Kurguyla gerçek arasındaki ayrım, kurgunun mantıklı olmak zorunda olması. -Tom Clancy |
|
||||||||||
|
Varoşların ana caddesinde bir köşeye park eden eski model, beyaz renk bir aracın içinde oturan iki adamdan birsi bu soruları şoför olana soruyordu. “Ne bileyim abi bende artık şaşırdım hangisini alsak” dese de o hala ısrarla soruyordu. “Bunların hepsi şerefsiz lan…Bunları merkeze taşımaktan arabanın ön takımı helak oldu gitti ama yinede bitmiyor lan bunlar” derken az da olsa sinirliydi. Ama öyle veya böyle bu sivil ekip otosunun günlük istikak olarak en azından on tane vatandaşı şüpheli şahıs moduna sokarak merkeze teslim etmesi gerekiyordu. Eğer bu sayıda aksaklıklar söz konusu olursa o ekip otosu altlarından çekilirdi. Sonrada bir köprüde ya da bir müzede bekçilik görevi sırası gelebilirdi. Ama şu minibüsten inen adam acaba kimdi? Uzun boylu kara suratlı üstelik atletik yapılı çakı gibi bir adamdı ve bu adamın azılı bir hırsız olma ihtimali çok yüksekti. Bir kurtarıcı onlara doğru geliyordu. Şoförün ona bakmasına üstelik uyarmasına da hiç gerek yoktu. İki senelik memuriyet hayatının vermiş olduğu o çömez tecrübeyle yılların ekip otosu şefi kıdemli memur Metin abisini uyarmaya da hiç gerek yoktu. O zaten onu görmüştü. “Lan dur şüpheli şahıs. Kimsin, necisin nereden geldin, nereye gidiyorsun. Çıkar lan kimliğini…Ne iş yapıyorsun hemşerim. Antep’ten niye geldin İstanbul’a. Gardiyan mısın? Demek ablanı ziyarete geldin. Al lan kimliğini. Bak oğlum bura Antep’e hiç benzemez. Burası İstanbul oğlum. Fazla kalma buralarda başın belaya girer. Adamı yerler, bitirirler oğlum. Ablanı hemen çabuk gör, akşama da terk et lan İstanbul’u.” “Pezevenk nasılda korktu. Arkasına bile bakmadan nasıl kaçıyor. Bunları kim gardiyan yapmış lan Hasan. Tövbe, tövbe…Oğlum Hasan ben berbere kadar gidiyorum. Sağı, solu iyi gözle, ortalık şüpheli şahıs kaynıyor. Anonslara dikkat et. Acil durumda berber Alinin oraya gelirsin. Oğlum öbür berbere gitmiyorum. Deyyus geçenlerde makası burnuma soktu. Hadi sağlıcakla aman dikkat et. Amir beye çok dikkat et. O da gerçi az şerefsiz değil ama neyse sonra konuşuruz” Konuşmakta haklıydı. Öfkeyle küfür etmekte de çok haklıydı. Bu ilçenin tamı tamına on küsur yıldır güvenliğini o sağlıyordu. İnfaz memuru “ Süslü Metin” bu insanlara huzur sağlamak için yıllardır mücadele ediyordu ve edecekti de. Peki bu şüpheli şahıslara ne demeli? Şu pastane sahibi köylü daha dün beş parasız ayağında kundura ile bu semtte gelmemiş miydi? Kısa bir sürede bu trilyonluk binaya nasıl sahip olmuştu? Şu marketi çalıştırana ne demeli…Yanında ki inşaatı yapan çulsuz mütehaite ne demeli. O taksi sahibine, bu mağaza sahibine şu telefon ana bayisine ne demeli. Ne demeli bu şerefsizlere? Çarşı içinde dolaşırken o insanları binaları sorgularken düşünüyordu. Bunların hepsi daha düne kadar açlıktan sürünmüyor muydu? Bunların birçoğunun sabıka kaydı yok muydu? Dolandırıcılar, çekler, senetler, kelekler, tokatlar, sahtekarlar, suistimaller yetmezmiş gibi ırza geçmeler yok muydu? “Ulan bunları sanki süslü Metin yaptı. İyi yapın oğlum yapın. Her türlü yolunuzu bulun. Bulunda alt tarafı üç kuruş istiyor diye Metin abinize ne diye surat yapıyorsunuz? Size kaç kez demedim mi sizi defalarca kez ikaz etmedim mi oğlum? Burası İstanbul... Gözümüzün önünde her türlü yolunuzu buluyorsunuz. Ara sırada Metin abinizi görün kollayın demedim mi? Haftanın bir günü size uğruyorum diye alt tarafı verdiğiniz iki onluk parayı verirken elleriniz ne diye titriyor he? Mal mı bağışlıyorsunuz lan. Ulan yaptığım insanlıklardan bir utanın be…Hırsızını kollarız, esrarkeşe yol veririz, arananı görmemezlikten geliriz. Orospuya bile yardımcı oluruz. Daha ne yapalım hemşerim. Utanmadan birde arkamdan dedikodu yapmaları yok mu? Berberden çıkmazmışım. Durmadan artist gibi takım elbise giyermişim. Parfüm sıkarmışım. Çiçekli kravat takarmışım. Avantayı severmişim. Para için babamı bile satarmışım. Önüme gelen orospuyu becerirmişim. Ben sizin gibi el alemin karısını, kızını becermiyorum ya…Biz delikanlı adamız hemşerim. Ama bir yakalarsam sizi fena yapmazsam anam avradım olsun. Yeterki bir merkeze düşün. Ulan bu ilçeyi size zindan etmezsem bana da Metin demesinler." “Berber sana demiyorum oğlum. Kendi kendime diyorum. Sen makasa dikkat et yeter. Burun kıllarıma dikkat et. Bıyıkları da az kısalt. Kulağımda da biraz kıl var. Nöbetteyiz oğlum acele et. Ekip beni bekliyor. Hasana da bir bardak çay yollayın. Koltukta rahat geldi bari az bir şey kestireyim. Şüpheli bir şahıs gördüğünde uyandırın lan beni…” -1990’lı yıllar İstanbul varoşları….
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Şenol Durmuş, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |