İnsanın en iyi tarafı ürperebilmesidir. -Andre Gide |
|
||||||||||
|
En değerli varlıklarımız! Bizi hayata bağlayan canlarımız! Çocukları çok seviyorum! İşte çocuklara olan sevgim nedeniyle, yirmi sekiz yıl severek yaptım öğretmenliğimi. Onlarla birlikteyken, hiç yorgunluk hissetmedim. Ne zaman ki eve gelip ayakkabılarımı çıkardım; işte o zaman duydum tabanlarımdaki yangını, bacaklarımdaki yorgunluğu, başımdaki ağırlığı. Ertesi gün ise, bir gün önceki yorgunluğumu, uyuduğum gecede bırakıp; parka giden bir çocuğun sevinciyle gittim okula her sabah.Yüreği genç, diri, heyecanlı, onurlu olarak. Sınıfa girdiğimde, her şeyimle çocuklarındım artık. Onlar da benim. Sınıf dediğimiz o dört duvar arası, o küçücük oda benim dünyamdı.Yüreğimi koyuyordum ortaya, öğrencilerimle büyütüyordum o küçücük sınıfı. Bazen bir şehir oluyordu orası, bazen Anadolu. Adına “çocuk” denilen ve gönlümde koyacak yer bulamadığım öğrencilerimle, bir masal dünyasında gibiydik. Ama hiç gerçeklerden uzaklaşmadık. Çok başarılı bir öğretmendim. Bunu tek başıma başaramazdım elbette. Ne yaptıysam, çocuklarla birlikte yaptım Birlikte başardık, birlikte kazandık. Çocuklar olmasaydı, öğretmenliğim neye yarayacaktı!Düğmesi olmayan bir ilik, suyu olmayan bir çeşme, dibi delik bir kahve fincanı olacaktım. Yaşamım boyunca, çocuklarla çok iyi anlaştım. Çünkü onları anlayabilmek için, yüreklerini okuyabilmek için çaba verdim. Hele onların saf, gerçekçi duyguları, yalandan dolandan uzak tavırları! Çok doğaldılar.Onların davranışlarında, sözlerinde; bambaşka bir güzellik vardı. İşte ben, bu güzelliklere tutundum öğretmenlik hayatım boyunca. O nedenle; bırakın düşmeyi, hiç yalpalamadım bile. Çocukların ne kadar sevimli, ne kadar saf, ne kadar içten olduklarını; yaşamımdaki öğrencilerden ve yakınımdaki çocuklardan vereceğim örneklerle size anlatmak isterim: Torunum Enes 4 yaşında ve kreşe gidiyor.23 Nisan’dan önce, günlerce bayrama hazırlık yaptılar .Zaman zaman onu okuldan almaya gittiğimde, hep bayram provası yaparken buldum onları. Derken bir gün, annesi Enes’i okuldan alıp bana getirdi. Sordum kendisine: “Enes!Ne yaptınız bugün okulda?” Kollarını iki yana açarak beni yanıtladı: “Anneanneciğim?Hep bayramcılık oynadık.” Komşumun henüz beş yaşında bir oğlu var. Bir gün baktım ki, altında Beşiktaş şortu, üstünde Galatasaray tişörtü. Dedim ki ona: “Oğlum Beşiktaş’ı mı tutuyorsun, Galatasaray’ı mı?” Çocuk, gözlerini yere indirdi ve şöyle bir düşündü. Sorduğum takımlardan habersiz olmalı ki; “O dediğinizi tutuyorum işte.” deyiverdi. Öğretmen arkadaşım, matematik dersinde dikdörtgenler prizmasını işlemiş. İşte şu taban, şu ayrıt, şu köşe, şu yanal alan diyerek; parçalamış kendisini. Resim- İş dersinde de prizmanın açık şeklini çizmişler bütün sınıf olarak. Prizmayı daha iyi öğrensinler istemiş. Kesmişler, yapıştırmışlar ve dikdörtgenler prizmasını oluşturmuşlar. Öğrenciler prizmayı kavradılar mı acaba diye, bir yoklama yapmak istemiş arkadaşım. Dersin sonunda bir çocuğun yanına gitmiş ve çocuğun yaptığı dikdörtgenler prizmasını eline alıp, sormuş : “Oğlum nedir bunun adı? Ne yaptık biz?” Öğrenci hemen atılmış: “Kutu yaptık öğretmenim kutuuuu.” Yıllar önce, İzmit’te yaşayan bir arkadaşımın kızı bize geldi. Şubat ayı ve her taraf kar, buz. Dışarıda kırk santim kar var. Ilık havaya alışkın olan çocuk, çok üşüdü Mudurnu’da. Öyle ki, evimizin soba yanmayan bir odasına giderken, kabanını giyiyor. Derken, birkaç gün sonra döndü evine. Günler sonra mektup aldık kendisinden. Kızıma yazdığı mektupta şöyle diyordu: “İzmit’e de kar yağıyor ama, sadece çatılara.” O zaman henüz ikinci sınıfa giden öğrencim, yaz mevsimini anlatan bir resim yapmıştı. Resimde her taraf günlük güneşlik. Çiçekler açmış, çimenler diz boyu, ağaçlarda kırmızı kırmızı meyveler.Yalnız, bir evin kocaman bacasından, fabrika bacası gibi kara duman çıkıyor. “Yavrum, yaz günü ne sobası böyle?” deyince, cevabı yapıştırdı: “Öğretmenim! O duman, banyonun sobasından çıkıyor.” Yıllar önce, ilkokul birinci sınıfa giden yeğenim bize geldi. Çok seviyor diye, köfte yaptım kendisine.Yerken baktım ki; köfteleri bıçakla dörde- beşe bölüyor. Her bir parça, fındık büyüklüğünde.“Niye bölüyorsun Ömür?” dediğimde, bana ne dese beğenirsiniz? “Çoğaltıyorum teyzeciğim, çoğaltıyorum.” Hadi gelin de, sevmeyin bu çocukları.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Kâmuran Esen, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |