Öğrendiğim İlk Şey
Artık perdelerimi ardına kadar açıyorum ve ruhuna hayran olduğum eşsiz sokak manzaralarına ,ilk doğduğum günkü kadar yaşlı ve sevdiğimi bildiğim sürece huzurlu yaşıyorum
"“Yazarlık, kelimelerle insanları kandırma sanatıdır—ve en iyileri, kendilerini bile ikna edebilenlerdir.” – Mark Twain"
"“Yazarlık, kelimelerle insanları kandırma sanatıdır—ve en iyileri, kendilerini bile ikna edebilenlerdir.” – Mark Twain"
Artık perdelerimi ardına kadar açıyorum ve ruhuna hayran olduğum eşsiz sokak manzaralarına ,ilk doğduğum günkü kadar yaşlı ve sevdiğimi bildiğim sürece huzurlu yaşıyorum
Eğitim alanında olsun, dinlenme saatlerinde olsun, hep yalınız ve düşünceli görünen bir asker sürekli dikkatimi çekiyordu. Memleketini özlüyordur geçer dedim. Günler geçiyor onda hiç değişiklik yoktu.
Sıcaklık hissetmeye başlamıştım artık ellerimde, donmamışta yanıyordu sanki. Sızlaması da cabasıydı. Elimdeki sepeti tutmakta zorlanıyordum. Ayaklarıma dolanan eteğimin uçları buz tutmuştu. Güya açılan küçük yolda yürüyordum ama yağan kar açılmış, yol mu bırakıyordu.
Yağmurun sesi ile açtı gözlerini. “Yine yağıyor” diye düşündü, hem de hiçbir varlığın yaşayacaklarına aldırmadan ve herhangi bir rahatsızlık duymadan akıyordu.
yaşayan her nefesin bir anısı vardır yalnızlıkta. umutları, düşleri ve elbette kaçınılmaz anları.
bir uçurtmanın kuyruğu gibi sanki umut. yerde de olsan gökyüzünde de olsan ayrılmıyor arkandan.
...Fırtınanın vahşi sesi koyun sarp kayalıklarında yankılanıyordu.Gökyüzünü kat kat kara bulutlar kaplamıştı.Güneş yüzünü gizlemişti bu sabah...
Tutunmaktı niyetimiz, yaşamın bir ucuna. Kendi seçimlerimiz değildi yaşamlarımız. Bir beden vardı ve o bedene uygun giysiler ama biz giyinik doğmuştuk. Bedenimizi çıplak göremedik. .
Biribirne kavuşmak için türlü zorluklara göğüs geren, ancak kaderin oyununa her seferinde yenik düşen Serap ile Ekrem'in öyküsü..
İlk kez nefretle atmış olduğum bu taş,canını haddinden fazla yakmış olmalıydı.Yaralı bir hayvan gibi soluyor,ağzından köpükler çıkarıyordu.Kayalıklardaki müthiş mücadele sonlanmış gibiydi.İçten içe kaynayan bir suskunluk tüm çevreyi sarmıştı.Ağlıyordu…
Koca koca kirpikler,iki de bir açılıp kapanırken,şiddetli titremeler sarıyordu ufacık bedenlerini…
Sokak lambasının altında bir çingene gül satıyordu, yağmurdu, pusluydu ve yaslıydı, karalar bağlamıştı sanki hava,
titriyordum, soğuktu ve adın gözlerimi dağlamıştı, çingenenin yanına yaklaştım, sepete baktım,
kusura bakma dedim sevdiğimi arıyorum, gül
İşe girip çalışa bilmem için mahkeme kararı ile yaşımı büyüttük. Artık memurluğa hak kazanmıştım teknik eleman olmak yerine direk dairede işe başladım. Şimdi daha bir sıkı sarılıyordum üniversite hayallerime, daha çok çalışıp yükselmeli daha fazla maaş almalıydım. Yaşam demek buydu çünkü paran kadar insandın...
Yaşanmış olanla yaşanabilecek olan arasında çok belirsiz bir çizgi var; işte yazarken sanırım en çok o eşiği aşabilecek olma ihtimali ürkütüyor bazen beni...
Değerli görüşlerinize sunuyorum saygılarımla.
Sevmek...Tanrının bize bağışladığı en yüce duygulardan bir tanesi...Yaşamımıza renk katan yegane şey. Sevmek ve sevildiğini hissetmek, hissettirmek. Sevmek... her şeyi, dünyayı, yaşamayı, insanları, kuşları, çiçekleri, denizi, suyu, herşeyi, kendimizi bir
Genç kız sildi gözlerindeki yaşları cebinden çıkarttığı siyah kumaştan mendiliyle…İskelenin ucuna yürüdü,bir demet papatya attı denize.Aldı çantasını ve gözyaşlarını,beraber yürümeye koyuldular hiçbir yere…
İnsan bazen kendi yaşamını yönlendirmekten aciz olabiliyor! Belki de bu durum, ne istediğini tam olarak bilememesinden kaynaklanıyor bazen... Her ne olursa olsun kısacık yaşamımızda kimsenin ya da hiçbir şeyin yapmak istediklerimizi engellemesine izin vermemeliyiz, bu kendimizde olsak!
Safiye'nin dişi bir eşek olduğunu söylemezsem nereden bileceksiniz? Ama bu bir köy öyküsü değil. Bir kent öyküsü de değil. Bu değişimin öyküsü. Neyin değişimi derseniz, açıp okumanız gerekecek.