Öyle yaşamalısın ki ölünce mezarcı bile üzülsün. -Mark Twain |
|
||||||||||
|
Kimdi bunlar?.. Burada akardı içkiler gırtlaklardan bir nehir gibi şırıl şırıl. Kahkahalar küfürler duyulur çevrede. Duyanların kulağı dikilir korkudan. Kimdi bunlar? Kimdi bu Allahın belası insan müsvetteleri. Onlar, içenler bilakis bilirdi o kulakları ve inadına basardı küfürleri. Tanrılara, evrene, tabiata, insanoğluna onları doğuran analara ve o duyan kulaklara. Kulaklar duydukça inadına daha çok içilirdi şaraplar, şaraptan daha beterleri. Var mıydı itirazı olan? Sıkı mıydı onlara yanaşmak. "Buyursunlar gelsinler, el mi yaman, bey mi yaman, haydi buyurun gelin beyler" diye haykırırlar. Değil duyanlar, bekçisi, polisi kaçar o yerden. Hırsızın, uğursuzun, eroincinin, tinercinin, şarapçının içtiği o arsaya, terk edilmiş tarihi kışlanın arazisine girmek kimin harcıydı beyler?.Bazen arada bir, bazen sürekli şarkı patlatırlar nefretten.Sürekli kahkahalar duyulur, aralıksız hiç durmadan. Bazen kahkahalar susar, birden gözyaşları dökülür. Hüngür hüngür ağlar birçoğu. Üstelik birbirlerine sarılır anne baba şefkatiyle bazıları. Her ağacın altında koca taşlarda , teneke kutuların, sandıkların üzerinde dört beş kişi oturur,sofra kurulur.. Yirmisinde ki sübyan ile orta yaşlısı, yetmişinde ki emekli ihtiyar. Sonra yine başlar duyulur kahkahalar. Parçalı bulutlu hava gibi değişir, açılır, kapanır ortam. Boş arazide ki içkici takımının sayıları bazen yüzleri bulur. Onlu gruplar, yedili, sekizli fark etmez burada. Bir o kadarda aralarında köpek sürüleri dolaşır. Onlar da kendi camiasına göre bir grup olur. Aynı havayı solar köpekler, şarapçılar, serseriler, ara sıra suçlular. Arada bir Sarıgöl roman mahallesinden gelir çingeneler, onlarda eşlik eder, kağıt toplayanlar, at arabaları gelir girer araziye. Ağaçların dibinde esrarlar sarılır verilir elden ele. Bazen liseden kaçan öğrenciler, kızlı erkekli gruplar gelir girer araziye. Üstelik büyük bir cesaretle kışlanın terk edilmiş o yıkık binalarına girer, gözden kaybolurlar. Bir süre geçtikten sonra üstleri başları toz içinde oradan çıkar giderler. İçkici takımı, hemen herkes görür bunları ama hepside sadece güler. Şişeler havaya onlara doğru kalkar, "Şerefe çocuklar" diye haykırılır. Öğrenciler sanki bir suç işlemişcesine mahcubiyet içerisinde, başları öne eğik, önlerinden geçer sessizce. Ama öğrencilerin cesareti şarapçılardan belik daha fazla olur. Belkide ihtiyaçları sınır tanımıyor da, her şeyi göze alırlar. Her Allahın günü yaşanan sahnelerdir bu kışlada. Sanki burada görülmeyen bir adalet vardı. Ne olursa olsun buraya gelmişse demek ki bir kişi aynı yolda yolculuk yapmak için gelmiş denir ve kabul edilirdi. Bazen ertesi gün bir ceset bulunurdu. Şaşkınlıkla merak edilirdi. Meğerse arkadaşı içki içerken kızgınlıkla istemeden bıçağı sallamıştı. Üstelik iyi arkadaşmışlar. "Vay be" denilir şaşkınlıkla.Sonrada "Yazık olmuş, neyse sağlık olsun." denir ve unutulur. Yoklukta içmek kolay mıydı? Kıt kanaat alınmış şarabı, rakıyı, peyniri, tavuk kanadanını paylaşmak kolay mıydı? Ölçüyü bilmek lazım gelirdi. Pis boğazlar, hele parasızlar bir de fazla yiyecek he, olacak şey miydi? Her ortamda iki kişi, üç kişi, beş kişi mutlaka idare edilir ama idare edenler de raconu keser burada.Yılların acımasız psikopatı Kasket Yaşar dayı, hani Bayrampaşa'dan gelen o misafiri niye bacağından bıçaklamıştı ki. İki lokma fazla yedi diye.Üstelik kendi dememiş miydi "Buyur birader karnın açsa ye diye he" Burada herkes raconu bilir. Herkes fedakarlığını yapar bu ortamda. İsterse yapmasın. Emekli Hüsmen amca maaşını çeker çekmez, daha sabahın köründe buraya koşmuyor mu? Taksici Hasan aldığı yevmiyeyi son kuruşuna kadar buralarda harcamıyor mu? Hırsız Kenan çaldığı üç beş kuruşu arkadaşları için feda etmiyor mu? Hapçı Reşo sattığının kârını ortaya koymuyor mu? Hayde bakayım herkes bir şey koyuyor. Koymayan da koyana saygı duyacak var mı ulan ötesi? Sefiliğe rağmen bazen jestler yapılır gruplar arasında. Aynen meyhâne ortamı gibi. Yüzlerce metre mesafe arasındaki arâzide, gazetelere sarılı domatesler, biberler,peynirler arada sırada yarım kalmış şişeler gönderilir, servis edilir burada. İşte insanlık burada, iyilik burada diye nâralar atılır, yine başlar küfürler, kâhkahalar. Niye başlamasın ki? Bunun için, bu insanlar hayatını harcamış, bu felsefe için bugünler için. Karı kaçmış, çocuk hırsız olmuş, bu hayat yüzünden var mı ulan ötesi? Faturayı biz ödüyoruz ulan kime ne? Eğlenmek bizim de hakkımız değil mi? Akşam karanlığı bastığında ateşler yanar, işte o zaman hüzün basar, efkâr basar. Kimse ayrılmak istemez. Şimdi birisinin araya girmesi lazım. Maymunluk yapması şart, onların gülmesi lâzım. Yoksa içleri parçalanacak dertten. Görev belli. En bedavacısı, en parasızı devreye girer. Kralın soytarısı gibi. Öyle şakalar yapar ki, öyle hareketler yapar ki gel de gülme ulan için kan ağlarken. Kahkahalar yeniden patlar hem de nasıl.Sonra birden fark edilir eh içki bitti içkiler alınacak, yoksa ortam bitiyor. Allah'ın belâsı eve gitmek zorundalar, kimse o eve gitmek istemiyor, hangi yüzle gidilecek. Birden paralar ortaya çıkar. "Hani sende para yoktu?" denir. "Öğlen toplarken bizde para yok dememiş miydin?" Yeminler başlar. "Elektrik faturasını yatırmam lazımdı Ahmet abi, ekmek kuran çarpsın sizin delikanlılığınız için dayanamadım o yüzden harcıyorum" der biri. "Helal olsun ulan sana. Bak arkadaşlığı gördün mü? Hayde sen bakkala, sen de sağda solda çalı çırpı topla bakalım." denir. Yeniden kahkahalar, yeniden küfürler. Anılar, geçmiş, gelecek, felsefenin Allahı birbirine karışır. Neşe içinde içilirken saatler geçer birden ezan sesi duyulur. Aniden ürkerler. Şehrin dört bir yanından duyulan ezan seslerinden birçoğu ürker, korkar. Köpekler bile. Minârelere doğru havlarlar. Acı acı ulumalara başlarlar, tâ ki ses bitene kadar. Şişelere el sürülmez, birbirlerine bakarlar. Bir psikopat çıkar içmek ister. Ona engel olmak isterler. Psikopat inatçıdır, inadına şişeyi ağzına diker. Göz göze gelirler. Şimdi ortam bir cehennem sahnesini andırır. Psikopat sanki şeytanı temsil ediyordur. Korku dolu gözlerle ona bakarlar. Psikopatın ağzından zorla geçen yudumlar dökülür, dudak kenarından süzülür. Koluyla silerken arkadaşlarına bakar.Onlar da bakar.Karanlıkta gözler parlar. Susarlar, sessizce düşünürler. Bir gün daha bitmiştir.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Şenol Durmuş, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |