Öykü > Bireysel

üzgün

Ananem

Bir damla gözyaşında dolardı /
anneannemin bekarlığı... /

olumsuz

Bozuk Musluğun Tiz Sesiyle Yeni Güne Akort!

İçinde, sabahın ilk süprizi gibi durduğum sisli aynadan, ani bir ürpermeyle geri savrulmuş bedenimi toparlamaya çalışyorum. Gözlerimi, kafa kafaya gelmiş ağır tonajlı bedenimden ayırmadan. Ellerimle körebe'nin taklidini yaparak, uykumla beraber, korkumu da uğurlayacak olan su birikintisinin kilidini bulmaya çalışıyorum. Yoklayarak.

olumsuz

Her Yer Bulantı

Anılarımdır bana yaşamı sevdiren. İyi veya kötü diye ayrım yaparsan aralarında , kötü kefesine koydukların karabasan gibi ruhunun sana kalmış tek yerini kemirir, yer bitirir.

karışık

Ayrana Tövbe

“Sen ne dersen ondan,” dedim. Gözlerimi gözlerinden kaçıramamıştım. Benimkilere benziyor mu? Bıyıklarım çıkınca mı benzeyeceğim? Saçlarım azıcık beyazlaşsa? Boyumun yaşıtlarımınkinden uzun olduğunu söylüyorlar ama... Utancımı yenip yüzüne baktım. Kaşlarına , dudaklarına, burnuna... İşte yıllar sonraki ben?

korkutucu

O

Sabah kalktığımda kendimi hemen dışarı atmak hissiyle yanıp tutuşurken , o engel oluyor bana.Kim mi ? O işte.
Elinde ki hançeri yüreğime saplasa kanımın bile akmayacağını düşünüyorum . Niye mi ? Akmayacak işte . Sokaklara çıkıp haykırsam “katili

karamsar

Ezilenler

incecik öptü, bıçak gibi, kesti, dili ıslak, yumuşak.. yanıyor, kokuyor ağzı, menekşe kokuyor, ter kokuyor, nemli, güneş, toprak, çimen kokuyor, ezilen çimen, kararan.. sıvımsı, kıpır kıpır... kanım yapış yapış, terim, alnına akıyor alnımdan, pelte pelt

karamsar

Oyunbozan

Ağır ağır, her adımda aklından geçen herşeyi silip atarak önce çalışma odasına geçip öyküyü son haliyle bilgisayara kaydedip kapattı, sonra ışığı söndürdü. Üstündekileri tek tek çırakıp fırlatarak çırılçıplak girdi yatağa. Ayaklarını karnına çekti ve uyku

karamsar

Öteki Türkiye İçin-1

Ama burada, yani ölüm ile yaşamın tam ortasındaki çizgide süren mücadelede, anlatılanlar, ilginç bile olsalar dikkat çekemiyorlardı. Hiçbiri çözümü gösteremiyordu çünkü. Hiçbirinde sonuç ve takip edilmesi gereken yolu göremiyorduk.

üzgün

Alacakaranlık

bir zaman önce yazdığım ama çok sevdiğim bir hikayeydi bu. hayatı bilmeyen birine hayatı anltamak gerekseydi neleri anlatırdım diye düşünürken çıkıveren bir hikaye...

üzgün

Pişman İnsan

semra yemyeşil çimlere uzandı gökyüzünde kuşlar cıvıldaşıyor çiçeklerin üzerindeki böceklerde kuşlara uyarak harika bir doğa senfonisi oluşturuyorlardı.

olumsuz

Üç Dişi Köpek

Bir gün okuldan geldim. Ağabeylerim henüz yoktu. Annem pazara gitmişti. Mutfağa yemek hazırlamak için girdim. Evdeydi. Televizyon izliyordu. Onunla evde hiç yalnız kalmamış olmanın çekingenliği vardı üzerimde. Oysa o benim babamdı. Öylesine yabancıymış ki meğer. Belki bende onun için o kadar yabancıydım. Mutfağa, yanıma geldi. “Sen de aç

üzgün

Ermeni ve Rum Dostlarım Neredesiniz?

Bu coğrafyanın tüm dokularını seviyorum. Travestisi ve fahişesiyle de dost olabilir; anarşisti ve komünistiyle de rakı içip yaşamı didikleyebilirim. Ne kadar çok renkle bezenirsem, o kadar çok ve verimli yaşayacağıma inanıyorum.

endişeli

Gitsem mi?

" Soguk bir odanın, ortamı ısıtmak için pembe renge boyanmıs duvarlarına yaslanmak zorunda kalacak olacagımı bile bile gitmek istiyorum. "

üzgün

Son Martı

“Evet, dişi kadın demek. Bunun kanatla da ilgisi yok. Düşeceksin!! ” Sesi yumuşadı, “Kadın martı...”
Gülümsemeye çalıştı ; “ Martı kadın... Son martı...”

Başa Dön