İçine koyabileceğin bir karanlığın olmadan, bir ışığın olamaz. -Arlo Guthrie |
|
||||||||||
|
Ya içlerinde oturan daire sakinlerine ne demeli?.. Nereden gelirdi bu insanlar, aileler?.. Bazıları bu sokağın eski sakinleri sayılırdı. Ama yeni gelenler, bir süre oturduktan sonra orayı terk ederek gidenler, onların yerine gelenler de çoğunlukla birbirlerini aratmaz. Burası normal bir semt, sokak değil midir?.. Ya da burada yaşayan insanları ile tipik bir yerleşim birimi değil miydi?.. Ahali erkekleri ortalıkta pek görülmez ama kadınlar ve kızlar çocuklar her mahallede olduğu gibi sahnede yerini mutlaka alır. Aile reisi olan erkekler çoğunlukla geç vakitlerde, gece yarıları yorgun argın sokağa girer oturdukları apartmanlara girer gözden kaybolur, giderler. Perişan kılıklı ölü suratlı bu adamları genelde pek tanınmaz. Fakir, sefil, yoksul sokağın kadınları, kızları ise aksine pek renklidir. Onları ise tanımayan belkide yoktur. Son moda kıyafetler, makyajlar, kibarlıklar, ince davranışlar ile mübarek sokak sanki bir sosyete semtinden farksızdır. Anneler, genç kızlar hele büyükanneler… Yoldan geçen bir yabancıya hatta bir hamala ya da bir inşaatçıya niçin neden gülümserdi bu insanlar bu yüzler?.. Evlere sık sık çağrılan tamircilere servis elemanlarına ne demeli?.. Hemen her Allahın günü bu evlere apartmanlara girip çıkan muslukçular, boyacılar, badanacılar ne yapar?.. Biri girer biri çıkar, o gelir bu gider. Hane sayısı bir hayli fazladır. Sokağın bakkalı pezevenk suratlı, köylü kılıklı adam niye devamlı kıs kıs güler durur. O da sürekli o binalara dairelere girip çıkar..Camdan, balkondan ona seslenilir: “Sana zahmet, iki ekmek bir gazete, yarım kiloda çay getir” Bakkal durur mu?.. Anında bir çırpıda koşar. Bir süre sonra apartman kapısından çıkarken fermuarını alelacele çektiği görülür. Komşusu su bayisi kısa boylu davul göbekli adam köylüsü olan bu bakkalın ensesine hemen her gün bir tokadı indirir. Üstelik gevrek gevrek gülerek yapar bu işi. Onu sürekli uyarır: "Oğlum yine bir hesap kapattın değil mi?.. Şerefsizim sermayen bitecek, sonra pişman olma benden demesi. Azıttın oğlum her gün bir hesap kapatıyorsun” Su bayisi kurnaz esnaf. Bu sokağa bakkal dayanır mı ırz düşmanı pezevenk. Sana daha önceleri defalarca kez demedi mi?.. Koca on senede otuza yakın bakkal iflas etti gitti bu sokaktan. Allah'ın ayısı uçkuruna düşkün hayvan. Sen adam olmayacaksın der ama nafile. Onun bir kulağından girer, çıkar. Bakkal Osmanın hali ne oldu?.. O da veresiye verdi. Ödemeyeni becerdi. Bunları bilmiyor musun oğlum?.. Sen ne saf ne eşek adamsın. Bunlar zaten o yüzden bilerek veresiye alışveriş yapıyor sonrada o yüzden ödemiyor oğlum. Bu cüce boyunla, sivilceli, çıbanlı karga suratınla kendini çok mu yakışıklı zannediyorsun. Artist misin oğlum sen?.. Sonracıma Osmanın hali ne oldu?.. Osman'ın sermayesi becermekle tükendi gitti. Dedikoduları duymadın mı Allahın öküzü… Ya Osmanın tombul karısı?.. Ona ne demeli?.. Onu da aşağı mahallede ki inşaatçı ayılar becermeye başlamış. Osman şimdi bir işte asgari ücrete talim ediyormuş. Evin geri kalan ihtiyaçlarını tombul karısı karşılıyormuş. Üstelik o apartmanlardan bir daireye taşınmış. Sonra ne demişler?.. Bu işler sırasıyla oğlum Osman ya gördün mü ananın .... demişler. Herkesin bildiğini bilen bilmiyor mu?... Yetmişlik Cavidan teyze elinde bastonu ile sokağa çıktığında gözleri hala fıldır fıldır dönmüyor mu?.. Dile kolay tam tamına elli sene hizmet etti. Esnaflardan tut da, “ demirciiiiii, demir alıyoruuum” diye haykıranlara "karpuz Adana içi kıpkırmızıııı” diye bağıranlara karakolun komserine, bekçisine hizmette bulundu. Ver Allahım ver. Hey gidi günler hey. Hey gidi Cavidan teyze.. Ya dul kızına ne demeli?.. Üç koca ona dayanamadı. Araya beş on tane sıkıştırmasına rağmen. Ne de olsa anasının kızı. Son kocası on yaşındaki kızını almaya geldiğinde feryatlar ortalığı inletmemiş miydi.. ”Ben annemi isterim, ben anneannemi isterim” diye. Adam yaka paça çocuğu alıp da nasıl arkasına bile bakmadan kaçmıştı oradan. Kars otogarında görmüşler zavallı adamı. Sokağın esnafları, magandaları bu evlerin geçimine bir dereceye kadar katkı sağlıyorlarmış. Sonra sıra onbeşlik, onsekizlik çıtırlara gelirmiş. Bunlar herhalde ayılarla, esnaflarla, magandalarla yüz göz olmaz. Herkes layıkıyla. Sırada otolar,duruma göre, minibüsler eh ara sırada kamyonlar. Barlar,kafeler, otoyollar, otostoplar ne güne duruyor. Doyumsuz ateşli genç kızlar haydi sahnede gösterin kendinizi. Yaşınızın, ihtiyaçlarınızın hakkını verin bakalım. Cavidan teyzelerin öğrettikleri gibi. Onların tecrübelerini en iyi şekilde yansıtın diye sizleri kaç kez boşuna mı uyardılar. Akşamları yorgun argın işten döndüklerinde bir çoğu yürürken zorlanıyormuş. Ağır aksak yürüyen genç kızlar. Ayağı burkulmuş muş?..Diken falan batmışmış?. Akşam karanlığında yazın ılık serinliğinde, her zaman olduğu gibi sokak sakinleri pencereler de balkondalar. Çaylar içiliyor. Dondurma yeniyor. Küçük çocukların neşeli çığlıkları ortalığı şenlendiriyor. Babaları kim peki, onlar nerede?.. Büyük anneler çok şefkatli davranıyor. Üstlerine titriyorlar. ”Çocuğum fazla yeme şu dondurmayı, bak boğazın yine şişmiş” diyor bir teyze. Üst kattan bir kadın sepeti salarken bakkala kızıyor: ”İki paket marlboro , üç paket çekirdek, bir litrelik kola, hesaba geç ulan pezevenk” Bakkal gülüyor tüm ahaliyle…Geceyarısı aile reisi olan erkekler yine kimseye görünmeden. merdivenlere tırmanıyor. Sarhoş babalar, sarhoş abiler meyhaneden içmekten dönüyorlar. Bazılarının kavgalardan olacak ki suratları darmadağınık haldeler. Uyuşturucu çekmekten, baygınlıkla yürüyen erkek kardeşler. Binalara, evlere giren hayaletler. Aile nihayet bir araya toplanıyor. Kiralar, taksitler, faturalar, borçlar günü gününe takır takır ödeniyor. Yıllardır çalışmayan babaların, oğulların günlük içki, sigara, yemek masrarları da yemek masasının üstünde hazır onları bekliyor. Evin içinde ilk gördükleri yer o masa. İçki şişeleri, mezeler bile masada hazır. Analar,kızlar hemen hepsi mutlu. Yorgunlar, perişanlar, dağılmışlar ama yine mutlular. Çarpıştıkları bedenlerin mutluğu ve karşılığında aldıkları ödüller. Az önce bu eve bir erkek mi girdi acaba?..Yoksa tasmasını kulübesinde unutan o sevimli hayvancıklardan biri mi kuyruğunu sallayarak misafir salonuna girdi. Ama bu adam neden , niçin, hırlıyor bu akşam. Anlaşılan bu gecede bu adamın erkekliği bir aksiliği tuttu. İşte yine sarhoş cesareti. Adam sarhoş, tasması bile görülmüyor ama yine de bir parça gururu varmışçasına karıya, kızlara hırlayarak bakıyor. Ortalıkta dolaşan ellerinde balonlarla oynayan iki sevimi çocuğa tuhaf bir şekilde kızgınlıkla bakıyor. Allah Allah…Bu çocuklar nereden çıktı?.. Bu çocuklar onun sevimli torunları değil mi?.. Peki babaları kimdi bunların. Anlaşılan yıllar sonra bugün farkına varmış. Geceyarısı yine sokak inliyor. Çeşitli binalardan pencereler çoktan açıldı. Balkonlarda insanlar yine toplandı. Sokaktan geçenler sağa, sola kaçıyor. Yine bir balkondan sehpalar, televizyon, tencere, kap kacak sokağa dökülüyor. Kırılan camlar, eşyalar sesler feryatlar , çığlıklar yine ortalığı inletiyor. Adamın elinde bir ekmek bıçağı. Onbeşlik kız çoktan sokağa fırlamış halde. Gözü dudağı, burnu dağılmış perişan halde. Büyük kız ile anne balkondan feryat ediyor, yardım istiyor: ” İmdat kurtarın bu adam bizi kesecek” diye haykırılıyor. Sokakta, binalarda izleyenlerin bir çoğu gülüyor. ” Ulan bu kaçıncı senfoni?..” Pezevenk bakkal kepengi indirip kaçtı bile… Nihayet polis ekipleri bir hızır gibi olay yerine yetişiyor. Gelen polislerin bazıları da gülüyor. ”Komserim bu adam yine fazla içmiş “diyor bir polis. Birkaç polis apartmana girerken onbeşlik kız ekip otosunun kapısına adeta yapışıyor. Ekip şoförü olan polise bakarak ağlıyor: ”Ahmet abi sende koş ne olur babam bu kez annemle ablamı öldürecek diye yalvarıyor. Sert yüz ifadesi yumuşayan memur gülümserken soruyor: “Ulan orospu geçen akşam telefon açtığımızda neden gelmediniz he?.. Tayini çıkan iki komser arkadaş misafirliğe gelmişti. Sizin yüzünüzden rezil olduk lan.” Kız balkona bakarken hala yalvarıyor: “Ablama sor Ahmet abi. Başka birine söz vermişti. Benim kabahatim yok be abi…” Bu gecede kahkahaların dozu arttı. İşte bir mahalle işte bir şenlik. Yarın yeni bir gün yeni bir hayat.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Şenol Durmuş, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |