Dünyada birbirinin eşi ne iki görüş vardır, ne iki saç kılı, ne de iki tohum. -Montaigne |
|
||||||||||
|
Orhan Metin, kardeşi İlhan Murat, Soner Çakal ve Tuğrul Ercan çilingir sofrasının başına oturmuşlardı. Orhan Metin birinin geleceğine karar vereceğinde bunu çilingir sofrasının başında ve en uygun yerde, kardeşi İlhan Murat’ın galerisinde yapardı. Bu geceki toplantının gündemi Ali Yıldırım’dı. Orhan Metin çay bardağındaki rakıyı bir dikişte içti ağzına bir dilim beyaz peynir attı. -İlhan diğer konuya geçmeden, torbacılardan uzaklaş artık, galeride çalıştıracağın adamlara da dikkat et. -Bir sıkıntı mı var ağabey. -Sen varsan sıkıntı eksik değil İlhan. Ağabeyim 3 yıldır ısrarla yasa dışı işlerden uzak durun diyor. Torbacılarından Ali ağabeyinin ve babanın haberi var mı? -Yok ağabey. Sen biliyorsun, ufak tefek takılıyoruz, dalgamızı buluyoruz anlayacağın. -Anlamıyorum İlhan anlamak ta istemiyorum. Sattığın arabaların fotoğraflarının Bijon Suphi’ye gittiğini ve aynı gece soyulduklarını biliyor musun peki? İlhan Murat bakakaldı. -Olmaz öyle şey ağabey? Kim uyduruyor bunları! Orhan Metin elindeki küçük çay bardağıyla oynayıp duran Soner Çakal’a baktı. -Anlat Çakal. -Galeride çalışanlardan birini satılan arabaları fotoğraflarken gördüm. Araba bir gün sonra soyuldu. Takip ettirdim. Suphi’nin adamı Piç Rıza’dan para alırken görüntüledim. Buyur ağabey. Soner cep telefonundaki fotoğrafları gösterdi. Fotoğrafları gören İlhan Murat köpürdü. -Vayy şerefsiz, vayy. Ben var ya senin! -Sakin İlhan sakin. Çakal halletti o işi. Tamam. Adam alırken iyi araştırırsın artık. Tekrar diyorum. Torbacılardan uzak dur. Kullanıyorsun biliyorum. Baban veya ağabeyin öğrenirse senin için kötü olur. -Tamam ağabey. Halledeceğim. Biraz abarttım galiba özür dilerim. Orhan Metin kavun ve peyniri tıkınan Tuğrul Ercan’a seslendi bu sefer. -Ali hakkında neler öğrendin Tuğrul? Tuğrul üç dosya uzattı. -Ooo. Adam hakkında üç dosya bilgiye ulaştığına göre. -Üç dosya bilgi olduğu doğru Orhan Bey. Doğrusunu söylemem gerekirse işe yaramaz üç dosya bilgiye ulaştım. Ortak doğruları olan ama yanlış bilgilerle dolu üç dosya. -Hiç bir bilgiye ulaşamadım diyorsun Tuğrul, doğru mu anlıyorum? -Adam tam bir muamma Orhan Bey. Adama ait emniyette, istihbaratta ve orduda üç farklı dosya var. Kimlik bilgileri doğru. Gerisi yanlış. Ulaştığım belgelerin neredeyse tamamı sahte üretim. İstihbarattan zorla ulaştığım tanıdıklar Ali’nin Altay Binbaşının adamı olduğunu fazla kurcalamamamı istediler. -Yani Tuğrul, sıfıra sıfır elde var sıfır diyorsun. Alalım mı almayalım mı? -Altay’ın adamıysa teknik olarak işimize yarar Orhan Bey. Keskin nişancı, yakın dövüş uzmanı biri olduğundan şüphe etmeye gerek yok. Sağlam biri olduğunu sizde gördünüz. Mülakat dahil üç dövüşü de kazandı. -Sen bir şeyler bulabildin mi Çakal? -Aktif bir yaşantısı yok ağabey. İşten sonraki vaktini Deli Bekir’in çay bahçesinde geçiriyor. Şüpheli hiç bir temasını yakalamadık. Bizim çocuklar takip ediyor ama çocukları biliyorsun. Yine de şüpheli bir teması olsa mutlaka duyardım. Bana sorarsan suskunluğu ve iş bitiriciliğiyle işinize yarar. İş bitiricilik lafı Tuğrul Ercan’ın dikkatini çekti. -İş bitiricilik derken Soner Bey? -Çay bahçesinin önünde 5 kişiyi indirmiş. Helin Hanım’ın arabasını soyanları da fena benzetmiş Tuğrul Bey, ondan bahsediyorum. -Benim bunlardan haberim yok Soner Bey. Orhan Metin fırsatını bulduğunda insanları aşağılamayı severdi. -Senin nelerden haberin var Tuğrul? Neyse yarın ağabeyimin yanında ayrıntılı konuşuruz. Ağabeyim tamam derse pazar günkü davete Helin’i getirir. Yok derse gönderin gitsin. Ayakaltında dolaşırsa susturun. Morali bozulan Tuğrul önündeki bardağı fondip yaptı. 14 Eylül 2013 Cumartesi Saat 18 Karaşahin Holding Ali Abdullah Karaşahin’in odası. Ali Abdullah Karaşahin yıllardır satın aldığı bütün kamyon ve tırların bire bir maketlerini biriktirirdi. Devasa bürosu bir metre yüksekliğinde dolaplarla çevrilmişti ve dolapların üstü maketlerle doluydu. Büronun duvarlarında da dünyanın her ülkesinden kamyon ve tır afişleri asılıydı. Bunlardan başka Ali Abdullah Karaşahin’in hatırı sayılır bir kütüphanesi ve kontak anahtarı koleksiyonu vardı. Devasa büroda Orhan Metin, Tuğrul Ercan ve Ali Yıldırım oturuyorlardı. Bu gün Ali’nin Karaşahin Holding’deki geleceği belli olacaktı. Orhan Metin bakışlarını Ali’ye çevirip eliyle sehpa üstündeki dosyaları işaret etti. -Bu dosyaları anlat Ali. Gerçek adın bu değil öyle değil mi? Ali her zaman ki sakinliğinde cevapladı soruyu. -Gerçek adım değil Orhan Bey. Ama gerçek adımı söyleyemem. Özür dilerim. Can güvenliği. Ali Abdullah dosyaları incelemişti. -Emniyet, istihbarat ve ordu da üç Ali Yıldırım var, sebebini açıklayacak mısın? -Tek söyleyebileceğim Altay Binbaşı sözünü tutmuş Abdullah Bey. Orhan Metin ikinci defadır duyduğu bu isim hakkında Tuğrul Ercan’ın bildiklerini merak etti. -Altay Binbaşı kim Tuğrul? -Altay binbaşı hayalet biridir Orhan Bey. Devletin tüm istihbarat birimleriyle ortak çalışır. Yanlış hatırlamıyorsam en son özel kuvvetlerden kıta hizmetine geçti. -Sen devam et Ali. -8-9 yıl uzman çavuş olarak çalıştım. Altay Binbaşının emrinde tüm istihbarat birimleriyle pek çok operasyona katıldım. Keskin nişancıyım. Yakın dövüşte iyi olduğumu biliyorsunuz. Çalışırken sorgu odasında bir sivile saldırdığım için atılmadan istifa ettim. -Uzman çavuşlar sorgu odasına giriyorlar mı Ali? -Sorgu odasına dinlemek için girmemiştim Orhan Bey. Adam örgüt partisinin ilçe başkanı çıktı. Olay uzadı. Daha öncesinde de disiplinsiz askerlere sert davrandığım için ceza almıştım. Mahkemeye çıkarsam ihraç edileceğim, istifa etmem söylendi. Dosyadaki savcı mütalaası doğru. İstifamın ardından bir ay Altay Binbaşı’nın evinde kaldım. İlçedeki siviller beni tanıyorlardı. Altay Binbaşı bana üç farklı kimlik hazırlayacağını söylemişti. Asıl özlük dosyamı birlikte imha ettik. Güvenlik için. Orhan Metin Ali’nin tavrından irrite olmaya başlamıştı. -Seni aşağıda bir ıslatırım Ali. Güvenlik neymiş öğrenirsin. Bazı şeyleri zorlama istersen. -Her koşulda öleceğim için konuşmam Orhan Bey. Özür dilerim. Ali Abdullah her koşulun ne olduğunu merak etti. -Ne demek istiyorsun Ali? -Demek istediğim şu Abdullah Bey. Orhan Bey beni sorguya alır, aşağıda ıslatırsa ya ölürüm veya sakat kalırım. Sorguda konuşursam ölürüm. Konuşmazsam ya ölür veya sakat kalırım, işinize yaramam. Konuşursam bir daha iş bulamam, herkes Karaşahin holding seni niye işe almadı diye sorar. Konuşur ve deşifre olursam kimliğim ortaya çıkar. O zaman İstanbul başta olmak üzere asla can güvenliğim olmaz. Altay Binbaşı” Çenesi gevşek olanın arkadaşı çok ömrü kısa olur” der, Binbaşı Cihangir Erdeniz’le Hiram Abas’tan den bahsederdi. Orhan Metin Ali’nin bahsettiği isimleri bilmiyordu. -Binbaşı Cihangir Erdeniz, Hiram Abas kim bunlar Tuğrul biliyor musun? -Biliyorum Orhan Bey. 70’lı yıllarda Mahir Çayan ve Hüseyin Cevahir Sibel Erken isimli bir kızı rehin aldılar. Üç gün sonra Hüseyin Cevahir Keskin Nişancı Deniz Binbaşı Cihangir Erdeniz tarafından öldürüldü. Binbaşı Cihangir Erdeniz emekli olduktan sonra muhtemelen örgüt tarafından infaz edildi. Hiram Abas meşhur istihbaratçılardandır. 1990 yılında Dev-Sol tarafından infaz edildi. -Devam et Ali. -Tüm alternatifler öleceğimi söylüyorsa konuşmam Abdullah Bey. -Prensip güzel Ali. Ali aynı yüzünde kas oynamadan aynı sakinlikte devam etti konuşmasına, -Dosyalardaki kimlik bilgilerim doğru. Annem İstanbul, babam Kırşehir’li. Beş yaşımdayken babam annemi öldürmek istemiş başaramamış, cezaevinde ölmüş. Annem bir yıl sonra İstanbul’da ölmüş. Annem ölünce dedem tarafından verildiğim çocuk esirgeme kurumunda büyüdüm. Yaşayan akrabam yok. 8-9 yıl Uzman çavuş olarak çalıştım. Keskin nişancıyım. İstihbarat, emniyet ve jandarmayla ortak operasyonlara katıldım. Sivillere ve askerlere şiddet uyguladığım için mahkemeye verildim. İstifa ettim. 13 gündür Helin Hanım’ın yakın korumalığı ve şoförlüğünü yapıyorum. Söyleyeceklerim bu kadar. Konuşma Ali Abdullah’ın istediği yere gelmişti. -Bize niye başvurdun Ali? -Doğrudan ben başvurmadım Abdullah Bey. İşe ihtiyacım vardı. Altay Binbaşı Eryavuz Yarbay’ı Eryavuz Yarbay Tuğrul Komutanı aramış. -İstihbarat için mi çalıyorsun? -Sizin için çalışıyorum Abdullah Bey. Orhan Metin yine sinirlendi. -Seni öldürürüm Ali! -Siz bilirsiniz Orhan Bey. -Belgelere inceledin mi Tuğrul? -İnceledim Abdullah Bey. Tüm belgeler doğru ama tahrif edilmiş. İlçe başkanının sorgu da dövülmesi doğru. Yerel medyada bir iki haber çıkmış. Kimse üstüne gitmemiş. -Altay binbaşı yapmış olabilir mi? -Altay Binbaşı her zaman kuralları zorlayan biridir. Yapmıştır. -Güvenebilir miyiz? -Teknik olarak işimize yarar Abdullah Bey. Ali Abdullah daha fazla düşünmedi. -Yarın kahvaltıya Helin’i sen getir Ali. İşe alındın. Orhan Metin itiraz etti. -Ağabey! -Ali’yi işe aldım Orhan. Eksiğini, yanlışını yakaladığınız anda öldüreceksiniz. -Peki ağabey. -Çıkabilirsiniz, Orhan sen kal. Tuğrul Ercan ve Ali çıktılar. -Ne yaptığının farkında mısın ağabey? -Elbette farkındayım Orhan. Söyledikleri doğruysa iyi bir adam bulduk. Yalansa dediğim gibi ilk yanlışında öldürün. İki gün önce sen neden öldürmedin? -Anlamadım ağabey. -Helin’in arabasını soyduran Suphi’nin tamir hanesini senden habersiz bastığı için Ali’yi neden öldürmedin diyorum Orhan. -Biliyorsun demek ağabey. -Biliyorum ve nedenini merak ediyorum. -İşime geldi ağabey. Benden habersiz, benim adıma ceza kesti. Adım geçmedi. Bu yüzden öldürmedim. -Bende bu yüzden işe aldım Orhan. Adam kalifiye öyle değil mi? Size para da kazandırdı. -Doğrudur ağabey. Sağlam çıktı. Poligon’da % 80 başarı göstermiş. Ali Abdullah koltuğunda geri yaslandı. -Devlet için çalışıyorsa iki sebepten bize gelmiştir. Ya koruma veya çökertme. Eğer devlet için çalışıyorsa ve ortadan kaldırırsak başımıza ciddi iş alırız. Plan koruma üzerine yapılmışsa korunuruz fena mı? Çökertmek için plan yapılmışsa ilk şüpheli hareketinde kurtuluruz. Bizi çökertmek gibi bir plan mantıksız geliyor bana. Maliye bulaşmasın diye üç yıldır uğraşıyoruz. Değil mi? -Haklısın ağabey. Üç yıldır % 50-60 kayıt altına girdik. -Devlet belgesiz, delilsiz kimseyi çökertmez Orhan. Delil yoksa ceza olmaz. Delil var mı? -Ortada suç yok ki delil olsun ağabey. -O zaman sıkıntı yok demektir Orhan. -Kafam karıştı ağabey Hiçbir şey yapmayacak mıyız? -Elbette yapacağız Orhan. Adamların Ali’yi takip etmeye devam etsinler. Ali takip edildiğinin farkındadır zaten. Profesyonel birini bul. İkinci adam kendini açık etmeden takibe devam etsin. Evine girdiniz mi? -Girdik ağabey. Ciddi bir şey yok. Bir valiz kitap, bir valiz mühimmat, telefon, sim kartlar var. Biraz da para. -Evinin her yerine böcek yerleştirin. Banyo, tuvalet mutfak dahil. -Ne işimize yarayacak bunlar? -Bildiğin şeyleri bana soruyorsun Orhan. Şu işimize yarayacak. Ali devamlı takip edildiğini bilecek. Birileriyle temasa geçerse haberimiz olacak. Gereğini yapacağız. Bu arada bize gelen ortaklık tekliflerini ve bize yapılacak hareketleri dikkatle inceleyeceğiz. Devletin bize dair planını anlamaya çalışacağız. Bu arada biz yasallaşmaya devam edeceği ki; Devlete yanında olduğumuz mesajını verelim. Anladın? -Anlamadım ağabey. -Orhan! Orhan! Devlet yanında olanları her zaman korur. Yıllardır devlet yanlısı bilinen bir gurubuz. Yasallaşmayla devlet yanlısı olduğumuzu ispatladık. Kayıt dışı paralarımızı sisteme dâhil ettik. Devletin özel kargolarını biz taşıyoruz. Camia yanlılarıyla ortaklık kurmuyoruz. Bunlara rağmen camianın bizim üstümüze planları var. Suphi bu yüzden üstüne gelmedi. Suphi’yi camia himaye ediyor, karlı ortaklık teklifleri camia yandaşlarından geliyor Orhan, anlamadın mı? -Anlamaya başlıyorum ağabey. -Anlamadın Orhan ama dediklerimi yap. Yine konuşuruz. 15 Eylül 2013 Abdülkadir Karaşahin’in evi Villanın bahçesinde davet için gerekli hazırlıklar yapılmış, İki mangalda semaverler hazırlanmıştı. Mangalların üstünde büyük tavalarda menemen pişiriliyordu. Menemen ve semaverin biri korumalar diğeri aile fertleri için hazırlanmıştı. Ali ve Hasan Kara Helin’i sabah eve getirmişlerdi. Geniş bahçenin otoparkı gören bir yerinde ayaküstü konuşuyorlardı. -Gözün aydın Ali. İşe alındın. Hayırlı olsun. -Sağol Hasan ağabey. Biraz erken mi geldik? -Helin Hanım aile toplantılarında dakiktir. Eve her zaman erken gelir. Hasan Kara’nın gözü açık oto parka kaydı. Aile fertleri gelmeye başlamıştı. -Ailenin diğer üyeleri de gelmeye başladılar. Spor arabayla gelen İlhan Bey. Galerici, yanına park eden Orhan Bey. Yanındaki Soner Çakal, biliyorsun. -Evet, tanıştık. -Gelenler Hızma Hanım ve Tamer Bey. İkisi de Holding’in Mali Müşavirleri. Minibüsten inenler İbrahim Hakkı Bey ve eşi. İkisi de Mimar. Allah Allah! Ali otoparka baktı. Ali Abdullah arabasından eşiyle beraber iniyordu. Arabadan biri kız iki genç indi. -Abdullah Bey eşi Kibar Hanımı getirmiş. Kibar Hanım iki yıldır davetlere katılmıyordu. Abdullah Bey’in yanındaki gençleri