..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Olgular görmezden gelindikleri için var olmaya son vermiyorlar. -Huxley
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Roman > Polisiye > MUSTAFA ESER




14 Temmuz 2023
Bereli 17  
MUSTAFA ESER
17/25 ARALIK


:CCJ:
16 Eylül 2013 Karaşahin Holding önü

     Helin mesai bitimi holding binasından çıkıp jeep’ine doğru ilerledi. Beraberinde asistanı Funda Yılmaz vardı. Kendilerine yaklaşan Ali’ye elini uzattı.
-Ali, sen bizi takip et. Funda’yı evine bırakacağım.
-Peki Helin Hanım.
     Ali sürdüğü şirket arabasıyla Helin’i takip etmeye başladı.
     Yarım saat sonra Helin’in arabası sinyal verip yavaşladı. Funda arabadan inip oturduğu apartmana doğru ilerlerken geriye dönüp el salladı. Helin beklemeden hareket etmişti. Ali takibe devam edecekken Funda’nın önünde bir minibüsün kazık frenle durduğunu ve minibüsten çıkan maskeli adamların Funda’yı zorla araç içine aldıklarını fark etti. Olay birkaç saniye içinde olup bitmişti. Ali ters yöne giren adamları takip etmeye başladı. Telefonla Helin’i aradı.
-Helin Hanım. Funda’yı kaçırıyorlar. Ben takipteyim.
     Ali adamları takip ederken ışığa yakalanınca bir dakikalık gecikmeyle adamları kaybetti. Işıktan geçip aracın peşinden ara sokağa girdiğinde iş işten geçmişti. Minibüs yol kenarında terk edilmişti. Yerdeki lastik izlerine bakılırsa adamları başka bir araç bekliyordu.
     Telefondan Helin’e konum bilgisi gönderdi. 10 dakika sonra Helin geldi. Telaşla aracından indi.
-Bu adamlar kim Ali? Funda’yı niye kaçırdılar?
-Bilmiyorum Helin Hanım. Minibüsün plakasını almıştım ama gördüğünüz gibi araç değiştirmişler. Polise mi haber versek?
-Bekle Ali. Önce Orhan ağabeyime haber verelim. Alo ağabey neredesin? Funda’yı kaçırdılar ağabey. Asistanım Funda ağabey. Evinin önünden. Minibüsü bulduk. Başka arabaya almışlar. Ali en az iki araç diyor. Bekliyoruz ağabey. Soner adamlarıyla geliyor. Soruşturacaklar. Bekleyelim biraz. Sen nereye?
-İlerde market falan var mı bakacağım. Kamerası vardır belki.
     Kamera görüntüsü bulabilmek için Soner Çakal ve Ali sokaktaki bütün ev ve iş yerlerini gezdiler.
Bir buçuk saat sonra Karaşahin Sarrafiye’ye geldiler. Orhan Metin ve Helin bekliyorlardı.
-Neler buldunuz Çakal?
-Minibüs bu sabah çalınmış ağabey. Apartmanda minibüsün görüntüleri var. Kaçıranlar kar maskeli yüzleri görünmüyor. Bir kadın minibüsten baygın bir kadını üstü açık arabaya bindirdiklerini, üç arabanın hızla kaçtığını görmüş. Caddeye kadar bütün dükkânların kamera kayıtlarını aldık. Buyur.
     Sarrafiyenin zemin katındaki büroda oturdular. Orhan Metin açık olan laptopu işaret itti, flash diski Ali’ye uzattı.
-Sen kayıtlara bak Ali. Bir şey mi söyleyeceksin?
-Kayıtlardan plaka görebilirsem mobeselere baktırmak lazım.
-Hallederiz sen kayıtlara bak bakalım. Plaka görebilecek misin? Helin çocuklar seni evine bıraksınlar. Ya da yukarı ofise çık.
-Bir yere gitmiyorum ağabey. Burada bekleyeceğim. Funda’yı kim niye kaçırır ki? Aklım almıyor.
-Var mı bir şey Ali?
-Var Orhan Bey. İki spor araba. Plakaları buldum sanırım.
     Orhan Metin Ali’den aldığı kâğıdı Soner’e uzattı.
-Çakal şunları soruştur.
     Soner elinde telefonla birkaç dakikalığına dışarı çıktı. Geri geldiğinde yüzü rahatlamıştı.
-Ağabey arabalardan biri Suphi’ye biri de…
-Burak Çaylı’ya mı ait?
-Nereden bildin Ali? Araba Burak Çaylı’nın.
-Tahmin ettim Soner Bey. Bir dakika, bir dakika Helin Hanım bu kayıtta ki Burak Çaylı değil mi?
     Helin laptopun başına geldi. Görüntüdeki yüz tanıdıktı.
-Bakayım. Evet evet o. Burak.
Soner Çakal elinde telefonla içeri girdi.
-Ağabey, arabalar Çekmeköy taraflarında mobeseye takılmışlar. İl dışına çıkacaklar sanki.
     Orhan Metin bu tür olaylarla daha önce de karşılaşmıştı. Yüzü asıldı. Ağzının içinden homurdandı.
-Kıza zarar verecekler.
-Ağabey!!!
-Sakin ol Helin, fidye için kaçırsalardı şimdiye kadar haber gelirdi. Soğukkanlı olmak lazım.
Orhan Metin’in gözleri Ali’nin üstündeydi.
-Aklına bir şey mi geldi Ali?
     Ali Orhan Metin’e baktı.
-Suphi Tekin Orhan Bey dedi. Bekir dedi ki: İstanbul’da çalınan arabaların %80’ini Suphi’nin adamları çalar. Çaldırmadıysa kimin çaldığını bilir.
-Bekir doğru demiş Ali.
-Suphi’nin adresini biliyorsanız bana verin. Gidip konuşayım.
-O kadar vaktimiz yok Ali. Hava karardı. Suphi’nin mekânlarını bulmak vakit kaybı.
     Aklına gelen fikirle Ali yeniden konuştu.
-Tapu’da tanıdığınız var mı?
-Var.
-Arabaların gittiği yerde, Suphi’nin evi, deposu var mıdır?
     Orhan Metin Ali’nin kastettiğini anlamıştı. Gülümsedi.
-Anladım Ali.. Çakal. Emniyetteki tanıdığı ara eski dosyalardan Suphi’nin kimlik numarasını bulsun. Numarayı tapudaki tanıdığa ver. Araştırsın. Acele et.
Soner yeniden binanın dışına çaktı.
-Akıllısın Ali.
-Akıllı olduğumdan değil Orhan Bey. Bekir, Suphi’nin beş kuruşunu kimseye vermediğini söylemişti. Bu kadar hırslı bir adam tüm mekânlarını üstüne almıştır. Funda Hanım’ı kaçırma işini Suphi yapmamıştır. Ama Burak Çaylı para verdiyse...
-Suphi para için her şeyi yapar, herkesi satar. Yapar. Burak dediğin çocuk ne alaka?
-Burak Çaylı daha önce Helin hanımı rahatsız etmiş. Bizi takip edince çay bahçesinde silah gösterip gönderdim. Akşam arkadaşlarıyla bana saldırdı. Dayak yiyince Helin Hanım’ın arabasını soydurdu. Şımarık serserinin teki. Bir şekilde Helin Hanım’a zarar vermeye çalışıyor bence.
     Orhan Metin kız kardeşine baktı.
-Bunlar doğru mu Helin?
-Doğru ağabey.
-Kahretsin Helin, benim niye haberim yok bunlardan?
-Özür dilerim ağabey.
     Bu sırada Soner gülerek içeri geldi.
-Adresi buldum ağabey.
-Tamam Ali’yle hemen çıkın.
     Koltuktan ayağa kalkmaya niyetlenen Ali tekrar yerine oturdu.
-Orhan Bey izin verir misiniz?
-Yine ne var Ali?
-Adrese Çaylı logolu bir araçla gitsek.
     Orhan Metin bir kere daha Ali’yi içinden takdir etti.
-Haklısın Ali. Çakal.
-Hallederim ağabey.
     Helin konuşmalardan bir şey anlamamış aval aval bakıyordu.
-Ağabey acele mi etseniz diyorum. Funda’ya zarar vermesinler.
-Sakin ol Helin. Adamların niyeti farklı sanki.
-Makinen var mı Ali?
-Var Orhan Bey.
-Tamam çıkın o zaman daha fazla beklemeyin, acele edin.
Ali kapıya doğru yürürken Helin seslendi. Sesi kindardı.
-Ali, lütfen acele edin. Funda’ya zarar verdilerse hiç birine acımayın.
-Peki Helin Hanım.
Soner kapının önünde araç bekliyordu. 10 dakika sonra kazık frenle önlerinde bir araba durdu. İçinden inen genç bir adam saygıyla Soner’e arabanın anahtarını uzattı.
-Araba tamam ağabey. Polisler peşinize düşebilir. Sen emredince doğrudan şoförü dövüp arabayı aldım geldim.
Ali kendi arabasına doğru yürürken Soner’e işaret etti. Açık bagajı gören Soner şaşırdı. Bagajdaki açık valizin içi silah ve mühimmat doluydu. 10- 15 dolu şarjör, iki tabanca, 2 kurusıkı ve kurusıkı mermileri. Ayrıca kutular içinde mermi. İki tane komando bıçağı. Eldiven kutusu, dört tane kar maskesi.
-Bu ne Ali? Arabada cephanelik mi taşıyorsun?
-Tedbirli olmak her zaman iyidir Soner.
     Valizden aldığı kar maskesi ve eldiveni uzattı.
-Bunlar ne?
-Kar maskesi, eldiven. İz bırakmamak lazım.
-Bizim âlemde böyle şeyler olmaz Ali.
-Ben sizin âlemden değilim Soner. İz bırakmamak iyidir.
     Soner böyle şeylere alışkın değildi. Gider işini yapar, mutlaka imzasını atar gelirdi. Kimse bilmedikten sonra icraat yapmanın ne önemi vardı? Bu gecelik uyumlu olmaya karar verdi.
-Tamam, tamam ver. Bunalırsam çıkarırım ona göre.
     Soner ve Ali, Çaylı Holding logolu araca binip hareket ettiler. Yolda mümkün olduğu kadar kameraya yakalanmamaya dikkat ettiler. 45 dakika sonra Funda Yılmaz’ın bulunduğu evin 500 metre kadar ilerisine arabaları park edip yürüdüler. Evin önünde iki spor araba park etmişti. Lambaları yanıyordu. Eve yaklaşınca müzik sesini fark ettiler.
     Ali doğrudan evin dış kapısını kırıp içeri girmeye niyetlenen Soner’i engelleyip keşfe çıktı. Birkaç dakika sonra sakin sakin geldi.
-İçerdekiler sızmış. Kimseyi öldürmeden Funda’yı alıp çıkalım.
     Böylesi durumlarda Soner tutulamazdı. Tekmeyle kapıyı kırıp içeri girmesi, kanepelerde sızmış dört genci öldürmesi birkaç dakika ancak sürdü. Kafasındaki kar maskesini çıkardı.
     Ali Soner’in yapacaklarını az çok tahmin etmişti. Ama bunu tahmin edememişti.
-Ne yapıyorsun Soner? Maskeyi niye çıkardın?
-Bunaldım Ali. Bunaldım.
Funda ağzı bağlı, yarı baygın yerde yatıyordu. Yüzüne bakılırsa birkaç tokat yemiş olmalıydı. Sehpaların üstü boş bira şişesi doluydu. Ali çek yatları kaldırıp kontrol etmeye başlayınca bu sefer Soner şaşırdı.
-Sen ne yapıyorsun?
-Burası sıradan bir ev mi diye merak ettim. Bak ev sıradan değilmiş.
     Elindeki içi para dolu valizi gösterdi.
-Şimdi zokayı yuttuk Ali. Parayı niye alıyorsun?
-Ganimet Soner, bu kadar parayı buraya koyanlar kamera da yerleştirmişlerdir. Bizi bulsunlar diye alıyorum. Bakalım sahibi kimmiş? Biraz daha iyi misiniz Funda Hanım? Çıkalım mı?
     Soner kapının önünde Orhan Metin’i aradı.
-Alo. Ağabey. Tamam Funda hanımı bulduk. İyi sayılır. Tamam geliyoruz.
Ali’de içeride başka biriyle kısık sesle konuşuyordu. Ali ilk önce Çaylı Holding logolu arabayı daha sonra kendi arabasını evin önüne getirdi. Arabada giderken Soner’in aklında tek bir düşünce vardı. “ Ali gerçekten profesyonel” Uzaklaştılar. Helin hastanede kendilerini bekliyordu. Soner Orhan Metin’e bilgi vermek için ayrıldı. Ali hastanede beklemeye başladı.

     17 Eylül 2013 Saat 03
     
Helin hastane odasında yapılan yatıştırıcıyla uyuyan Funda’nın başında bekliyordu. Doktor geldi. Kısa bir muayene yaptı.
-Funda’nın durumu nedir doktor?
-Ciddi bir şeyi yok Helin Hanım. Darp edilmiş. Tecavüz bulgusu yok. Akşam taburcu ederiz. Yaşadığı travma yüzünden psikolojik destek gerekecektir.
-Psikolojik desteği ben hallederim doktor. Teşekkür ederim.
Helin doktorun ardından koridora çıktı. Ali kapıda bekliyordu.
-Geceden beri buradasın Ali. Evine git, dinlen.
-Sorun değil Helin Hanım. Beklerim. Orhan Bey’e haber verdiniz mi?
-Şimdi arayacağım. Alo ağabey. Günaydın. Hastanedeyiz. Ciddi bir şey yok, şükür. Bu gün taburcu olur. Ben yanındayım. Bana götüreceğim. Tamam ağabey. Ali ağabeyim bir kaç adam gönderecek güvenlik için.
Helin telefonunu çantasına koyarken mesaj geldi. Mesajı okuyunca morali bozuldu. Ali’ye çıkıştı.
-Kahretsin! Gece fotoğraf mı çektiniz siz?
-Evet Helin Hanım, Abdullah Bey istedi.
-Ali ağabeyimin nasıl haberi oldu.
-Ben aradım, Abdullah Bey beklenmedik her şeyden haberim olacak dedi.
-Fotoğraf yayılırsa sıkıntı olur bize. Sen fotoğrafı sildin mi telefonundan?
-Sildim merak etmeyin.
-Ali sen beni eve bırak. Üstümü değiştirip geri geleceğim.
-Peki Helin Hanım.


17 Eylül 2013 08,30 Karaşahin sitesi önü.

     Ali Abdullah gece geç yatmasına rağmen her zamanki saatinde evinin önüne inmişti Siteden çıkmak üzereyken Orhan Metin’i gördü. Arabadan indi.
-Günaydın Orhan, hayırdır sabah sabah?
-Günaydın ağabey, hayır mı şer mi bilmiyorum. Dün Helin’in asistanı kaçırıldı.
-Haberim var Orhan. Ali ve Soner kızı kurtarmadılar mı?
-?
-Ali’ye emir vermiştim Orhan. Olağan dışı her şeyden haberim olacak diye. Fotoğrafı sana ben gönderdim.
-Diğer yaptığından haberin var mı?
-Para dolu çantadan mı, evet haberim var.
-Bu çocuk kendi kafasına göre iş yapıyor ağabey. Öldürürüm ben bunu.
-Bekle Orhan, sadece bekle, paranın sahipleri ortaya çıksınlar hele.
-Bize sıkıntı olacak ağabey.
-Parayı Ali aldı. Eylemi Soner’le birlikte yaptılar. Bize ne Orhan? Sorumluluk onlarda.
-Güzel diyorsun ağabey de, bizi bulacaklar.
-Bizi bulurlarsa parayı iade ederiz Orhan. Paranın sahibi Soner’le Ali’yi bulacak. Para Suphi’ye ait olamaz değil mi?
-Suphi kasasından başka yerde para saklamaz ağabey. Amacın ne?
-Funda’yı Suphi’nin adamları kaçırdı. Haşim Ağa Suphi’nin batakhanesine takılıyor. Caner’in oğlu ve arkadaşları bir evde sızmış olarak bulundular. Ev Suphi’ye ait. Suphi üç yıldır bilinmeyen birilerinin himayesinde. Caner ve arkadaşları bana ortaklık teklif ettiler. Sana gelen olursa, Ali ve Soner kendi başlarına icraat yaptılar, evdeki parayı aldılar. Bize ortaklık teklif edenlerin kimliğini merak ediyorum. Anladın mı?
-Anladım ağabey. Transfer edeceğimiz para?
-Haber bekliyorum Orhan. Haberleşiriz. Holdinge gelecek misin?
-Geleyim mi?
-Öğleden sonra garaja gel. Yeni bir müşteri varmış, birlikte görüşelim.

     Ali Abdullah Holding’deki bürosunda çay içerken Harun Saraylı aradı.
-Alo Harun Hayırdır? Sabah sabah?
-Dernekten Caner Bey.
-Caner... Çaylı mı? Turizmci olan
-Evet enişte. Oğlu dün gece öldürülmüş.
-Yaa? Haberim yok Harun. Nerede?
-Bilmiyorum enişte. Cesedi Adli Tıp’a kaldırılmış. Ayrıntılı bilgim yok. Arkadaşlar Caner Bey’e taziyeye gidelim dedik. Gelmek ister miydin?
-Su testisi suyolunda kırılmış Harun. Selamımı söyleyin ben gelmem.
     Harun Saraylı böyle bir cümleyi beklemiyordu. Şaşkınlığı sesine yansıdı.
-Su testisi derken? Bir şey anlamadım enişte. Senin haberin var mıydı?
-Haberim yoktu Harun. Sabah bilmediğim bir numaradan bir fotoğraf geldi. Caner’in oğlu, arkadaşlarıyla dün holding de çalışan bir asistan kızı kaçırmışlar. Caner’in oğlu sağlam ayakkabı değilmiş. Asistanı hırpalamışlar. Tecavüze niyetlenmişler. Ben bu çocuk için taziyeye gitmem.
-Kimin azmettirdiğini biliyor musun?
-Yok Harun. Bu işleri bilirsin. Birileri kendilerine görev verip işi bitirirler. Daha sonra ücreti isterler.
-Anladım enişte. Bahsettiğin fotoğrafı bana göndersene.
-Tamam Harun gönderiyorum. Görüşürüz.































17 Eylül 2013
Caner Çaylı’nın evi.

Hatice Çaylı büyük ve lüks villanın ikinci katına çıkarken tam bir kararsızlık içindeydi. Neler olduğunu tam olarak kavrayamamıştı henüz. Sabah saat 07 gibi babası evi ayağa kaldırmış, kapıdaki adamlarla evden çıkmıştı. Az bir zaman sonra meşum haberi almışlardı. Kardeşi Burak bir alkol partisinde arkadaşlarıyla öldürülmüştü Kardeşinin ölüm haberini aldıklarında ev yangın yerine dönmüştü adeta. Annesi sinir krizine giden ağlama nöbetine kapılmış eve gelen babası yaptığı telefon görüşmelerinin ardından odasına çekilmişti. Annesinin ağlama nöbetiyle ağlamaya başlayan Hatice biraz sakinleşince hem annesiyle hem gelenlerle ilgilenmek zorunda kalmıştı. Bu kadar insanın nasıl haberdar olduğunu anlamamıştı. Oğlunun haberini alan babası o saatten sonra odasından çıkmamıştı.
İki katlı lüks villanın salon ve misafir odaları doluydu. Burak Çaylı’nın öldüğünü duyanlar eve doluşmuştu. Çalışanlar, salonda Kur’an okuyanlara servis yapıyorlardı.
     Caner Çaylı ısrarla odasından çıkmıyordu. Bir kaç kere odanın kapısına gelen Hatice içeriden babasının Kur’an okuduğunu duyunca içeri girmemişti. Hatice olayı duyar duymaz girdiği ağlama krizini atlatmıştı. Gözleri kıpkırmızıydı ama sakindi. Kapıyı tıklatıp içeri girdi.
-Taziyeye gelmek isteyenler var baba. Ne yapalım?
-Bilmiyorum kızım. Annen ne diyor?
-Anneme serum taktırdık baba. Yarı baygın durumda. Cenazeyi memlekete götürmek istiyor, burada taziye istemiyor.
-Benim de yatıştırıcıya ihtiyacım var kızım. Annenin dediğini yapın. Taziyeye gelenlere ne diyeceğiz ki?
     Hatice babasını anlıyordu ama…
-Babaaa!
-Yalan mı kızım? Taziyeye gelenlere ne diyeceğiz? Oğlumuz alkol partisinde öldürüldü. Allah rahmet eylesin mi diyeceğiz ha!
Hatice babasını anlıyordu. Hayatının neredeyse 50 yılını dindar biri olarak yaşayan babası için, bu durumu kabullenmek çok zor. Hatta imkansızdı. Hatice Çaylı odadan çıkmak üzereyken Caner Çaylı bir soru daha sordu.
-Telefonuma gelen fotoğraf doğruydu kızım. Sence ne yapmalıyım?
-...
-Kızım?
-Özür dilerim baba.
-Özür dilemesi gereken sen değilsin kızım, ama beni anlamaya çalış. Benim taziye falan kabul edecek halim yok. Annen ne istiyorsa öyle yapın. Adli Tıp cenazeyi yarın ancak teslim eder zaten. Ben odamda olacağım. Kur’an okuyacağım. Rahatsız etmesinler.













     Ali Abdullah ve Orhan Metin öğleden sonra Karaşahin Transport merkez binasına geldiler. Büyük bahçesinde tır ve kamyonların park ettiği bina iki katlı ve çok uzundu.
     Binaya girerken lüks bir araç bahçeye girdi. Yeni müşteriyi ikinci kattaki lüks müdür odasında ayakta beklediler. Odaya giren 40 yaşlarında gösteren adamla tokalaşıp tanıştılar. İlk elini uzatan Ali Abdullah oldu.
-Hoş geldiniz Mesut Bey. Ali Abdullah. Memnun oldum. Kardeşim Orhan Metin
-Hoş bulduk Abdullah Bey. Mesut Özipek. Orhan Bey tanıştığımıza memnun oldum.
Orhan Metin başıyla selam verdi. Ali Abdullah koltuğa oturup yer gösterdi. Orhan Metin, müdür Rüstem ve Mesut Özipek koltuklara oturdular.
-Tekrar hoş geldiniz. Buyurun. Size ne ikram edelim?
-Bir çayınızı içerim Abdullah Bey.
Ali Abdullah telefonla çay söyledi.
-Bize dört çay getirin. Buyurun Mesut Bey, sizi dinliyorum.
     Çok kibar ve eğitimli biri olduğu belli olan Mesut Özipek nazikçe söze başladı.
-Aksa Uluslararası İhracat-İthalat A.Ş’nin ortaklar temsilcisi olarak bulunuyorum Abdullah Bey. Aynı zamanda şirketimizin operasyon sorumlusuyum. İşimiz malum ithalat ve ihracat. Dünyanın her yerinden malzeme getirir, bunları yurt içinde dağıtırız. Aklınıza gelebilecek her şey. Yurt içinden topladıklarımızı da yurt dışına göndeririz. Bir kaç gün içinde yurt dışından hammadde gelecek. Çelik üretimi için. Başka gelecek mallarımız da var. Yurt içindeki nakliyeyi sizin yapmanızı istiyoruz.
-Şartlarınızı söylemediniz Mesut Bey. Bize geldiğinize göre şartlarımızı bildiğiniz düşünüyorum.
-Elbette ki hakkınızda kısa bir araştırma yaptık Abdullah Bey. Nakliye camiasında itibarlı bir isminiz var. Biraz pahalı, ama güvenli taşıyorsunuz. Araçlarınız sigortalı, şoförleriniz kalifiye. Piyasada yükü teslim etmemek için çatışan, yaralanan şoförlerinizden bahsediliyor. Prensip olarak güvenilir şirketlerle çalışırız. Bu yüzden sizi tercih ettik. Haddehanelere ham madde göndereceğiz.
-Tam da söylediğiniz gibi Mesut Bey. Camiada itibarlı bir isme sahibiz. Güvenilir bir şirketiz. Bu güven 53 yıllık bir çabanın doğal sonucu. Ödeme şartlarımızı biliyor musunuz?
-Rüstem Bey’in söylediğine göre ücreti hesabınıza havale ediyoruz. Provizyon yük tesliminden sonra yapılıyor. Eski arkadaşlarınız haricinde çek kabul etmiyorsunuz.
-Yük için ekstra güvenlik istiyor musunuz?
-İlk iş için ekstra güvenlik ortaklarımıza biraz pahalı gelebilir. Biz diğer alternatifi denemek isteriz. Farklı güzergâh. Şimdilik en az iki tıra ihtiyacımız olacak. Ankara, Kayseri, Sivas, Erzurum. Gidiş dönüş. Yüklü. Süre veremiyoruz. Birinci tırın yükü boşaltmasından sonra ikinci tır yola çıkacak. Geri dönüşte, tırlar Sapanca taraflarındaki depomuza yükü indirecekler.
     Ali Abdullah net konuşanları severdi. Koltuğundan ayağa kalkıp elini uzattı.
-Tamam Mesut Bey. Anlaştık. Hayırlı olsun. Teferruatı müdürümle halleder, sözleşmeyi imzalarsınız. Görüşürüz. Orhan çıkalım.
     Ali Abdullah ve Orhan bardaklarındaki çayı yudumlayıp odadan çıktılar. Bahçeye indiler. Alt kattaki odadan getirilen çayları alıp binanın sağ tarafına doğru yürüdüler. Binanın yan tarafında şoförler, seferden yeni gelmiş bir kamyonu yıkıyorlardı. Orhan Metin meşhur purosunu yaktı.
-Hızlı olmadı mı ağabey? Adamları araştırmadık bile.
-Harun’a yurt dışına dolar transferi onayı verir vermez, bu gün iş geldi Orhan. Tırlar giderken hammadde götürecek, gelirken dolar getirecek. Tahminim karlı ve sorunsuz bir iş olacak.
-Dolarlara çökecek miyiz?
     Ali Abdullah göz ucuyla kardeşine baktı ciddi olup olmadığını anlamak için.
-Mafya ağzından bir türlü kurtulamadın Orhan. Yükün nereye boşaltılacağını öğreneceğiz.
-Ne yapmaya çalışıyorsun ağabey? Anlamadım.
-3 yıldır ısrarla bize ortaklık teklif edenleri çözmeye çalışıyorum Orhan. Kolları nerelere uzanıyor öğrenmek istiyorum. Duyduklarım doğruysa adamlar yıllardır yurt dışına dolar kaçırıyorlar. Yurt dışına dolar çıkarsa olacakları biliyorsun.
-Dolar dalgalanır, fiyatlar yükselir. Piyasa durgunluğa girer. Benim için iyi olur.
-Haklısın Orhan senin için iyi olsa da dolar krizi en çok bizi vurur. Fiyatlar yükselince talep azalır. Sektör krize girer. Bu krizlerden dolayı, elimizdeki dolarları bir türlü sıfırlayamıyoruz. Adamları görüyor musun Orhan? Devlet yanlısı dini bir gurup olarak başladılar. Hükümetle araları çok iyiydi. Bozuştular. Yıllardır biliriz ki krizleri ya Amerikalılar veya İngilizler planlamıştır. Dolar krizi dışında başka krizleri de beklemeli miyiz bilmiyorum. Bu adamlar bir kriz tetiklerlerse bu kriz bir kaç aylık bir kriz olmaz. Anlamakta zorlanıyorum. Merak ediyorum. Bunlarla ortaklık kurup kurmamakta kararsızım. Tarafımızı iyi seçmek zorundayız. Başımızda başka dertlerimiz varken...
     Ali Abdullah müdür Rüstem ve Mesut Özipek arasında imzalanan sözleşmeyi son kez inceleyip holdinge geri döndü. Harun veya Caner Çaylı tarafından aranmayı bekliyordu. Arayan olmadı.
     



18 Eylül 2013

Karaşahin Holding, Ali Abdullah Karaşahin’in odası.

     Ali Abdullah Karaşahin’in beklediği telefon öğleye doğru geldi.
-Alo.
-Efendim, Çaylı Holding’den arıyorlar.
-Bağla kızım.
-Ali Abdullah Karaşahin ile mi görüşüyorum?
-Benim, siz kimsiniz?
-Çaylı Holding basın bürosu. Ben Levent
-Size nasıl yardımcı olabilirim Levent Bey?
-Ali Abdullah Bey. Rahatsız ediyorum. Holding CEO’muz Caner Çaylı beyefendi. Uygun bir zamanınızda sizinle görüşmek ister.
-İş yerimde mi iş yerinizde mi?
-Sizin için neresi uygunsa efendim.
-Adresi sekretere verin akşam iş çıkışı uğrarım ben.
-Teşekkür ederim efendim. İyi günler.
-İyi günler.

     Suphi Tekin gerçekten sıkıntılıydı. Burak Çaylı öldürülmüştü. Üstelik kendi evinde. Burak önemsizdi ama Caner camianın önemli kişilerindendi. Suç, üstüne kalırsa kötü. 3 yıllık rahatlık bir anda sıfırlanır. Al başına bela. Ne yapmalı, ne yapmalı? Masanın çekmecesinden çıkardığı kartta Aydın Bey’in numarası vardı. Aradı.
-Alo. Aydın Bey. Suphi Tekin ben. Beyefendiyle görüşmek istiyorum. Hayır, Beyefendiyle görüşmek istiyorum. Önemli, Acil. Lütfen.
     Suphi telefonun muhatabına verilmesini bekledi.
-Alo.
-Efendim rahatsızlık verdiğim için özür dilerim. Dün gece olanlardan haberiniz var mı efendim? Burak Çaylı’nın başına gelenler hakkında.
-Henüz teferruatlı bilgiye sahip değilim Suphi Bey. Önemli demişsiniz. Kısa ve öz olsun. Sizi dinliyorum.
-Efendim bilmeniz gereken önemli bilgilere sahibim. Burak, Caner Bey’in oğlu, Karaşahin Holding’ten birini kaçırttı. Alkol bağımlısı olduğunu biliyorum. Benim kopuklara bilgim dışında araba, adres ve plakalarını verip soydurtuyordu. Helin Karaşahin’in arabasını da Burak soydurtmuş. Öldürüldüğü ev, şahsıma ait efendim. İki hafta önce de Caner Bey bağışlarımızı nakletme işini bıraktı. Haberiniz olması gerektiğini düşündüm efendim. Bağışlarımızın sıkıntıya girmesini istemiyorum. Rahatsız ettiğim için tekrar özür dilerim. İyi günler.
     Cep telefonunu masanın üstüne atan Suphi muzaffer bir edayla ayakta bekleyen adamı Piç Rıza’ya baktı.
-Bunu niye yaptın ağabey?
-Kendimizi korumak için oğlum. Kafan basmıyor değil mi? Şimdi, bunlar olayları farklı aksettirirler, zannederler ki Burak aklı başında, dindar. Biz oğlanı bozduk. Caner zaten su koyverdi. Derdimizi birilerine anlatamazsak işimiz biter. Bedrettin’i biliyor musun lan?
-Bedrettin kim ağabey?
-Örgüt partisinin yeni gençlik kolları başkanımıymış ne. Çetenin lideri.
-Bilmiyorum ağabey. Sana lazımsa bulurum.
-Haber gönder hatta sen git. Görüşmek istediğimi söyle, davet et. Sebebini sorarsa, ortaklık teklifi dersin. Bu alem de tek kalmamak lazım. Yalnız kalmak kötü lan Rıza. Zamanında köprü altlarında çok yalnız kaldım.



     Ali Abdullah saat 17,30 gibi Çaylı Holding idari binasına giriş yaptı. Kapı önünde bekleyen korumaların refakatinde ikinci kattaki büyük büroya girdi.
-Selamün Aleyküm Caner Bey.
     Tokalaşmak için elini uzattı.
-Aleyküm Selam Abdullah Bey. Buyurun lütfen. Ne ikram edeyim size?
-Teşekkür ederim Caner Bey. Bir şey içmeyeceğim. Benimle görüşmek istemişsiniz.
-Dün, öğleden sonra Harun Bey dernekten arkadaşlarla eve geldiler. Taziye için. Kayın biraderiniz Harun Saraylı. Malumunuz başımıza istemediğimiz olaylar geldi. Duymuşsunuzdur.
-Başınız sağ olsun Caner Bey. Olanlara üzüldüm.
-Teşekkür ederim Abdullah Bey. Dostlar sağ olsun. Harun eski tanışımdır. Bir şeyler söylemeye çalıştı ama ya anlatamadı veya ben anlamadım. Oğlumun ölümü hakkında...
-Anladığım kadarıyla anlatamamış Caner Bey. Harun sabah beni aradı. Size taziyeye geleceklerini benimde gelmek isteyip istemediğimi sordu. Ben kabul etmedim. Kusura bakmayın ölülerin ardından konuşmak uygun değildir ama oğlunuz ve yanındakiler öldürüldükleri gece kız kardeşim Helin’in asistanını kaçırdılar. Eğlenmek için, ölü bulundukları eve götürmüşler. Söylediklerimi kabul etmeniz zor biliyorum. Sabah telefonuma bu fotoğraf geldi. Buyurun bakın.
     Ali Abdullah telefonunu Caner Çaylı’ya uzattı. Telefondaki fotoğrafı gören Caner Çaylı’nın yüzü asıldı. Fotoğrafı büyütüp inceledi. Telefonu geri uzattı.
-Şişeleri görüyorsunuz değil mi? Bu bakımdan kusura bakmayın oğlunuzun öldürülmesine üzülmedim Caner Bey. Kız kardeşimin asistanı darp edilmiş. Tecavüze yeltenilmiş. Bunun için evinize taziyeye gelmeyi kabul etmedim. Merak ediyorsanız oğlunuz ve yanındakilerin ölüm emrini ben vermedim. Harun’a, kendilerine bu işi görev addeden birileri varsa yakında ya sizden veya benden ücret isteyeceklerini söyledim. Bu işlerin böyle yürüdüğünü biliyor olmalısınız. Mafya gücünüz yoksa birileri işlerini yapar, daha sonra ücretlerini isterler. Harun’a kendimi anlatmakta bazen zorlanıyorum. Sözlerim size yanlış aksettirilmiş.
-Mafya gücü diyorsunuz da Abdullah Bey. Orhan Metin’den başka güce ihtiyacınız var mı?
-Orhan bu işleri bıraktı Caner Bey. Yasa dışı işlerden uzak duruyor. Kayıt atında ve yasal mecrada faaliyet gösteriyor. Oğlunuzun ölümüyle alakası yok.
-Bahsettiğiniz kaçırma olayı hakkında bilgim yok Abdullah Bey. Oğlum hangi sebeple kız kardeşinizin asistanını kaçırmış olabilir ki?
-Varmış Caner Bey. Burak bir süredir kız kardeşimin peşindeymiş. Takip etmiş. Korumasına saldırmış. Arabasını soydurtmuş. En son asistanını kaçırtmış.
-Bunlar ciddi suçlamalar Abdullah Bey. İspatlamakla mükellef olduğunuza dikkatinizi çekerim.
-Hepsini ispatlayabilirim Caner Bey. Bir saniye.
     Ali Abdullah telefonla Ali’yi aradı.
-Ali Suphi’nin tamirhanesiyle ilgili görüntü var mı elinde? O görüntüyü hemen bana gönder. Bekliyorum.
     Birkaç saniye içinde mesaj geldi. Gelen fotoğrafı inceleyen Ali Abdullah telefonu yeniden Caner Çaylı’ya uzattı.
-Buyurun Caner Bey. Suphi’nin adamlarına gelen mesaj.
....
     Caner Çaylı’nın üç yıldır unutmak istediği ama bir türlü unutamadığı şeyler önüne gelmişti. Mesajı okurken yüzü asıldı. Morali bozuldu.
-Piç Rıza... Tanımıyorum.
-Piç Rıza, hırsızlık çetesi lideri Suphi Tekin’in adamıdır Caner Bey. Suphi Tekin’i tanıyorsunuz değil mi?
-Maalesef Abdullah Bey. Maalesef tanıyorum. Teşekkür ederim Abdullah Bey. Buraya kadar sizi yordum, kusura bakmayın.








                              18 Eylül 2013
     
     “Piç” Rıza Sayar, ağabeyinin talimatı üzerine Bedrettin Koç’a ulaştı. Rıza böyle tiplerle konuşmayı, görüşmeyi sevmezdi. Belindeki silaha güvenen insanlardan tedirgin olurdu. Rıza kendisi gibi yetenekli insanlarla takılmayı severdi. Beklediği gibi de oldu. Bedrettin Koç aşırı kasıntı biriydi. Piç Rıza’nın sözlerini ilgisiz dinledi. Lütfen cevap verdi. ” Tamam bakarız. Sen adresi ver.”
     Bedrettin Koç öğle vaktinde Suphi Tekin’in altı tamirhane üstü ofis binası mekânına geldi. Bulunduğu her mekânda kendisinin korkuyla takip edilmesine alışkın olan Bedrettin Koç tamirhane çalışanlarının ilgisiz tavrından morali bozulsa da ses etmeden asma kat büroya çıktı. Rıza odanın kapısını açmış bekliyordu.
-Selam.
-Selam Bedrettin. Karnın aç mı? Bir şeyler söylesin çocuklar.
-Aç değilim Suphi. Her sofraya oturmam.
-İyi ne yapalım, çay içer misin? Bedri ağaya çay getir Rıza.
     Bedrettin Koç dağdan indiğini her fırsatta belli ediyordu.
-Bana ağa deme Suphi. Biz her türlü feodal gelenek ve ünvana karşıyız.
-Tamam, tamam, otur Bedri. İyi ki bir laf dedik. Beni, ne iş yaptığımı biliyor musun Bedri?
-Kompradorları ve komprador uşaklarını tanımam Suphi. Davet sebebini çözemedim.
-Komprador? Komprador uşağı? Beni sinirlendirme Bedri! Bedri! Komprador bir iş adamının evinde oturuyor, başka bir komprador iş adamının arabasını kullanıyorsun. Konuşturma beni.
-Ev de araba da proleter savaşın zafere ulaşması için hibe edildi. Beni niye davet ettin?
-Seninle benzer yanlarımız var Bedri. Bende kompradorları sevmem. Ama bazılarını görmezden gelirim. Örnek, evini, arabasını sana hibe edenler gibilerini bazen görmezden gelirim. Sen benim kopukları bilmezsin Bedri. Uyurken altından yatağını alırlar.
     Bedrettin Koç sakin konuşulacak biri değildi.
-Beni kimse tehdit edemez Suphi. Aklını başına al. Adamın ortaklık teklif edeceğini söyledi. Ne söyleyeceksen söyle beni meşgul etme.
     Suphi böylelerini bilirdi. Dağla şehri birbirine karıştıran tipler.
-Beni zamanında karakollarda çok ıslattılar Bedri. Bir kere konuşurum. Tehdit etmem. Doğru anlamışsın. Sana karlı bir iş teklif edeceğim. Teklifim şu Bedri. Karaşahinleri biliyor musun?
     Bedrettin Koç duyduğu isimle yüzünü buruşturdu.
-Tanıştık Suphi. Feodalist kompradorlar.
-Tam dediğin gibi Bedri. Karaşahinlerin alınacak çok parası var. Birlikte söğüşleyebiliriz. İster misin?
-Karaşahin denilen halkını unutmuş kompradorlardan istediğimi alırım Suphi. Niye seninle ortaklık yapayım?
     “Bijon” Suphi koltuğunda geriye yaslanıp gülümsedi.
-Alamazsın Bedri. Karaşahin’lerden istediğini alamazsın. Orhan Metin’e bulaşana İstanbul dar gelir. Orhan’ı bilmezmiş gibi konuşuyorsun.
-Orhan kim Suphi? Tanımıyorum.
-Orhan Metin görüp, görebileceğin en psikopat adamdır Bedri.
     Bedrettin sadece kendine güvenerek bu günlere geldiğini düşünürdü.
-Ha. Orhan’dan korkuyor musun Suphi?
-La havle. Korkmak değil Bedri. Hatırlı dostlarım Karaşahinlere bulaşmamı istemiyor. Rica ettiler. O yüzden benim sana, senin de bana ihtiyacın var.
-Benim kimseye ihtiyacım yok Suphi. Önderlik emir versin yeter. Kimseden korkmam.
-Madem korkmuyorsun dene Bedri.
     Bedrettin Koç cevap vermedi. Orhan Metin’in ününü elbette ki duymuştu.
...
-Mecburiyetler insanları ortak bir noktada buluşturur Bedri. Ben sana Karaşahinlerin adreslerini veririm. Sen halledersin. İstediğim adamların parasını al, kırışırız. Ortadan kaldırdıklarının parasını ayrıca veririm. Kimse bilmez. Sen ve ben.
-Ben yaparım suç sana kalmaz. Sen yaparsın suç bana kalmaz diyorsun.
-Aynen öyle diyorum Bedri. Benden haber bekle. İçki?
     Bedrettin Koç belli etmek istemese de yapılan tekliften son derece memnun kalmıştı. Memnuniyetini muhatabı tarafından bilinmesini istemedi. Ayağa kalktı.
-Bu saatte içmem Suphi. Gerekli çözümlemeleri yapıp teklifini kabul edip etmediğimi sana bildiririm.
     Piç Rıza, Bedrettin Koç’un ardından hemen çıkmadı.
-Ağabey niye böyle bir şey yaptın? Tehlikeli değil mi?
-Ben vermeden kimse benden bir şey alamaz Rıza. Orhan’ın altınlarını, İlhan’ın arabalarını halletsek yeter. Madem bana izin vermiyorlar başkası halledecek. Tamirhanemi, ekmek teknemi bastılar Rıza. Sessiz kalırsam biterim. Herkes cezasını çekecek. Beyefendi beni himayesine aldı diye her şeyi sineye çekemem.
   



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın polisiye kümesinde bulunan diğer yazıları...
Bereli 25
Bereli 30
Bereli 21
Bereli 33 Final
Bereli 28
Bereli 19
Bereli 29
Bereli 32
Bereli 31
Bereli 20

Yazarın roman ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Mankurt İsimli Romanım
Terk Edilmiş Romanlar Bitenlerden Daha Vaatkâr.

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
İslam Felsefesi - İslamın Felsefesi - Müslümanın Felsefesi [Deneme]
Selefiler - Reformcular [Deneme]
Kelimeler Kavramlar - Reform - İslamda Reform [Deneme]
Kelimeler - Kavramlar - Oryantalistler [Deneme]
Amatör Yazarın Çilesi [Deneme]
Zafer Toprak Söyleşisi - Tarih [Deneme]
Kelimeler Kavramlar - Kelam İlmi [Deneme]
Yaratıcı - Yaratma [Deneme]
Elfaz - I Küfr [Deneme]
Kelimeler Kavramlar - İnsan Anlatan Bir Kelimedir [Deneme]


MUSTAFA ESER kimdir?

50 YAŞINDAYIM. MEMURUM. İKİ ÇOCUĞUM VAR.

Etkilendiği Yazarlar:
HERKESTEN VE HİÇ KİMSEDEN


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © MUSTAFA ESER, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.