bitiremezken doldu.Gözleri doldu...
Mavi gül dalları arasındaki gece yürüyüşü bitmişti.Eteklerinde bir yığın yaprak,saçlarında tomurcuğa durmuş erik çiçekleri…Öylesine güzeldi gecenin içinde.Bu sadece düşteydi.Gerçekte neden hep hüzünlerdeydi?
|
|