tanımıyorum. Abdülkadir Bey evine ve yemek masasına silahlı kimseyi oturtmaz Ali. Biz diğer masada ayakta atıştırırız. Orhan Bey seni aile fertlerine tanıştırmak için çağırınca Abdülkadir Bey’in elini öp. Holding güvenliği Karaşahin ailesinin ortak güvenliğidir. Abdülkadir Bey aile fertlerini bir hafta kahvaltı masasında bir hafta öğle yemeğinde ağırlar. Kahvaltı da bir hafta menemen bir hafta kıymalı yumurta ikram edilir. Abdülkadir Bey’in yıllarca yediği ve en sevdiği yemekler. Çalışırken unutmaman gereken en önemli husus patronlara her söylediklerini duymayacak kadar yakın olmak olsun. Kör, sağır, dilsiz olmayı asla unutma. -Tamam Hasan ağabey, unutmam. Hasan Kara villaya doğru baktı. Abdülkadir Ağa yanında iki yaşlı kadınla banklara doğru geliyordu. Arkalarında Helin vardı. -Abdülkadir Bey’in yanındakiler sütkardeşi Nezaket Hanım ve kardeşi Muazzez Hanım. Namazlarında, kendi hallerinde insanlardır. Abdülkadir Bey’le birlikte yaşıyorlar. Karaşahin ailesinin kendi içinde bir hiyerarşisi vardı. Abdülkadir Ağa yemek masasına yaklaşırken aile fertleri ayağa kalktılar. Babaları ve halalarının oturmalarının ardından büyüklerin elleri öpüldü. Ali Abdullah babasının sağ tarafına, halasının yanına oturdu. Yanında karısı vardı. Karsışına Orhan Metin, yanına İbrahim Hakkı ve karısı otururken karşılarında Hızma ve Tamer Yüksek bulunuyordu. İlhan, Nuri ve Helin masanın en sonunda oturmuşlardı. Yanlarında Ali Abdullah’ın beraberinde gelen gençler vardı. Herkes oturunca servis başladı. Helin hayatını yurt dışında geçirdiği için bu tür ritüellere pek alışkın sayılmazdı. Yemek sırasında konuşmama ritüelini de bozdu. Gülerek Ali Abdullah’a seslendi. -Ağabey yanında getirdiğin gençler kim? Tanıtmayacak mısın? Sofraya getirdiğine göre akraba olmalılar. Bilmediğimiz akrabalarımız mı var yoksa? Ali Abdullah gülümsedi. Bakışları babasındaydı. -Biraz daha sabret Helin karnımızı doyuralım tanıtacağım. Gençler akrabalarımız. Hem de yakın akrabalarımız. Şimdilik yeğenleriniz olduklarını bil yeter. -Ağabey yoksa? -Bende gizli akraba yok Helin merak etme. Az sabret. Parmağıyla kardeşine sus işareti yaptı. Masadakiler susunca Abdülkadir Ağa besmele çekti. Aile geleneği bozulmadı. Herkes tabaklarındaki menemeni yiyene kadar kimse konuşmadı. Bardağındaki son yudum çayı içen Abdülkadir Ağa sesini yükseltti. -Ali, oğlum. -Efendim baba. -Yanındakiler kimlerdir ki masamıza oturtmuşsun. Ali Abdullah bir gözü babasında bir gözü Orhan Metin’de cevap verdi. -Yabancı değiller baba. Orhan’ın kızı Yasemin ve oğlu Murat. Orhan Metin duyduklarıyla şaşırdı. Yüzü asıldı, kaşları çatıldı. -Olmaz öyle şey ağabey. Ne çocuğu? -Yasemin ve Murat Sabriye Soylu’nun çocukları Orhan. Sabriye’yi hatırlıyor musun? Orhan Metin bir an 25 sene öncesine gitti geldi. -Hatırlıyorum ama böyle bir şey olamaz, mümkün değil. Haberim olmadan. -Sabriye Hanım hamile olduğunu öğrenince ailesi tarafından reddedildi Orhan. Senden çekindiği için bana haber verdi. Ben de amcaları olarak çocukları gizledim ve himaye ettim. -Bundan benim neden haberim yok ağabey? Neden? -Çocuklara kimse zarar vermesin diye gizledim diyorum ya Orhan anlamadın mı? -Kim zarar verecek ağabey, kim? Ali Abdullah kestirip attı. -Kimse kim Orhan bilinselerdi çocuklar zarar görebilirdi. İstersen ayrıntıları bilahare konuşuruz. Abdülkadir Ağa büyük oğluna her durum ve koşulda sonsuz güvenirdi. -Madem bu gençler Orhan’ın çocukları diyorsun, o zaman öyledir oğlum. Anlatacak başka şeyler yok mu? -Dediğim gibi baba Sabriye Soylu-Allah rahmet eylesin- hamile olduğunu öğrenince ailesi tarafından reddedildi. Bana haber verdi. Himaye ettim. Doğumdan sonra isteği üzerine gizli tuttum. Yasemin ve Murat 10 yaşına geldiklerinde anneleri hastalıktan öldü. Israr etsem de tedaviyi kabul etmedi. Torunların iki yıldır İbrahim Hakkı’nın yanındalardı. Bir haftadır da ben misafir ediyorum baba. -Torunlarım burada kalsınlar Ali. Sahip çıkın. -Tamam baba nasıl emredersen torunların da kalmak isterlerse tamam. Arabada gelirken Yasemin’in söyledikleri aklına geldi. -Baba torunların da konuşmak istiyorlar müsaaden olursa. -Konuşsunlar Ali. Masamda torunlarım her zaman konuşabilirler. Bakışların kendisine çevrildiğini gören Yasemin konuşmaya başladı. Babasına bakmamaya çalışıyordu. -Sağol dede. Beni torunun olarak kabul ettiğin için sana ve amcalarıma teşekkür ederim. Gerçi ben bu kabullenmeyi öncelikle babamdan beklerdim ama neyse. Kısa konuşacağım. Bana torun olarak yeğen olarak yaklaşan herkese, yeğen olarak elimden gelen her şeyi yaparım. Ama bilinmesini isterim ki benim Orhan Metin diye bir babam yok. Ali ve İbrahim Hakkı amcalarım var, sen varsın. Kabul ederlerse halalarım ve diğer amcalarım da var ama Orhan Metin diye bir babam yok. Benim düşüncem bu. Murat ne düşünüyor bilmem. Yasemin susunca Murat konuşmaya başladı. -Beni kabul etmeseniz de ailemi inkâr edemem. Amcalarımın üzerimizdeki haklarını inkâr etmek nankörlük olur. Babamı da inkâr edemem. Beni aileye kabule edip etmemek size kalmış. Nüfusunuza alsanız da almasanız da benim ailemsiniz. Kabul edeni kabul eder, reddedeni reddederim. Aile fertlerinden ilk tepkiyi Helin verdi. -Dobra dobra konuşmanız hoşuma gitti çocuklar. Her zaman yanınızdayım. Orhan ağabeyime rağmen de yanınızda durmaya devam edeceğim. Gelin de sarılayım size. Yerinden kalkıp yeğenleriyle kucaklaşan Helin babasına seslendi. -Menemen bittiğine göre kalkalım mı baba? -Kalkalım kızım. Torunlarım da eve gelsinler hal hatır edelim. Abdülkadir Ağa kardeşleri, kızları gelinleri ve torunları ile evine doğru yürüyüp erkek çocuklarını ve damadını baş başa bıraktı. Çalışanların tazelediği bardaktaki çayını yudumlayan Ali Abdullah enişteleri Tamer’in yanlarında bulunmasını istemiyordu belli ki. -Sen işlerine bak Tamer. Hızma’yı ben getirim. -Peki Abdullah ağabey. Holding Mali Müşaviri Tamer Yüksek uzaklaşınca Orhan daha fazla bekleyemedi. -Tamer hırsız ağabey, hepimizden çaldığını biliyorsun değil mi? -Tamer hırsız değil Orhan. Bilmediğiniz şeyler var. -Her şeyi gizlediğin için bilmiyoruz ağabey. Bizden her şeyi saklıyorsun. Çocuklarım olduğunu benden, Tamer’in çaldığını da bizlerden gizliyorsun. Başka hangi sırların var ağabey? Söylemediğin. Masadaki erkekler Ali Abdullah’a doğu yaklaştılar. Artık erkek toplantısı başlayabilirdi. -Anladım Orhan anladım. Evet Orhan. Senden, sizlerden gizli işler çeviriyorum. Günahına girdiğin, hamile bıraktığın Sabriye çocuğumu doğuracağım deyince ailesi tarafından reddedildi. Seni tanıdığı için sana da söyleyemedi. Bana ulaştı. Bende yapmam gerekeni yaptım, kızcağızı himaye ettim. Sana ve herkese karşı. Senin kızgınlığın çocuklarını bilmemenden değil habersiz olmandan. 