Bir klasik herkesin okumuş olmayı istediği ancak kimsenin okumayı istemediği eserdir. -Mark Twain |
|
||||||||||
|
O, bir 28 Şubat mağduru… 28 Şubat’ta alınan, ‘post-modern darbe’ kararları. Malatya’da ilk O’nunla başlatılmıştı. Aynı aşiret ve aynı muhitin insanı olmamıza rağmen, onunla canciğer tanışmamıza 28 Şubat’ın işgüzarları vesile olmuştu… O sıralarda, mahalli bir gazetenin (Hakka’a Özlem Gazetesi) Yazı İşleri Müdürü olarak çalışmaktaydım. O da; Malatya - Akpınar, Medine Mescidi’nde irat ettiği bir hutbesi , ‘suç’ gerekçesi gösterildiği için Malatya E- Tipi Cezaevi’ne atılmıştı. Böylece, 28 Şubat kararlarının Malatya’da ilk uygulaması, O’nun demir parmaklıklar arkasına atılmasıyla, -malum süreç- fiilen başlatılmış oldu. 1997’de yattığı cezaevinde kendisini ziyaret etmek istedim. ‘Kimlik bilgileri tutmuyor’ bahanesiyle görüştürmediler bizi. Bu muamele çok ağrıma gitmiş olacak ki; o günkü köşemde; “Akpınar’ın Gür Sesi” başlıklı bir yazı ile bu halet-i ruhiyemi kaleme almıştım. O’nunla canciğer arkadaşlık ve dostluğumuzun ilk temelini de galiba bu yazı ile ilan etmiştim… Bu girizgâhtan sonra; sanırım kimden bahsettiğimi anladınız. Tahmin ettiğiniz gibi, Malatya’nın yetiştirdiği ilim ve irfan adamı, Malatya Merkez Akpınar’da, Medine Mescidi’nde verdiği hutbelerle tanınan, ‘Akpınar’ın Gür Sesi’ , İmam-Hatip Ramazan Keskin Hoca’dan bahsediyorum… Ramazan Keskin Hoca, kalp krizi geçirdi. Bu haberi aldığımda, - il dışına çıkmak üzereyken- nefesimi Hoca’nın kaldırıldığı hastanede almıştım. Maalesef yoğun bakımda olduğu için görüşemeden ayrıldım. Bu vesileyle, dün (22 Kasım 2012 Perşembe günü) Hoca’yı -taburcu olduğu bir iki gün sonra- evinde ziyaret ettim. Kimseye haber vermeden, yalnız başıma -baş başa görüşürüz düşüncesiyle- Malatya Merkez’e birkaç kilometre uzaklıktaki Hançukur Mahallesi’nde ki evine gitmek üzere yola koyuldum. Yolda kendi kendime söz verdim… Hoca’yı; hasta yatağında rahatsız edecek bir hareket ve duygusallıkta bulunmayacaktım. Geçirdiği kalp krizi nedeniyle, bir hafta yoğun bakımda kaldıktan sonra yeni taburcu edilmiş Ramazan Keskin Hoca’yı görür görmez -sırf üzülmesin diye- ağlamayacaktım. Ama kesinlikle ağlamayacaktım… Bu düşüncelerle kapının ziline -titrek parmaklarla- bastım, kapıyı yedi- sekiz yaşlarındaki torunu Ahmet Yasin açtı. “Hangi tarafa” soruma karşın, işaret ettiği kapıya yöneldim. Hoca’nın misafir odasıydı burası... Dört duvarı kitap dolu raflarla çevrili olup, bir kütüphaneyi andıran bu odanın yabancısı değildim. Hem bu oda, yalnız beni değil, benim gibi binlerce misafiri ağırlamıştı. Binlerce, misafir ağırlamış, yüz binlerce öğrencinin yetişmesine katkı sağlayan dersler yapılmıştı bu odada… Bu oda; bir nevi Dar’ül Erkam’ın eviydi… Bu Dar’ül Erkam’da; Yesrip şehrini Medine’ye dönüştüren Dar’ül Erkam’a asla ters düşmeyen bir eğitim anlayışıyla, vahiyle inşa edilmiş ve Allah’ın boyasıyla boyanmış bir insan portresinden başka bir hedef gözetmeden dersler vermişti Hoca… Her seferinde bir iç dinginliğiyle girdiğim bu odaya bu kez hüzünlü girmiştim. Yesrip’teki Dar’ül Erkam anlayışıyla, fikri düşüncemin ilk mayasının atıldığı bu odaya girer girmez, geçmişim bir film şeridi gibi gözlerimin önünden aktı geçti… Oysa yolda gelirken söz vermiştim… Söz vermiş, Hoca’yı hasta yatağında gördüğümde ağlamayacaktım… Ellerine sarıldım, öptüm… O ki, Hoca, -bu güne kadar- elini kimselere öptürtmemiştir. Ama bu kez mani olacak güçte değildi… Boynuna sarıldım… Dudaklarım, akli baliğ olmayan bir çocuğun dudakları gibi gerildi gerildi… Ama kendi kendime söz verdiğim için ağlamamaya gayret ettim… Ağlamamak için dudaklarımı dişledim, ısırdım… Ve gözlerimin önünde koca bir geçmiş, film şeridi gibi akmaya devam etti… Ağlamayacaktım ama Hoca’nın hasta yatağındaki o halini görünce… İçten içe kaynayıp durdum… Sonra… Sonra kaynayıp kaynayıp köpürerek taşan bir süt kazanı gibi gözyaşlarımı tutamadım. Ağlamamak için kendi kendime söz vermiştim ama… Ama… Hoca’ma Allah’tan acil şifalar dileyerek, daha çok hizmet sunması için Allah’tan hayırlı uzun ömür temenni ederek; O’na “bizleri bırakıp gitme be hocam” diyorum.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2025 | © Şevket Başıbüyük, 2025
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |