..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
"İnsan - işte tüm sır burada. Bu sır üzerinde çalışıyorum, çünkü kendim de insan olmak istiyorum." -Dostoyevski
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Eleştiri > Dinler, İnançlar ve Ateizm > Hulki Can Duru




30 Kasım 2010
Dünya Yaşamı Bir Oyun, Bir Eğlence Midir?  
"Bir an düşünmek, altmış yıl tapınmaktan iyidir" Mevlana

Hulki Can Duru


Doğa yasaları evrende hiçbir şeyin yok olmadığını, ancak başka özlere, tözlere, yapılara, şekillere dönüştüğünü öğretmiştir bize. O halde, yaşam asla yok olmaz ve süreklidir. Bu nedenle, "ahret hayatı, dünya hayatı" diye hayatı ikiye ayıramayız


:BCAH:
Evet. Kimilerine göre öyle. Küçük bir çocuk için dünya yaşamı sürekli bir oyun ve eğlence, yaşamak bir lunaparkta eğlenmek, oyuncaklarla oynamaktır. Zamanını diskotek, bar ve pavyonlarda geçirenler için de durum aynıdır. Dünya yaşamı sonsuz bir eğlence ve keyif yerinden farksızdır.

Dünya yaşamını bir eğlence veya oyun yeri olarak nitelemek, tanımlamak, algılamak henüz gelişmemiş, olgunlaşmamış beyinlere özgü primitif, psikopatik bir algılama şekli; zevk ve eğlenceden başka bir şey düşünmeyen, bencil, sefahat düşkünü insanlara özgü bir yaşam biçiminin söylemidir, öğretisidir. Böyleleri için yaşam ciddiye alınması gereken bir şey değildir.

Fakat öte yandan burada bir paradoks söz konusudur. Çünkü bu aynı zamanda dinsel bir söylemdir. Dünya yaşamını bir oyun ve eğlence diye küçümseyenler kendi yaşamları söz konusu olduğunda tam tersini yaparlar ve yaşamı çok ciddiye alırlar. Çünkü bu söylem başkaları içindir. Bundan dolayı onlar dünya yaşamını, malı, mülkü, serveti küçümser görünür, yaşamanın boş olduğunu iddia eder, kitleleri buna inandırmaya çalışır, asıl hayatın ahret hayatı olduğunu ileri sürüp insanların öbür dünyadaki hayatlarını güvence altına almak için yatırlar, türbeler, hoparlörlü camiler inşa eder, ama insanların bu dünyadaki yaşamlarını biraz olsun güvence altına almak, iyileştirmek için parmaklarını oynatmazlar:

“Bu dünya hayatı sadece bir oyun ve oyalanmadan ibarettir. Ahret yurduna gelince, işte asıl hayat odur. (...) Dünya hayatı ancak bir oyun ve eğlenceden ibarettir. (...) Biliniz ki dünya hayatı bir oyun, bir eğlence, bir süs ve kendi aranızda övünme, mal ve evlat çoğaltma yarışından ibarettir.” (Ankebut 64; Muhammet 36; Hadid 20). Buna karşın Duhan Suresi 38de ise “Biz gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri bir oyun ve eğlence olsun diye yaratmadık.” der. Hangi birine inanalım?

İmdi soralım ve yanıtını da ilgililer hemen versin bakalım: Ahret yurdu mu asıl hayat ? Yani ceylan gözlü huriler, kolları bilezikli gılmanlar, kevser şarabı, meyveler, etler, şahnişli köşkler, yeşil yastıklar, altın bilezikler, ipek giysiler, süt ırmakları, şarap ırmakları, bal ırmakları, divanlar, döşekler... Öbür yanda ise çılgın alevler, kanlı irinli sular, ateşler, pişen deriler, gürzler, zincirler zebaniler.... Siz bunlara mı ahret hayatı diyorsunuz a gafiller? Asıl hayat bu mu? Hadi oradan ! Bu mitolojik hayallere ancak montafonlar inanır.

“Hayat boştur, gerisi hoştur” türünden benzer arabesk söylemler egemen çevrelerce de şarkılarla, türkülerle, medya ve basınla desteklenen bir öğretidir. Çünkü hayatın boş ve değersiz bir şey olduğuna inanan bir kimse için hayatını yitirmek veya başkasının canına kastetmek, sevdiği kadını öldürmek pek o kadar önemli olmasa gerek. Gazetelerde, televizyonlarda görüyoruz işte olanı biteni.

İşte asıl hayatın ahret olduğu inancı kafasına kazınmış biri gerektiğinde bir takım şeyler karşılığında veya bir takım şeyler uğruna bu boş, değersiz hayatını seve seve, gözünü kıpmadan, sonunu düşünmeden feda edebilecektir. Çünkü “sonunu düşünen kahraman olamaz” değil mi? İşin püf noktası budur.

Amacım vatan savunmasında ve teröre karşı şehit düşmüş, yaralanmış gazi ve kahramanlarımızı kesinlikle küçümsemek değil. Ancak, bu tür söylem, propaganda ve filmlerle insanlar birbirlerini öldürmeye teşvik edilmiş olmuyor mu? İlköğretimde ve liselerde gençler arasındaki 2000li yıllarda görülen cinayet, öldürme, yaralama, isyankarlık ve başıbozukluktaki hızlı tırmanışın temel nedeni bu tür propaganda yapan öğretilerin bileşkesi, TV dizileri, filmler değil mi? Savunmasız ve silahsız insanlara, sırf farklı inanç ve görüşte olduklarından dolayı, silahla saldırmak, evlerine bombalı paketler yollamak, araçlarını havaya uçurmak, çarşı meydanlarında bomba patlamak mertlik midir, vatanseverlik midir, kahramanlık mıdır?

Bu ülkenin eli silahlı mafya bozuntusu sözde kahramanlara, gözünü kan bürümüş sapıklara, aşağılık insan müsvettelerine, zavallılara gereksinimi yoktur. Eli kalem tutan, bilgi, akıl, mantık, bilim ve bilgelikle silahlanmış kahramanlara gereksinimi vardır. İşte zaten onun için onlar suikastlar düzenlenerek, araçlarına bomba konularak, evlerine bombalı paket gönderilerek veya Sivas’ta olduğu gibi gözü dönmüş softalarca yakılarak acımasızca öldürülüyorlar !

Bu ülkenin dürüst siyasetçilere, gözüpek yazarlara, cesur yargıçlara, tarafsız savcılara, insancıl polislere, saygın askerlere, yurtsever işadamlarına gereksinimi vardır. Önemli olan iftar çadırlarına, aşevlerine, erzak ve kömür yardımlarına, zekat ve fitre gibi ilkelliklere gereksinim duymayan, boynu bükük gönüllü dilenciler ve köleler güruhu yerine, başı dik özgür, bağımsız bireylerden oluşan ileri ve yüksek bir toplum düzeni kurabilmektir.

Ne evren, ne de yeryüzü, ne de dünya hayatı bir oyun veya eğlence yeri değildir. Karınca kış için yiyeceğini depolamıyor mu? Karınca kadar da mı beynimiz yok efendi? Hiç hayat oyun ve eğlence olur mu? Dünya yaşamının “bir süs, övünme, mal ve evlat çoğaltma yarışından ibaret” olduğuna sosyete ahmakları inanır ancak.

Evren ve dünya büyük bir bilgelik, bilgi, akıl ve planla yaratılmıştır. Çok karmaşıktır. Aynı şekilde insan ve diğer canlılar da... Hiçbir şey boşu boşuna veya oyun olsun, eğlence olsun diye yaratılmamıştır. İster bu dünya hayatı, ister öte dünya hayatı, hangi hayat olursa olsun hepsi çok önemlidir.

Hayatı önemsemek, ciddiye almak, hatta çok ciddiye almak gerekir. Doğa yasaları evrende hiçbir şeyin yok olmadığını, ancak başka özlere, tözlere, yapılara, şekillere dönüştüğünü öğretmiştir bize. O halde, yaşam asla yok olmaz ve süreklidir. Bu nedenle, "ahret hayatı, dünya hayatı" diye hayatı ikiye ayıramayız. Tanrı’nın insana en büyük armağanlarından biri olan hayat bilgilenme, öğrenme, insanlığa katkıda bulunma, dayanışma, yardımlaşma, paylaşma, insanları sevme, keşfetme ve eserler ve iyilikler üretme yeridir. Ve bu süreç sonsuza kadar devam edecektir.







.Eleştiriler & Yorumlar

:: ...
Gönderen: Ömer Faruk Hüsmüllü / , Türkiye
30 Kasım 2010
Teşekkürler üstadım. Selam ve saygılarımla.

:: mirim
Gönderen: Aysu / , Türkiye
30 Kasım 2010
affınıza sığınırım ,hayat sikindirik top yumağı ,içinde karşılaştığın kişi sana şunu diyor,vayyyyyy hayırsız uzun zamandır beni aramıyorsun,tek kişilik kirlenme olmaz ,iki kişiden başlar kirlenme ,vayyyyyy hayırsız sen de beni aramadın gibi.../ herşey kirli ama kirletenler kendilerini görmez.

:: Hayat
Gönderen: Mustafa Şakarcan / , Türkiye
30 Kasım 2010
Hayatın ciddiye alınmasına tamamen katılıyorum. İnsanı, diğer canlılardan ayıran bir özelliktir bu... Gençler arasında şiddetin çoğalmasını da; İnsanlara kendilerinin, kendi hayatlarının çok önemli olduğu düşüncesinin sürekli pompalanması ile açıklayabiliriz kanımca... Asıl hayatın ahirette olduğu dinsel bakış açısı ise, bugün siyasetçiler ile sadaka kültürü ürünü kişilerin karşılıklı olarak birbirilerinden faydalanmalarının sebep sonuç ilişkisi gibi geliyor. Şehit ve gazi konumundakiler için ise : Görevin icra edilmesi, anahtar kelimedir. Ne pahasına olursa olsun, görev yapılacaktır. Askerliğin mantığı budur. Ufuk açan, bilgilendirici yazılarınızı ilgi ile takip ediyorum. Selam ve saygılarımla...




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın dinler, İnançlar ve ateizm kümesinde bulunan diğer yazıları...
Paganlıktan Gelme Bir Tapınma Şekli: Namaz (2)
Mevlana ve İslam
Paganlıktan Gelme Bir Tapınma Şekli: Namaz
Dinin Ahlaksızlığı, Yahut, Ahlaksızlığın Dini
Sevgililer Günü ve Dinlerin Sevgi Algılayışı
Din ve Metafizik Üzerine Çeşitlemeler (1ci Bölüm)
İsa ve Pavlus'un Şeriata Bakışı
Din ve Metafizik Üzerine Çeşitlemeler (2ci Bölüm)
Kader ve Elindelik

Yazarın eleştiri ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Mevlana'nın Kimyası
Cinsel Saldırı Suçu ile Tecavüzden Yargılananların Hadım Edilmesi Yasa Tasarısı
Köpekliğin Aşkı ve Varoş Kültürü
Çağdaş Gericilik: Postmodernizm
Ka, Kar ve Kars
Haksızlığa Kesinlikle Karşıyım
Tevfik Fikret'ten Teröre Övgü
Yeni Hayat (2ci Bölüm)
Özel Mezarlıklar: Kârlı Bir Yatırım Kapısı!
Yaşam, Aşk ve Rastlantı

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Elsa'nın Gözleri [Şiir]
Kraliçe ve Bahçıvan - II [Şiir]
Albatros [Şiir]
Yeryüzü Rüzgarları [Şiir]
Kraliçe ve Bahçıvan [Şiir]
Op. 11 Piyano Ezgileri, Arnold Schönberg [Şiir]
Malta Şahinlerine [Şiir]
Uçan Ayakkabı [Şiir]
Havanın Ölümü [Şiir]
Her Ocak Hiddetle Tütüyor… [Şiir]


Hulki Can Duru kimdir?

Başlıca yapıtları: Eski Kule Müziği (şiir) Geometrik Aydınlık (şiir) Havanın Fen Noktası (şiir) Tartaros Paradigması (eleştiri) Teslis Sendromu (eleştiri) Nano Kutsallık (eleştiri) Sevgili Kutlu Yaşam (öykü) Kuşku Bilinci ve Eleştiri (eleştiri)

Etkilendiği Yazarlar:
Montaigne, Descartes, Russell, Tolstoy, N. Hikmet, Dostoyevski, Nietzsche, Freud, Darwin, Marx, Engels, Lenin, Bakunin, Kropotkin, Voltaire, Diderot


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Hulki Can Duru, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.