..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Bir takım şeyler görürsünüz ve "Niye?" diye sorarsınız. Ben ise bir takım şeyler düşlerim ve "Niye olmasın?" diye sorarım. -George Bernard Shaw
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Eleştiri > Yazarlar ve Yapıtlar > Oğuz Düzgün




3 Ağustos 2010
İki Darbe Arasında İskender Pala  
Oğuz Düzgün
İskender Pala’nın “İki Darbe Arasında” adlı kitabı yakın tarihimize ışık tutan önemli bir belge niteliğinde.


:BCCF:
İskender Pala’nın “İki Darbe Arasında” adlı kitabı yakın tarihimize ışık tutan önemli bir belge niteliğinde. Aslında hepimizin bir kenarından hisseyab olduğumuz, 12 Eylül 1980 fiili ve 28 Şubat Postmodern darbeleri süreçlerinde yaşananlar hakkında, bir de edebiyatçı İskender Pala müşahedesiyle bir kere daha bir şeyler öğreniyoruz. Öğrenmekle kalmıyoruz, yaşananları yarı mütebessim, yarı ağlamaklı, ama tam da yüreğimizden hissederek bir kere daha yaşıyoruz. Aklaşan saçlarımız bir kere daha ürperiyor, bir kere daha yüreğimizin üzerinden bizim tanklarımız geçiyor, en küçük zerresine kadar bizim tanklarımız bizi selamlıyor…Bir milletin içinden çıkmış, beslenmiş, büyümüş, yetişmiş birkaç kendini bilmezin, milletin değerlerine, kadınlarının başörtüsüne, özgürlüklerine karşı başlattığı son sindirme harekatının canlı bir belgesini sunmuş bize İskender Pala. Bu milletin kendine ettiğini başka kimse edememiş tarihte. Türk milletinin tarihte kurduğu devletler, diğer devletlerin rağmına hep içten sınanmış, içten çürümüş, içten yıkılmıştır. 28 Şubat sürecinde de ülkemiz böyle bir imtihanın zorlu badirelerinden ve cenderelerinden geçerek, hâkimiyetin sadece ve sadece milletin eline geçmiş olduğu bir demokratikleşme-özgürleşme sürecine girmiş oldu. Bunu başkası değil, sadece ve sadece milletin kendisi yaptı. Canımızdan çok sevdiğimiz Kahraman Ordumuz milletimize düşmanmış gibi gösterilmek istenmişti. Ama millet, yüksek ferasetiyle kendisini yok olmaktan, ordusunu yok edilmekten kurtardı. Bu derin tuzağı ferasetiyle bozmuş oldu milletimiz.

Yapayalnız bir edebiyat neferi.. Binlerce yıl öncesinden çıkıp da gelmiş bir Fuzûli, bir Nedim, bir Âşık Paşa, bir Şeyh Gâlib… Yalınayak şiir, çalakalem aşk; ya da bizi az önce saydığımız bütün o mukaddes isimlere ulaştıran altından, zümrütten, şiirden, sözlükten bir anahtar… Onun çalışmalarının bu millet için önemini gerçekten kavramış olsaydılar, İskender Pala’yı üzmek yerine, bu yazarımızı baş tacı etmeleri gerekmez miydi? İskender Pala için askerlik bir kayıp değil, onu bu mukaddes görevden adi bir suçlu gibi sürenler için İskender Pala büyük bir kayıptı. -O zaten askerliğini kaldığı yerden, vatanı ve milleti için ömür boyu yapacaktı kalemiyle.- Onu üzenlerin tek ve de son kurtuluş şanslarıydı belki de İskender Pala… Tarihleriyle, edebiyatlarıyla, öz kültürleriyle son buluşma şansıydı belki de. Kışladaki Son Samuraydı o…

İskender Pala’nın örnekliğinde, şu gerçeğe de şahit oluyoruz, Allah kendisine yönelenleri hiçbir zaman yalnız bırakmıyor. İskender Pala da içinden geçtiği ateş çemberinin yakıcılığından sadece ve sadece Allah’ına sığınarak kurtuluyor. Başka kimsesi yok. Hiç kimsesi. Askeri lokantada çocuğuna grilde tavuk yedirmek isterken, eşinin başörtüsünden dolayı oradan kibar bir dille kovulurken de, kendisini kıskanan meslektaşlarının onu ihbar eden mektuplarını okurken de, Ansiklopedik Divan Şiir Sözlüğünü o zorlu şartlar içerisinde yazarken de, Dr. ünvanıyla alay edilircesine kendisine tuvalet temizliği yaptırılırken de, eşinin başörtüsünden dolayı uyarı cezası alırken de, her sene yeni bir görev yerine sürülürken de Allah’ıyla beraberdi hiç sarsılmadan. O kadar ümidli, güzel günlerin geleceğinden o kadar emindi ki…

İskender Pala bütün çektiği sıkıntılara rağmen 15 yıl ekmeğini yediği, Peygamber ocağı olarak bildiği ordusunu incitmemek için canhıraş bir şekilde cehd ediyor kitabında. Yer yer kendisini küçük düşürüyor kusurlarını orta yere dökerek, yüreğiyle bağlı olduğu göz bebeğimiz ordumuzu eleştirmemeye, onun yüceliğini gölgelememeye gayret gösteriyor. İlme, insan hakkına önem veren subay ve komutanların çoğunlukta olduğunu seziyoruz anlatılanlardan. Onları saygı ve sevgiyle yadediyor yazar. En doğrusunu yapıyor böylelikle. Sadece birkaç kendini bilmezin hatalarından bahsediyor, sonradan adalet-i ilahi ile layığını bulan vahim hatalardan… Bu hataların düzeltilmesini istiyor her zulme uğrayan mazlum gibi. Şükrediyor sonra, zulme uğradığı ama kimseye zulmetmediği için. Cân-ı gönülden şükrediyor..

Yazar kendisi gibi mağdur üç bin kişinin de sesi olmaya çalışıyor. Yargılanmadan, savunmaları alınmadan, hizmetlerinden ötürü kendilerine teşekkür bile edilmeden; eşleri başörtülü olduğu, dini faaliyetlerde bulundukları ya da namaz kıldıkları gerekçeleriyle ordudan atılan üç bin subayın da acılarını dile getiriyor yazar. “Benim gibi tanınan, kitapları çok satılan ve okunan, önemli isimlerin “bizim İskender” diye yâd ettiği bir yazar bu sıkıntıları yaşamışsa, o binlerce mağdur aile neler yaşamıştır, varın siz düşünün” diyor farklı ifâdelerle de olsa. Kahraman ordumuzdan, hükümetten ve bütün yetkililerden bu insan hakkı ihlallerine kesin bir çözüm bulmalarını, hakları çiğnenen binlerce masum insana, en temel insâni hak olan yargıda hakkını arama, kendini savunma hakkını kullanma olanağı sağlanmasını istiyor. Bu süreçte neler yaşadı bir paçavra gibi sokağa atılan binlerce âile, gözü yaşlı çocuklar; dini yaşantılarından ötürü “şerefsiz” damgası yiyen babalarından dolayı nice zaman başları eğik gezdiler sokaklarda, nice vakit katılamadılar, belki de damgalı birer katil gibi görüldükleri için, sokak oyunlarına.. Bunların da ortaya konmasını istiyor İskender Pala. Bu mazlumların hakkının aranmasını istiyor, her adil memlekette olacağı gibi. Kesinlikle intikam gibi bir derdi olmadığını da ekliyor satırlarının arasına… Ordumuzu yıpratmadan yapalım bunları diyor kısaca…

İskender Pala, dindar bir kimliğe sahip olduğu için görevinden atıldı evet ama, onun diğer bazı adı dindarlardan farklı özellikleri de vardı… O gerçekten de çalışkandı, üretkendi, inatçıydı, azimliydi, edebiyatına, kültürüne, medeniyetine aşıktı, ümidle bakıyordu geleceğine. Belki ağlamıştı geceleri. Gözlerinin altındaki şişlikleri bundan dolayıydı belki, kim bilir? Konuşurken burnunun kemikleri derinden derine sızlar gibiydi her zaman. Bu ona feryatlı gecelerden kalma bir hatıraydı belki de. Yüreğinden kan çekmişti hokkasına belki yıllarca. Yazılarından sızıyordu bu derin acı, gözyaşlarımızla… Ama her kederlenişinde, bir güneş gibi hayallerinde parıldayan umut çağının muştuları onu bir kez daha canlandırmış, asıl gâyenin bu fâni alem değil de sonsuzluk olduğunu hatırlaması, onu daha da gençleştirmişti. Bu yüzden dimdik ayakta kalabilmiş, milletinin gönlünü kaba kuvvet ya da cebirle değil, kalemle, sevgi diliyle, edebiyattaki yetkinliğiyle fethetmesini bilmişti. Aslında bu ibretlik hayat, bütün mağdurum diyenlere de örnek bir hayattı. Her türlü zorluğa rağmen, her türlü sıkıntıya ve cefaya karşı, hedefe kenetlenme, hedefe doğru adım atmayı başarabilme azmiydi bu. İnsanı sevebilme, kimseye kin gütmeme, her ne varsa alemde aşk imiş ancak diyebilme başarısıydı. Edebiyatın gücünü de gösteriyordu İskender Pala, özgürleştiriciliğini de…

Ona eziyet edenleri millet bilmiyordu bile. Yazar, bu kitabıyla onlardan bahsetmeseydi yine bilemeyecektik onların varlığını. Ama İskender Pala kuvvete, darbeye, politikaya, silaha istinad etmeden de yüreklerde bir taht kurmayı başarabilmişti.. Asıl saltanatın yüreklerde bir tatlı iz bırakabilmek olduğunu ilan etmişti cümle âleme. Onun edebiyatımıza olan hizmetlerini, solcusu da sağcısı da takdir ediyordu artık. Kimse onun özel hayatıyla ilgilenmedi. Önemli olan onun edebiyat alanındaki ihtisasıydı, bizi bizle buluşturmasıydı önemli olan.. Şu kaht-ı rical çağında, bizlere bir şeyler öğretebilmesiydi, bize kendimizi tanıttırabilmesiydi, bizi insan olmaya çağırmasıydı, bir ölüp bin İskender Pala olarak doğabilmesiydi önemli olan… Belki de buydu kaderin istediği ondan. Bunlar yaşanmadan doğamayacaktı güzellikler..

Her bülbül bahsi geçtiğinde, her gül kokusu duyulduğunda biraz da İskender Pala duyulur, koklanır olmuştu artık. Olan olmuştu işte… Bülbül firakın efgânında, gül ise firkatten yaralı… Bülbül biz, gül ise bin yıllık edebiyatımız, kültürümüz, medeniyetimizdi.. Tuttu ellerimizden Pir-i Divan ve gül dikenlerinin ellerini yaralamasına aldırış etmeden vuslatı armağan etti bize. Öpülmez miydi o yaralı eller şimdi?

“İki Darbe Arasında”ki kozasında kelebekleşerek yüreklerimize konan İskender Pala’ya; ve dahi hususi çilelerine rağmen bizi bizle buluşturan bütün kalem erbabına selâm olsun…





Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın yazarlar ve yapıtlar kümesinde bulunan diğer yazıları...
Metal Fırtına'da Anlatım Bozuklukları
Dücane Cündioğlu'nun Cenab-ı Aşkı
Harry Potter İngiliz Ajanı mı?
Dostoyevski
Ben Bir Kenar Mahalle Yazarıyım

Yazarın eleştiri ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
İsmail Yk'dan Bombabomba. Com
Ana - Erkil Bir Medeniyetten Ata - Erkil Bir Zorbalığa
Bir Deizm Eleştirisi
İhanet Çamuruna Düşmüş Altın Kavramlarımız
Nötrinonun Hızı ve Evrim Taassubu
Müstehcen Sanatla İmtihanımız
Islam Gehört Zu Deutschland (İslam Almanya'ya Aittir)
Welcome Obama
Avrupa Birliği Çöküyor Mu?
Pusat Bir Başlangıç mı?

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Sen Var Ya Sen! [Şiir]
Çakkıdı Çakkıdı [Şiir]
Bâlibilen Dilinde Şiir [Şiir]
Üç Boyutlu Şiir [Şiir]
Miraciye [Şiir]
Sağanak Sen Yağıyor [Şiir]
Bülbüller Şehri İstanbul [Şiir]
Türkçe Hamile Beyanlara [Şiir]
Burası Sessiz Biraz [Şiir]
New Orleans'lı Siyahi Kirpiklerin [Şiir]


Oğuz Düzgün kimdir?

Yazar edebiyatın her alanında çalışmalar yapıyor.

Etkilendiği Yazarlar:
Bütün yazarlardan az çok etkilendi. Zaten insanoğlunun özelliği değil midir iletişimde bulunduğu varlıklardan etkilenmek?


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Oğuz Düzgün, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.