..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Dünyada insandan çok aptal var. -Heinrich Heine
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Doğa ve Dünya > Oğuz Düzgün




5 Mart 2006
Hayatın Anlamı  
Oğuz Düzgün
Hayatı anlamlandırmak biraz da kendimizi anlamlandırmakla alakalı galiba...Nasıl bakıyoruz hayata ya da hangi renk gözlükleri kullanıyoruz bu mana keşşaflığına soyunurken?


:CBAG:
Hayatı anlamlandırmak biraz da kendimizi anlamlandırmakla alakalı galiba…Nasıl bakıyoruz hayata ya da hangi renk gözlükleri kullanıyoruz bu mana keşşaflığına soyunurken? Kimisi bir kadını gaye-i hayat edinir..Tüm soyut yönü o kadınla kaplıdır ve tüm somut vecheleri o kadına mütemayildir..Kimisi de parayla daha bir anlamlı bulur hayatı..Parasız yaşamanın ne önemi vardır ki?Hem ihtiyaçlar nihayetsizdir ve insanoğlunun elleri de oldukça kısadır.Bu yönüyle insan derin bir acziyet hamalıdır…Dünyayı taşımakla mükellef ve de mecbur Atlas-ı Yunani gibi tüm ihtiyaçlarını o küçücük, incecik banknotların üzerine yığar, onları taşımaya çalışır..O banknotlar da aslında onun sırtındadır ve asıl taşıyıcı amele kendisi olmaktadır hem de sağlığı pahasına, hatta çoğu zaman sonsuzluğu pahasına.Kimileri de bir ineği, bir totemi ya da bir sanemi; kurguladığı o ferdi hayatın baş köşesine oturtuverir..Herhalde Ebu-Cehil, tüm gerçekleri görmüştü ve herhalde onun hayatı anlamlandırmada bağlı olduğu referanslar onun gerçekle yüzleşmesine dev bir engel teşkil etmişti..O da kendi bataklığında misk ü anber gölündeymiş gibi ısrarcı kalabilmişti..Zaten küfür de biraz ve hatta daha çok muannitliği (inatçılığı) içinde barındırmıyor mu?Bu örnekler elbette çoğaltılabilir…
Sanırım günümüzde insanların en önemli sorunu daha doğrusu en aşılamaz zaafı, hayatı anlamlandırmada önlerine konulanla yetinmeleri, tamamen taklidi reflekslerle hayatın her türlü hadisatına karşı tepkilerde bulunmaları..Aslında günümüzün şu aydınlık sathında, birilerinin karanlıklarda ısrar etmesi oldukça ilginç..Küreselleşen, sanalbağ yoluyla her türlü bilgiyi tahakkümü altına alan, şu “homo sophia” nasıl oluyor da yanlışlarda ısrar edebiliyor?Bence bunun bir sebebi var..Belki benim bu sorunun çözümü hususunda yapacağım teşhis, bu “yanlışlıkta ısrar” tümörünü kökünden yok edemeyebilir ama en azından ruh-u insanın kemalat yaşamını birkaç sene daha uzatabilir..Bence bugün insanlığın elindeki inanç kırıntılarını, onlar hurafe de olsalar muhafaza etmesinin, doğruları hemen kabul edememesinin birkaç önemli sebebi var..Birincisi doğruları, doğru insanlardan öğrenememeleri..Daha bizce söylemek gerekirse, lisan-ı kal’le söylenenler, bizzat söyleyicilerinin hal lisanıyla yalanlanıyor… Sana sigara içme diyor ama kendi içiyor...Ya da sana “dindar olmayı öğütlüyor” ama kendisi bunu söyledikten sonra normal bir davranışmış gibi sokağa tükürüyor …Ya da sana fakirin hakkından, emekçiden bahsediyor ama kendisi borsada, parsada, arsada hep para peşinde, zengin olmasa da zenginlik hülyaları içinde..
İkincisi “din elden gidiyor” sendromu…Şu 31 Mart vakia-i meşhuresini bilmeyeniniz yoktur sanırım…İnsanoğlu her zaman için, nefis ve şeytanın, göreneklerin tesiratıyla yanlışı kendine iman yapabiliyor..İşte Kur’an’ın tüm kıssaları şu ananeciler taifesini hedef alır..Atalarının dininde ısrar edenlerin, yenilikler karşısındaki körlüklerini nazara verir..Bu psikolojik bir vakıa..Hatta toplumu da kavramasıyla sosyo-psikolojik bir vakıa.Yani insanoğlu sahiplendiği bir fikri velev akla aykırı da olsa inkar etmekte zorlanır..Bu onun kendisini inkar etmesi gibi bir şeydir..Bu olayın elbette müspet tesirleri de var..Mesela bunlardan birisi onca sadmelere rağmen bakın hala bu ısrarcılığımız sayesindedir ki bugün elhamdülillah müminiz ve Müslümanız..Gerçi bizi kimse dinimizi bırakmaya cebren zorlamadı ama iki yüz senedir milyon cihetten, ruhumuza, aklımıza hücum eden zamanın dehşetli efkarı bizi yoldan çıkarabilir hatta Türklüğümüzü de maazallah bırakabilirdik…Demek ki bu fikr-i sabiteliğin böyle faideli bir yönü de var milletler için..Bugün Japonlar aklın doruklarında oldukları halde işte bu müspet ısrarcılık ve fikr-i sabitelik sayesindedir ki Şintoizm, Budizm karışımı gelenekleriyle çatışmadan mutlu mutlu yaşayarak etrafa tebessümler saçabiliyorlar en son teknoloji ürünü robotlarıyla oynarlarken…
Buna bir diyeceğim yok tabii ki..Ben ve akl-ı selim sahibi herkes hiçbir gerekçesi olmayan, dinimizin de yanlış saydığı, aklın iğrendiği yanlışlarda ısrar etmeyi kötü görüyoruz..Mesela terör bunlardan biri..Mesela ruhsal bunalımların eşiğinde feryat edip durmak yine de inanç gereksiz bir afyondur tekerlemesini savunmak bunlardan biri..Her türlü uyuşturucunun eşiğinde ölümü soluklayan, cinsel ahlaksızlıkların bataklıklarında sürünen, bir hiç için insanların canına kolayca kıyabilen, o olmazsa kendisinin de var olamayacağı; uğruna Platon gibi filozofların kalın kalın kitaplar yazdıkları “devlete, vatana” rahatça isyan edebilen gençler üretip, hala bu fabrikada bir üretim hatası olmadığı konusunda ısrar edebilen, hala değişimin, bu fabrikanın akılcı yöntemlerle tamiratının yapılması girişimlerinin önünde bir barikat gibi duran fikirlere ve o fikirlerin muhiplerinedir sözüm…Bu kimseler sadece kendilerini doğru bilen ve hayatı; binlerce filozofun, peygamberin ya da sıfatı ne olursa olsun o büyük insanların rağmına olarak sadece kendilerinin anlamlandırabildiğini ve bu “anlamlandırmanın” da zorla tüm beyinlere zerk edilmesi gerektiğini iddia edebilen kişilerdir..Terörü öğütlerler, uyuşturucu onların dilinde bal kaymak olur, fuhuş özgürleşme harekatıdır vs...

Bütün bu görüşlerin panzehiri yine bizim mazimizde saklı..Aslında saklı da değil ayan beyan ortada.. Mevlana, Hacı Bektaş-ı Veli gibi yücelerimizin “Ne olursan ol yine gel” şeklinde özetlenebilecek çağrılarının tüm ön yargıları ve hayatı yanlış anlamlandırmaları, bu anlamlandırmaların da başkalarına zorla dikte edilmesinin önünde en büyük engel olacaklarını sanıyorum ve hatta bunu biliyorum..Hatta “ötekine” karşı bizden daha acımasız ve yabancı olan Batı’nın bu görüşlere, çağrılara bizden daha muhtaç olduğu da bir gerçek..Bırakalım insanların bakış açılarına ipotek koymayı..

Bırakalım şöyle düşün, böyle konuş demeyi…Kendi doğrularımız uğruna yaşamak güzelliği, yine kendi doğrularının aşığı olan karşıtımızı aşağılamak, onu yerin dibine sokmak iğrençliği demek değildir..Ya da bu doğrularımızı sevmek, tüm insanların onları sevmesinin gerekliliği anlamına gelmez..

Madem hayatı anlamlandırmada sınırsız bir özgürlüğümüz var o halde bu özgürlüğü devletin ya da toplumun kurallarını bertaraf etmek, başkalarını fikrimizin prangalıları yapmak sevdasıyla “terörize” etmenin, onu sınırsız bir köleliğin aracı yapmanın ne gereği var?

Madem her fikir insanidir ve insanla ilgilidir..O halde insan ortak paydasına sahip her fikir birbiriyle uyumlu yaşayabilir..İşte biz bu noktada tüm insanlık için seleflerimizin çağrısını yinelemek istiyoruz:

“Ne olursan ol yine gel!Kapımız umutsuzluk kapısı değildir.”

Özgürlüğün dünyasına hoş geldiniz….



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın doğa ve dünya kümesinde bulunan diğer yazıları...
Noel Baba Türk Mü?
Genlerdeki Virüsler, Maymun Ayumu ve Budistler
Evrim Kuramı Hakkında Düşünceler - 1
Bir Fantastik Kurgudur Kâinat
Süper Amcaları Arı Soktu!
Dünyaya Sesleniş
Atamız İda mı?
Yağmur İstiyoruz!
Yüreksel Cehennemleşme
Almanya'da Olmayan Türk Liseleri

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Fâtih İstanbul'u Kaç Yaşında Fethetti?
Mevlid Kardeşliği
Kâfiyelerin Birliği
Kemençe Kimin?
Baklava'nın Kökeni
Kurân'ın Kökeni Sümerde mi?
Şiir Düşünceleri
Amerika Osmanlı Tarafından Keşfedilseydi?
Medeniyet Bestemizin Notaları
Evliya Menkıbelerinden Türk Fantastik Edebiyatına

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Sen Var Ya Sen! [Şiir]
Çakkıdı Çakkıdı [Şiir]
Bâlibilen Dilinde Şiir [Şiir]
Üç Boyutlu Şiir [Şiir]
Miraciye [Şiir]
Sağanak Sen Yağıyor [Şiir]
Bülbüller Şehri İstanbul [Şiir]
Türkçe Hamile Beyanlara [Şiir]
Burası Sessiz Biraz [Şiir]
New Orleans'lı Siyahi Kirpiklerin [Şiir]


Oğuz Düzgün kimdir?

Yazar edebiyatın her alanında çalışmalar yapıyor.

Etkilendiği Yazarlar:
Bütün yazarlardan az çok etkilendi. Zaten insanoğlunun özelliği değil midir iletişimde bulunduğu varlıklardan etkilenmek?


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Oğuz Düzgün, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.