Tılsım-ı Kudret Eleştirisi
Uğultuların arasında bir ses duydum,
Öte diyardan bir haykırış.
Araladım bin zincirli kapıyı ardına dek,
Korkuyla kavrulan birini buldum.
Kıl gibi ince bir ipin üzerinde yürüdüm,
"Kelimelerin gücüyle dünyaları değiştirin."
"Kelimelerin gücüyle dünyaları değiştirin."
Uğultuların arasında bir ses duydum,
Öte diyardan bir haykırış.
Araladım bin zincirli kapıyı ardına dek,
Korkuyla kavrulan birini buldum.
Kıl gibi ince bir ipin üzerinde yürüdüm,
İnsanların büyük kötülüklere yol açan iyilik anlayışlarından, kendini çocukların varlığında yenileyen yaşamın acımasızlığından, bu acımasızlığın üstünü örten masumiyetin derinliğinden, canlı olmanın aczinden, insanların içinde uğuldayıp duran o çok ağızlı kuyuların karanlığından, hatta uykulardan korktuğunu anlatıyor yazar.
Aslında dişi kahramanlı bir kitabı nasıl sevdiğime de şaşırdım, üstelik kılıç ve büyü minimum seviyede. Yok artık, bana bir şeyler oluyor. Zevklerim mi değişiyor?
İskender PALA, orduda pek çok ismi övgüyle ve saygıyla hatırlarken, pek çok ismi de haksız, adaletsiz ve önyargılı oluşlarıyla hatırlar. Üst rütbeli isimlerden kendisine destek veren, yardım eden, yanında olanlara haksızlık etmek istemez. Bu süreçte yazmaya, araştırmaya, eserler vermeye devam eder. Teğmenlikten Binbaşılığa kadar devam eden süreç onu
Yüzlerce kez para çekmek için girip çıktığımız ATMlerde neler yaşanabileceğini kimse düşünmemiştir büyük olasılıkla. Alırız ve gideriz. Kamera kayıt yapar, yoldan gelip geçenler olur tek tük, belki de geceleri birçoğumuz ıssız yerlerdeki bu makinelerden para çekip işlem yapmaya çekindiğimiz vakitler de olmuştur. Bir kapıdan dışarı çıkarız, aklımızda bir
Olabildiğince edebi, olabildiğince eşit, olabildiğince özgür olan bu site yine de bu ülkede, bu şartlarda, bu okumamışlıkta olabilirliklerin en olabiliri... Sanıyorum Türkiye'de tek ve tüm olanaksızlıklara rağmen hayatına devam ediyor... Başka bir sitede yazdığım bir eleştiri yazısı sansüre uğradı, yayınlanmadı ama bu sitede asla böyle bir şey olmadı....
Yazarlar kendi özel kamuoylarını yaşatmakta başarılı olabilirler, gerçekte Coleridge-nin belirttiği gibi her yeni yazar kendi hoşuna gidecek zevki yaratmak zorundadır.Yazar, sadece toplumun etkisinde kalmaz o da toplumu etkiler.Sanat, hayatı sadece yansıtmaz ona şekil de verir.İnsanlar kendi hayatlarını roman kahramanlarının hayatlarına benzetmek ister.
Bugününü ve yarınını kaybeden insan yalnızlığını ve pişmanlıklarını sırtında kambur olarak yaşadığı sürece taşıyacak ve maddeden uzaklaştıkça bilgeliğe ulaşacaktır.
Az okuyan bir milletiz, deyip kesip atmalı mı? Yoksa bunun nedenleri üzerinde kafa yormalı mı? En çok okunan basılı eserler gazeteler. Herhangi bir günlük gazeteyi alın, Edebiyat, Resim, Tiyatro, Müzik veya herhangi bir sanat dalında yazılmış kaç tane yazı bulabilirsiniz?
Hayrullah Eraslanın ilk kitabı Üçgen Piramidinin Zirvesindeki Cihan Şairi Abdurrahim Karakoç. Bu eserinde şair Abdurrahim Karakoçla ilgili yazılan şiir ve yazılardan oluşmakta. İkinci kitabı Göçer bir şehir. Şairin kendi şiirlerinden oluşmakta
Hayatın kendiliğinden gelme özgürlüğü içinde hapsi, diğerinin sonradan hapsolmuş hayatının içinde özgürlüğünü keşfi.
Yazarlar ve Yapıtları seçtiğime bakmayınız. Yazamayan yazarlardır konumuz... Sadece haber sitelerindeki köşelerde değil, edebiyat sitelerinde de boy boy, çeşit çeşit arz-ı endam ediyor bunlar...
Sıkıcı bir roman izlenimi vererek başlayan yapıt, hareketli bir felsefi roman olarak yoluna devam eder. Bazı romanlar vardır, olayların içine girmek zaman alır, olayın örgüsünün alt yapısının kurulması aşaması uzun sürer. Bu süreç okuyucuyu sıkar, yorar, hatta pişmanlığa sevk eder. Birçok okuyucu maalesef bu tür yapıtların devamını okumaz,
Deneyimli gazeteci İbrahim Karagül'ün günümüzü farklı yorumlayan ve ileriye dönük tescilli öngörülerinin bir arada olduğu kitabın kritiği
Etik bir ilke olarak, eğer bir roman hayal ürünü bir takım olayları sanki gerçekmiş gibi anlatıyorsa bu tür romanların başına “burada anlatılan olaylar ve kişiler tamamen hayal ürünü olup gerçekle hiçbir ilgisi yoktur” gibisinden uyarılar konur. Böyle bir uyarı konulduğu halde yine de okur bu hayallerin arkasındaki gerçeği
Leyla Karaca’nın “Görünmeyen Uyum” başlıklı yazısı çok etkileyici geldi bana. Bunun nedeni yazının konusundan çok dokusu. Belki de yazıyı böylesine etkileyici yapan yazarın felsefe üzerine çalışmış olmasıdır.
İşine hayatıyla bağlı emekliliğin ucunda bir komiser hasta yatağında tesadüfen gördüğü bir dergi kapağı ile tekrar işine dönmek ister .Küçücük bir şüphenin büyük itiraflarla gerçeğe dönüşünün hikayesi.Kitap Komiserin İkinci dünya savaşı sırasında bir toplama kampında kişiliğinin öldürmeye hakkı olduğuna inanan piskopat bir doktorun peşinde ölüme önce cesurca sonra
İnsanlar hep olumsuzlukları görüyorlar, güzel olanları paylaşmadıkları için belki de bu kadar depresif davranıyorlar. Birbirimize güzel sözler söylemek geçmiyor içimizden, hep birbirlerine suç atmakla meşgulüz çünkü.. görmek istediğimiz kadar görürüz görmek istemediklerimizi görmeyiz ..