24 sene öncesinden bahsediyorum Orhan. Hamile olduklarını sana söyledikleri için döve döve çocuklarını düşürttüğün kadınlardan haberim var. Hepsinden haberim var. Sabriye tedavi olmayı reddetti, sanatoryum da son nefesini verdi. Kadıncağıza ölüm döşeğinde ömrüm olduğu sürece çocuklarını koruyacağıma, himaye edeceğime dair söz verdim. Sözümü de tuttum. Orhan Metin’in tepki verecek durumu yoktu. İç cebinden çıkardığı puroyu yaktı. -İyi yapmışsın ağabey ama keşke bana da haber verseydin. -Güven Orhan. Güven. Geçmişte yaptıklarından sonra sana güvenemedim. İbrahim Hakkı’ya güvendim. İbrahim Hakkı çocukları sever. Tamer konusuna gelirsek; Tamer’in yaptığı her şeyden haberim var. Merak etme Tamer bizden çalmıyor. Kayıt dışı paramızı kayıt altına alma karşılığında payını alıyor. İlhan Murat klasik patron zihniyetindeydi. Az ücret çok iş. -Hem maaş hem pay mı alıyor ağabey? Yanlış anladım değil mi? -Yanlış anlamadın İlhan. Üç sene önce tüm müşavirleri topladım. Biraz kayıt dışı paramız var. Pay karşılığı kayıt altına almak isteyen var mı diye sordum. Tamer gönüllü oldu. Üç yıldır bu işle uğraşıyor. Pazarlık yaptık. Alacağı payı gayri meşru işlerde yani kadın ve eğlence de harcamamak şartıyla anlaştık. Tamer bizden %1 alıyor. -Tamer’e nasıl güvenebildin ağabey? Tüm paramızı iç edebilir. -Güvenmek zorundayız İlhan. Birincisi eniştemiz, kardeşimizle evli. Çocukları var. Okurken ve mesleğinin ilk yıllarında yardım ettim. Daha doğrusu ettik. Yıllardır Orhan’dan zaman zaman para isterim. Burs parası adı altında. Orhan memnun kalmaz ama verir. Öyle değil mi Orhan? -Memnuniyetsizlikten değil ağabey. -Neyse Orhan, bu bakımdan ailemizin en kafası çalışanı İbrahim Hakkı. İbrahim Hakkı kaplama dişlerini göstere göstere güldü. Takdir edilmek hoşuna gitmişti. -Teşekkür ederim ağabey. -İltifat emiyorum İbrahim Hakkı. Bak Orhan’ın yüzü yine asıldı. Yanlış anladı. Orhan inşaat şirketini ilk kurduğumuz günleri hatırlıyor musun? -Hatırlıyorum ağabey. Beni de zorla ortak yaptın. -Şirketi kurarken İbrahim Hakkı’nın yanında genç bir mühendis vardı. İki oldu üç oldu. Gençlere üçer beşer hisse verdik. Ortaklık paralarını da borç olarak ben ödedim. O gün bize bilmediğimiz, tanımadığımız adamlara pay veriyorsunuz diye kızdın. Hatırlıyorsun değil mi? -Pişman olduğum şeyleri hatırlatmaya devam ediyorsun ağabey. -O çocuklar bizim burslu okuttuğumuz çocuklardı Orhan. Burs verdik, ihtiyaçlarını karşıladık, stajlarını yaptırdık. Karşıladık diyorum senin istemeyerek verdiğin paraları babamdan aldıklarım ve benim eklediklerimle yıllardır bazı çocuklara burs veriyoruz. Avukatlarımız, muhasebecilerimiz verdiğimiz bursla okuyan çocuklar. Hem kendileri para kazandılar hem de bize para kazandırdılar. Orhan Metin bir şeyler söylemeliydi. -Benim de tam olarak söylemek istediğim buydu ağabey. Yine bir şeyden haberimiz yok. -İlhan’a bir sene önce dedim ki: İlhan işiniz iyi. Meslek liselerinde motor okuyan, pazarlama okuyan çocuklar var. Yanına al yetiştir. Yarın sana adam lazım olacak. Söyledim mi İlhan? İlhan Murat cevapladı. -Söyledin ağabey. -Söylediğimi yaptın mı İlhan? -Yapmadım ağabey. -İlhan’ın işleri iyi. Ama yeni bir şube açmak istese çalışacak adam yok. Sen kaç tane çırak kovdun yanından Orhan? -Hatırlamıyorum ağabey ne bileyim kaç tane? -Sudan sebeplerle çocuklara eziyet ettin. Dayanamayıp kaçtılar. Benim zorumla dükkânında çalıştırdığın çocuklar şimdi sana cayır cayır para kazandırıyorlar. Kazandırmıyorlar mı Orhan? -Haklısın ağabey. -Eziyet ettiğin çocukları senden habersiz ben ikna ettim. Bana verdiğin paralardan harçlıklarını verdim. Sana ne dememi bekliyorsun Orhan? -Yine haklısın ağabey kusura bakma. -Kusura bakacak bir şey yok Orhan biz kardeşiz, aileyiz. İş adamı olan sizsiniz, ben size yardımcı olmaya çalışıyorum sadece. Organizatörlük yapıyorum. Biz büyük bir aileyiz diyorum ya. Bir şey daha söyleyeyim: 30 yıldır yüzlerce şoförün kurs parasını verdim. Ehliyetlerini aldırdım. Nakliyede çalışan şoförlerimiz niye şirkete bağlılar biliyor musunuz? Ali Abdullah toplum içinde bu tarz da nadir konuştuğu için herkes dikkatini ona yöneltmişti. ... -Şoförler yola çıkınca evlerinin harçlığını verdik, hastalarını doktora, hamileleri doğuma götürdük. Biz çalışanlarımızın ailesi olduk, onlarda bize aile oldular. Hep birlikte kazandık. Bunu sadece İbrahim Hakkı anladı, inşaattan milyonlar kazandık, kazanmaya devam ediyoruz. Mahalle kabadayıları bile adam yetiştiriyorlar, yanındakilerle ilgileniyorlar. Benim gibi korkak adamları konuşturmayın. Masadakiler duyduklarıyla gerçekten şaşırdılar. Ali Abdullah Karaşahin, ağabeyleri korkak. Olmaz öyle şey! Herkesin aklından geçen bu düşünce oldu. -Sen mi korkaksın ağabey? Şaka yapıyorsun her halde. -Şaka yapmıyorum İlhan. Hayatınızda görüp görebileceğiniz en korkak adam benim. Gerçekten. Orhan kuyumcu, İlhan galeri, İbrahim Hakkı mimarlık ofisi, Nuri’yle Helin Reklam ajansı açacaklarında iş yerleri hazırdı. Başarısız olmamak için her ayrıntıyı düşünürüm. Bana duyulan güveni, ailemin güvenini, çalışanlarımın güvenini kaybetmekten korkarım, korkuyorum. Hem de yıllardır. Annelerimiz ayrı da olsa hepimiz kardeşiz. Birbirimize olan güvenimizi kaybedersek ailemizi, ailemizi kaybedersek her şeyimizi kaybederiz. Mesele çok kazanmak değil gönül rahatlığıyla harcayabilmek. Bardaktaki son yudum çayı içti, geriye yaslandı. -Buradan bana gidiyoruz. Kibar hanım pasta, börek yaptı. Size ikram edecekmiş. Orhan Metin Ali Abdullah’ın her zaman sırdaşı olmuştu. -Yengem mi davet ediyor, sen mi ağabey? -Yengen davet ediyor Orhan niye şaşırdın? -Ne bileyim ağabey? Yengem kalabalığı pek sevmediği için şaşırdım. -Yengen çağırdı Orhan. -Kibar yenge maharetlidir, ben gelirim. Bu aralar gevredik. Çocuklar da olacak mı? -Her halde Orhan, Yasemin’le Murat benim evde kalıyorlar. Şoförleri gönderin o zaman. Unutmadan yurt dışına dolar transfer edeceğiz. Depo da ne kadar var? Holding kayıt dışı parasının hesabını Orhan Metin bilirdi. -300-350 milyon kadar var ağabey. Hayırdır bu tür transferlere karşı çıkardın. -Hala karşıyım Orhan. Yakın zamanda bir kriz duyumu aldım. Sermayeyi korumak lazım. Transfer netleşsin haber veririm.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © MUSTAFA ESER, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |