Kırkaltılık
Yalnız boyacı ustası da tedirgin, enişteye soruyor:
\- Kayınbiraderin dönüp gelmez değil mi?
\- ?
"Kelimelerin gücüyle dünyaları değiştirin."
"Kelimelerin gücüyle dünyaları değiştirin."
Yalnız boyacı ustası da tedirgin, enişteye soruyor:
\- Kayınbiraderin dönüp gelmez değil mi?
\- ?
O sırada sineklerde sekizinci hisleri ve duyargaları ile durumdan haberdardırlar... Dondurmanın o çekici tadı ve kokusu hemen fark edilir sinek zibidileri tarafından... Dondurmaya doğru pike yapsalar bir dert, yapmasalar bin dert, dondurma ziftleneceğiz derken hayatlarından da olabilirler...
Bazı insanlar akıllıdır ama delilik kanında vardır. Kimisi de delidir ama akıllı geçinir. Müşteri velinimettir. Bakalım bizim öyküde de öyle mi?
Hiç kuşkum yok, daha bakan belediyeden dışarı adımını atmadan bizim sokak kaymak gibi olur.
Kasabanın birinde çok titiz, temiz yaşlı bir bayan varmış. Bu kişinin eşi imammış ve bu nedenle kendisine hocanın eşi diye hitap ederlermiş. Hocanın eşinin titizliği dillere destanmış.
"Nasıl yeğenim, babanın sakallarına benzemiyor değil mi? Ulan yavaş çeksene canımı yakıyorsun, tamam ulan bu kadar yeter!" diye homurdandığında elimi yavaşça çekmiştim.
"He anam." demiş. "Oturursun tabi… Nasılsa üzerindeki entari
senin değil benim.
"Yorum yapılmış mıdır?... Mutlaka yapılmıştır.Eğer yapmamışlarsa, arkamdan birde mevzu yapmışlarsa bende alayına yorum yapmazsam, bana da Kazım demesinler. Hepsi de müptezellik peşinde, Lan hesabını sorarım, vallahi billahi sorarım.Anam avradım olsun sorarım"
Sepeti içeri aldım. Çikolatalara saldırdık hemen. Annem izliyordu bizi. Yeme sırası yumurtalara gelmişti. Engelledi bizi. Yumurtanın üzerindeki resimlere bir bakın hele dedi. Sanat budur işte! Azıcık sanata saygı gösterin
Hedeflerim, ideallerim vardı. Amatör olarak yapmış olduğum internet yazarlığında çıtayı yükseltmek, profesyonel yazar olmak, kitap bastırmak, sonra kitaplarımı senaryolaştırmak, Orhan Kemal Ödülünü almak, ün, unvan sahibi olmak istiyordum.
Geçmişte kalan güzel anılar vardır. Zamanında değerini bilemediğimiz... Bir gün gelir hafızanızın derinliklerinden gün yüzüne çıkar. Bizim Mahalle de öyle bir şey işte.
Gecenin bir yarısı Edebiyat Siteleri ni tararken birkaç şiir gönlüme su serpti. Hüzün yerini yaşama sevincine bıraktı. Beni çocukluk anılarıma götürdü...
Yaşlı bir bayan oğlunu karşısına almış ve akıl vermek istemiş. Oğlum gel içme. Çocuklarının rızkını gel içkiye verme. Canına da malına da zarar veriyorsun. Yapma oğlum. İçki kötü bir şeydir demiş.
Şimdi Azrail gelse yanına... Sana dese ki?' Mirza senin canını
mı alayım, karının mı yoksa çocuklarının mı?''
Eski bir zamanda köyün birinde çoban bir gün hastalanmış. Köylü Hağusun deli Memete Sana bir kilo tuz verelim bir gün çobanlık yap demiş.
Biraz sonra gözüm şoförün ön kısmında bulunan dikiz aynasının üzerine asılmış bir kâğıda takılıyor. Kağıdın üzerinde eski yazılarla "Bağdat Hurması" yazıyordu. Tabii Osmanlıca okumayı bildiğim için bu yazıyı da kolayca okuyorum. Sanıyorum Arap ülkelerinden birinden alınarak getirilen Hurma paketlerinin üzerindeki etiketlerden biri.
Şoföre "Hurma mı satıyorsun?"
İkamet ettiğim ilde/Malatya'da meczup bir vatandaşaemniyet müdürlüğü tarafından garip bir ehliyet hikayesi. Sözkonusu hikaye 2007 gazetelere manşetlik haber oldu...