..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Kitaplarla dolu bir oda, ruhlu bir beden gibidir. -Cicero
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Beklenmedik > Ömür İsfendiyaroğlu




19 Kasım 2004
Servi  
Sıradan Kişiler için Deli Masalı

Ömür İsfendiyaroğlu


...Servi ya da Selvi işte bütün meselem buydu...


:CAAI:
Hava bugün biraz daha serin. Mevsim yavaş yavaş dönmeye başladı. Bu kadar üşüyeceğimi tahmin etmemiştim. Sabah ayazı dedikleri bu olmalı, rüzgarı iliklerime kadar hissediyorum. Tam başımın üzerinde... Az sonra gün doğacak. Sen uyuyorsun. Ben seni izliyorum. Belki de kalkalı beş on dakika ancak oldu. Elinde bir sigara var. Ateş bulamadığından yakamamış olmalısın.Belki de sigarayı bırakmaya karar verdin yeniden... Hareketsiz yatıyorsun, sırt üstü. Çıkamadın odadan. Ayakta, ağzında yanmamış sigaran var hala. Orada öyleye dikilip izledim seni, biraz daha...

Giysilerin yatağın diğer ucundaki sandalyede yığılı duruyor. Cüzdanın, anahtarın, telefonun hepsi odada sehpanın üzerinde olmalı. Sigara paketin, içinden aldığın son sigaradan sonra buruşturulmuş bir şekilde kırmızı çöp sepetinin içinde. Yatarken yaktığın tütsü külleri kendini etrafa döke saça sönmüş. (Ateş onun yanında olabilir mi diye baktım; yok.)Bir sürü kartvizit var odadaki minik sehpanın üzerinde sana ait uzun zamandır orada olduklarını bildiğim. Siyah beyaz bana ait o eski fotoğraf ise benim koyduğum yerde.

Giyinmek üzere ayağa kalktın.Bir iki adımda sandalyenin üzerinde duran eşyalarına ulaştın. Temiz olanlarından bir tişört seçip kapıya oradan da banyoya doğru yol aldın. Sen banyoda aynanın karşısında diş fırçasının üzerine biraz diş macunu sıkarken, ben seninle ayna karşısında aynı anda dişlerimizi fırçalarken nasıl kahkahalara boğulduğumuzu hatırladım, ağzımızdan beyaz köpükler saçarak birbirimize sarılışımızı. Sen ise her sabah yaptığın gibi sadece dişini fırçaladın ve çıktın.Hızla pantolonunu giydin. Cüzdanını anahtarların ve telefonunu sehpanın üzerinden aldın. Ayakkabılarını giyip çıktın evden.Çıkarken seni duydum, belki de kapının çarpan sesini açıp “Nereye?” diye sormadım. Kapalı kapıya gülümsedim. Gözümün önünde odadan çıkmadan önceki halin duruyordu.

Hava biraz daha aydınlanmaya başladı şimdi. Sen arabayı parkettiğin yeri ararken ben bir an döneceğini sandım. Yürümeye devam ettin. Hava biraz daha aydınlanmaya başladı şimdi. Güneşi yavaş yavaş tüm bedenimde hissediyorum. Kuş cıvıltıları saat ilerledikçe artıyor. Esen rüzgarla toprağın kokusu yüzüme yüzüme çarpıyor. Toprağın kokusunu içime çekerken, kokunu ne kadar özlediğimi anımsadım. “Burnumun direği sızlıyor” derdik ya, olsa; yani aynen öyle derdim yine...Özellikle de uyumadan önce duyardım kokunu, bana göre insanlar en çok uyumadan önce yakın olurlardı birbirine, ya da biz yakın olduğumuzdan ben öyle sanıyordum. Zaman zor geçiyor sen yokken, ama sıkılmıyorum. “Canı sıkılan kadın en tehlikeli kadındır” demişti biri bilmem hatırlıyor musun? Durup beklemek, seni izlemek kadar olmasa da keyifli, yalnız burda öylece durup beklerken o kadar çok düşünecek zamanım oluyor ki... Güneş yavaş yavaş bulutlar arasından yüzünü göstermeye başladı. Birazdan okuldan çıkan çocuklar yavaş yavaş dönerler evlerine, oradan da bahçeye, çocukların seslerini duymak güzel, o kadar mutlular ki görsen inanamazsın.

Hava yavaş yavaş kararmaya başladı. Birazdan evde olursun. Geçen akşam gelmedin eve, o kadar özledim ki seni. Yavaş yavaş vazgeçemeyi başlıyorum dileğimden, ikinci bir şans daha verilirmiydi sana dönmem için... Bu akşam erken gel ne olur...
Kapının kilidi ile anahtarın birlikte çıkardıkları o sese bayılıyorum senin gelişini müjdeliyor bana işte artık evdesin, çok yakınımda...
Her akşam olduğu gibi ilk olarak odana girip üzerindekileri çıkaracağını düşünmüştüm. Yanıldım. Yüzün solgun görünüyor, stresli bir gün geçirmiş olmalısın. Hemen telefona sarılıyorsun, sanırım bugün de mesai saati son bulmuş değil senin için...
Telefonda kiminle konuştuğunu duyamıyorum ama söylediklerin beni sarsmaya yetiyor.

- Gün geçtikçe dineceğini düşünmüştüm acımın, ama bugün bir hafta oldu hiç haber yok...En azından bir telefon etse sesini duysam...

Sesin titriyor... Ağlamayacağını biliyorum. Telefonu kapatıyorsun. Sabah sephanın üzerine bıraktığın sigaranı yeniden dudakların arasına alıyorsun. Lanet olası çakmağı aradığını ve çakmağa bu şekilde seslendiğini duyuyorum, görüyorum. Mutfağa doğru gidip, önce ocağı sonra sigaranı yakıyorsun. Sen sigarandan derin bir nefes çekerken, uzun zaman sonra canım sigara çekiyor. Canım seni çekiyor...

Koltuğa oturup ayaklarını uzatıyorsun. Televizyonun kumandası ile aranda istem dışı bir ilişki var sanki farkında olmadan kanalları değiştiriyorsun. Yorgunluktan yavaş yavaş gözlerin kapanıyor. Bir iki gün önce bayağı neşeli görmüştüm seni, hani arkadaşlarının sende oldukları gün, bira içip maç seyrettiğiniz gün... Biraz birşeyler atıştırsaydın keşke yatmadan önce. Odana doğru yürüyorsun. Üzerindekileri çıkarıp yatağa girişini izliyorum. Işık hala açık kitabının sayfaları arasındasın... Rüzgar şiddetini arttırdı. Pencereyi kapatmak üzere ayağa kalktığında çok daha yakınım sana, temiz havayı içine soluyor ama beni görmeden pencereyi kapatıyorsun, o da yetmezmiş gibi birde perdeleri...

Ben bir ağacım tam da olmak istediğim gibi. Senin bahçende...Gövdem tam olarak ne zaman bir ağaç gövdesine kollarım ve parmaklarım ne zaman dallara, yapraklara dönüştü bilemiyorum. Ama bir ağaç olmayı ne kadar çok istediğimi biliyorum. Keşke bir ağaç olsam diye haykırdığımı anımsıyorum derinlerden... Biri ilk kez sesimi duymuş olmalı...Tüm kadın kaprislerinden, kıskançlıklarından, sıkıntılarından yoksun, mutlu başı dimdik yukarıda bir ağaç olmak istedim. Seni uzaktan uzağa sevmek istedim...O gün çok ağlamıştım... Son zamanlarda sık yaptığım birşeydi. İçime oturan, yarım kalan ifade edemediğim herşeyi atmak istemiştim. Ağırlıktan kurtulmak. İçinde kalan kırık parçaları onarmak ve yenilemek kendimi... Ve işte o sabah kalktığımda bahçendeydim... Bahçenin tam ortasında, içimden atmak istediğim herşey yapraklara dönüşmüştü. Başım dimdik gökyüzüne uzanıyordu hep istediğim gibi. Vücudum bir ağaç gövdesine dönüşürken acı çektim. Canım yandı. Zorlandım. Yalnız kaldım. Ama sanırım en iyisi bu. En iyisi bir ağaç olmak. Ağaç olmak ve herşeyi unutmak.Yakında kış gelecek ve ben tüm yapraklarımı dökeceğim.




3 Kasım 2004 /Ömür İsfendiyaroğlu



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın beklenmedik kümesinde bulunan diğer yazıları...
Buluşma
Seni Seviyorum...
Düşmek
Nar'ın Bahçesi
Yaz Uykusu
Bir; Mayıs İntiharı

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Bulmaca
Pulkanatlı Öykü
İçinden bir isim tut
O Pity Pity Karamela Sepeti
Maskeli
Sinek
Deli Çamur ve Yalnızlık
Zamansız Yolculuk

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Hayatımda İlk Kez Bir Kadın İçin Heyecanlanıyorum [Deneme]
Hayata Dokunmak [Deneme]
Nilüfer'e, Nilüferime... [Deneme]
İstanbul Calling, İstanbul Embracing [Deneme]
Nişa Oyunu [Deneme]
Meleklerin Gözyaşı [Deneme]
Yaşam Mucizedir [Deneme]
Bir Rüya [Deneme]
Şimdi [Deneme]
Yıldızlar [Deneme]


Ömür İsfendiyaroğlu kimdir?

Kişiliğimin tam anlamıyla gitmek istediği yoldan gitmek ve bunu yaparken de başkalarının bam tellerine dokunabilme isteği çoğu zaman hissettiğim. Yaşamımın hiçbir evresinde yazı olmadan yaşayabileceğimi düşünmüyorum.

Etkilendiği Yazarlar:
Okuduğum her kitaptan, her satırdan, her cümleden kısacası; yaşamın sözcüklerinden etkilenirim


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Ömür İsfendiyaroğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.