..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
"İşimden büyük tat aldığımı söylemeliyim." -John Steinbeck
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Anılar > derya eğilmez




1 Temmuz 2010
Başka Türkiye Yok  
derya eğilmez
BAŞKA TÜRKİYE YOK Üç yıl önce Hedef Ecza Deposunun, Avrupa eczanelerini gezme ve görme kapsamında düzenlediği yurt dışı gezilerine katılarak Roma ve Madrid`e gitmiştim.İşin doğrusunu söylemek gerekirse oradaki eczaneler,çalışma şartları,ilaç veriş koşulları,iç dizaynları,v.s beni hiçmi hiç ilgilendirmiyordu.Bana ne Avrupalının eczanesinden,bana ne dizaynından,bana ne 5-6 eczacının birleşerek bir eczaneyi birlikte işletmesinden.Ben çevreyi görerek,Avrupa şöyle Avrupa böyle diye özenti içinde bol keseden sallayanların tezlerini doğrulamak veya çürütmek ama daha çok çürütmek çabası içinde idim. İlk gezimiz Roma`ya olmuştu.Organizasyondaki bozukluk ve aksaklıklar yüzünden neredeyse 5 saat rötarla Roma`ya vardık.İner inmez otele gidip dinlenmeyi hayal ederken kısa bir şehir turunun ardından Vatikan`a gittik.San Pietro Kilisesini uzun kuyrukları aşarak gezdik ve kendimizi otele attık.Ertesi günde yürüyerek yapılan şehir turu ve eczane ziyaretlerinin ardından o pek meşhur aşk çeşmesine gidildi.Herkesin hayranlıkla seyrettiği bu yapılar ve etrafı çevrilerek korumaya alınmış taş parçalarına bakarken milletin malını ve tarihini nede güzel pazarladığını düşünerek kendi kendime hayıflandım.Yuh olsun bize ki bunca doğal güzelliğe,tarihi ve kültürel mirasa sahipken bırakın pazarlamayı sahip bile çıkamayıp kendi ellerimiz ile yok ediyoruz.AB ülkesi olmak için kendini paralayan ve bunun üzerinden oy toplamaya çalışanların çabasının boş olduğunu bir kere daha gördüm.Sebebini sorarsanız şöyle izah etmeye çalışayım,AB ülkelerinde hayat çok pahalı,yemek,giyim,kira fiatları el yakıyor.Bir küçük su 1 eurodan satılıyor,gelin hesabı siz yapın.Ben bunları söylediğim zaman,orada çalışanların maaşının ve hayat standartlarının yüksek olduğunu söylüyorlar ama bu yüksek maaş ve hayat standardı ancak belli kesimi kapsıyor,oralardada fakir ve gelir seviyesi düşük insan sayısı bir hayli fazla.Üstelik bizim ülkemiz tüm çalışanlarına standartlar üstü maaş verebilecek bir alt yapıya sahip değil. Yemeğin pahalılığından söz etmişken hemen yemek konusunada deyineyim.İtalya, Akdeniz ülkesi olduğu için yemek kültürü bize çok yakın deniyordu ama bizimle uzaktan yakından alakası yok.Sabah kahvaltısında birkaç çeşit peynir ve domuz etinden yapılmış sosis,salam,jambon gibi bilimum gıdaların dışında hiçbir şey yoktu.En azından zeytin çeşitleri olur,ekmek ve zeytin ile karnımızı doyururuz diyorduk ama zeytinden eser yoktu.Aynı şekilde ana yemeklerinide domuz etinden ötürü yemezken geriye favori yemekleri makarna kalmıştı.Zaten her yemekte makarna mutlaka var,yanında o pek meşhur mozarella peyniri ile.Üç gün boyunca makarna yemekten içimiz dışımız makarna olmuştu.Hatta geldikten sonra iki ay kadarda hiç makarna yemediğimi hatırlıyorum.Adamlar,spagetti diye bildiğimiz makarnayı porsiyonu 15-20 liradan gayet güzel pazarlarken,bizler dünyanın en güzel ve en muhteşem mutfağına sahip olan bizler bunun pazarlamasını dahi yapamıyoruz.Canım yemek kültürümüzü pazarlayamadığımız gibi birde Fransız,Çin,İtalyan lokantalarında oranın lezzetlerini tadıp bununlada övünüp ortalarda dolaşan onların reklamını yapan akıllılarımızada diyecek hiçbir şey bulamıyorum. İtalya,modanın merkezi olduğu için sırf alışveriş amaçlı turlar düzenlendiği bile olur.Bizde bunu düşünerek alışveriş yapmayı planlamıştık ancak fiatların aşırı yüksek olması hevesimizi kursağımızda bıraktı.Orta halli çin malı bir ayakkabının 50-60 euro,kendi markaları olan bir ayakkabının ise 300 eurodan başlayan fiata sahip olduğunu görünce hiçbir şey almadık.(euro o sırada 2 lirayı geçmişti)Ayrıca alışveriş merkezlerinin bulunduğu bazı geçiş noktalarında yolların kazılarak çalışma yapılıyor olması ne yalan söyleyeyim bana ülkemizi hatırlattı.Bizdede her seçim öncesi ve sonrası o yollar nasibini mutlaka aldığı için alışkın olduğumuz bir manzara idi ama AB ülkesi bir başkente yakışmıyordu. Bizim gittiğimiz dönem,AB ülkelerinde sigara yasağı uygulanıyordu.Dikkatimi çeken halkın bu yasağa titizlikle uyması,uymayan yabancıları uyararak yaka paça mekandan dışarı çıkarmasıydı.Yabancı bir ülkenin uyguladığı kurallara hassasiyet gösteren insanımız kendi ülkesinde bu hassasiyeti niye göstermez anlayabilmiş değilim.Aslında Roma ile ilgili anlatacak çok fazla bir şey yok,en çok özlediğim yemeklerimiz ve çaydı.Çay,burnumda tütmüştü.Orada bizde olduğu gibi demleme çay yok,sallama çayda ılık su ile yapıldığı için şöyle içimize sinesi sıcak bir çay içememiştik. İstanbul`a döner dönmez ilk yaptığım bardak bardak çay içmek olmuştu.Gecenin saat 24.00`ünde çay hasretini gidermeye çalışmak size garip gelmesin çünkü bir çok kişide kaldığımız otelin karşısındaki kebapçıda soluğu alıp birkaç porsiyon kebap yemişti. Birkaç ay sonra katıldığımız Madrid geziside Roma gezisinden farksızdı.Aynı pahalılık,aynı yemek sıkıntısı ve aynı tarihi eser ziyaretleri.Aklımda kalan, gerçekten muhteşemdi diyebileceğim tek şey Flamenko denilen müzik eşliğinde yaptıkları dans gösterisi oldu.Unutmadan belirteyim güneşin geç batmasıda dakkatimi çekmişti.Gece saat 23.00 de havanın hala aydınlık olması ilginçdi. Her iki gezininde süresi kısaydı ama ülkemi özlemem için yeterliydi.Memleketim burnumda tütmüştü.Yurt dışı bana göre deyildi benim için hiçbir cazibesi yoktu.Dil bilmeyişim belki etkili olmuştu ama her iki şehrinde ana arterlerinin dışında kalan periferdeki bölgelerinde bakımsızlık ve birikmiş çöpler gözden kaçmıyordu.Anlayacağınız Avrupa bana hiç cazip gelmemişti.Ülkemin güzellikleri ile kıyaslanması mümkün değildi.Benim ülkemde alışveriş yaparken esnaf ile çatır çatır pazarlık yaparsın,orada bu söz konusu bile değil.Benim ülkemde adres sorduğunuzda ülkem insanı adresi tarif etmenin ötesinde elinden gelse sizi sırtına alıp sorduğunuz yere götürecek ama oralarda öylemi insanlar soğuk,sorulan sorulara cevap vermekten bile kaçıyorlar.Buna rağmen Avrupa başkentlerinin turizm merkezi olması,canım ülkemin ise kendini pazarlayamaması kültürel ve tarihi değerlerimize çok fazla sahip çıkamayıp,yanlış veya yetersiz turizm politikalarının uygulanmasından olsa gerek.Yurt içi gezilerinin fiatları ile yurt dışı gezilerinin fiatlarını karşılaştırdığınızda bunu rahatlıkla görebilirsiniz.Bir haftalık yurt içi gezisine ödenen para ile ulaşım dahil bir haftalık yurt dışı gezisine rahatlıkla gidebilirsiniz.Yemeklerimiz çok güzel ve ucuz ancak konaklama ve ulaşım pahalı olunca ülkemiz cazibe merkezi olmaktan çıkıyor.Ancak hepsinden önemlisi ülkemizi sevip,koruyarak ona sahip çıkmamız.Ecnebi memleketlere gösterdiğimiz saygının bir mislini kendini ülkemize göstermemiz.Orada sokakta yürürken elindeki çöpü sokağa atmayıp çöp kutusu arayanlar,kendi ülkesindede aynı özeni gösterip yaşadığı yere,Atalarının mirasına saygı göstermelidir.Biz,bu vatana sahip çıkmayıp,sevip saymazsak,kendi ülkemize göstermediğimiz ihtimamı yabancı ülkelere gösterirsek, ülkemizin hali nice olur.O nedenle şu gerçeği sakın unutmayın,bizim için başka Türkiye yok. Bu yazı ile aslında dünyanın en güzel,en yaşanır yerinin kendi vatanımız olduğunu,başka yerde yaşayamayacağımı,dalından koparılmış bir çiçekden farksız olacağımı,olacağımızı ifade etmek istedim.


:AHBG:


Üç yıl önce Hedef Ecza Deposunun, Avrupa eczanelerini gezme ve görme kapsamında düzenlediği yurt dışı gezilerine katılarak Roma ve Madrid`e gitmiştim.İşin doğrusunu söylemek gerekirse oradaki eczaneler,çalışma şartları,ilaç veriş koşulları,iç dizaynları,v.s beni hiçmi hiç ilgilendirmiyordu.Bana ne Avrupalının eczanesinden,bana ne dizaynından,bana ne 5-6 eczacının birleşerek bir eczaneyi birlikte işletmesinden.Ben çevreyi görerek,Avrupa şöyle Avrupa böyle diye özenti içinde bol keseden sallayanların tezlerini doğrulamak veya çürütmek ama daha çok çürütmek çabası içinde idim.
İlk gezimiz Roma`ya olmuştu.Organizasyondaki bozukluk ve aksaklıklar yüzünden neredeyse 5 saat rötarla Roma`ya vardık.İner inmez otele gidip dinlenmeyi hayal ederken kısa bir şehir turunun ardından Vatikan`a gittik.San Pietro Kilisesini uzun kuyrukları aşarak gezdik ve kendimizi otele attık.Ertesi günde yürüyerek yapılan şehir turu ve eczane ziyaretlerinin ardından o pek meşhur aşk çeşmesine gidildi.Herkesin hayranlıkla seyrettiği bu yapılar ve etrafı çevrilerek korumaya alınmış taş parçalarına bakarken milletin malını ve tarihini nede güzel pazarladığını düşünerek kendi kendime hayıflandım.Yuh olsun bize ki bunca doğal güzelliğe,tarihi ve kültürel mirasa sahipken bırakın pazarlamayı sahip bile çıkamayıp kendi ellerimiz ile yok ediyoruz.AB ülkesi olmak için kendini paralayan ve bunun üzerinden oy toplamaya çalışanların çabasının boş olduğunu bir kere daha gördüm.Sebebini sorarsanız şöyle izah etmeye çalışayım,AB ülkelerinde hayat çok pahalı,yemek,giyim,kira fiatları el yakıyor.Bir küçük su 1 eurodan satılıyor,gelin hesabı siz yapın.Ben bunları söylediğim zaman,orada çalışanların maaşının ve hayat standartlarının yüksek olduğunu söylüyorlar ama bu yüksek maaş ve hayat standardı ancak belli kesimi kapsıyor,oralardada fakir ve gelir seviyesi düşük insan sayısı bir hayli fazla.Üstelik bizim ülkemiz tüm çalışanlarına standartlar üstü maaş verebilecek bir alt yapıya sahip değil.
Yemeğin pahalılığından söz etmişken hemen yemek konusunada deyineyim.İtalya, Akdeniz ülkesi olduğu için yemek kültürü bize çok yakın deniyordu ama bizimle uzaktan yakından alakası yok.Sabah kahvaltısında birkaç çeşit peynir ve domuz etinden yapılmış sosis,salam,jambon gibi bilimum gıdaların dışında hiçbir şey yoktu.En azından zeytin çeşitleri olur,ekmek ve zeytin ile karnımızı doyururuz diyorduk ama zeytinden eser yoktu.Aynı şekilde ana yemeklerinide domuz etinden ötürü yemezken geriye favori yemekleri makarna kalmıştı.Zaten her yemekte makarna mutlaka var,yanında o pek meşhur mozarella peyniri ile.Üç gün boyunca makarna yemekten içimiz dışımız makarna olmuştu.Hatta geldikten sonra iki ay kadarda hiç makarna yemediğimi hatırlıyorum.Adamlar,spagetti diye bildiğimiz makarnayı porsiyonu 15-20 liradan gayet güzel pazarlarken,bizler dünyanın en güzel ve en muhteşem mutfağına sahip olan bizler bunun pazarlamasını dahi yapamıyoruz.Canım yemek kültürümüzü pazarlayamadığımız gibi birde Fransız,Çin,İtalyan lokantalarında oranın lezzetlerini tadıp bununlada övünüp ortalarda dolaşan onların reklamını yapan akıllılarımızada diyecek hiçbir şey bulamıyorum.
İtalya,modanın merkezi olduğu için sırf alışveriş amaçlı turlar düzenlendiği bile olur.Bizde bunu düşünerek alışveriş yapmayı planlamıştık ancak fiatların aşırı yüksek olması hevesimizi kursağımızda bıraktı.Orta halli çin malı bir ayakkabının 50-60 euro,kendi markaları olan bir ayakkabının ise 300 eurodan başlayan fiata sahip olduğunu görünce hiçbir şey almadık.(euro o sırada 2 lirayı geçmişti)Ayrıca alışveriş merkezlerinin bulunduğu bazı geçiş noktalarında yolların kazılarak çalışma yapılıyor olması ne yalan söyleyeyim bana ülkemizi hatırlattı.Bizdede her seçim öncesi ve sonrası o yollar nasibini mutlaka aldığı için alışkın olduğumuz bir manzara idi ama AB ülkesi bir başkente yakışmıyordu.
Bizim gittiğimiz dönem,AB ülkelerinde sigara yasağı uygulanıyordu.Dikkatimi çeken halkın bu yasağa titizlikle uyması,uymayan yabancıları uyararak yaka paça mekandan dışarı çıkarmasıydı.Yabancı bir ülkenin uyguladığı kurallara hassasiyet gösteren insanımız kendi ülkesinde bu hassasiyeti niye göstermez anlayabilmiş değilim.Aslında Roma ile ilgili anlatacak çok fazla bir şey yok,en çok özlediğim yemeklerimiz ve çaydı.Çay,burnumda tütmüştü.Orada bizde olduğu gibi demleme çay yok,sallama çayda ılık su ile yapıldığı için şöyle içimize sinesi sıcak bir çay içememiştik.
İstanbul`a döner dönmez ilk yaptığım bardak bardak çay içmek olmuştu.Gecenin saat 24.00`ünde çay hasretini gidermeye çalışmak size garip gelmesin çünkü bir çok kişide kaldığımız otelin karşısındaki kebapçıda soluğu alıp birkaç porsiyon kebap yemişti.
Birkaç ay sonra katıldığımız Madrid geziside Roma gezisinden farksızdı.Aynı pahalılık,aynı yemek sıkıntısı ve aynı tarihi eser ziyaretleri.Aklımda kalan, gerçekten muhteşemdi diyebileceğim tek şey Flamenko denilen müzik eşliğinde yaptıkları dans gösterisi oldu.Unutmadan belirteyim güneşin geç batmasıda dakkatimi çekmişti.Gece saat 23.00 de havanın hala aydınlık olması ilginçdi.
Her iki gezininde süresi kısaydı ama ülkemi özlemem için yeterliydi.Memleketim burnumda tütmüştü.Yurt dışı bana göre deyildi benim için hiçbir cazibesi yoktu.Dil bilmeyişim belki etkili olmuştu ama her iki şehrinde ana arterlerinin dışında kalan periferdeki bölgelerinde bakımsızlık ve birikmiş çöpler gözden kaçmıyordu.Anlayacağınız Avrupa bana hiç cazip gelmemişti.Ülkemin güzellikleri ile kıyaslanması mümkün değildi.Benim ülkemde alışveriş yaparken esnaf ile çatır çatır pazarlık yaparsın,orada bu söz konusu bile değil.Benim ülkemde adres sorduğunuzda ülkem insanı adresi tarif etmenin ötesinde elinden gelse sizi sırtına alıp sorduğunuz yere götürecek ama oralarda öylemi insanlar soğuk,sorulan sorulara cevap vermekten bile kaçıyorlar.Buna rağmen Avrupa başkentlerinin turizm merkezi olması,canım ülkemin ise kendini pazarlayamaması kültürel ve tarihi değerlerimize çok fazla sahip çıkamayıp,yanlış veya yetersiz turizm politikalarının uygulanmasından olsa gerek.Yurt içi gezilerinin fiatları ile yurt dışı gezilerinin fiatlarını karşılaştırdığınızda bunu rahatlıkla görebilirsiniz.Bir haftalık yurt içi gezisine ödenen para ile ulaşım dahil bir haftalık yurt dışı gezisine rahatlıkla gidebilirsiniz.Yemeklerimiz çok güzel ve ucuz ancak konaklama ve ulaşım pahalı olunca ülkemiz cazibe merkezi olmaktan çıkıyor.Ancak hepsinden önemlisi ülkemizi sevip,koruyarak ona sahip çıkmamız.Ecnebi memleketlere gösterdiğimiz saygının bir mislini kendini ülkemize göstermemiz.Orada sokakta yürürken elindeki çöpü sokağa atmayıp çöp kutusu arayanlar,kendi ülkesindede aynı özeni gösterip yaşadığı yere,Atalarının mirasına saygı göstermelidir.Biz,bu vatana sahip çıkmayıp,sevip saymazsak,kendi ülkemize göstermediğimiz ihtimamı yabancı ülkelere gösterirsek, ülkemizin hali nice olur.O nedenle şu gerçeği sakın unutmayın,bizim için başka Türkiye yok.







.Eleştiriler & Yorumlar

:: ....
Gönderen: Ömer Faruk Hüsmüllü / , Türkiye
1 Temmuz 2010
Çok güzeldi.İlgi ile okudum. Teşekkürler. Saygılarımla.




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın anılar kümesinde bulunan diğer yazıları...
Sakın Komşum Görmesin

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Ahmet Haşim ve Yalancı Ay
Gaziantep İzlenimlerim
Prangasını Kıran Kapalı Kadınlar
Bir Kadın Ne İster?
Bizler Gerçekten Çocuk Olmuşuz
Muadil İstemezuk
Belki Yarın Çok Geç Olabilir
Şaşmışım Bu Muadil İlaçtan
Nerede O Eski Ramazanlar
Özgürlüğün Farkına Varabilmek

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Sevgili Günlük [Öykü]
Mahkemede Bir Gün [Öykü]
Sağlığımız Nereye Gidiyor? [Eleştiri]
Kendisi Dev Yüreği Küçük Adamlar [Eleştiri]
Erbekan Yeni mi Anlaşıldı? [Eleştiri]
Geçici 15. Madde Tozlu Raflara Kaldırıldı [Eleştiri]
Erbakan Yeni mi Anlaşıldı? [Eleştiri]
Muhaliflere Ders Olsun (!) [Eleştiri]
Bu Bono Başka Bono [Eleştiri]
Eyvah Texastayım [Eleştiri]


derya eğilmez kimdir?

eczacı,ressam,yazar

Etkilendiği Yazarlar:
Cengiz Aytmatov,Reşat Nuri Güntekin,,Yakup Kadri Karaosmanoğlu,


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © derya eğilmez, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.