Dilerim, tüm yaşamınız boyunca yaşarsınız. -Swift |
|
||||||||||
|
Orhan Metin ve Sevcan lüks araçlarından inip restauranta girdiler. Rezerve edilmiş iki kişilik masaya oturup siparişlerini verdiler. -Gazinoya gideriz diye düşünmüştüm. -Beğenmediysen. -Olur mu Orhan? Çok beğendim. Sadece beklemiyordum. -Hayatımda bu aralar beklemediğim çok şey oldu Sevcan. Yakın zamanda iki çocuğum olduğunu öğrendim mesela. -Sen ciddi misin? Bu çok güzel değil mi? -Güzel mi, değil mi henüz karar veremedim Sevcan. Ama ya yaşlanıyorum veya yumuşuyorum. Doğal karşıladım, hatta içten içe sevindim. Gerçi yaptıklarımdan sonra çocuklarım bana baba demiyorlar ama halledeceğim. Garsonların servis ettiği yemeği sessizce yediler. -Sen bana bir şey mi söyleyeceksin Orhan? -O kadar belli mi? -Bu aralar garip davranıyorsun. Daha doğrusu bayağıdır garip davranıyorsun. Yıllar önce kısa süreli bir ilişki yaşadık. Beni hayatından uzaklaştırdın. Ama peşimi bırakmadın. Oturduğum evi senin aldığını biliyorum. Uzaktan beni takip ettiriyorsun. Hiç iş sıkıntısı çekmiyorum. Tekrar ilişki yaşamaya başladık. Bunlar senden beklenmeyen garip davranışlar öyle değil mi? -Aslına bakarsan öyle. Diyorum ya yaşlanıyorum galiba pek eskisi gibi değilim. Çalışmanı istemiyorum Sevcan. Diyorum ki sen de istersen, tamamen bana taşın. Çocuğun ve teyzen de gelsin. -Bu ne demek Orhan, açıklar mısın? Orhan cevap veremedi, düşündü. Cebinden çıkardığı yüzük kutusunu masanın üstüne koydu. -İstersen sana nikah kıyarım Sevcan. İstersen. Ailesiz olmaktan bıktım artık. Sevcan yüzük kutusunu şaşkınlıktan açamadı yerinden kalkıp Orhan’ın boynuna sarıldı. Yanağından öptü. -Bu evet demek mi? -Evet Orhan. Evet. Senin böyle bir karar vereceğini düşünemezdim. İnanamıyorum. Senin birini sevebileceğini asla düşünemezdim. -Sen yine de düşünme Sevcan. Ali ağabeyim hariç ben insanları sevmem. Sevmek zaaftır. Birini sevdiğin zaman taviz verirsin. Benim işimde zaaf hayatına mal olur. Ben bu günlere zaafım olmadığı için geldim. Zaafım olacak korkusuyla bilhassa kadınlarla duygusal bağ kurmadım. İstemesem de kader işliyor. Yakın zamanda iki çocuğum olduğunu öğrendim. Garip duygular yaşadım. Çocuklarımın bana baba demelerini istedim sanki. Sana bir soru soracağım bana dürüst ol. Çocuğunun babası kim? Sevcan beklemediği bu soru karşısında şaşırdı hemen cevap veremedi. -Önemli mi? -Çok önemli Sevcan. Tahmin edemeyeceğin kadar önemli. Biz on sene önce ayrıldık. Çocuğun 9 yaşında. Çocuk benden değil se bile önemli değil. Nüfusuma geçiririm. Babası bensem bilmem lazım. -Oğlumun babası sensin Orhan. Senden ayrıldıktan sonra hamile olduğumu öğrendim. Seni bilmesini istemedim. Senin yolundan gitmesini istemedim. Bildiğini sanıyordum. -Kuvvetli şüphem her zaman vardı Sevcan. Şüphelenirsin diye araştırmadım. Ben avukatlarla görüşürüm, gerekli işlemleri yaparlar. İlk fırsatta da seni aile yemeğine götüreceğim. Çocuk şimdilik aramızda kalsın. Peşin peşin söyleyeyim düğün falan yapmam. -Tamam canım sen nasıl istersen. 20 Ekim 2013 Murat Soylu Kibar Karaşahin ve Yasemin’i önce alışverişe götürdü. Ama götürüp götüreceğine pişman oldu. Kısa zamanda hallederiz diye sabah hafif bir kahvaltı yapmıştı. Zaman ilerledikçe yoruldu, sıkıldı. Emlakçı Erhan Ak ile saat 12,00 a kadar yaya olarak lokanta için yer baktılar ama hiç birini beğenemediler. Saat 12,30 da yorgun argın bir kafeye oturdular. -Valla Kibar Hanım elimdeki, hatta arkadaşlardaki bütün binaları gösterdim. Gösterebileceğim başka bina maalesef yok. Sanırım bir karar veremediniz. -Mesele tam olarak binalar değil Erhan Beyciğim. Anlamışsınızdır. Kafamda lokantamın tarzını belirleyemedim. Gösterdiğiniz binaların hepsi de inanın ki çok güzel. Sorun sizde değil bende. Murat Soylu yengesini çözmüştü. Yasemin konuşmaya girdi. -Bence daha fazla düşünme yenge. Açacağın mekan belli değil mi? Ortamına uygun elit bir mekan açacaksın. Hem kendi aileni hem de amcamları düşününce farklı bir konsept uygun olur mu sence? Fiyatı en uygun gelen binayı tutalım. Bu sırada beyaz gömlekli garson yaklaştı. -Efendim ne arzu edersiniz? -Sizi bilmem ama ben hem terledim hem yoruldum. Soğuk bir limonata istiyorum. Yanına sarma baklava üstüne dondurma. Hem serinlemeye hem enerjiye ihtiyacım var. -Ben de aynından istiyorum. -Birader benim karnım aç. Yiyecek neler var? Poğaça, tost, börek? -Hepsi var efendim. İsterseniz gözleme de yaptırabilirim. -Gözleme çok yağlı olur birader. Sen bana tost yaptır. Tost ekmeğine değil normal ekmeğe. Kaşarı bol olsun. Yağının akmasını isterim ona göre. Yanına bende limonata alayım. Yoksa portakal suyu veya ayranda olabilir. Fark etmez. Tatlıyı sonra söylerim. -Bana bir peynirli poğaça getirin. Çayınız varsa çay alırım. -Bir ekmek fazla gelmesin Murat, bu sıcakta. -Yok yenge anca doyarım. Siz baklavanızı yemeden ben tostu yerim. -Muratt? -Ne var Yasemin? Üç saattir geziyoruz. Açlıktan bayılmak üzereyim. Yarı aç gezmeye alışkın değilim. Ben yaşamak için yiyen biriyim. Kusura bakma yenge böyle gezeceğimizi bilseydim bu tostu sabah yer akşama kadar mola vermeden gezerdim. Müsaaden var mı? Bende fikrimi söyleyeyim. -Müsaade ne demek Murat? Her kesin fikrine ihtiyacım var. -Ben öyle trendmiş, elitmiş anlamam yenge. Avuç içi kadar tosta bir avuç para da vermem. Yasemin böyle şeylere meraklıdır. Günlerdir İstanbul’daki trend mekanların fotoğraflarını inceliyor. İki yıldır şantiyelerde çalışıyorum yenge. Biraz önce dediğim gibi yaşamak için yiyen biriyim. Kusura bakmazsan bir iki soru sormak isterim sana. -İlginç gidiyorsun Murat buyur. -Daha önce bir lokanta, pastane ve ya buna benzer bir yer çalıştırdın mı? -Harun’un otelin mutfağında bir süre çalıştım. Bu ilk olacak ondan karasızım zaten. -Sözlerinden şunu anlıyorum yenge. Açacağın mekana kesin gelir dediğin kimse yok öyle mi? -Haklısın Murat. -Yani piyasayı bilmiyorsun. Sabahtan bu yana baktığımız bütün binalar uygun. Sorun şu bana göre. Sıfırdan müşteri toplayacağına göre ve atıyorum elit bir mekan açmak istiyorsun öncelikle mekanına kendi müşterisi olan bir şef bulmalısın. Benim bildiğim yemek yemeye giden herkes önce şefe, aşçıya sonra mekana gider. Herkes bilir ki uzman bir şef her yerde çalışmaz. Öyle mi? -Doğru tespit Murat. -Belki fakında değilsiniz ama kutuplaşan bir ülkede yaşıyoruz. Teşekkür ederim birader. Her mahallenin insanı kendi mahallesinde yemek yer, takılır. Örnek veriyorum; Muhafazakar bir mahallede açacağın mekanda mescid olmalı. Ama burjuva semtte alkollü mekan çalışır. Ama benim gibi yaşamak için yiyenler böyle şeyleri dikkate almaz. Ben fiyat ve lezzete aynı anda bakarım. Sabah işe giderken çorbamı içecek, öğle arasında karnımı doyuracağım yer ararım. Ucuz ama kaliteli olsun isterim. Yemek dediğin yarım saatlik iş. İş yemeği dersen en az iki saat muhabbet yemeği dersen, alkol de varsa en az dört saat. -Sen Turan Kara’yla görüşmedin değil mi Murat? -O kim yenge tanımıyorum. -Sen devam et Murat, konuşman iyice ilginçleşmeye başladı. Bu arada Erhan Bey. Sizi de işinizden alı koyduk ama… -Önemli değil Kibar Hanım. Murat beyin sözleri benim de ilgimi çekti. -Ben olsam ne yaparım? Param var ama tecrübem yok. Açacağım mekanın hedef kitlesi var ama bu kitlenin zaten devam ettiği mekanlar var. Bu durumda iki şıkkım var demektir yenge: 1 Batıracağım parayı tecrübe kazandım diye sineye çekerim ama sonrasında yeniden bir mekan açmaya karar verebilir miyim bilemem. 2 Daha az masrafla para kazanacağım bir yer açarım. Piyasayı öğrenirim. Kaliteli bir iş yaparsam başarı hikayem duyulur ya mekanıma sınıf atlatırım veya ikinci mekanımı istediğim gibi açarım. Karar vermen gereken bu bence. Murat dediğini yapmış konuşurken garsonun getirdiği tostu diğerlerinden önce bitirmişti. Müsaade isteyip lavaboda elini yüzünü yıkadı. Masaya geri gelirken bekleyen garsona siparişini verdi. -Murat bey bir şey sormak istiyorum. Daha önce işletmecilik deneyiminiz oldu mu? -Hiç olmadı Erhan Bey. Ücretli bir çalışanım. Niye merak ettiniz? -Bir işletmeci gibi profesyonel konuşuyorsunuz. Böyle bir niyetiniz varsa… Kibar Karaşahin güldü. -Bir dakika Erhan Bey. Murat benim danışmanım lütfen. Tüm söylediklerinden sonra ne tavsiye ediyorsun Murat? -Bu mahallede resmi daire veya okul var mı Erhan Bey? -Var Murat Bey, yürüme mesafesinde iki devlet lisesi var. -Aklıma ilk geleni söylememi ister misin yenge? Bu Yasemin’in hiç hoşuna gitmeyecek. Büyük olasılıkla senin de hoşuna gitmeyebilir. -Sen söyle Murat. -Sondan bir önceki dükkanı hatırladın mı yenge? Çift cepheli, iki katlı olan. Sanırım daha önce lokantaymış. -Haklısınız Murat Bey. Önce lokantaydı, sonra pastane açtılar çalıştıramadılar. -Ben olsam oraya minimum masrafla self servis lokanta açarım. Bir aşçı, iki bulaşık ve temizlikçi. Sen zaten işin başındasın. Menü dersen standart. Kuru fasulye, tavuk pilav. Güveç ve benzeri yani herkesin yiyeceği yemekler. Sonrası maharetinize kalmış. Erhan Bey dedi ya. Yakınlarda devlet liseleri varmış. En az 100 öğretmen, yüzlerce öğrenci. Kalite ve fiyat size kalmış. Gördüğüm kadarıyla buralar orta sınıf mahalleler. -Yuh artık Murat. Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu senin? -Bir sus Yasemin. Beğenmeyeceğini biliyordum zaten. Bari moral bozma. -Bana son derece mantıklı geldi Yasemin. Siz ne dersiniz Erhan Bey? -Ben bir şey demiyorum Kibar Hanım. İşiniz bitince Murat Bey’le çalışmak isterim. İlginç fikirler beni her zaman cezbetmiştir. Erhan kartını Murat’a uzattı. Kibar Hanım hayranlıkla Murat’a baktı. -Ağzım açık kaldı Murat. Senin söylediklerini duymak için birisine üste para ödedim biliyor musun? -Doğrudur yenge. -Fazla düşünmeye gerek yok Erhan Bey. Murat’ın dediği dükkanla ilgili kararımı en geç yarın size bildiririm. Araştırmanızı istediğim bir konu daha var. Binaya ilerleyen zamanda teras kat yapabilir miyiz? Resmi olarak sıkıntımız olmasın. -Yenge inanmıyorum sana. -Tam kararımı vermedim henüz Yasemin. Self servis veya normal lokanta. Sadece bina aklıma yattı. Batırırsam üzülmeyeceğim ama tecrübe kazanacağım fikri hoşuma gitti. Kalkalım mı? -Teşekkür ederim Erhan Bey. Bu gün sizi çok yorduk kusura bakmayın. Biz o binaya bir daha bakalım. Hatice aradığında Ali atölyeden yeni ayrılıyordu. -Efendim Hatice. -Ali merhaba rahatsız etmiyorum ya. Müsait miydin? -Müsaitim Hatice. Buyur bir problem mi var? -Yok Ali. Problem falan yok. Yanlış anlamazsan akşam beni yemeğe götür diyecektim. -Olur ama ben lüks mekanları bilmiyorum. -Lokanta istemiyorum zaten Ali. Dürüm olur, kokoreç olur. Ayaküstü. -Tamam Hatice. Almaya geleyim mi? -Şimdilik eve gelme Ali. Adresi gönder ben gelirim. -Tamam görüşürüz. Ali Abdullah akşam eve geldiğinde karısının ve yeğenlerinin yorgunluğunu fark etmişti. Akşam yemeğini yerlerken Kibar Karaşahin yemekle ilgilenmeden dalgın oturuyordu. -Bana söyleyecek bir şeyleriniz var galiba. Yasemin? -Nereden anladın amca? -Kibar Hanımı tanırım Yasemin. Böyle düşünceli olduğu zamanlar kafasında bir şeyler planlamaya çalışıyordur. Sabah dükkan bakmaya gittiniz. Senin moralin bozuk, Kibar Hanım düşünceli. Beğenmediğin bir dükkan mı buldunuz? -Beğendiğimiz dükkan güzel amca, Murat’ın teklifi hoşuma gitmedi. -Murat benim gibi ortalama biri. Normal bir lokanta teklif etmiştir. Sen biraz daha trend şeylere meraklısın, yanılıyor muyum? -Haklısın amca. Murat ortalama bir teklifte bulunsaydı anlardım ama o kadar uçuk bir teklifte bulundu ki. Minimum masrafla self servis lokanta açalım diyor. Murat gün boyu gezmekten yorulmuştu. Yasemin’le yeni bir tartışmaya girmek istemiyordu. -Amca ben müsaadenizi istesem ayıp olmaz değil mi? -Sen bilirsin Murat. Dışarı çıkacaksan… -Yok amca yatacağım. Bu gün çok gezdik, yoruldum. -Biraz daha otur o zaman Murat. Seni de dinlemek isterim. Eee. Dükkanı ne zaman açıyoruz? -Sende mi amca? Ciddi olamazsın. -Anlaştığınız dükkanın yerini bilmiyorum Yasemin. Ama mesele bir iş kurmaksa en alttan başlamak her zaman iyidir. -Sen böyle bir yerde yemek yer misin amca? -Evimde yediğim gibiyse elbette yerim Yasemin, niye yemeyeyim ki? Dışarıdan size nasıl gözüküyorum bilmiyorum Yasemin, ama her ortamda söylemişimdir. Ben bir kamyoncunun oğluyum. Annem çok az Türkçe bilirdi. İki halam hala Türkçe bilmez. Babam akıcı konuşamaz. Yalı da villa da büyümedim. Sıradan orta sınıf bir insanım. Yani Türkiye’nin en az % 70’i gibiyim diyelim. Orta sınıf bir lokanta açma fikri son derece mantıklı. Açacağınız mekanda kaliteli iş yaparsanız bu büyük bir başarı hikayesi olur. Ses getirir. Başarı hikayeniz hiç beklemediğiniz kişileri bile mekanınıza getirir. Kibar Hanım düşünme hakkını kullandığına göre söyle bakalım Murat, lokanta işi daha önce düşündüğün bir şey miydi? -Yok amca. Dükkanı görünce aklıma geldi. İki gün önce Harun Bey’in otelde kahvaltı yapmıştık ya. -Lüks otelde mi aklına geldi? -Yok amca. Harun Bey’le sana gelen kahvaltı tabaklarını görünce ben duble tabak istedim. Çıkarken merak ettim fiyatını sordum, resmen ağzım açık kaldı. Türkiye’de yemek sektörü bitmez amca. Türkiye bildiğimizden çok daha büyük bir ülke. Her kesimden insana hitap eden mekanlar olmalı. Benim tanıdığım herkesin damak lezzeti var. Ama parası az. Ülkede insanlar her zaman tasarruflu olmak zorunda. Bir maaşını bir gecede yiyecek kaç kişi var ülkede? Kaliteyi ucuza vermenin tek yolu masrafları minimuma indirmek öyle değil mi? Lüks lokantanın bir günlük masrafı normal bir lokantanın bir aylık masrafına denk gelmez mi? Kibar Karaşahin telefonuyla bir arama yaptı. Birkaç dakika sonra gülümseyerek geri geldi. -Emlakçıyla anlaştın mı Kibar Hanım? -Anlaştım Ali Bey. Yarın kira sözleşmesini imzalayacağız. Ali Abdullah kardeşi Hızma’yı aradı. -Alo Hızma iyi akşamlar güzelim. Kibar yengen lokanta açacak. Yarın kiralayacak. Tüm masraflar benim özel hesaptan karşılanacak. Yok, yok lüks değil. Ya normal lokanta veya self servis. Sabah emlakçıdan teyit ettirirsin. Birini görevlendir, resmi dairelerle ilgili işlemleri halletsinler. Boya badana, mutfak malzemeleri, gıda maddeleri. Çalıştığımız yerlerin adreslerini yengenlere ver, baksınlar. Menü hazır olunca gıdacılarla konuşursunuz. En kısa sürede lokantanın çalışmaya başlamasını istiyorum. Tamam güzelim yarın ayrıntılı görüşürüz. Tamam Kibar Hanım sabah emlakçıda kontratı imzalar imzalamaz Hızma’yı arayın. Murat yengenin yanındasın. Halledersiniz. -Tamam amca. -Başarısızlık yaşamayalım amca. -Yaşayabilirsiniz Yasemin. Problem değil. Herkes başarısızlık yaşayabilir. Tecrübe kazanmış olursunuz. İkinci mekanınızı istediğiniz gibi açarsınız. Sen de yengenin yanından ayrılma. Olan biten her şeyden beni haberdar et. -Tamam amca. Müsaadenizle kalkıyoruz. Yarın yoğun bir gün bizi bekliyor. Akşam Ali ve Hatice küçük bir park yanındaki kokoreççi de buluştular. Siparişlerini verip bir masaya otururdular. Recep biraz uzakta etrafı kolaçan ederek geziniyordu. Kokoreç tezgahından rahatsız etmeyen bir müzik sesi geliyordu. -Seni hep üniformayla görüyorum Ali. Rahatsız olmuyor musun? -İşim bu Hatice. Yazlık üniforma pek rahatsız etmez. Daha fazla sıcakta elli kilo yükle dağda gezmişliğim de var. Alışkınım. Gülümsedi. -Niye güldün Ali? -Bir hafta önce bana düşmandın, bu gün birlikte kokoreç yiyoruz. Kara mizah gibi değil mi? -Kadere inanır mısın Ali? -Müslümanım Hatice elbette inanırım. Niye sordun? -İki üç haftada yaşadıklarımız tesadüfle izah edilemez çünkü. Tanışmıyorduk, düşman olduk, babamla bir oyuna girdik. Şimdi yemek yiyoruz. Düzenli bir hayatımız vardı. Şimdi tam olarak kaosa dönmeye meyilli bir hayatımız var. -Düzen dediğin nedir Hatice? Birbirinden farklı milyonlarca düzensiz etkenin birleşmesi değil mi? Bu insanların kavradıklarına göre verdikleri bir isim. Müslümanlar buna kader diyoruz. Düzen veya düzensizlik dediğimiz her şeyi Allah yarattığına göre hiçbir şeyi düzensiz olarak nitelendiremeyiz öyle değil mi? Düzensizlik bir zaaftır. Zaaf yaratılanlar için vardır. Yaratan için zaaf olmaz. Müslüman olarak Allah’ın kainatı bir düzen içinde yarattığına inanıyoruz. Allah’ın takdir ettiği düzeni anlamazsak her şeyi düzensiz veya mantıksız olarak nitelendirebiliriz. Hatice şaşırdı. Bu sırada kokoreçleri geldi. -Senden böyle şeyler duymayı beklemezdim Ali. -Kimse beklemiyor Hatice. İnsanlarla eskiden beri iletişim kurma sıkıntısı yaşıyorum. Bu yüzden fırsat buldukça okurum. Yaptığım işe bakınca insanlar beni hep farklı değerlendirmiştir. Alışkınım. Kusura bakmazsan teklifimi yinelemek isterim. -Ne teklifi Ali? -Babanın yaşadığı hayal kırıklığını anlıyorum diyemem ama anlamaya çalışıyorum. Hak ta veriyorum. Yapmayı düşündükleri tüm ailenizin hayatını tehlikeye sokabilir. Bu oyunu oynamak zorunda değilsin. Seni, sizi tanımadığım için bunu söylüyorum. -Karma karışık konuştuğunun farkında mısın Ali? Bizi tanımıyorsun ama bizim için tedirginsin. Yanlış anlamadım değil mi? -Doğru anladın Hatice. Babanın savaş açtığı insanlar tahmin edemeyeceğin kadar tehlikeli insanlar. On yıldır silahla yaşıyorum. Öldürülmek işimin bir parçası. Su testisi suyolunda kırıldı diyerek ölümlerini kabulleneceğim insanlar var. Sana yalan söylemeyeceğim Hatice; Kardeşinin ölümüne üzülmedim. Su testisi suyolunda kırıldı diye düşündüm. Baban ve sen farklısınız. Temiz insanların zarar görmesini kabullenmek zor. -Tedirginliğinin sebebi formalite icabı nişanlı olmamız değil yani? Malum yaşım senden büyük, erkeklerin dönüp tekrar bakacakları bir kız sayılmam. -Böyle bir şeyi aklına getirme Hatice. Geri dönüp tekrar baktığım kız sayısı çok azdır. Çoğunlukla kıyafetleri ilginç gelmiştir. Kadere inandığımı söylemiştim. Söylediklerimin doğrudan seninle alakası yok. -O zaman mesele yok Ali. Hatırlarsan babamı çok sevdiğimi babam için kendimi ateşe atacağımı söylemiştim. Bazen risk almak gerekir hayatta. Camianın gerçekten bu kadar tehlikeli olduğuna emin misin? -Eminim Hatice. Tahmin edebileceğinden çok daha fazla tehlikeliler. Bir tane daha yer misin? -Olur yerim. Ali minibüs içindeki ustaya eliyle iki işareti yaptı. -Seni tanıdıkça şaşkınlığım artıyor Ali. Sanırım babam da benim gibi düşünüyor. Babama silahı uzatırken korkmadın mı? Ben korktum şahsen. -Korkmadım Hatice. Dediğim gibi babana hak veriyorum. Oğlunun katilini cezalandırmak istemesi en doğal hakkı bana göre. Kardeşini ben öldürmediğim için silahımı uzattım. Baban bunu anladı. Nişanlandığımızı ilan ederek beni bir şekilde koruması altına almak istedi. Camiaya Ali’nin cezasını ben veririm, siz karışmayın dedi. Bundan sonra her türlü hamleye hazır olmalısınız. -Her zaman böyle soğukkanlı mısın Ali? Eğer öyleyse korkutucu bir alışkanlık. -Benim işim bu Hatice. Soğukkanlı olmak zorundayım. Aldığım eğitim ve yaşadığım hayatın gereği. -Bir şey daha sormak istiyorum Ali. O eve kardeşimi öldürmeye mi gittin? Ali her zaman doğruları duymanın herkesin hakkı olduğunu düşünürdü. -Evet Hatice. Evde benim ve ya kardeşinle ilgisi olmayan yarı çıplak bir kadın vardı. Kardeşin ve arkadaşlarının yarı baygın olduklarını fark ettiğim için silahıma davranmadım. -Yanında kim vardı? -Su testisi. -Dürüst olduğun için teşekkür ederim Ali. Bende sana karşı dürüst olacağım. Dediğin gibi sana düşmandım. Her ne kadar anlaşamasak ve ayrı dünyaların insanı olsak ta, Burak benim kardeşim. Babam da senin gibi düşünüyor. Su testisi suyolunda kırıldı. İlk otelde gördüğümde içimde sana karşı büyük bir öfke vardı. Babam olanlardan doğrudan seni sorumlu tutmuyor. Kardeşimi bu duruma düşürenlerden intikam alma derdine düştü. İster vicdan azabı de istersen pişmanlık birilerine hesap sormak istiyor. Anladığın gibi nişan oyununu bunun için ortaya attı. Babama yardım edeceğim. Kavram olarak düşünürsen bu benim babama karşı borcum. İstemezsen bu oyuna devam etmek zorunda değilsin. Sabah dediğim gibi, tahmin ettiğin gibiyse senin hayatın da tehlike altında. İstersen oyunu bitirmek için babamı ikna ederim. İlerisini bilmem ama şu anda bu bir oyun. Tehlikeli ama bir oyun. Ben oyuna devam edeceğim. Senden ricam hiçbir ortamda annemle karşılaşma. Ali cevap vermedi. Sessizce kokoreçlerini yiyip kalktılar. Hulki gece yarısından sonra gizlice Ali Yıldırım’ın evinin önüne geldi. Ali’nin telefonuna cevapsız çağrı attı. Evin önünde araç içinde bekleyenlere fark ettirmeden evin arkasına dolaştı. Mutfak penceresini tıklattı. Ali’nin açtığı mutfak penceresinden, zorlanarak içeri girdi. Işık yakmadan balkonna geçip oturdular. Fısıldayarak konuşmaya başladılar. -Eskiden tanımadığım insanlara güvenmem Hulki. İnfaz edilirim dediğin için seni reddetmedim. İlk şüpheli hareketinde seni öldürürüm. -Anlıyorum Ali Bey. Size yalan söylemedim. Bana güvenebilirsiniz. Yıllardır Karabulut’un yanındayım. Bazı işler yaptık. Haraç, bağış toplama gibi. Karabulut’un yanında olduğumuz için himaye edildik. Sabah dediğim gibi Saddam’ın adresini size vermemi Karabulut istedi. Aksi halde benim adımı Bedrettin Koç’a vereceğini söyledi. Ki bu ihtimal her an için mevcut. -Evli misin Hulki? -Anlamadım. -Yalnız mısın diye sordum. -Dini nikahlı evliyim Ali Bey. Neden sordunuz? -Bu hem iyi hem kötü Hulki. Bir kadına bağlı olmak büyük zaaf. İhanete giden yol. Sevdiğin kadına bu kötülüğü niye yaptın? -Kötülük yapmadım Ali Bey, sevdiğim kadının hayatını kurtardım. -Seni himaye etmek hayatımı riske eder Hulki. Bunu niye yapayım? -Hayatınız zaten tehlike de Ali Bey. Karabulut, Bedrettin ve Orhan Metin’in takibi altındasınız. Hata yapmanızı bekliyorlar. Sizden uzak durmalarının sebebi hakkınızda bilgi sahibi olmamaları. Bedrettin hariç. Bekir’in çay bahçesindeki arbedeye kadar kimse sizi bilmiyordu. Farklı biri geldiğinde genellikle herkesin haberi olur. Karaşahin’ler de çalışmaya başlayınca araştırdık, bir şey bulamadık. Bijon’un mekanına baskın yapınca dikkat çektiniz. Burak Çaylı ve Diyarbakır yolculuğu. Karabulut bağlantınızı çözmeye çalışıyor. Ama henüz bir şey bulamadık. Burak Çaylı olayı ve Caner Çaylı’yla olan yakınlığınız başınızı belaya sokacak. Siz ve koruduklarınız için saldırılara hazır olun bence. -Karabulut’un Karaşahin’lerle ilgili planını biliyor musun? -Bilmiyorum ama tahmin edebilirim. Camia Karaşahin Holding’le ortak olmak, ortaklığa mecbur bırakmak istiyor. Bu yüzden Karaşahin’lere gayri resmi bir koruma sağlandı. Zorla bağış ve haraç işinden muaf tutuldular. Doğrudan ve dolaylı olarak ortaklık teklifi her an için geçerli. Abdullah Karaşahin çok dikkatli olduğu için ortaklık tekliflerine soğuk yaklaşıyor. Camia planlarını uzun vadeli yaptığı için her an her şey olabilir. -Suphi ne ayak? -Suphi önemsiz biri Ali Bey. Himaye karşılığı rahat çalışıyor. Camiaya para aktarıyor. Biz de haraç paralarını Suphi’ye götürüyorduk. -Caner Çaylı? -Benim bildiğim para transferleri için Caner Çaylı’nın araçları kullanılıyor. Hakkında fazla bilgim yok. Farklı aracıları var. Bir şey söyleyebilir miyim Ali Bey? -İlginç olsun Hulki. -Yanlış kişiyi koruyorsunuz. -Yanlış kişi derken? -Camianın hedefindeki öncelikli kişi Orhan Metin. Ailenin yasadışı tüm işlerini Orhan Metin organize ediyor. Karaşahin ailesi dokunulamaz statüsünü Orhan Metin’e borçlu. Orhan Metin’in ismi ve gücü şimdilik herkesi aileden uzak tutuyor. İşin ilginç kısmı Orhan Metin neredeyse üç yıldır pasif durumda. Meslek olarak değil mafya babası olarak pasif. Hakkında uzun süre araştırma yaptık. Yasadışı işlerden bir açığı bulunursa holdinge çökmek kolay olacaktı. Bulamadık. Ali Abdullah ailenin beyni biliyorsunuz. Diğer aile fertlerine saldırı ihtimalinin düşük olduğunu düşünüyorum. İki sene önce Orhan Metin büyük bir altın işine girdi. Dedikodulara göre tam zamanında bıraktı. Güzel para kazandı. Yurt dışından ciddi miktarda altın getirtti. Saflık ayarını yaptırıp elinden çıkarttı. Bu arada kayıt dışı altınlarını da sisteme soktu. Parasını aldı çekildi. -Orhan Metin yılların mafya babası değil mi Hulki? Bir şey bulamamanız bana ilginç geldi. -Otomotiv, altın, nakliye ve güvenlik şirketlerinin müdürleri Ali Abdullah’ın burslu öğrencileri. Ali Abdullah’a çok bağlılar. Yasadışı işlerin göbeğindeki Soner Çakal’da aynı şekilde sadık. Holding çalışanları iyi ücret alıyorlar. Sadık olmaları için birden fazla sebepleri var. Açık vermiyorlar. Camia karar verince ilk olarak Ali Abdullah ve Orhan Metin’e saldıracaktır. -Söylediklerin ilgimi çekti Hulki. Pekala. Senden istediğim Helin Karaşahin’i takip etmen. Şimdilik tek görevin bu. Mutfak masasının çekmecesinden çıkardığı zarfı Hulki’ye uzattı. -Şimdilik bununla idare et. Bitince veririm. Dikkat çekme sakın. Sana verdiğim numaradan ankesörlüden beni ara ama mümkün olduğunca kısa konuş. Acil durumda beni nerelerde bulacağını biliyorsun. Kendini öldürtme. Hulki başıyla selam verip açık pencereden çıkıp uzaklaştı.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © MUSTAFA ESER, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |