..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile mesela zeytin dikeceksin. -Nâzım Hikmet
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Doğa ve Dünya > Oğuz Düzgün




8 Eylül 2007
Bir Fantastik Kurgudur Kâinat  
Oğuz Düzgün
Bana göre içinde yaşadığımız şu kâinat oldukça fantastik bir âlem. Bütün bu evrenin ve bilemediğimiz tüm kâinatların yazarı olan sanatkârın karşısında hayran olmadan duramıyoruz.


:BCJF:
İnsanoğlu, varlık sahnesine çıktığı ilk günden beri bir arayış içersinde. Sorguluyoruz tüm duygularımızla şu hayat muammasını. Güneş sistemi, şu ağaçlar, gözlerimiz ve şu şakıyan kuşlar ne için var olmuşlar? Ne gerek vardı bütün bu kurgular aleminin inşa edilmesine? Vazifemiz nedir? Nereden geliyoruz ve nereye gidiyoruz? Her aklı başında insan sormuştur bu soruları öz benliğine. İşte bugün içine ister istemez girdiğimiz yaşantılar, düşün dünyaları, o sorulara bulduğumuz cevaplardan da izler taşıyor. Ya da ufak bir hareketimiz bile bu soruların hiç birine cevap bulamadığımızı ilan ediyor.

Bana göre içinde yaşadığımız şu kâinat oldukça fantastik bir âlem. Bütün bu evrenin ve bilemediğimiz tüm kâinatların yazarı olan sanatkârın karşısında hayran olmadan duramıyoruz. Biliyorum bu kâinatın fantastikliği bizim hayal dünyamızla alakalı. Bir hayal yetisine sahip olmasaydık şu kâinatın fantastikliğinden asla bahsedemezdik. Fakat biz ya da bizim şuurumuz dolayısıyla şuurumuzun tüm alt dalları da olmasaydı şu kâinatın tüm güzelliklerinin farkında olacak kimdi? O halde bizim hayal dünyamız şu kâinatı da güzelleştiriyor.Yani bizim şuurumuz ve onun alt dalları olan duygularımız olmasaydı kâinatın güzelliklerinden de bahsedemeyecektik. Gözlerimizdeki görme kuvveti olmasaydı gökkuşağının ya da rengârenk çiçeklerin o eşsiz renk cümbüşlerini fark edemeyecektik. Fakat gözlerimizde görme kuvveti olsaydı da nesnelerde renk kâbiliyeti olmasaydı renklerin varlığını yine bilemeyecektik. Ya da beynimizde renkleri ayırt eden bölgeler işlevini yitirmiş olsaydılar yine kâinatın rengârenkliğinden bihaber yaşamaya devam edecektik. Belki de bizim için tek bir renk olacaktı.Ya da tüm kâinatı bazı hayvanlar gibi siyah beyaz olarak idrak edecektik.

Bu örneklerimle nereye gelmek istediğimi, ne anlatmak istediğimi şimdiden pek çoğunuzun sezinlediğini umarak, isterseniz biraz daha açayım.Şu kâinatın fantastik cephelerinden bahsetmiştim.Aslında evren içre evrenler var hem de hayal gücümüz sınırsızlığında evrenler var demiştim.Bu demek istediklerimi de “şu kâinat oldukça fantastik bir âlem” sözüyle özetlemiştim.Ardından da “bu kâinatın fantastikliği bizim hayal dünyamızla alakalı” demiştim.Evet nasıl ki görme kuvvetimiz ya da renkleri ayırt etme yetimiz olmasaydı şu kâinat içindeki “renk alemlerini” fark edemeyecektik.Bunun gibi “hayal kuvvetimiz” olmasaydı kâinatın tam bir hayal deposu olduğunu fark edemeyecektik.Fantastik dünyaların varlığını keşfetmemizi sağlayan hayal kuvvetimizin varlığı fantastik dünyaların varlığının da bizatihi tartışmasız delilidir.Bu önermeyi kısaca özetleyeyim.Madem hayal kurabiliyoruz o halde hayal midemizi doyuracak tüm fantastik gıdalar da bu kâinatta saklı durumda.Eğer hayal kuramasaydık elbette kâinatın fantastik yönünden de asla bahsedemeyecektik.

Aslında mistisizm ya da metafizik denilen bütün öğretiler de ruh ve hayal gözlerimize fantastik bir dünyanın kapılarını aralıyor ardına kadar. Ben Stephen King’i okurken ya da Frank Herbert’in Dune Mesihisinin sahifeleri arasında seyahat ederken şu kâinat kitabının da satırları arasında dolaşıyorum. Kuitsaz Hazerah benzeri, bir anda pek çok yerde olabilen ışınlar, elektrik akımları, beyin sinyalleri, hayal gücü ve düşünme yetisi bana bu kâinat kitabının yazarının sınırsız Fantastic Fiction becerisini gösteriyor. Anne karnında hiçbir laboratuar ortamına gerek duyulmadan oldukça steril ve bilimsel yöntemlerle dokuz ay zarfında oluşturulan o Dünya Çocuk bana Bilim Kurgu yazarı Arthur C. Clarke’in Fantastik ürünü olan Yıldız Çocuklarından daha çekici gelir. Çünkü tüm fantastikliğine rağmen o Dünya Çocuk gerçektir en azından benim yaşadığım şu fantastik alemin bir gerçeğidir. Yine en azından o çocuğun rol aldığı şu hayat kurgusunun bir kahramanı da iyi ya da kötü benimdir. Hem şu kâinat kitabının herhangi bir satırında rolünü bekleyen ya da uygulayan bir kahraman olduğumun farkındayımdır. DNA’larıma baktığımda onlardaki sınırsız bilgiyi ve tasarımı da görürüm. Gözlerimdeki, kulaklarımdaki ve parmaklarımdaki simetrinin de farkındayımdır. Garip görünümlü uzaylı yaratıklar ya da genleriyle oynanmış acayip mahluklar kadar etkiler beni bu farkına vardığım gerçekler. En az onlar kadar imkansızdır şu evrende gördüğüm tüm gerçeklerin varlık sahnesine an be an çıkışları. Ancak bütün bu imkansızlıklar bizim hayal kurabilmemizin kolaylığında ve hızında oluşturulmaktadırlar. Bazı canlıların oluşma ve ölüm süreçleri saniyenin alt birimleri ile ifade edilirken bazı canlılar yüzlerce yıl yaşar.Ancak o canlıların hayatiyetlerini devam ettirmeleri de “her an düzen altında tutulan atomların bu düzenlerini yine her an devam ettirmeleriyle mümkün olmaktadır”

Yani şu kâinatta düzenin var olması ve devam etmesi normal şartlarda imkansızken bir kalem bütün bu imkansızlıkları parçalayarak başlangıcından son gününe ve öteler aleminde çıkacak baskılarına kadar her an baskıları tazelenen, satırların hatta harflerinin içinde binlerce kitaplar saklı olan bir kurgular alemi oluşturuyor. Peki o kalem sahibinin bu sonsuz sanatkârlığı karşısında kısır fantastik dünyalarımızın ne önemi kalıyor? Kaldı ki bizim oluşturduğumuz fantastik dünyalar da yine onun elinde durmakta olan beyin kalemiyle oluşturuluyor. Üstelik ne hayal edersek edelim onun öte Dünya Kitaplarının hayal dünyasının en alt sınırını dahi hayal edemeyeceğimizi de çok iyi biliyoruz.Bu alemdeki hayal gücümüzün sınırsızlığına bir bakıp öte alemlerdeki güzelliklerin hiç de sıkıcı olamayacağını, sonsuzluğun bizi asla bunaltmayacağını da anlayabiliriz.Çünkü Öte Dünya Kitabının sahifeleri içinde dolaşacak baş kahraman bizzat biz olacağız kahramanlığımızın farkında olarak.Bu kâinat kitabıyla imkansızlıkları alt ettiğini açıkça gösteren yazarımız o kitabın sayfalarında ve satırlarında da ruhumuzun tüm sonsuzluklarda özgürce dolaşmasına izin verecek.Harry Potter için sükut eden sebepler zinciri, bizim için de ortadan kalkacak ve hayal ettiğimiz bir şeyin var olmasını istememiz yetecek.

Haydi bırakalım Öte Dünya Kitabını ve dönelim şu dünya sahifelerine. Milyonlarca kez küçültülsek ve vücudumuzda seyru sefer etmekte olan bir akyuvarın, alyuvarın ya da sinir hücresinin içinde seyahat edebilsek sanırım o zaman için bulunduğumuz alemlerin olağan üstülüğünü daha iyi fark edeceğiz. Güneşin birbirine dönüşen helyum ve hidrojen atomlarını yakından müşahede edebilsek, o fantastik büyünün izleri karşısında hayranlıktan iki büklüm oluruz.O enerji kaynağından milyonlarca kez düşük enerjiye sahip Pompei yanardağının dibinde hayretler içinde mest olanlara sormak lazım o dünyanın fantastik gizemini.Ya da Fantastik dünyanın Kaf Dağı kadar gizemli değil midir Toroslar, Himalayalar…? Aslında inşa ettiğimiz o fantastik dünyaların şu içinde bulunduğumuz kâinat alemlerinin hayal aynamızdaki kırılmalarından, başkalaşmalarından oluşmuş olan görüntüler olduklarını fark ettiğimiz an şu Kâinat Fantastik Kurgusunu oluşturan sanatkârın önünde hürmetlerle eğileceğimiz an olacaktır. O zaman şu kurgu içersindeki rolümüzün ne olduğunu anlayacağımız an olacaktır.

İşte bu noktada oluşturulan Fantastik eserin yazarının batılı ya da doğulu olması endişesi yerini daha üst duygulara bırakıyor. Bu nedenle de bir muallim olarak gördüğüm batılı yazarların eserlerini, o eserlerin önerdiği bazı düşünceleri, motifleri kabul etmememe ve hatta eleştirmeme rağmen okuyorum. O eserlerden eser sahiplerinin ruh dünyalarına nüfuz edebilmek, o dünyanın labirentleri arasında dolaşıp karakter haritaları çıkarmak beni mutlu ediyor. Her okuduğum eserde içinde yaşadığım şu kâinat eserini işaret eden derin izler buluyorum. O eserlerin yazarlarını merak ettiğim gibi şu kâinat eserinin yazarını da merak ediyorum.



Bu nedenle her çiçekte bal özleri arayan bir arı gibi kendi Fantastik Edebiyatımızı inşa etme uğruna batılı yazarların eserlerinden de istifade etmeme bağnazlığına asla kapılmıyorum. Ne okursam okuyayım her okuduğumdan bir şeyler alıyorum hayal midemi doyuracak. Elbette zararlı süprüntüleri de tükürüp atıyorum. Sonuçta üretilecek olan anzer balının yani oluşacak Kendi Fantastik Edebiyatımızın özlemiyle tüm dünya eserlerini okuyorum ve de okumalıyım. Ancak asıl sorun bu okuma eyleminin ardından başlıyor. Ya okuduklarımın felsefi ve kültürel dünyalarını aynen taklit edeceğim ya da tüm okuduklarımdan istifade ederek, kendi ruh dünyamızın kaynaklarına da yönelerek yepyeni bir dünya inşa edeceğim. Okuduklarımı aynen taklit etmeye çalıştığımda gerçek güle benzer yapay, ruhsuz, cansız plastik güller hem de sayıca çok, her mevsim yaşayabilen güller inşa edeceğim. Ancak bu güllerin ne kokuları olacak ne de canları.Ya da dünyanın tüm çiçeklerinden ve de kendi hayal bağlarımızda yetişmiş olan türlü türlü lalelerden, menekşelerden hatta sarı çiçeklerden de istifade ederek tamamen kendi malımız olacak doğal bir bal inşa edeceğiz.Bu balın hem tadı hem de kokusu olacak.Üstelik bu anzer balı hastalara şifa, canlılara da hayat ve enerji kaynağı olacak.İşte bizim arayışımız budur.Yoksa tüm bağnazlıklara da, tüm yasakçı zihniyetlere de hele kim tarafından üretilmiş olursa olsun edebiyat ürünlerini yasaklayan zihniyetlere de karşıyız.Fakat alacağımızı aldıktan sonra kendi sentezimizi, mimarimizden dilimize kadar, kahramanların düşünce dünyalarından yaşantılarına kadar kendimiz olanı üretme kaygısını taşıyoruz ve taşımalıyız.

Tüm kitapların bize anlatacağı bir gerçek olduğunu unutmadan, batılı öğretmenlerimizden de istifade ederek bunu yapmalıyız. Elbette öğretmenlerimizi de –onlara gereken saygıyı göstermeyi ihmal etmeden- beğenmediğimiz bir an gelecektir. O an kendi özgün ürünlerimizi oluşturduğumuz andır. İşte o mutlu anı yakalama uğruna kutlu yürüyüşümüze durmadan, duraksamadan devam edeceğiz. Belki de o an, şu kâinat kitabının büyük yazarını da hissedeceğimiz an olacaktır.Belki de her okuduğumuz eserde kendimizi okuyacağız her oluşturduğumuz eserde de yeni bir kâinat üreteceğiz.Fakat ne okuduklarımız ne de oluşturduklarımız bizim olmayacak.Onlar da şu kâinat kitabının harfleri, çok şanslıysak satırları olarak yerlerini alacaklar.Eksikliklerimiz, yanlışlarımız ise bize ait olacak.Ne kadar uğraşırsak uğraşalım, ne kadar üretirsek üretelim tüm ürettiklerimiz, şu gördüğümüz ya da görmediğimiz Kâinat Fantastik Dünyalarını inşa eden sanatkârın eserlerinin cılız gölgeleri olmaktan kurtulamayacaktır.O Sonsuz Öğretmenimizin huzurunda saygıyla eğilmekten başka da seçeneğimiz yoktur.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın doğa ve dünya kümesinde bulunan diğer yazıları...
Noel Baba Türk Mü?
Genlerdeki Virüsler, Maymun Ayumu ve Budistler
Evrim Kuramı Hakkında Düşünceler - 1
Hayatın Anlamı
Süper Amcaları Arı Soktu!
Dünyaya Sesleniş
Atamız İda mı?
Yağmur İstiyoruz!
Yüreksel Cehennemleşme
Almanya'da Olmayan Türk Liseleri

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Fâtih İstanbul'u Kaç Yaşında Fethetti?
Mevlid Kardeşliği
Kâfiyelerin Birliği
Kemençe Kimin?
Baklava'nın Kökeni
Kurân'ın Kökeni Sümerde mi?
Şiir Düşünceleri
Amerika Osmanlı Tarafından Keşfedilseydi?
Medeniyet Bestemizin Notaları
Evliya Menkıbelerinden Türk Fantastik Edebiyatına

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Sen Var Ya Sen! [Şiir]
Çakkıdı Çakkıdı [Şiir]
Bâlibilen Dilinde Şiir [Şiir]
Üç Boyutlu Şiir [Şiir]
Miraciye [Şiir]
Sağanak Sen Yağıyor [Şiir]
Bülbüller Şehri İstanbul [Şiir]
Türkçe Hamile Beyanlara [Şiir]
Burası Sessiz Biraz [Şiir]
New Orleans'lı Siyahi Kirpiklerin [Şiir]


Oğuz Düzgün kimdir?

Yazar edebiyatın her alanında çalışmalar yapıyor.

Etkilendiği Yazarlar:
Bütün yazarlardan az çok etkilendi. Zaten insanoğlunun özelliği değil midir iletişimde bulunduğu varlıklardan etkilenmek?


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Oğuz Düzgün, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.