Ayran İçen Çocuk
Annesinin sesi ağlamaklıydı, Babası yetiş! Bağır çağır, itele burkuştur ses yok. Oğluma bir şeyler oldu. Belki çığlık atacaktı, onu bile yapamıyordu şaşkınlıktan.
"Yazarlık, insanı deli sanıp içeri atmak yerine, yazdıklarını okumaya teşvik eden tek akıl hastalığıdır." — Cemil Meriç"
"Yazarlık, insanı deli sanıp içeri atmak yerine, yazdıklarını okumaya teşvik eden tek akıl hastalığıdır." — Cemil Meriç"
Annesinin sesi ağlamaklıydı, Babası yetiş! Bağır çağır, itele burkuştur ses yok. Oğluma bir şeyler oldu. Belki çığlık atacaktı, onu bile yapamıyordu şaşkınlıktan.
Bu pazar sabahı da saat on sularında hep beraber kalktık ev arkadaşları ile. Bir güzel kahvaltı yaptık az buçuk kalan nevalelerimiz ile. Öğleden sonrada dersimiz yoksa çalışacak, çıkar gezeriz büyük marketleri ve alışveriş merkezlerini. Sokaklarda aylak aylak sürtmekten bin kat iyidir hemde. Güzel kızları, kelli felli adamları görür
Kız Peki dedi. Tam kapıdan çıkacaktı ki, Ahmet Bey Aman ha! iyisinden olmasın diye ekledi.
Tren yolculuğu samimidir, mütevazidir. Bir kere alışınca rayların o ritmik sesi bile güzel gelir insana, bir yerde bir tren yolu görünce bile insanın ilk trene binip çok uzaklara gidesi gelir. Ama artık öyle midir?
Hacer hanım; bir elinde beyzbol sopası, ötekinde de ne ilgisi varsa koca bir havuç, sabah sabah kemirip durur.
Çok iyi iki dosttular. Kılıktan kılığa ve şekilden şekle girmek ise onların en büyük özelliği ve meziyetlerinden biri idi... Kimi zaman sarı leblebi olarak çıkarlardı insanların karşısına, kimi zaman patates cipsi, kimi zaman sütlü çikolata, bazı bazı ekmek arası kaşar ya da ikindi vakti okuldan dönen çocukların ekmek
Bazı insanlar akıllıdır ama delilik kanında vardır. Kimisi de delidir ama akıllı geçinir. Müşteri velinimettir. Bakalım bizim öyküde de öyle mi?
Kasabanın birinde çok titiz, temiz yaşlı bir bayan varmış. Bu kişinin eşi imammış ve bu nedenle kendisine hocanın eşi diye hitap ederlermiş. Hocanın eşinin titizliği dillere destanmış.
"Nasıl yeğenim, babanın sakallarına benzemiyor değil mi? Ulan yavaş çeksene canımı yakıyorsun, tamam ulan bu kadar yeter!" diye homurdandığında elimi yavaşça çekmiştim.
"He anam." demiş. "Oturursun tabi… Nasılsa üzerindeki entari
senin değil benim.
"Yorum yapılmış mıdır?... Mutlaka yapılmıştır.Eğer yapmamışlarsa, arkamdan birde mevzu yapmışlarsa bende alayına yorum yapmazsam, bana da Kazım demesinler. Hepsi de müptezellik peşinde, Lan hesabını sorarım, vallahi billahi sorarım.Anam avradım olsun sorarım"
Eşim odaya girdi, elinde bir kağıtla geri döndü kağıdı uzattı. Bir de ne göreyim doğalgaz faturası ve dörtyüz liralık makbuz. Elim ayağım her tarafım titremeye başlamıştı. Sakinliğimi korumalıydım. Derin bir nefes alıp çarpıntımı hafiflettikten sonra sakince sordum:
Sepeti içeri aldım. Çikolatalara saldırdık hemen. Annem izliyordu bizi. Yeme sırası yumurtalara gelmişti. Engelledi bizi. Yumurtanın üzerindeki resimlere bir bakın hele dedi. Sanat budur işte! Azıcık sanata saygı gösterin
Gecenin bir yarısı Edebiyat Siteleri ni tararken birkaç şiir gönlüme su serpti. Hüzün yerini yaşama sevincine bıraktı. Beni çocukluk anılarıma götürdü...
Geçmişte kalan güzel anılar vardır. Zamanında değerini bilemediğimiz... Bir gün gelir hafızanızın derinliklerinden gün yüzüne çıkar. Bizim Mahalle de öyle bir şey işte.
Yaşlı bir bayan oğlunu karşısına almış ve akıl vermek istemiş. Oğlum gel içme. Çocuklarının rızkını gel içkiye verme. Canına da malına da zarar veriyorsun. Yapma oğlum. İçki kötü bir şeydir demiş.
Biraz sonra gözüm şoförün ön kısmında bulunan dikiz aynasının üzerine asılmış bir kâğıda takılıyor. Kağıdın üzerinde eski yazılarla "Bağdat Hurması" yazıyordu. Tabii Osmanlıca okumayı bildiğim için bu yazıyı da kolayca okuyorum. Sanıyorum Arap ülkelerinden birinden alınarak getirilen Hurma paketlerinin üzerindeki etiketlerden biri.
Şoföre "Hurma mı satıyorsun?"
İkamet ettiğim ilde/Malatya'da meczup bir vatandaşaemniyet müdürlüğü tarafından garip bir ehliyet hikayesi. Sözkonusu hikaye 2007 gazetelere manşetlik haber oldu...