Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür / Ve bir orman gibi kardeşçesine... |
|
||||||||||
|
Seval Deniz Karahaliloğlu O hiç bir zaman sıradan olmadı. Sorbonne'da hukuk okumak, 5 dili konuşabilmek, Paşanın yaverine bir kraliçe edasıyla; 'Çekiliniz, Paşayı göreceğim, ne için olduğu ise sadece Paşayı ilgilendirir' diyebilmek ve bütün bunları 22 yaş delişmenliği, cesareti ve bir hanımefendi zarafeti ile yapabilmek. Ne kadar baş döndürücü değil mi? Yaşadığı dönemin çok ötesinde bir kadın. Çok özel, çok güçlü bir kadın. Babası Uşakizade Muammer Bey'in dediği gibi 'Biz erkekler Latife, senin gibi bir kadın profilini içimize sindirebilmek için en az beş yüz yıllık gelenekler ve kuralların ağırlığını üzerimizden atabilmeliyiz.' Çağlar ötesine ait baskın bir kişilik. Ve 'Kurtuluş Savaşı'nın' en civcivli anlarında, yolları kesişen iki olağanüstü karakter : Latife Uşakizade ve Mustafa Kemal. Ve hala giz perdesinin ardında kalan binlerce anı. Ve bu anıları aynı canlılığı ile tiyatro sahnesinde yaşayan ve yaşatan, en az Latife kadar cesur ve özel bir kadın. 100 yıl öncesinden günümüze seslenen ve sahnede tekrar hayat bulan Latife'nin sesi : Dilek Türker. Kurtuluş Savaşı yılları, Cumhuriyetin ilanı ve küllerinden silkinen bir milletin yeniden doğuşu Latife'nin geri dönüşlerle anlatılan hikayesinde konu ediliyor. Zaman zaman Latife mi Dilek mi pek çıkartamadığımız, Latife ile neredeyse tek vücut olmuş Dilek Türker; Latife'yi bir oyun gibi değil, mukaddes bir görev gibi anlatıyor. Latife'nin kişiliğini sırtına giydiği an şüphe yok; O artık Dilek değil, Latife ya da sevgili Paşasının dediği gibi Latif'dir. SDK- Sahnede sanki Latife karakterini üzerinize bir giysi gibi kuşanıyor ve Latife'yi yaşıyor ve yaşatıyorsunuz. Nasıl bir birliktelik bu? Dilek Türker - Yaşamak ve yaşatmak zaten birbiri içine geçen olgular. Bir olayı yaşatabilmek için gerçekten kendinizi sunduğunuz olayın içinde hissetmeniz, var olmanız lazım. Burada, özgür sanat yapmanın payı da büyük ve bu söylemek istediğiniz sözü söyleyebilmekle ilgili bir olay. Bu atmosferi yakalayabilmek için öncelikle, Latife Hanımın nasıl bir aydın ve çağının ilersinde bir kadın kimliği taşıdığını anlayabilmek lazım. Mustafa Kemal Atatürk, nasıl olağanüstü bir şahsiyetse, Latife Hanım da olağanüstü bir şahsiyet. Şimdi günümüz gençliğini düşününüz ve 22 yaşındaki gençlere bakınız. Buna karşın, öyle bir genç kadın düşleyin ki, 22 yaşında, beş lisan konuşan, ata binen, tenis oynayan, Sorbonne'da hukuk okuyan bir kadın ve yıl 1922. O dönemin şartlarını da göz önüne aldığınızda son derece sıra dışı, cesur, özel ve güçlü bir kadınla karşı karşıya olduğunuzu fark ediyorsunuz. Latife Hanımla evlenmekle, Atatürk'ün de aslında bütün seçimlerinde olduğu gibi doğru bir seçim yapmış olduğunu da anlıyorsunuz. SDK - Doğru bir seçim diyorsunuz fakat sonu çok acı biten bir öykü değil mi bu? Dilek Türker - Evet, ortada çok trajik bir hikaye var. Aradaki aşk, onların birbirine olan sevgi ve tutkuları için fırsat bırakmaz. Bu, aradaki aşk nedir? Aradaki aşk, Türkiye, yurtseverlik, ulus bilinci ve yeni uygar bir toplum yaratma aşkıdır. Mustafa Kemal Atatürk'ün ulusuna duyduğu aşkın önüne hiçbir şey geçememiştir. Latife Hanımın aşkı, belki de sadece bir an için o aşkın önüne geçebilmiştir ve işte trajedi o noktada başlar. Latife Hanım, Atatürk'e insan olarak, bir erkek olarak, 22 yaşın bütün coşkusu ile aşık oldu. Burada tüm benliği ile aşık bir kadın var. Latife Hanım'ın aydın kimliğinin yanı sıra ihtilalci bir kimliği, derin bir ulus sevgisi ve İzmir'e duyduğu büyük bağlılık olmasına rağmen, Atatürk'e duyduğu büyük ve tutkulu aşk, sahiplenici bir tavırla, bütün öbür aşklarının önüne geçti. Ama Latife Hanım aşıktı, hem de 22 yaşının tüm coşkusuyla… SDK - Bu hikayede, Latife Hanım ve Mustafa Kemal Atatürk'ün evliliklerinin yanı sıra, İzmir'in kurtuluşu, Cumhuriyetin doğuşu, Ankara yılları ve ilk meclis gibi yan öyküler de anlatılıyor değil mi? Dilek Türker - Bu hikayeyi anlatırken, aslında söylemek istediğimiz şudur; Türkiye Cumhuriyetinin temellerini atan, çağdaş ve uygar toplum projesinin yaratıcıları, Mustafa Kemal Atatürk ve onun çevresinde yer alan ve onunla birlikte bu işe hayatlarını koymuş olan değerli Türk insanlarıdır. Ve kadın kimliği ile Latife Hanım, bu insanların başında gelir. Neden başında gelir? O aşkının bedelini, Türk ulusuna olan sevgisini, inanılmaz bir vakar, zarafet ve asalet içersinde tam 49 sene boyunca içinde koruyarak ödemiştir. Dünyada eşi görülmemiş bir şekilde, kendisine sunulan bütün dünya oyuncaklarını, büyük bir vakarla, elinin tersi ile iterek sadece ve sadece anıları ve anıları ile ilgili üretimi ile yaşamıştır. Ülkesini böylesine sevmeyi ve sevdiği adamla birlikte ülkesini, beyninin içinde ve ruhunda sevmeyi becermiş, muhteşem bir aydın kimliğidir. Bu nedenle, Latife Hanım'a hayranım. SDK- Son dönemlerde, hep Latife Hanım gibi özel kadınlarla sahnedesiniz değil mi? Dilek Türker - Ben, dünyadaki bütün önemli kadın şahsiyetleri oynarken bu oyunları yazdırıyorum ve inanarak, onları içimde hissederek oynuyorum. Rosa Luxemburg'u, Nakşidil Sultan'ı ve Kuvay-ı Milliye Kadınları'nı da hep böyle inançla oynadım. Şu anda canlandırdığım Nazım'ın karısı Vera'yı da, 'Mutlu Ol Nazım' oyununda böyle oynuyorum. Bunlar, dünyayı ileriye götüren, güzeli aramak adına kendi özellerini de gerektiğinde kurban edebilen çok güçlü ve çok özel kadınlar. Aşağı yukarı, 17 senedir özel projeler üretiyorum. İlk önce, fikir olarak ortaya koyuyor ve sonra bu projeleri yaratmaya yakın yazarlarla buluşup çalışıyoruz. SDK- Peki, Latife Hanım projesi nasıl ortaya çıktı? Dilek Türker - Bu proje, benim Nezihe Araz ile birlikte üçüncü çalışmam oldu. Nezihe Hanım ile çalışmamız Kuvay-ı Milliye Kadınları ile başladı, bunu Nakşidil Sultan takip etti ve şu anda da Latife ile devam ediyor. Kendisine, bütün bu güzel eserleri bize kazandırdığı için müteşekkirim. Nezihe Araz'ın kaleme aldığı 'Mustafa Kemal ile 1000 Gün' isimli kitabı okuduktan sonra Nezihe Hanım, bana bu metni verdi. Latife Hanım'ın, aydın kimliği ile çok hoş bir tiyatro projesi halinde, söylemek istediğimiz sözlere harikulade güzel bir kaynak olabileceğini düşündüm.Ve sonra, yönetmeni, dekoratörü, ışıkçısı ile bir ekip kurduk. Yönetmeni Hakan Altıner, dekoratörü ve kostümü Osman Şengezer ve ışıkçısı Yüksel Aymaz ile birlikte çalıştık ve oyunu hep birlikte çıkardık. SDK - Latife şu ana kadar nerelerde sergilendi ve gelecek aylarda tekrar sahnelenecek mi? Dilek Türker - Latife gibi bir oyun, Cumhuriyetin 80. Kuruluş Yıldönümünde, Türkiye'nin bütün köylerini, kasabalarını ve şehirlerini gezmeliydi. Latife, daha önce Washington'da, New York'da, Kıbrıs'da, Ankara Devlet Resim ve Heykel Müzesi'nde ve Konya'da sahnelendi. Ama bence daha çok oynaması gerekiyor. Bence Latife, bütün üniversite ve yüksek okullarda, oditoryumlarda ve askeri okullarda oynanmalı. Teklif geldiğinde, biz oyunu her yerde sahneliyoruz.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Seval Deniz Karahaliloğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |