Gerçeği arayan bir insan, öncelikle her şeyden gücü yettiğince kuşku duymalıdır. -Descartes |
|
||||||||||
|
Beyoğlu’nun kokusunu sevdiğim sokaklarında gönlümce, amaçsız bir şekilde adımlarımı atarken düşündüğüm hiçbirşey yoktu diyemem. En azından İstiklal Caddesi’nin güzelliğini düşünüyordum, başka güzellikleri hatırıma getirmemeye çalışarak. Gövdemi, soğuk rüzgara karşı siper etmiş tüm anıları geride kalan birbirine paralel boş sokaklarda bırakıyordum. St. Antuan Kilisesi sol tarafımdan üç boyutlu bir maket gibi geçip gitmiş, sardunya renkli balkonlar başımın hemen bitiminden görünüp kaybolmuşlardı ki; bir koku duydum tüm caddeye yayılan. İçimde birşeyleri kıpırdatan bir koku. Bir kahve kokusu, bir çiçek kokusu, bir sidik kokusu, belki de bir bedenin kokusu... Herhangi bir insanı farklı şekillerde sarsacak bir koku...Geçmişten gelen anıları anımsatacak ya da geleceğe etiket olacak türden bir koku... Geçmişin yansıması ya da geleceğin parıldaması... Yıldızsız gökyüzünde yakaladığım tek bir ışıltı gibi beni mutlu eden... Bir çocuğun, kaybettiği bebeğini yatağının altından çıkaran annesine duyduğu minnet duygusu kadar naif. Geçmiş arkamda şimdi cebimde gelecek bir adım önümde yürüyerek tünele kadar yürüdüm. Tünel’e vardığımda avrupa sokaklarını anımsatan sakin bir kalabalık beni içine çekti. Gördüğüm ilk caféde altıma ferforje, çiçek minderli bir sandalye çekiverdim. Bir şişe beyaz şarap ve az önce sipariş verdiğim peynir ve meyve tabağı ile bekledim. Beklediğim bir sevgili, bir arkadaş, bir ses, bir koku, bir dokunuştan çok farklıydı. İlk kez böyle birini beklemenin heyecanı, geleceği zamanın yaklaştığını hissettikçe artıyordu. Elimi titreten soğuk değil; bu heyecandı bundan fazlası ile emindim. Belki de uzun zaman sonra yeniden göreceğim birini beklemekti beni bu denli heyecanlandıran. Bu ani buluşma kararım beni gerçekten korkutuyordu. Uzun zaman sonra neden kendisine bu kadar zaman ayırmamış olduğumu, hep ihmal edilenler arasına girdiğini açıklamak zorunda kalabilirdim. Neden önceliklerim arasında olmadığını, neden her sabah beş dakika daha ertelediğim zaman ile onu da ertelediğimi yüzüm kızararak da olsa dile getirmeliydim. Sonunda beklenen misafirim geldi. Her zaman olduğu gibi randevularına sadık bir şekilde tam zamanında... Bunca yıl dinlediğim eşten dosttan, sevgiliden sonra sıra en nihayet ona gelmişti. Kendime... - Ne içersin? - Beyaz şarap ve peynir bence de güzel bir seçim. 22 Şubat 2005 Fotoğraf : Erhan İdiz Ömür İsfendiyaroğlu
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ömür İsfendiyaroğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |